Size sitem getirmişem VİDEO

Yıllar önce 'Size Selam Getirmişem' türküsü ile Türk cografyasını sallayan ünlü sanatçı Huşeng Azeroğlu, sanatının 50. yılını sessiz sedasız ve biraz da kırgın kutluyor...

Size sitem getirmişem VİDEO
Size sitem getirmişem VİDEO
GİRİŞ 04.10.2006 13:38 GÜNCELLEME 04.10.2006 13:38

Bir kadirşinaslık örneği gösteren Şölen Kaset, sanatçının 50. yılı anısına onun sevilen eserlerini bir araya getirdiği gibi bir de özel olarak 'Huşeng Azeroğlu- Belgesel vcd'si hazırladı. Sanatının 50. Yılı adına yapılan albüme doğal olarak onun Türk coğrafasını sallayan ve hemen herkesin gönlüne girmesini sağlayan ünlü eserinin adı verildi.

Fakat bir zamanlar ülkenin sevgilisi olan sanatçı bugünlerde kendisine karşı sergilenen vefasızlıktan dolayı kırgın. Sanat Alemi sitesi editörlerinden Mehmet Nuri Yardım yaptığı röportajın sunumunda sanatçının önemine ve gerçek sanatçı kimliğine önemli bir vurgu yapıyor. Sanatçının bu anlamlı röportajını haber7 farkı ile onun ölümsüz türküsünü dinlerken okuyabilirsiniz...


HUŞENG AZEROĞLU İLE RÖPORTAJ

Türkiye’de sanatçı diye ortalıkta dolaşan hayaletler çok. Peki bunların kaçta kaçı gerçek sanatkâr? Sanatın hakkını hangileri veriyor. Medyanın belirleyiciliği ne dereceye kadar doğru ve isabetlidir. Müzik sanatıyla uzaktan yakından alakası olmayanlar bugün ortalıkta cirit atarken, Zeki Müren’in de hocalığını yapmış bulunan Türk müziğinin yaşayan değerli bestekârı udî Rüştü Eriç’i kim hatırlıyor acaba? Hangi televizyonumuz evine gidip röportaj yapıyor.

Zihnî melekeleri yerinde, hafızası mükemmel olan bu dünya tatlısı büyük sanatkârımızı, radyo televizyon programcıları, gazetelerin kültür sanat yazar ve muhabirleri acaba tanıyor mu?

Hiç sanmıyorum. Tanımazlar. Çünkü o “medyatik” değildir. Medyaya malzeme olmamıştır. O sanata, Türk müziğine hizmet etmiştir. Bestelerimize, güftelerimize gönül düşürmüştür. Ömrünü İstanbul Radyosu’nda çürütmüştür. Sınırlı da olsa belli bir meraklının içinde taht kurmuştur. Çevresinde bir sevgi hâlesi oluşturmuştur.


Huşeng Azeroğlu da büyük bir sanatkâr. Sadece ses sanatkârı mı? Hayır. Bana göre o aynı zamanda düşünen, okuyan bir bilgedir. Doğu ve Batı filozoflarını tanıyan, fikirlerini bilen ve katılmadığı düşüncelere eleştiri getirebilen Türkiye’deki müstesna aydın sanatçılarımızdandır. Bu günlerde onun yeni bir vcd’si çıktı: “Huşeng Azeroğlu Belgesel-1” Türkiye’ye getirdiği ve meşhur ettiği “Size Selâm Getirmişem” eseriyle Şehriyar’ı da ülkemizde tanıtan ve sevdiren Huşeng Azeroğlu ile müzik ağırlıklı ama sanatın bütün dallarına da uzanan, kültür dünyasını da kucaklayan kısa bir mülâkat yaptık. Umarım faydalı olur, sanatımıza katkı sağlar ve ilgili kişilere tesir eder.

Huşeng Bey, siz Türkiye’ye 1980’lerde geldiniz ve İstanbul’a yerleştiniz. “Size Selâm Getirmişem” isimli eserinizle büyük bir çıkış yaptınız ve rağbet gördünüz. Bu parçanızla başta Altın Kelebek olmak üzere bir çok ödüller aldınız. Azerbaycan ve diğer kardeş Türk devletlerinde yapılan müziğe ilgiyi bugün nasıl buluyorsunuz?

