Silahçıoğlu paşaya astsubay isyanı!

'28 Şubat paşası' olarak bilinen Emekli Tümgeneral Doğu Silahçıoğlu Paşa'nın 'sindirme harekatı' için yaptığı teklif üzerine bir astsubay kendisine isyan etmiş

Silahçıoğlu paşaya astsubay isyanı!
Silahçıoğlu paşaya astsubay isyanı!
GİRİŞ 30.05.2007 10:45 GÜNCELLEME 25.08.2020 16:17

Hasan Karakaya'nın köşe yazısı

 

Bir emekli subayla gündem ve Sultanbeyli üzerine!

 

 

Birkaç gün önce, bir “emekli subay” geldi ziyaretime... Daha önceden “telefon” açıp “randevu” talebinde bulunurken, “Çok önemli bir konuda bilgi vermek istiyorum” demişti... Geldi... Daha söze başlarken, “Aslında” dedi; “Sizi pek tanımıyorum.. Gazetenizi de sıklıkla okuduğumu söyleyemem... Haa, hemen söyleyeyim; YAŞ kararıyla ordudan atılanlardan değilim... Kendi isteğimle emekli oldum!.. Bunları söylüyorum ki; biraz sonra anlatacağım olayı çarpıttığım düşünülmesin!.. Bir şey daha söyleyeyim: Emekli olmama rağmen, bazı arkadaşlarımla zaman zaman biraraya geliyor ve durum değerlendirmesi yapıyoruz!”

 

 

Bunları söyleyince, biraz da “esprili” bir üslûpla, “Hayrola” dedim; “Siz de tedirgin olan genç subaylardan mısınız?.. Malûm; bugünlerde muhtıra söylentileri ile yatıp, darbe çığırtkanlıkları ile kalkıyoruz da!”

 

 

Misafirimin yüzünü “buruk bir gülümseme” kapladı... “TSK içinde” dedi, “Hassas olunan konular elbette var... Ancak bunlar, medyanın abarttığı ve bazı siyasilerin köpürttüğü kadar değil!.. Ve ayrıca, durumun tersine döndüğü bile söylenebilir!”

 

 

Merakla sordum, “Nasıl yani?”

 

 

“Bazı partilerin ve sivil toplum kuruluşlarının TSK üzerinden siyaset yapmaya ve siyasî ikballeri uğruna TSK’yı kullanmalarına, en azından benim görüştüğüm arkadaşlar fena halde sinirleniyor!..

 

 

Haa, bu demek değil ki, TSK’da cuntacı emeller taşıyan hiç kimse yok... Elbette vardır!.. Dün de vardı, bugün de, yarın da var olacaktır!.. Bunlar, el altından medyayı da kullanıp, bazı haberlerin öne çıkarılmasını sağlamaya çalışacaklardır!..

 

 

Ancak; TSK’nın genelinde, kendileri üzerinden siyaset yapılmasının TSK’yı yıprattığı gibi bir kanaat oluşmaya başladı ve hatta bu kanaat gittikçe güçleniyor...”

 

 

 

 

ANKARA’DAKİ BOMBA NEYİN NESİ?

 

 

“İyi ama” dedim;

 

 

Bazılarının, kendi “ürkeklik” ve “pısırıklık”larına veya yaptıkları “siyasî hesap”lara “Biz öyle davranmasaydık darbe olacaktı” gibi bahaneler ileri sürmelerine “zemin” hazırlayan, biraz da “TSK’nın gri tavrı” değil mi?..

 

 

Misafirim, “Biraz önce dedim ya” dedi;

 

 

“Malûm hassasiyetler ve denge hesapları!.. Tabii, hemen herkesin, aynı konuda aynı şekilde düşünmediği olgusunu da unutmamak gerekir!”

 

 

Tam açık ve net olmasa da, sorumun cevabını galiba aldım!..

 

 

Hazır fırsat bulmuşken, “Ya Ankara’da 22 Mayıs günü patlayan bomba?” dedim;

 

 

Malûm;

 

 

“O bomba” ile ilgili birçok “senaryo” üretildi!..

