Hakkâri'de korku ve gerginlik var
TESEV'in araştırmacılarına göre Hakkâri ve Diyarbakır çökmüş durumda. Türkiye'de kalkan OHAL, Hakkâri'de devam ediyor. Kentte korku ve gerginlik var.

TESEV'in 'Zorunlu Göç Raporu' için çalışan ekipteki hukuk doktoru Dilek Kurban ve Yard. Doç. Deniz Yükseker'e göre Hakkâri ve Diyarbakır çökmüş.
Hakkâri 30 bin nüfusa göre planlanmış, nüfus göç yüzünden 70 bine çıkınca lağımın açıktan aktığı, ciddi sağlık sorunları olan bir yere dönüşmüş. Diyarbakır da öyle, 300 binden 800 bine çıkınca kent çökmüş.
Göç alan kentin kültürü ve yaşam biçimi değişiyor. Kentler bu yükü kaldıramıyor. Batman'da, Hakkâri'de herkes şunu söylüyor: 'Utanıyoruz, bizde eskiden dilencilik yoktu.'
Göç mağdurları 1 milyon civarında. Bu da 'aileye bakan çocuk işçiler' sorununa yol açtı. Toplum sadece sokakta çalışanları görüyor. Yaşam koşulları da çok kötü.
İş artık 'köye dönüş'ten çıktı, kentsel sorun oldu. Kentlerde, 15-20 yaşlarında eğitimi ve becerisi olmayan bir kitle oluştu.
AB, 1990'lardaki gibi siyasi sığınma istemiyor. Bu nedenle köye dönüşün sağlanması için Türrkiye'ye bastırıyor.
'Kürt sorunu var' diyen Başbakan, 'Göç sorunu var' demedi hâlâ. Köye dönüş projeleri sağlıklı işlemiyor. Yardımlar, köyde yeniden hayat başlatmakta yetersiz. Hükümet, çıkardığı yasaya sahip çıkmıyor.
Türkiye'de kalkan OHAL, Hakkâri'de devam ediyor. Kentte korku ve gerginlik var.
İşte hayli ses getirmesi beklenen Bir Neşe Düzel röportajı daha:
NEDEN, Deniz Yükseker, Dilek Kurban?
Türkiye bazı ciddi ve temel sorunlarını nedense çok fazla tartışmıyor. Bugün ülkede hayatı etkileyen ve belki de gelecek için büyük tehlikelerden birini oluşturan 'zorunlu göç' sorunu pek konuşulmuyor. Bu göçün sonucu olarak milyona yakın insanın yerinden yurdundan edilmesinin yanı sıra, bu insanların gittikleri ilçe ve şehirlerde yol açtıkları toplumsal tepkiler ciddi bir boyut alıyor.
Büyük göçlere hazır olmayan kentlerin altyapıları çökerken, suç patlamaları, işsizlik, dilencilik, ruhsal rahatsızlıklar, hastalıklar, kapkaççılık, hırsızlık gibi sorunlarda büyük artışlar yaşanıyor. Büyükler, kent hayatına uyum sağlayabilecek donanıma sahip olmadığından, aileleri çocuklar geçindirmek zorunda kalıyor. Bu çocukların bir kısmı suça itiliyor, bir kısmı atölyelerde köle işçi olarak çalıştırılıyor.
Köylülüğü unutmuş, kentliliğe de adapte olamamış milyona yakın insanın yaşadığı sefaleti, Türkiye'de herkesin hayatında yol açtıkları sarsıntıyı ve devletin bu konuda ne yaptığını, TESEV, 'Zorunlu Göç Raporu'yla gündeme getirdi.
Konuyu psikiyatr, siyaset bilimci, hukukçu, nüfus bilimci ve sosyologdan oluşan beş kişilik ekip, asistanlarıyla birlikte bir yıl araştırdı. Dördü üniversite öğretim üyesi olan ekip, Diyarbakır, Batman, Hakkâri ve İstanbul'da çalıştı. Biz de ekipten Koç Üniversitesi Sosyoloji'de Yrd. Doç. Deniz Yükseker ve hukuk doktoru Dilek Kurban'la konuştuk.