> Eskiden müziğe rağbet daha iyiydi. Maalesef bugün istenilen ölçüde değil. TRT’nin eski zamandaki genel müdürleri Tunca Toskay ve Kerim Aydın Erdem (Allah rahmet eylesin) ve bizim büyük yazarımız Necdet Sevinç’in benim Türkiye’de tanınmamda büyük katkıları oldu. Onlar bana sahip çıktılar. Mehmet Özbek ve Adem Gürses gibi sanatkârlar da bir bakıma bana bir çok alanda yardımcı oldular. Sanatımı takdir ettiler ve destek verdiler. Daha sonraki dönemde maalesef aynı desteği göremedim. Çünkü eskiden televizyon bir taneydi, TRT vardı. Şimdi özel televizyonlar çoğaldı ve asıl müzik geride kaldı. Esef verici bir hâldir ki, gerçek müziği icra etmeyenler şimdi ön plândadır.

Peki size sahip çıkan hiç kimse yok mu?
> Beni takdir edenler var. Meselâ Yıldırım Aktuna gibi insanlar, Allah rahmet eylesin Ayhan Songar gibi şahsiyetler beni takdir ettiler. İçimdeki cevheri keşfettiler. Ben dahi kendimdeki birikimin farkında değildim, onlar buna işaret ettiler. Ben de psikolojiye değer veren, bu alanda çalışan biri olarak bunu daha sonra keşfettim. Onların fikirlerine ve kültürlerine katıldım.

Müzik ve düşünce arasındaki münasebet nedir?
Hakiki sanatkârların görüşü, mütefekkirlerden farklıdır. Çünkü hakiki sanatkâr, kültürüyle sanatı mütefekkirden daha iyi ve daha geniş şekilde görür. Ve hemen teorisini pratiğe çevirir. sahnede insanları etkileyebilir, değiştirebilir. Amma bir mütefekkir sanatkârın işini görebilemez. Neden? Bundan ki, bir sanatkâr felsefesi ve sanatıyla çok daha aydınlık ufuklara ulaşabilir. Düşüncelerini ve görüşlerini pratiğe çevirir ve onu ispatlar. Amma bir mütefekkir bunu ispatlayamaz. Neden? Çünkü o hünerver adam değildir. Hüner sahibi değildir. Bundan dolayı bir mütefekkir, bir filozof, müziksever olabilir, ama hüner sahibi olamaz. Niçin? Çünkü ilk defa o kendinden dışarıdaki o birikimi görür, onu ilk defa tahlil eder. Amma onu ispatlayabilemez. Niçin? Çünkü o insanda hünerli damar yoktur. Beyninde o güç yoktur. Bundan dolayı çocukluktan itibaren mütekamil olamaz. Çünkü uygulama, her ilimden yüksektir. Amma yanında teori olsa, ilim olsa onu daha güzel görür.
Müzik türlerininin gelişimini nasıl buluyorsunuz? Bir ilerleme var mı?
> Tasavvuf müziği eğer saf haliyle korunabilirse elbette çok iyidir. Ancak ona hile katan yabancı eller vardır. Müziğin bütün türlerinde yozlaşma ne yazık ki var. Ama bunlar arasında Türk sanat müziği asıl hüviyetini daha iyi koruyabiliyor denilebilir. Yine de yabancı müziklerin istilası altındadır müziğimizin bütün türleri Münir Nurettin Selçuk Türk sanat müziğinde büyük bir sanatkârdı. Hafız Burhan, Zeki Müren, Yıldırım Gürses de çok değerli icracılardı. Bugün yaşayanlar arasında Emel Sayın, Mustafa Sağyaşar, Mustafa Keser unutulmayacak sanatkârlar arasında zikredilebilir. Ama maalesef bu değerli sanatkârlar unutuluyor. Çünkü öz sanata düşman olanlar, bu ve benzeri kişileri geriye ittiler, onları nisyana terk ettiler. Lümpen müzik yaptılar. Ortaya kötü müzik koydular. Batı destekli bir müzik yaptılar. Müzikteki yozlaşma ne yazık ki sadece Türkiye’de değil, Azerbaycan gibi diğer Türk ülkelerinde de mevcuttur. Oralarda da durum pek iç açıcı değildir, hatta kötü durumdadır.
Türk halk müziğinde iyi sanatkâr çok azdır. Hakiki Türk halk müziğini icra edenlerin sayısı fazla değil. Bedia Akarsu, Zülküf Altan gibi değerli sanatkârlar vardır. Mehmet Özbek gibi gerçek halk müziğini bilen ve okuyanlar da var. Abdurrahman Kızılay gibi hakiki Kerkük türkülerini seslendiren sanatkârları da görmemiz gerekir.