 

 

Kimi, “İktidara verilen bir mesaj” dedi, kimi de; “Hükümeti sınırötesi operasyon kararı vermeye zorlamak” şeklinde değerlendirdi!..

 

 

Peki, “arkadaşlarınız” ne düşünüyor bu konuda?..

 

 

“Aslında” dedi;

 

 

“Her vatandaş gibi, her asker PKK belâsından muzdarip... Ankara Ulus’ta patlayan o bomba, hepimizi derinden yaraladı... Yalnız, şu da var: O bomba, Türk halkını, dolayısıyla TSK’yı Kuzey Irak’a çekmeyi amaçlayan bir tahrik ve hatta bir tuzak bombasıdır!..

 

 

PKK’nın ABD ve Avrupa tarafından kullanılıp desteklendiğini bilmeyen yok... Bu tür eylemlerin devamı gelebilir!.. Çünkü PKK, askerimizi Kandil’e çekmek istiyor!..

 

 

Kandil de malûm... Bir operasyon düzenlense bile; çok sayıda şehit verip, az sayıda PKK’lı yakalama gibi bir risk var!.. Kaldı ki; Kandil’in çevresinde 50 kilometre çaplı bir kuşatma için, onbinlerce askeri oraya yığmak gerekiyor!”

 

 

“Peki ama” dedim;

 

 

Siz, deminden beri “canlı bombanın PKK’lı olması ihtimali”nden söz ediyorsunuz... Fakat PKK, bu eylemi üstlenmedi... Ve ayrıca, DTP yetkilileri ve Osman Baydemir, eylemi kınayan açıklamalar yaptılar!.. Hatta, bunun üzerine; “22 Mayıs bombası, 22 Temmuz seçimlerini sabote etmeye yönelik derin bir provokasyon” şeklinde yorumlar yapıldı... Dahası, bombanın “Ulus” semtinde patlatılmasının, “ulusa gözdağı” olduğu yazıldı, çizildi!..

 

 

Misafirim, “eğer öyleyse” dedi;

 

 

“Derin ulus da cevabını verdi... Koskoca çarşının üç gün içinde tamir edilip açılması, Cumartesi günü orada verilen birlik görüntüsü, herhalde hem Ulus’un, hem de ulusun cevabı olmuştur!.. Ama ben, yine de, bu işin içten olabileceğine ihtimal vermiyorum!..

 

 

Ama, şunda haklısınız:

 

 

TSK’nın 27 Nisan Bildirisi’ni kendi emelleri için kullananlar, bu bomba olayının da Hükümet’e yönelik olduğunu iddia edebilirler!.. Hem de, TSK’yı yıpratma pahasına!”

 

 

 

 

DOĞU SİLAHÇIOĞLU’NU TANIR MISINIZ?

 

 

Baktım, lâf lâfı, lâf da sigara paketini açıyor, “Kusura bakmayın” dedim; “bir önemli olay”dan söz etmiştiniz; nedir sizi buraya getiren bu önemli olay?..

 

 

Ne ilgisi varsa; pat diye,

 

 

“Doğu Silahçıoğlu’nu tanır mısınız?” diye sordu!..

 

 

“Hiç tanımaz mıyım?” dedim;

 

 

Doğu Silahçıoğlu’nu tanımayan mı var?.. “28 Şubat Süreci”nin en önde gelen “komutan”larından biriydi... “2. Zırhlı Tugay Komutanı”ydı!..

 

 

Hele, dönemin Sultanbeyli Belediye Başkanı Ali Nabi Koçak ile yaşadığı “heykel” polemiği vardı ki, hiç unutulmaz!.. “Burada hiç Atatürk heykeli yok” diyerek,  belediyeye bile bilgi vermeden caddenin ortasına Atatürk heykeli diktirmiş, askerlere de “heykel nöbeti” tutturmuştu!..