Tayip Erdoğan Kürt sorununun daha fazla demokrasiyle çözüleceğini söylemişti Diyarbakır'da. Ama her zaman olduğu gibi gene bir adım atılmadı. Kürtler de doğrusu Başbakan'a pek yardımcı olmadı. Çözüm ve vaatler gene lafta kaldı. Kürt meselesinin en sıkıntılı konularından biri olan köye dönüşler de hâlâ bir sorun olarak ortada duruyor. Yirmi yılda kaç kişi köylerinden ayrılıp şehirlere göç etti?
Yükseker: Devlet, 355 bin kişinin köylerin boşalması sonucunda göç ettiğini söylüyor. İnsan hakları dernekleri ve sivil toplum kuruluşları ise bu rakamın yanlış olduğunu belirtiyorlar. Devletin verdiği sayının düşük olduğu kesin. Çünkü devlet sadece kendisinin tamamen boşalttığı köyleri sayıyor. Onlara da 'boşalttım' demiyor, 'boşaldı' diyor. Ve bu rakama ilçelerini ve köylerini çatışmaların yarattığı güvenlik kaygısı yüzünden terk etmek zorunda kalanlar dahil edilmiyor. Sivil toplum kuruluşları, haklı olarak, 'Çatışmalar yüzünden yaşadıkları yerlerden ayrılmak zorunda kalanların hepsi zorunlu göç mağdurudur' diyorlar. Tahminimce, bir milyon insanı ilgilendiren bir durum bu.
Köylerinden göç edenler nerelere gittiler peki?
Yükseker: Güneydoğu'dan en çok Akdeniz Bölgesi göç aldı. Yani Mersin, Adana, Antalya... İstanbul ve İzmir'e de büyük göç oldu. Ama insanların hepsi bölge dışına çıkmadı. Bazıları bölgedeki il ve ilçe merkezlerine göç etti. Diyarbakır, Batman, Van en çok göç alan kentler oldu bölgede.
Göçmenler gittikleri şehirlerde neler yapıyorlar?
Kurban: Göç eden insanların hiçbirinin düzenli bir işi, geliri yok. Erkekler mevsimlik tarım işçisi olarak Mersin'e, Adana'ya, Karadeniz'e gidiyor. Kız çocuklarını da yazın İstanbul'a konfeksiyon atölyelerine yolluyorlar. Bazı ailelere çocuklar bakıyor.
Yükseker: Bu insanlar şehirlerde inşaat işçiliği, seyyar satıcılık gibi en vasıfsız işleri yapıyor. İstanbul'da kadınlar konfeksiyon atölyelerinde sigortasız çalışıyor. Göçün en önemli sonucu, çocuk işçileri yaratmasıdır. Tarım dışında hiçbir becerisi olmayan yetişkin erkekler iş bulamıyor çünkü.
Çocuklar ne iş yapıyor peki?
Yükseker: Bazıları sokakta, bazıları da kapalı mekânlarda çalışıyor. Ama toplum sadece sokakta çalışanları görüyor. Medya bunlara 'sokak çocukları' diyor. Aslında bunlar 'sokak çocukları' değil. Bunlar, 'sokakta çalışan çocuklar'. Bunları çoğu aileleriyle oturuyor, aileye katkı için çalışıyor. Bunların bir kısmı suça bulaşmış sokak çocuklarına katılıyor. Çünkü bu çocuklar sokakta cinsel istismardan madde kullanımına ve hırsızlığa itilmeye kadar her türlü tehlikeye maruzlar. Bu çocuk emeğini, 'Sen bugün selpağa çık, boyaya git' gibisinden aile içinde kadınlar örgütlüyor. Sokakta çalışan çocuklar aysbergin görünen ucudur. Muhtemelen eşit sayıda çocuk da atölyelerde kaçak çalışıyor.
Uğur Dündar televizyonda Arena programında, 'çocuk köleler' başlığıyla çocuk işçilerin fabrikalardaki sefil yaşamını gösterdi. Bunlar sizin anlattığnız göç mağdurlarının çocukları olabilir mi?
