Bir mahkum olarak Nazlı Ilıcak
Emekli başgardiyan, cezaevinde güvercinlerin ve farelerin uyuşturucu kuryesi gibi kullanıldığını söyledi. Aksiyon'a verdiği demeçle gündeme gelen Oğuz, Tercüman için Nazlı Ilıcak arşivini açtı. İşte ilginç söyleşi:

Daha önce Aksiyon Dergisinde yapılan bir söyleşide yeraltı dünyasının ünlü isimlerinin içeride birer uslu çocuk olduklarını belirten Oğuz, ünlü kabadayı Dündar Kılıç 'ın gördüğü her gardiyanın önünde ceketini iliklediğini söyledi.
Dünden Bugüne Tercüman gazetesine yaptığı açıklamada Oğuz eski söylemlerine yeni hatıralarını da eklerken, Nazlı Ilıcak'ın eski fotoğraflarını da gün yüzüne çıkarttı:
İnanılmaz firarlarla, isyanlarla gündeme gelen Bayrampaşa Cezaevi'ne uyuşturucu nasıl giriyordu? Alınan tüm güvenlik önlemlerine rağmen koğuşlara silah nasıl gelmişti? Dışarıda astığı astık kestiği kestik olan kabadayılar, cezaevinde kimlerin önünde ceketini ilikledi? Nazlı Ilıcak, cezaevine fotoğraf makinesini nasıl soktu? İşte tüm bunların cevabını, Bayrampaşa Cezaevinde, 20 yıl başgardiyanlık yapan emekli başgardiyan İsmail Oğuz (53), yakında çıkacak ve henüz ismi belli olmayan kitabında anlatıyor.
Sultanahmet'te Sultan Cafe 'de konuştuğumuz Oğuz, söze Bayrampaşa Cezaevi'ni her zaman gündemde tutan ve genelde yeraltı dünyası babalarıî olarak bilinen kabadayılardan başlıyor. Oğuz, kabadayıların gerek uyuşturucu maddelerine, gerekse dışarıdan sokulan kesici ve yırtıcı aletlere karşı olduklarını söylüyor: 'Çünkü uyuşturucu cezaevinde isyanlara sebep oluyor. Babaların can güvenliğini tehdit ediyor. Bu yüzden içeride uyuşturucu istemezler.' Kabadayıların işini yapana her zaman saygı duyduklarını belirten Oğuz, 'Onların, mert, cesaretli bir görevliye kini yoktur. Aksine takdir ederler. Ben herkese tatlı sert şekilde davrandım. Cezaevi hukukundan hiç taviz vermedim. Zaman zaman aramızda atışmalar oldu. Beni tehdit bile ettiler. Ama daha sonra yine takdir etmişlerdir'
HASIMLILAR KOĞUŞU
Kabadayıların kendilerine, 'baba, kabadayı ' gibi sıfatlar yüklenmesinden hoşlanmadıklarına da dikkat çeken Başgardiyan Oğuz, bu kişilerin cezaevinde sıradan insan gibi davrandıklarını belirtiyor: Dündar
Kılıç koğuş dışına çıktığı zaman sıradan bir gardiyanın bile önünde ceketini ilikliyorî İsmail Oğuz kabadayılarla ilgili anılarını ise şöyle aktarıyor: 'Hüseyin Heybetli, Dündar Kılıç ve İdris Özbir, Bayrampaşa Cezaevi'nde yattıkları dönemde 30-35 yaşlarındaydı. Diğer mahkumlar tarafından tanınır ve büyük saygı görürlerdi. Kendilerine iletilen sıkıntıları dikkate alır, ihtiyaçlarını gidermeye çalışırlardı. Koğuşları isim ve temizlik bakımından diğerlerinden farklıydı. Koğuşlarının ismi 'hasımlılar' koğuşuydu. Çok temiz ve huzurlu bir ortamları vardı.
KEMAL SÖNMEZ'İN UYUŞTURUCU MÜCADELESİ
Cinayet koğuşu olan C12'de o dönemde boksör lakaplı Kemal Cengiz ve Sönmez kardeşler yatıyordu. Koğuşun mümessili Cengiz Sönmez idi. Yani koğuşta yatan tutukluların ihtiyaçlarını, şikayetlerini idareye bildiren, koğuşun düzenini sağlayan sorumlu kişiydi. Koğuşa hap sokmaya çalışan bir tutukluyu gören Kemal Sönmez, bir gün bu hapların çok tehlikeli olduğunu kardeşine anlatmaya çalışır. Kendisine inanmayan kardeşi Cengiz Sönmez haplardan iki tane içip, kavga çıkartır. Koğuşta isyan başlar. İsyan, cezaevi yönetimi haberdar oluncaya kadar Kemal Sönmez 'in müdahaleleriyle durdurulur.