Müzikte umumiyetle bir çürümeden, bozulmadan bahsediyorsunuz. Peki hakiki müziğe, öz mûsikimize kavuşabilmemiz için neler yapılmalı, çözüm nedir?
Bu çözümde yöneticilere büyük görevler düşüyor. Sanatın hakkını veremeyenlere yol verilmemeli, onlara görev verilmemeli. Dernek, vakıf ve diğer kuruluşların organizasyonlarında hakiki sanatkârlar vazifelendirilmeli. Buna yetkililerin, sanatseverlerin dikkat etmesi lâzım. Aksi takdirde bu bozulma sadece müzikte olmaz, edebiyatta, ailede, sosyal hayatta ve toplumun bütün kesimlerinde ne yazık ki yayılacak ve beyinlerin hastalanmasına sebep olacaktır.
Siz bazı sanatçılar gibi sadece müzik eğitimi almadınız, yalnızca müzikle uğraşmadınız? Sosyal bir çok ilim dalıyla da meşgul oldunuz. Bu yönünüz çok az biliniyor? Bize birikiminizden, alakadar oldunuz ilimlerden bahseder misiniz lütfen?
> Ben İran’da üniversitenin sinema tiyatro bölümünü bitirdim. Sonra mûsikî makamlarını öğrendim ve buradan da mezun oldum. Makamları öğrenmekle kalmayıp pratiğe de çeviriyorum ve okuyorum. Ayrıca psikoloji, sosyoloji, tarih, tıp, felsefe ve edebiyat gibi müziği besleyen ilim dallarıyla da ciddi mânada meşgul oldum ve bu ilimlerde bir çok eseri okudum. Bu okumalar benim müziği daha iyi kavramama ve müzik felsefesi yapmama vesile oldu. Ben ilmî çalışmalardan hiçbir zaman kopmadım. Her zaman kitap okurum, günde en az 7-8 saat kitap okurum ve şükürler olsun ki, çok zengin bir kütüphanem vardır. Ben sağlığa çok değer veririm. Bu yüzden spor yaparım. Geçmişte güreş yaptım, cankurtaran olarak çalıştım. Ağırlık kaldırma konusunda da bir çok çalışmada bulundum. Çünkü sağlığın insan beyni üzerinde tesiri vardır. Ve insanı aydınlığa ulaştırır. Her insan iki sporu mutlaka yapmalı. Biri beyin jimnastiği, biri de beden jimnastiğidir. Biri kitapla, diğeri de spor aletleriyle olur. Eğer bunlar yapılmazsa toplumdaki hastalıklar ve sıkıntılar sanatçıyı da mutlaka içine alır ve onu yok eder.
Burayı biraz açar mısınız?

