Altaylı'dan Erdoğan ve hükümete övgü

Habertürk genel yayın yönetmeni Altaylı özel yaşamından, meslekteki kritik dönemeçlere kadar daha birçok konuyla ilgili ilk kez bir yerel gazeteye konuştu.

Altaylı'dan Erdoğan ve hükümete övgü
Altaylı'dan Erdoğan ve hükümete övgü
GİRİŞ 21.09.2011 20:08 GÜNCELLEME 21.09.2011 20:08
Bu Habere 6 Yorum Yapılmış

Habertürk Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Vanlı Fatih Altaylı Şehrivan gazetesine konuştu. 

Altaylı ailesini yüzde yüz Vanlı olarak tanımladı

Adnan Deniz / ŞehriVan Gazetesi

Hayatı zorlu aşamalardan geçti. Büyük işler başardı. Köklü saygın bir aileye mensup. Şimdi doğup büyüdüğü topraklarda değil ama kalbi hala memleketi için çarpıyor. Mesleğinin zirvesinde bir isim. Ama Zirve'yi iyi insan, düzgün vatandaş olarak tanımlıyor. Gözü yükseklerde değil para hırsı yok. Yükselme telaşı ya da gayesi yok. Hiç bir düşüncenin ya da siyasi görüşün fanatik taraftarı değil. Ne sağcı nede solcu. Sadece bu ülkenin insanlarını sevdi. Türkiye'de birçok önemli kampanyanın öncüsü, destekçisi oldu. Ailesinin onuru için dürüstlükten ayrılmadı hiç. İş dünyasında bazı isimlerin hizmetkarlığını yapmayıp bağımsız olmayı tercih etti hep. Siyasiler ve gazetecilerle samimi olmak istemeyen ailesine düşkün biri. Habertürk'ün 1 numarası. Gazeteci Fatih Altaylı ŞehriVan Gazetesi’nden Adnan Deniz'e konuştu. İşte o röportaj: 

YÜZDE YÜZ VANLI BİR AİLEYİZ.

  • Son zamanlarda da sıkça konuşulan bir şey var. Fatih Altaylı Vanlı mı? Değil m? Diye. İlki iddialarına ilişkin yanıtınızla başlamak istiyorum.

    kullanVanlıyım. Hem de bir kaç yüz yıllık Vanlıyım. Türkmen’iz. Orta Asya kökenliyiz. Bildiğim kadarıyla aile kökenlerimiz Horasan'a dayanıyor. İran'daki Horasan'dan bahsediyorum. Oradan Konya'ya göçmüşler. Sonra da Van'ın Osmanlı topraklarına katılmasının ardından Van'a geçmişler. Van'ın en eski ailelerinden biriyiz. Zaten bunu eski Vanlılar bilir. Dedem Hüsamettin Altaylı bugünkü Van'ın kurucularından biri sayılır. Van Çarşısı diye bilinen Cumhuriyet Caddesi'nin imarını yapan dedemdir. Babam baba tarafından Altaylılardan, anne tarafından ise Türk oğullarındandır. Yüzde yüz Vanlı bir aileyiz. 

    Van’ı nasıl tanımlarsınız? Van’la ilişkileriniz hangi ölçüde devam ediyor?

    Van'la ilişkilerim pek fazla değil. Ailenin önemli bir bölümü hala Van'da yaşıyor. Kuzenlerimin çoğu Van'da. Ama aile 70-80  yıldır hem İstanbul'da, hem Van'da yaşardı. Çünkü dedemin İstanbul'da da işleri ve yatırımları vardı. Babam ve amcalarımdan biri İstanbul'da, bir amcam ise Van'da yaşamayı tercih etti. Biraz da işler öyle gerektirdiği için. 

    Dedem İstanbul'da öldü ama vasiyeti gereği Van'da gömüldü. Doğrusunu isterseniz benim Van'la çok yakın bir ilişkim yok. Babamın ölümünden sonra Van'da aileye ait pek çok gayrimenkul bize intikal etti ama gidip göremedim bile. 

    Neden göremediniz?

    Babamın amcamla birlikte İstanbul’a gelmelerinden sonra artık burada bir düzen oluştu. Okul, iş falan derken artık dönmedim Van’a.

    ALTAYLILAR ESKİSİ KADAR ETKİN DEĞİL VAN’DA 

    Altaylılar’ın Van’daki konumundan bahseder misiniz? Altaylılar Van'da ne kadar etkin?

    Şu an için pek bir fikrim yok. Eskiden Van’da üç beş aile vardı. Hem ekonomik hem sosyal olarak bu aileler etkindi. Şimdi bunun böyle kalmadığını düşünüyorum. Van büyüdü. Gelişti. Sermaye el değiştirdi. Büyüdü. Pek çok aile Van'dan göç etti. Çevreden de Van'a büyük göçler yaşandı. Eskiden hem siyasette, hem ekonomide Altaylı ailesinin önemli bir yeri vardı. Şu anda eskisi gibi bir durumun olmadığını düşünüyorum. Ama bu sadece Van için değil, tüm Türkiye için geçerli. Bizim aileden pek çok belediye başkanı, milletvekili, senatör çıktı. Keza kentteki ekonomik aktivitede de bizim ailenin önemli bir yeri vardı. Ama artık bu geçerli değil.