 

 

Hele 30 Ağustos 1997’deki “Zafer Bayramı”nda, karargâh subaylarıyla birlikte “gövde gösterisi” yapması, unutulur gibi değil!.. Tören esnasında Belediye Başkanı Ali Nabi Koçak’la hiç konuşmamıştı!.. Ekranlara yansıyan “o görüntü” hiç unutulur mu?..

 

 

Şu tavrı da unutulmaz:

 

 

Bir defasında 2. Zırhlı Tugay’a yiyecek getiren ve üzerinde “Besmele” yazan kamyonu içeri sokmamıştı!..

 

 

Kamyon, üzerindeki “Besmele” yazısı kâğıtlarla kapatıldıktan sonra girebilmişti tugaydan içeri!..

 

 

Sonra Samsun’a gitmişti... Tabii, “tümgeneral”liğe terfi ettirilerek... Orada da; “İlkadım” heykeline kafayı takmış, temeli 1981’de Kenan Evren tarafından atılan fakat 3 yıl sonra, “özgürlük ve barış figürleri”nin “çıplak” olması sebebiyle yine Evren tarafından “kaldırılması” talimatı verilen heykeli “kurtarmaya” soyunmuştu!..

 

 

Dahası; dönemin 19 Mayıs Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Osman Çakır’ı da, “irticacı” olduğu iddiasıyla tam “25 gün” süreyle makamına kabul etmemişti!..

 

 

Bildiğim kadarıyla, 2005 yılındaki “Yüksek Askeri Şura”sında da, birçok “28 Şubatçı” gibi, Doğu Silahçıoğlu da emekli oldu!..

 

 

 

 

“ÇARŞAFLIYI, SAKALLIYI GÖRDÜĞÜNÜZ AN!”

 

 

Misafirim gülümsedi... “Sizde epey iz bırakmış” dedi... Sonra da; “Çok şey biliyorsunuz, ama Sultanbeyli’de yaşanan bir olaydan, belli ki haberiniz yok!”

 

 

Şaşırdım... Oysa, “Samsun’daki bir toplantı”da “İslâm” ve “Şamanizm” hakkında neler söylediğinden kelimesi kelimesine haberim olmuştu...

 

 

Demek ki, “Sultanbeyli”yi atlamışım!..

 

 

“Ne olmuş Sultanbeyli’de?” dedim...

 

 

“Ben orada değildim, ama kulağıma geldiğine göre, orada şöyle bir olay cereyan etmiş” dedi ve başladı anlatmaya:

 

 

“Doğu Silahçıoğlu Paşa; sürecin 28 Şubat Kararları ile sınırlı kalmayıp, bunun bir sıkıyönetim veya askerî darbeyle sonuçlanacağına, kendini iyice inandırmış!..

 

 

Belki de böyle hazırlıklar vardı...

 

 

Bu düşünceyle, 2. Zırhlı Tugay’daki subay ve astsubayları zaman zaman toplar, bir “darbe” durumunda veya “sıkıyönetim” ilanında ne gibi bir yol izleyeceklerine dair “strateji”leri anlatırmış!..

 

 

İşte, böyle bir toplantıda, “Eğer” demiş;

 

 

“Sıkıyönetim ilan edilirse, Sultanbeyli’ye hakim olmamız şart!.. Sultanbeyli’ye hakim olursak, İstanbul’a hakim oluruz... İstanbul’a hakim olmak da, Türkiye’ye hakim olmak demektir!..

 

 

Sultanbeyli’nin konumu bu kadar önemli!..

 

 

Bir sıkıyönetim ilanında, hiç kimsenin gözünün yaşına bakmayın!.. Hele de çarşaflı, şalvarlı ve sakallı olanlara!..

 

 

Sokağa çıkma yasağını kim ihlâl ederse ..., ... aşağı!!! Sakın eliniz ..., asılın ...!.. Bunları sindiremezsek, hiçbir başarı elde edemeyiz!”

 

 

 

 

BİR ASTSUBAY KALKIYOR AYAĞA VE!

 

 

İşte o anda;

 

 

Yanılmıyorsam “Mardinli bir astsubay” kalkmış ayağa!..