> Pekâla, izah edeyim. İçki, kumar ve diğer kötü alışkanlıklar sanatın da sanatkârın da can düşmanıdır. Kapitalizm bütün insanlara bu uyuşturucuları alıştırdığı gibi toplumun her kesimini etkileyen sanatçıları da bozmayı amaçlamaktadır. Böylece toplumu hantal ve kötü duruma getirip ekonomisine el koymayı hedefler. Ekonomisini bozar. Kadınları kullanarak, toplumu bozmaya ve fuhuş bataklığına iteklemeye gayret gösterir. Gerçek vatanseverlerin, milliyetçi-maneviyatçı insanların bu büyük tehlikeye dikkat etmesi ve nesilleri bu girdaptan, bu çamurdan kurtarması gerekir. İnsanlarımız psikoloji, sosyoloji, tarih, edebiyat gibi ilimleri de mutlaka bilmeli. Bol bol kitap okumaları gerekir ki bu tür çirkin tuzaklara düşmesinler. Yabancıların ağına takılmasınlar. Millî benliklerini muhafaza etsinler.

Az önce kadınların kullanılmasından bahsettiniz. Ama az temas ettiniz. Onları kim ve nasıl kullanabilir?
> Beş bin sene önce filozof Zerdüşt demişti ki: “Kadınları kültür sahibi edin, onları kültürden mahrum etmeyin.” Niçin? Çünkü onlar doğuracakları çocuklara da o kültürü aşılarlar. Amma bir anne kültürsüz oldu mu çocukları da kültürsüzleştirir ve sosyal hayatta çok zayıf ve korumasız kalırlar. Bu da toplumun çökmesine vasıta olur. Bu önemli hususa beş bin yıl önce Zerdüşt dikkatimizi çekmiş ve bütün insanları ikaz etmişti. Ve bana göre dünyada kanserden daha büyük bir hastalık, daha feci bir tehlike bilgisizliktir, cehalet içinde kalmaktır, kitap okumamaktır.

Peki niçin kitap okunmuyor?
> Büyük kuvvetli ülkeler Orta Asya ve Afrika gibi toplumları esir alıp onlara bilgisizliği aşılamışlardır. Onları kültürden mahrum bırakmışlardır ki, kendi kültürlerini onlara rahatlıkla aşılayabilsinler. Hem kendi inançlarını, hem de kültürlerini aktarabilsinler. Okumayı emreden, insanları aydınlatan ve bilinçli kılan İslâmiyet’in yaygınlaşmaması ve insanlara ulaşmaması için büyük bir çaba harcıyorlar. Bugün dünyaya biraz dikkatlice bakacak olursak bu kirli çabayı fark edebiliriz. İnsanlığı huzura kavuşturacak, dünyaya barışı ve mutluluğu getirecek olan İslâm dinine perdeli bir şekilde engel olunmak isteniyor. Ve bugün dünyanın bir çok bölgesinde açık ve gizli cinayetler işleniyor.

> Bugünlerde yeni bir albümünüz çıktı. “Huşeng Azeroğlu Belgesel-1” adlı bu vcd’de 14 sevilen eserinizi seslendiriyorsunuz. Bu çalışma ne zaman başladı ve nasıl gelişti. Bilgi verir misiniz?

> Ömer Çalışkan ve Mustafa Nadir Önay beylerin stüdyosunda çalışmamızı tamamladık. Bize yardımcı oldular. Yaklaşık bir sene kadar stüdyo çalışmalarımız devam etti. Nihayet bu albümümüz çıktı. Albümde benim 50 senelik tecrübem, birikimim ve gayretim vardır. Azeri türkülerinin sevilen parçaları bu albümde mevcuttur. Bu albümü dinleyenler şayet okumayı seven kültürlü insanlar ise çok memnun kalacaklar. Okumayanlar da mutlaka bu müzikten haz duyacaklar ve başkalarına da tavsiye edecekler. Albümde benim 14 parça görüntülü olarak mevcuttur. Başta “Size Selâm Getirmişem”, “Ayrılık”, “Karabağ”, “Karabağ Şikestesi” ve diğer sevilen parçalar büyük bir ilgi ile karşılanacaktır umarım. Tabii takdir dinleyicilerindir. Bu kaseti Şerif Şölen Bey, firması olan Şölen Kasetçilik’ten çıkardı ve büyük zahmetler çekti. Ona ve diğer dostlara teşekkür ederiz. İkinci vcd.yi de şimdi yine Şerif Bey’le hazırlıyoruz. İnşallah o da yakında çıkar ve ilgi görür. Bizden gayret, takdir müzikseverlerin elbette.