SEDAT ŞAHİN ÇİLEDEN ÇIKMIŞ
Murat Sincar, idareye saygılı, personelle iyi geçinen, hapishanedeki kimliğinin bilincinde olan bir tutukluydu. Bizler de onların can güvenliğini sağlamakla yükümlü kişiler olarak, ihtiyaçlarına cevap vermeye, onlarla olan ilişkilerimizde seviyeyi korumaya çalışıyorduk. Cezaevinin perişanları oynadığı bir dönemde Sedat Şahin 'e cezaevinin durumu hakkında ne düşündüğünü sordum. 'Tutukluların birbirini öldürmesi; eroin, uyuşturucu gibi maddelerin böyle elden ele dolaşması beni çileden çıkartıyor' cevabını verdi. İnsanları böyle karmaşık bir ortamda başıboş bırakmanın, insan vicdanına yakışır bir davranış olmadığına inandığını söyledi.
HÜSEYİN KARATAY'IN PİŞMANLIĞI
Mehmet Göymen cezaevinin duvarlarını boyatmamızı istemişti, masrafını kendisinin karşılayacağını teklif ederek. Kabadayıların, cezaevinin eksikliklerini gidermeleri bir kural haline gelmişti. İbrahim Cici de cezaevinde kaldığı süre içerisinde hiçbir olaya karışmamış, idareye ve bizlere saygılı bir tutum
sergilemişti. Cezaevinden ayrıldığı zaman da hepimize teşekkür etmişti. Hüseyin Karatay ise, C5 koğuşunda cinayet ve yaralama suçundan yatıyordu. O dönemlerde çıkarılan bir af yasasından faydalanarak tahliye oldu. Birkaç sene sonra yine cinayet suçundan hüküm giyerek Bayrampaşa'ya
geri geldi. 11 sene yatıp tekrar çıktı. Tahliye olduktan sonra kendisiyle dışarıda karşılaştık. Bu karşılaşmamızda söylediği sözler beni çok etkiledi. Düzenli aile hayatından bahsederek, hapishanede heba ettiği gençliğine ne kadar çok yandığını dile getirdi. Çocuklarını okuttuğunu ve şimdi onlara
imrenerek baktığını, bir daha dünyaya gelebilme şansı olsa, geçmişteki hatalara asla düşmeyecek kadar pişman olduğunu anlattı.
SEDAT PEKER YALNIZ ADAMI OYNAMIŞ
Sedat Peker koğuştan pek çıkmaz, genellikle havalandırma bahçesinde spor yapardı. Bazen de başına şapkasını geçirip, tek başına volta atardı. Diğer tutukluların isteklerini hiç kırmaz, ihtiyaçlarını karşılamak için elinden geleni yapardı. Cezaevine çamaşır makinesi, buzdolabı, müzik seti temin etmişti. Tabii bütün bunlar gazetelerde yazılanın aksine, o dönemin cezaevi müdürünün onayıyla getirilmişti. Bir gün Sedat Peker, 'Son zamanlarda gazetelerde aleyhimde yazılar yazmaya başlanmış. Hapishanede düzeni bozuyormuşum, personele karşı olumsuz tavırlarım varmış, idareyi tanımıyormuşum... Sen
uzun zamandır bu hapishanedesin. Söyle bakalım, bu tip davranışlarıma hiç şahit oldun mu?' dedi. Ben de, 'Vallahi cezaevini hiç dolaşmazsın, ziyaretçi getirmezsin, idareye çıkmazsın. Üstelik tutukluların isteklerine de duyarlısın. Gazeteler bu tip haberleri nereden uyduruyorlar, ben de şaşırıyorum' diye cevap verdim.
GÜVERCİNLERİN UYUŞTURUCU TRAFİĞİ
Alınan bütün önlemlere rağmen cezaevine uyuşturucunun girmesine engel olunamıyor. Koğuşlardan hiç dışarı çıkmayan mahkumlar uyuşturucu kullanıyor. Bunların nasıl gerçekleştiği ise, Başgardiyan Oğuz'un ağzından insanın kanını durduracak cümlelerle çıkıyor: 'Yönetim boşluğunun yaşandığı dönemler, cezaevine uyuşturucunun, silahın, kesici alet vb. maddelerin rahatlıkla sokulduğu zamanlara denk gelir. 1980'li yıllarda tutuklu bulunan Ömer Arberk isimli genç, cezaevinin bahçesinde güvercin besler. Bir gün, bahçede beslediği güvercinlerden birini ziyaretine gelen birine hediye eder. Güvercin bir süre sonra boynuna bağlanan uyuşturucu paketleri ile cezaevine geri döner. Böylece, uyuşturucu paketleri cezaevine bahçeden girmeye başlar. Cezaevine güvercinle giren uyuşturucu, koğuşlar arasında fareler sayesinde dolaşıyordu. Farenin ayağına ip bağlanarak, başka bir koğuşa uyuşturucu gönderiliyordu.'