 

 

Sert bir sesle, “Komutanım” demiş;

 

 

“Siz, şu anda askerî kurallardan değil, bir katliam planından söz ediyorsunuz!”

 

 

Ve ardından eklemiş:

 

 

“Sadece kılık ve kıyafetinden dolayı, herhangi bir insana; dediğiniz gibi kim bir keyfi eylemde bulunursa, bilesiniz ki, o asker veya subay/astsubaya ilk karşı çıkan ben olurum!”

 

 

Böyle konuşmuş ve oturmuş yerine!..

 

 

Sonra, beklenmeyen bir şey olmuş...

 

 

Doğu Silahçıoğlu Paşa, “hiç beklemediği bu direnç” karşısında, “Tamam arkadaşlar” demiş, “Toplantı burada bitmiştir!”

 

 

Bildiğim kadarıyla;

 

 

“Silahçıoğlu’nun stratejisi”ne tepki koyan astsubay, “disiplin cezası”yla, başka bir yere “sürgün” gönderilmiş!

 

 

Tabii, anayasayı rafa kaldıracak illegal darbe sonrasında, muhtemel “sokağa çıkma yasağı”na rağmen yasağı ihlâl edecek “çarşaflı, şalvarlı ve sakallıları devirme” planı da, bir daha hiç gündeme gelmemiş!..

 

 

 

 

BU “İDDİA”YA CEVAP BEKLİYORUM!

 

 

Ne yalan söyleyeyim, “tüylerim diken diken” olmakla birlikte; “üst düzey” değil, ama “orta düzey”de bir “emekli subay” olan misafirimin bu anlattıkları, biraz “abartılı” geldi bana!..

 

 

Düşünebiliyor musunuz;

 

 

Bir “astsubay” kalkacak ayağa ve koskoca Tuğgeneral’e kafa tutup, “Eğer öyle yaparsanız, onu yapacak olana ilk karşı çıkan ben olurum!” diyecek!..

 

 

Böylesine bir “gözü karalık” olabilir mi?..

 

 

“Tereddüt”lerimi anlamış olacak ki, “Niye olmasın?” dedi misafirim;

 

 

“Tamam, bazı askerî uygulamalar aşırıya kaçıyor olabilir!.. Ama, kılık-kıyafetinden dolayı insanlara böyle bir muamelede bulunulmasına hiç kimse eyvallah etmez!”

 

 

Sohbetimiz hayli uzamıştı... Misafirim, bir çay daha içip ayrıldı...

 

 

Ama, beni aldı bir merak!..

 

 

Doğu Silahçıoğlu, gerçekten böyle bir “girişim”de bulundu mu?.. “İlk tepkiyi ben veririm” diye başkaldıran bir “astsubay” gerçekten var mı?.. Varsa, şu anda “nerede” ve ne yapıyor?..

 

 

Umarım, bu yazı Doğu Silahçıoğlu’nun veya “o astsubay”ın, ya da “o salonda bulunanlardan biri”nin eline ulaşır da, “olayın aslı”nı ve “cereyan ediş tarzı”nı öğreniriz!.. Çünkü, “Silahçıoğlu’na ulaşma girişimleri”nde bulundum, ama sonuç alamadım!..

 

 

Amacım, sadece “gerçeği” öğrenmek!..

 

 

Çünkü ben, hele de bir “Tuğgeneral”in, üstelik “kılık-kıyafeti”nden dolayı halka karşı öyle bir sindirme emri verebileceğine hâlâ ihtimal vermiyorum!..

 

 

Hayır, böyle bir “ne yaptığını bilmez”lik düşünülemez!.. Şimdi, “olayın tarafları”ndan cevap bekliyorum...

 

 

“Kara Şubat”ı aydınlatmak için!..

 

 

 

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
40 gün 40 gece mağarada kaldılar! "Zaman kavramımız bozuldu"
Türk Hava Kuvvetleri'nin geleceği: KAAN, HÜRJET, GÖKBEY ve HÜRKÜŞ