Huşeng Bey, sanat, sanatkâr ve müzik dünyası hakkında son bir değerlendirmenizi alabilir miyiz?
> Hakiki sanatkâr temiz aynaya benzer. Kim o aynaya bakarsa saçını ve elbisesini düzeltir, kendisine çeki düzen verir. Ama bir sanatkâr ki kendisi bozulmuşsa, tefessüh etmişse ona bakanlar da onun gibi olur, yüzleri onun yüzü gibi çirkin olur. Bu yüzden sanatkârın misyonu çok önemlidir. O her zaman örnek olmak zorundadır. Vazifesi büyüktür. Topluma öncü olmak zorundadır. Çünkü toplum genelde okumadığı için sanatkâra bakar ve kendisini ona göre düzeltmek ister, onu misal alır. Onu model olarak benimser. Eğer sanatkâr sanatın inceliğine, güzelliğine, doğruluğuna vakıf olamamışsa, o sırlara erişememişse topluma da büyük zarar verir ve sanatın derecesini de alçaltır. Bir çok ideoloji de bu şekilde sanatçıları istismar eder ve onları kullanır. Aileler ve gençler de ne yazık ki bu şekilde bozuluyor. İyi ve ruhen sağlıklı bir toplum için iyi sanat, iyi müzik yapmak lâzım. Bu da kendisini yetiştirmiş, özünü bilen sanatkârlar vasıtasıyla olabilir. Ben her şeye rağmen gelecekte iyi sanatın ve doğru sanatkârın değerinin bilineceğini ümit ediyorum.
Huşeng Bey, üstün başarılarınızın devam etmesini temenni ediyoruz. Sanat Alemi. Net olarak sizin gibi gerçek sanatkârlarla iftihar ediyoruz. Sağolun, varolun
Ben de size ve internet siteniz Sanat Alemi’ne teşekkür ediyor, muvaffakiyetlerinizin ebedî olmasını Allah’tan niyaz ediyorum. Berhudar olun.

******


Huşeng Azeroğlu’nun Hayatı Üzerine Birkaç Söz

Goç Nebi’nin Hecerinden
Settar Han’ın hünerinden
Şehriyar’ın şeherinden
Ayyıldızlı seherinden
Size selâm getirmişem


Ritim ve ses sanatkârı Huşeng Azeroğlu’yla yirmi yıl önce yine bir başka değerli sanatkâr Rahmi Oruç Güvenç’in Kumkapı’daki evinde görüşmüştük. Ramazan ayıydı ve biz iftar yemeğine oturmuştuk. “Selam getirerek” sofraya oturmuştu.

Daha sonra evinde ziyaret ettiğimiz Azeroğlu rutubetli bodrum katında kalıyor, çoluk çocuğuyla birlikte burada yaşamaya çalışıyordu.

Aksaray’daki dairesinde büyük bir misafirperverlikle karşılamıştı bizi. Hanımı ve çocukları “Hazer kenarında”ydı. Hayatını anlatmıştı. İşte bu o hayattan birkaç çizgi:
15 yıl önce ilk olarak Türkiye’yi ziyaret etmiş. Ondan sonra hemen hemen her yıl Türkiye’ye gelip bir süre kalmış.

Huşeng Azeroğlu, Türkiye’ye geldiğinde Mehmet Özbek ve Adem Gürses kendisine yardımcı olurlar. Radyoya, televizyona çıkmasını sağlarlar.

O çok yönlü… Sesinin yanında aktörlüğü, aktörlüğünün beraberinde şairliği vardır…Şiirlerini merak ediyoruz. Gazelini okuyor:

İnsanlara hürmet edenin gıymeti çohtur
Marifetsiz adamın ce’ede hürmeti yohtur

Gazeli’nin son beytinde Azeroğlu’nun felsefesinden ipuçları buluruz:

Dostlar namusu Huşeng’e namus ve şereftir
Dost namusuna pis bahanın gayreti yoktur.