Yükseker: Büyük ihtimalle bir kısmı göç mağdurlarının çocukları. Çünkü bazı çocuklar Vanlı, Hozatlı olduklarını söylediler. Hozat, Tunceli'nin Ovacık'la birlikte en çok köyü boşaltılan, zorunlu göçe zorlanan ilçelerinden biri. Van'a gelince... Hakkâri'nin köylerinden göç eden bazı aileler Van'a yerleşmişler ve geçinebilmek için çocuklarını yazları Ankara ve İstanbul'a çalışmaya gönderiyorlar. Mesela Betül Altıntaş'ın araştırmasına göre, Ankara'da çöp toplayan çocukların çoğu Hakkâri'nin güvenlik kuvvetlerince boşaltılan bir köyün çocukları. Zaten Ankara'da çöp toplama işini örgütleyenler de Hakkârili.
Göçmenlerin hayat şartları ne?
Yükseker: İstanbul'un Tarlabaşı, Balat gibi merkezdeki eski semtlerine yerleşen göçmen ailelerin durumu en zor olanı. Çok kötü yerlerde yaşıyorlar. Çünkü yetişkinlerin çalışma imkânı çok kısıtlı. Daha çok çocuklar çalışıyor. Kent çeperindeki sanayi bölgelerine yerleşmiş aileler ise çok sayıda üyesini atölyelerde kayıt dışı çalıştırarak şehirde tutunmaya çalışıyor.
Kurban: Göç mağdurlarının nasıl yaşadığını anlamak mümkün değil. Toplumsal dayanışmanın sonuna da gelinmiş. Yoksulluk, işsizlik öyle yaygın ki, dayanışacak akraba kalmamış.
Peki bu zorunlu göç mağdurlarının suça bulaşma oranı ne?
Kurban: İnsan hakları derneklerinin avukatları, suça karışmış çocuklar arasında önemli sayıda göç mağduru ailelerin çocuklarının bulunduğunu söylüyorlar. Eğer bu çocuklar dileniyorsa, hırsızlık yapıyorsa, bu, toplum olarak hepimizin sorunudur. Eğer Türkiye bir sosyal hukuk devletiyse ve uluslararası insan hakları ve çocuk hakları sözleşmelerine imza attıysa, bu devletin sorumluluğudur. Sokaktaki çocuklar, devletin sosyal hukuk devleti olarak temel görevlerini yerine getirmediğinin bir göstergesidir ve bizim de toplumsal duyarsızlığımızın bir resmidir. Göçmenlerin suç meselesine iki türlü yaklaşılabilir. Bir, MGK'nın yaptığı gibi güvenlik açısından yaklaşılır. Yani toplumun bir kesimini hedef alarak salt güvenlik sorunu olarak konuya yaklaşılır.
Konuya diğer yaklaşım nedir?
Kurban: Ya da konuya insan hakları açısından yaklaşılabilir. Ancak bu durumda biz kendimizle yüzleşebiliriz. Devletin, hükümetin ve toplumun 20 yıldır yaşanan zorunlu göç sorununu artık kabul etmesi gerekiyor. Ancak o zaman bütün Türkiye'yi etkileyen bu sorunun çözümünü bulabileceğiz. 'Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun' çıkarıldı ama burada zorunlu göçten ve bu insanların kim olduğundan bahsedilmiyor. 'Köye Dönüş için Rehabilitasyon Projesi' uygulanıyor ama hükümetin ağzından zorunlu göç ve mağduriyet diye bir söz çıkmıyor. Hükümet çıkardığı yasayı bile sahiplenmiyor. Çünkü aslında bu yasa biraz AB'nin, Birleşmiş Milletler'in ve AİMH'nin dayatmasıyla, tazminat davalarının önüne geçmek için pragmatik nedenlerle çıkarıldı. Henüz bizde bu sorunun adı konmadı. 'Kürt sorunu vardır' diyerek önemli adım atan Başbakan henüz 'zorunlu göç sorunu vardır' demedi.
Peki, göçmen alan kentlerdeki hayat nasıl etkileniyor?
