Nükleer çağın fitilini ateşleyen proje: Manhattan
Manhattan Projesi, yalnızca II. Dünya Savaşı’nı bitirmedi; atomun gücünü insanlığa tanıttı. Elon Musk’ın Mars hayalleri varsa, bu proje de insanlığın yok etme ve dönüştürme kapasitesini gözler önüne seren ilk adımdı.

Elon Musk, Trump'ın kabinesinde Hükûmet Verimliliği Bakanı olacak. Bu projenin Manhattan ile eşdeğer görüldüğünü daha önce söylemiş, hatta konuyu detaylandırmıştık. Şimdi bunu biraz daha açalım...
'Manhattan Projesi', genellikle II. Dünya Savaşı'nı sona erdiren çalışma olarak bilinir. Ancak bu, aynı zamanda nükleer çağın başlangıcıydı. 1942'de başlayan Manhattan Projesi, ABD'nin nükleer silah geliştirme çabalarının bir parçasıydı ve 1945'te Nagazaki ve Hiroşima'ya atılan atom bombalarının üretimine yol açtı. Bu projeyle birlikte, atom enerjisinin gücü ve potansiyeli, savaşın gidişatını değiştirecek kadar büyük bir etki yarattı.
Amerika Birleşik Devletleri'nin 40. başkanı Ronald Reagan, bir konuşmasında, “Ben, buzdağının görünen yüzüyüm; bir de görünmeyen tarafı var” demişti. Bu söz, Reagan’ın iç ve dış politikalarda kamuya açıklanan yüzeyin çok daha derin, gizli ve karmaşık bir gerçeklikle şekillendiğine dair bir vurgu olarak karşımıza çıkıyor. ABD'de aslında daha karmaşık ve gizli bir gerçekliğin olduğunu bilmeyenimiz yoktur.
Trump, büyük bir destek gördüğü Musk'ı bütçe için öne sürecek aslında. DOGE'yi oluşturarak bu vizyonu resmileştirdi.
DOGE (Dogecoin), başlangıçta şaka amaçlı yaratılmış bir kripto para birimi olsa da, zaman içinde önemli bir değer kazanmış ve Musk’ın büyük destek verdiği bir dijital varlık haline geldi.
Musk'ın en sevdiği kripto para birimine bir gönderme olan kısaltma, hükûmete yönelik geleneksel yaklaşımı bozma misyonlarını vurguluyor. Projenin amacıysa Washington'ın operasyonel çerçevesini yeniden tanımlamak ve kamu hesap verebilirliğini artırmak. Bu, devletin bürokratik yapılarının etkinliğini ve şeffaflığını artırmak için Musk’ın teknoloji ve yenilikçi stratejileri kullanma amacını yansıtıyor.
Trump'ın DOGE'yi "Manhattan Projesi" olarak tanımlaması, önlerindeki görevin ölçeğine ve aciliyetine işaret ediyor. Bu benzetme, Musk’ın liderliğindeki projelerin, teknolojik yenilik ve büyük ekonomik değişimlerin tetikleyicisi olabileceğini ima ediyor. Bir taraftan da 'Manhattan' sonrası tek güç olan ABD'nin bir kez daha bunu istediğini gösteriyor. ABD, nükleer teknolojideki tekelini kaybettikten sonra, teknolojik alandaki yeni liderlik rolünü tekrar elde etmek istiyor.
Bir sorun var: Kökleşmiş bürokratik sistemlerin değişime direnmesi. İşte bununla mücadele edecek kişi Elon Musk. Musk, kurumsal yapıları dönüştürme ve verimliliği artırma adına büyük bir potansiyele sahip. Ortaya çıkan yeni kaynaklarla daha büyük yatırımlar hedefte.
Peki Musk'ın bu görevden ne çıkarı var?
Bazı yorumcular, Musk'ın, denetleyen düzenleyici kurumlar üzerinde etki sahibi olmak için bir stratejiyi izlediğini söylüyor. Bu strateji, Musk’ın teknoloji sektöründeki büyük oyunculardan biri olmasını ve aynı zamanda hükûmetin düzenleyici çerçeveleri üzerinde etkili olmasını sağlıyor. Böyle bir işe girişmesinin sebebi de bu. Musk, hükümetin bürokratik yapılarında değişim yaratmak için en uygun kişiydi, çünkü hem teknolojik yenilikleriyle hem de kamuya açık çıkışlarıyla dikkat çekiyor.
Musk'ın şirketlerinin federal düzenleyicilerle sık sık çatıştığı biliniyor. Tesla araçlarındaki otopilot özelliğiyle ilgili güvenlik endişeleri ve SpaceX'in roket fırlatmalarının çevresel etkileri nedeniyle iki şirket hakkında en az 20 ayrı soruşturma yürütülüyor. Ayrıca, Musk'ın uzay sektöründeki diğer faaliyetleri, örneğin Mars'a insan göndermek ve uzay turizmini yaygınlaştırma hedefleri, Amerikan hükümetinin düzenlemelerini daha fazla şekillendirme potansiyeline sahip.
SpaceX, Pentagon'un casus uydu yatırımı için milyarlarca dolar bütçe ayırmışken, bu alanda da çalışmalar yapmaya başladı. Sadece geçen yıl, Musk'ın şirketlerine 17 federal kurumla yapılan yaklaşık 100 sözleşme için 3 milyar dolar yani 103 milyar TL ödendi. Bu, Musk’ın hükümetle işbirliği yaparak ticaret ve güvenlik alanlarında önemli fırsatlar yakaladığını gösteriyor.
Özetle; ABD, bu projeyle teknolojik ilerlemede de nükleer çalışmalarda da çığır açmak istiyor. Kimbilir belki de bu proje, yeni bir savaşın ayak sesidir. Nükleer çağın başlangıcından sonra, bu proje ABD’nin hem teknolojik hem de stratejik bir üstünlük kurma çabalarını pekiştirebilir. Bununla birlikte, Musk’ın liderliğinde yapılacak bu yeniliklerin dünya genelindeki güç dengesini nasıl değiştireceği ise büyük bir soru işareti olarak kalıyor.