NAZLI ILICAK BİZİ ÇOK ZORLADI
İsmail Oğuz, birgün Tercüman Gazetesi'ni aldığında Nazlı Ilıcak 'ın cezaevi ile ilgili haberini ve fotoğraflarını görür. Hemen paniğe kapılır. O kadar aramalarına karşı nasıl olmuştu da Nazlı Ilıcak cezaevine fotoğraf makinesi sokmuştu? O zaman Adalet Bakanlığı'nı sarsan bu olayı başgardiyan Oğuz, şöyle anlatıyor: 'Nazlı Hanım mütavazi bir yazardı. Bizleri hiç incitmezdi. Mahkeme kararı ile
sadece geceleri cezaevinde yatıyordu. Rahmetli Kemal Ilıcak hergün arabasıyla Nazlı Hanım'ı cezaevine bırakıyordu. Tercüman Gazetesi'ni okurken, Nazlı Hanım'ın içerisiyle ilgili yazılarını ve fotoğraflarını gördüm. Paniğe kapıldım. Makine içeri nasıl girmişti. Haberin yayınladığı günün akşamı cezaevine girerken kendisini daha dikkatli aradık. Bunun ne anlama geldiğini soran Ilıcak 'tan özür
dileyerek, 'Kusura bakmayın. Bu sefer sizi çok aradık. Ama içeri fotoğraf makinesi girmiş. Nasıl içeri soktunuz? Bunu bulmamız lazım' dedim. Nazlı Hanım güldü ve, 'Başgardiyan teknik ilerlemiş. Ben yazarım. Benim kalemim hem yazar hem de fotoğraf çeker. Kalem şeklinde fotoğraf makinesi çıktı. Boynuma asıp, içeri girdim' dedi.
NECATİ ÖZDEMİR CEZAEVİNİ HAFİFE ALDI
Bayrampaşa Cezaevi'nde neden bir şekilde olay çıktığını sorduğumuz Başgardiyan İsmail Oğuz, 'Yönetim boşluğundan' diye cevap veriyor. Sadece iki savcı zamanında cezaevinin çok karıştığını öne süren Oğuz, bunlardan birinin 1976 döneminde görevli olan bir savcı (ismini vermek istemiyor),
diğerinin de Necati Özdemir olduğunu ileri sürüyor. Özdemir 'in cezaevini yönetme yeteneğinin sıfır olduğunu iddia eden Oğuz, 'Bayrampaşa Cezaevi bir şehir gibidir. Hem tatlı sert olacaksın, hem de mahkumdan uyanık. Özdemir savcı olduktan sonra cezaevindeki herkesin görevini yapmaya çalıştı. Bu mahkumların şımarmasına sebep oldu. Savcıyla muhatap olan mahkum gardiyanı takar mı? Mahkum ne kadar iyi olursa olsun çok dikkatli davranmak zorundasınız. Özdemir, birgün 10 tane koğuş mümessilini arkasına alarak cezaevini gezdirdi. Cezaevine neler yapılmasını istediklerini sordu. Bir olayı önlemek için koğuştan koğuşa irtibatı kesmeniz gerekir. Sayın savcı ise, cezaevinde ne yapılması gerektiği hepsini toplayarak mahkumlara sordu. Necati Özdemir cezaevini ilkokulu yönetir gibi yönetti. Çok hafife aldı' dedi.
ERDAL ATABEK: 'CEZAEVİ BİR ÜNİVERSİTEDİR'
Cezaevinin bambaşka bir dünya olduğuna dikkat çeken İsmail Oğuz, bunu Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Erdal Atabek ile arasındaki geçer bir anı ile doğrulatmak istiyor: 'Şu an Erdal Bey'in içeriden neden yattığını hatırlamıyorum. Birgün bana dedi ki, 'Siz hangi üniversiteyi okudunuz?' Ben kendisine sadece liseye kadar okuduğumu söyledim. Erdal bey, 'Ben seni üniversite mezunu zannettim. İki tane üniversite okudum. Yazarlık yaptım. Ama burası bunların üzerinde bir üniversite' dedi.'