Kurban: Göç alan kentin kültürü ve yaşam biçimi değişiyor. Kentler göç mağdurlarının getirdiği yükü artık kaldıramıyor. Batman'da, Hakkâri'de herkes şunu söylüyor: 'Utanıyoruz. Bizde eskiden hiç dilenci yoktu.' Ayrıca şehirlerin de altyapısını çökertmiş göçler. 30 bin nüfus için planlanan Hakkâri'nin nüfusu birden 70 bin olunca altyapı çökmüş. Yollarında ineklerin çöpleri yediği, lağımın sokaklarda açıkta aktığı, ciddi sağlık sorunlarının yaşandığı bir yer haline gelmiş Hakkâri. Diyarbakır da öyle. Nüfus 300 binden 800 bine çıkmış ve şehir orada da çökmüş.
Bu durumda Güneydoğu sorunu, bu göçler nedeniyle ülkenin diğer bölgelerine değişik biçimlerde mi yansıyor?
Yükseker: Bazen kentsel, bazen adli sorunlar olarak Türkiye'nin her yerinde yaşanıyor bu sorun. Göç, bu sorunun dağılmasının bir aracı oldu. Zaten bu yüzden bu insanların artık köylerine dönmeleri isteniyor. Nitekim MGK toplantısında büyük kentlerdeki kapkaç, hırsızlık olaylarının Güneydoğu ve Karadeniz'den gelen göçten kaynaklandığı söylendi. Demek ki devletin bir düzeyinde, köylerin boşaltılmasının askeri olarak bir dönem bazı sorunları çözdüğü ancak bu kez kentlerde çok ciddi bir sosyal sorun olarak karşımıza çıktığının bir kabulü, teslimi var. Köy boşaltmalar, göç Türkiye'de herkesi ilgilendiren sosyal sorun olarak yeni fark ediliyor.
Bir de korucular sorunu var. Binlerce insan silah altına alınıp maaşa bağlandı. Savaş bitince korucuların durumu ne oldu?
Yükseker: 58 bin geçici köy korucusu var: Bunlar hâlâ silahlılar, güvenlik güçleriyle birlikte operasyonlara katılıyorlar, maaş alıyorlar.
Peki suça bulaşma oranları ne?
Yükseker: Kız kaçırmadan adam öldürmeye, yol kesmeden hırsızlığa binlerce adli suça karışmışlar.
Göçmenlerin bir kısmı Batı'ya gitti. Göçmen sorunu bir Avrupa sorunu haline de geliyor mu?
Yükseker: Türkiye'de göçmen sorununun şimdi bu kadar çok tartışılmaya başlamasının nedeni, bu sorunun bir Avrupa sorunu haline gelmesidir zaten. Çünkü Avrupa ve Kuzey Amerika'nın 'yerinden edilme' diye tanımladığı sorunla ilgili belirli bir tavrı var. Bugün dünyanın 40 küsur ülkesinden 25 milyon kişi yerinden edilmiş durumda. Batılı ülkeler, bu insanların kendi vatanlarında kalmalarını istiyorlar. 'Bu insanlar sınırı geçtiklerinde mülteci olarak bize geliyorlar ve bu sorun bizim sorunumuz oluyor' diyorlar. Nitekim 90'larda Güneydoğu'dan Avrupa'ya bu kadar siyasi mültecinin gitmesinin önemli nedeni zorunlu göçtür. Bu, Avrupa'daki Kürt diasporasını besledi. AB, siyasi sığınmaların tekrarlanmasını istemiyor. Bunun için de Türk devletinin tazminat vererek ve 'Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi'ni uygulayarak sorumluluk üstlenmesini istiyor.
Türkiye bu iki yolu da deniyor. Tazminat yasası çıkardı ve 99'dan beri köye dönüş projesi uyguluyor. Proje sağlıklı işliyor mu?
Kurban: İşlemiyor. Köye dönüş için çimento, tuğla, hayvan gibi ayni yardımlar yapılıyor ama bu yardımlar köyde yeniden bir hayat başlatmak için çok yetersiz. Ayrıca insanlarda yardımların koruculara gittiği inancı var. Devlete güvensizlik var.
Peki isteyenler şimdi köylerine özgürce dönüyorlar mı?
Kurban: Genelde dönüyorlar.