Çocukluğunu soruyoruz. Coşkulu coşkulu anlatıyor. Azerbaycan denizinin kıyısında büyümüştür. Küçüklüğünden beri bahçecilikle uğraşmıştır. Azeroğlu’nun babası Hazer denizinde gemileri olan bir kaptandır. Uzun zaman evden ayrı kalır. Çocuk Huşeng hasretle bekler babasını, yanık türküler tüttürür onu beklerken… Gözleri pencerede, kulakları kapıda, yüreği ağzındadır. Ya gelmezse…

Huşeng ilk tahsilinden sonra Tahran Stanislavski Konservatuvarı’nda sinema ve tiyatro bölümünde okur. Burayı bitirdikten sonra film çevirmeye başar.Yaklaşık 15-16 kadar filmde irili-ufaklı rol alır.

Sinemayla birlikte tiyatro çalışmalarını da yürütmüş bulunan sanatçı beş-altı oyun için de sahneye çıkar. Bunlar arasında Shakespeare’nin Othello’su da bulunmaktadır.

Kendisine kaç yıldır bu işle uğraştığını soruyoruz “48 sene” cevabını alıyoruz. Erdebil, Azerbaycan, Tebriz, Tamlan, Türkmenistan, Gumbert, Şiraz, İsfahan, Meşhet, Horasan, Koçan, Dereges, Salmas, Hoy, Maku, Urumiye ile yıllarca Huşeng’in sesiyle yankılanmış durmuş.


Mehebbet sonsuzdur, ömürse kısa,
Ne olur, sadakat ebedî kalsa!
Kimin üreyinde bir tel kırılsa,
Menim üreyimdir, menim üreyim.


Azerbaycan Türkleri vatanlarına düşkündürler. Onların şiirlerine, türkülerinde hep vatan sevgisi, vatan sevdası, vatan hasreti tüter durur.

Könül ayrılmayır öz baharından
İlham baharından, söz baharından….
Deyirem, etenin birce kış günü
Yahşıdır gurbetin yüz baharından


Huşeng Azeroğlu’na gurbet acısını duyup duymadığını soruyoruz. Bunu kabul etmiyor. “Türkiye çok yahşı, ondan çok razıyam. Kardaşları, çok sevirem. Kendi vetenim, kendi öz kardaşlarımın yanındayım sanırem.”
Yüzlerce eserin derleyicisi olan Huşeng Azeroğlu şiirle iç içe yaşayan çok yönlü bir sanat ve duygu adamı. Çektiği sıkıntılara rağmen sanatçı kendisini gurbette hissetmiyor. Türkiye’de kendini vatandaşları arasında kabul ediyor , “Bura menim vetenimdir.” diyor.
1938 doğumlu olan Huşeng Azeroğlu tam 68 yaşında. Sanatçımızdan ayrılmadan önce son olarak kendisinin ve ailesinin isimlerinin mânâlarını öğrenmek istiyoruz. Huşeng “akıl, zekâ, idrak demek” diyor. Hanımının adı olan Gülara ise “gül bulsun” anlamında. Kızlarından Azereng “ ateş rengi” Şebreng ise “gece rengi” karşılığında.
Huşeng Azeroğlu aklı ve yüreğiyle bizden, inancı sağlam bir Türk sanatkârı. Onun gibi öz benliğini koruyabilmiş aydın sanatçılara o kadar çok ihtiyacımız var ki… Ne diyelim Allah sayılarını arttırsın. Bu arada Huşeng Azeroğlu’na hayırlı, sağlıklı ve huzurlu bir ömür diliyorum. Ömrüne bereket…


Röportaj:www.sanatalemi.net

Klip gösterim izni için Şölen Kaset firmasına teşekkür ederiz...

Sanatçı hakkında ayrıntılı bilgi için www.solenkaset.com

info@solenkaset.com (0 212 511 47 52

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Ali Koç neşteri vuruyor! Fenerbahçe'de görülmemiş kıyım: Kadro sil baştan
 İmamoğlu'nun  konutundaki hard diskleri söken şüpheli tutuklandı! İşte ifadesi