Ama Hakkâri'de durum farklı. Irak ve İran'la sınırı olan bu kentte hâlâ geri dönülmesine izin verilmeyen birçok köy var. Hakkâri en çok yıkım ve mağduriyet yaşayan yer. Durum o kadar kötü ve umutsuz ki, insanların yüzde 80'i işsiz. Sınır ticareti yok. Hayvancılık ölmüş. Tek geçim kaynağı çocuklar. Şehrin tek giriş-çıkış noktası Van'dan oluyor. Orada da üç, dört kez kimlik kontrolü yapılıyor. Türkiye'de kalkan Olağanüstü Hal, Hakkâri'de aslında devam ediyor.
Olağanüstü Hal, insanlara olağandışı olaylar yaşatıyor mu?
Kurban: Çukurca'da belediyeyle kaymakamlığın bulunduğu yerde okuldan çıkan çocukların resmini çekiyordum. Elinde telsizi olan bir sivil 'Burası askeri bölge, fotoğraf çekmek yasak' diye beni durdurdu. 'OHAL kalktı, hangi yasaya göre yasak' diye sordum. 'Gizli genelgeye göre yasak' dedi. Askeri bölge dediği yer, Çukurca'nın kendisi. Bütün ilçeyi askeri bölge ilan etmişler. Hakkâri'de sivil toplum kuruluşlarından, belediyelerden ve halktan çok ciddi iddialar dinledik. Yüzleri kar maskeli adamların gece yarısı evleri bastığına, gündüz adam kaçırdığına dair insan hakları dernekleri neverilen dilekçeler, şikâyetler var. Mesela ağustos ayında Hakkâri'nin merkezinde gündüz vakti tüfekli, kar maskeli adamların minibüsten bir genci indirip götürdüğü anlatılıyor. Ertesi gün çocuk ölü bulunuyor. Valilik bunun üzerine açıklama yapıp, çatışma olduğunu söylüyor. Tuhaf, ürpertici olaylar aktarılıyor Hakkâri'de. Sonra yine bir gün...
Evet... Ne olmuş?
Gündüz vakti yine kar maskeli silahlı adamlar minübüsten birini indiriyor. Avukatlar ve Ankara'dan milletvekilleri devreye giriyor. Bu kez valilik harekete geçiyor. Kaçırılan adam ertesi gün gözleri bağlı, çok kötü bir durumda bulunuyor. Kimin yaptığı bilinmiyor. Bunlar 90'ların başındaki kötü dönemi hatırlatan ciddi iddialar. Hakkâri'de büyük bir korku ve gerginlik var şu anda. Diyelim ki iddialar doğru değil, halkın korkuyor olması sorun zaten. Meclis bir an önce Hakkâri'de inceleme yapmalı.
Peki Hakkâri dışındaki yerlerde herkes köyüne dönüyor mu yoksa şehirlerde kalmayı tercih edenler çoğunlukta mı?
Yükseker: Batı'ya gidenler geri dönmek istemeyecek ama Batman, Diyarbakır gibi bölge illerine gidenler köye dönmekte daha istekliler Aslında gençler ve kadınlar köye dönmek istemiyor. Yetişkin erkekler, yaşlılar dönmek istiyor. Artık bu, 'köye dönüş' sorunu olmaktan çıktı. Zorunlu göç bir 'kent sorunu' oldu.
Köylerine dönenler eski hayatlarını sürdürebiliyorlar mı?
Kurban: Hayır. Köylerde eski hayat yok. Hayvancılık ve tarım bitmiş. Aileler parçalanıyor. Gençler şehirde kalıyor, yaşlılar dönüyor. Yirmi yıldır çalışamayan insanlardan söz ediyoruz biz. Sadece tarımı biliyorlardı, şehre göç ettiler. Orada hiçbir iş yapamadılar. Şimdi şehirde büyüyenler tarımı da bilmiyor. Ne şehirde, ne de köyde bir becerileri var. Öyle mağdurlar ki.
Yükseker: Göç aşamasında eğitimden yoksun kaldılar. Sonrasında yoksulluktan okula gidemediler. Şu anda kentlerde 15-20 yaşında hiçbir eğitimi ve becerisi olmayan büyük bir kitle var. Büyük bir sosyal sorun var.