    Kuzenlerinizin Van’da yapmış oldukları işleri ya da durumlarını takip ediyor musunuz?

    Bazı kuzenlerimin Van'da çok ciddi işler yaptığını duyuyorum, biliyorum. Bundan da gurur duyuyorum. 

    HÜKÜMET KÜRT SORUNUNU ÇÖZMEK İSTİYOR AMA KARŞILIKLI ÇABA VE ZAMAN GEREKİYOR.

    Sizinle konuşmak istediğimiz konuların başında şüphesiz Kürt sorunu geliyor. Kürt sorunu hakkında neler düşünüyorsunuz? Kürt sorununun ''kesin çözüme'' kavuşması için neler yapılmalıdır? Sizce Kürt sorunu 'kesin çözüme kavuşur mu?

    Kürt sorununun kesin çözümü diye bir şey olduğunu zannetmiyorum. Bildiğim şu ki, Kürt sorunu denilen şey bugün büyük ölçüde çözülmüş durumda. Bundan kastım şu. PKK'nın kuruluş bildirgesinde yer alan ve Abdullah Öcalan'la yaptığım görüşmelerde kendisinin bana aktardığı "Sorun" denilen ve bazı haklı isteklerin büyük bölümü Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından karşılandı. Yerine getirildi. Uygulama dört dörtlük oturdu mu? Hayır elbette. Dörtte biri bile yerine oturmadı ama bunlar zaman meselesi. Hükümet Kürt sorununu çözmek istiyor. Elinden geleni yapıyor ama bu durum karşılıklı bir çaba ve zaman istiyor. Şimdi birisi çıkıp bu hükümet türban sorununu çözmek istemiyor diyebilir mi? İstiyor, çalışıyor ama zaman lazım. Kürt sorunu da öyle. Zamanla iyiye gidecek. Ama sorun tam olarak asla bitmez. Çünkü her zaman "Bağımsızlık" isteyen gruplar olacaktır. Bu Dünya'daki her etnik grubun hayalidir. Ama bunlar marjinal hale gelecektir. 

    ERGENEKON DAVASI OLMASAYDI BELKİ BEN YAŞAMIYOR OLURDUM VE BELKİ BU RÖPORTAJI YAPAMIYOR OLURDUK.

    Ergenekon davaları hakkında söyleyecekleriniz nelerdir? Ergenekon süreci kapsamında ülkemizi hangi tehlikeler bekliyor?

    Ergenekon Davaları'nda sapla samanın karıştırıldığını hep söylüyorum. Ben ve küçük bir grup devlet içindeki çetelere karşı 1996 yılında savaş açtığımızda bugün Ergenekon'u ortadan kaldıracağını söyleyenler bizimle alay ediyor, gulu gulu dansı yaptığımızı söylüyorlardı. Meydanlar da toplantılar yaptım, eylemler yaptım. Tansu Çiller tarafından gözaltına alındırıldım. Çünkü devletin içinde çeteler vardı. Biliyorduk ve ortadan kaldırılmalarını, hukukun üstün olmasını istiyorduk. O gün kimse kılını kıpırdatmadı. Bugünkü iktidarın mensupları dahil. Şimdi bunların bir bölümü içerde. Bir bölümü ise hala dışarda. Ama yine de bu mücadeleyi destekliyorum. Bu dava olmasaydı bugün Türkiye farklı olurdu. Hala faili meçhuller, hala siyasi cinayetler işleniyor olurdu. Belki ben bile yaşamıyor olurdum. Bu röportajı yapamıyor olurduk belki de. Bu nedenle bu davayı destekliyorum. Ama yargılamaların hızlanması gerektiğine inanıyorum.

    Hükümetin şeffaf çalışmalar yürüttüğüne inanıyor musunuz?

    Bu hükümet Cumhuriyet tarihinin en başaralı hükümetlerinden biridir. Yaptıkları yüz şeyden 80'i doğrudur. İyidir. Şeffaf mı? Zannetmiyorum. Ama iyi bir hükümet. Tabii uzun süreli tek parti hükümeti olmanın avantajı da var. Beğenmediğim tarafları ise en başta dış politika. Orada başarısızlar. Sıfır sorun deyip, en sorunlu dış politika dönemine soktular Türkiye'yi. Aramızın iyi olduğu komşumuz kalmadı. Bir diğer sorun da "Kibir" Biraz kibirli, biraz nobran davranıyorlar. 

    İnançlı insan, inançlı ülke ve islam hakkında neler söyleyeceksiniz?

    İnançlı insana saygı duyarım. Neye inanıyorsa inansın. İnancını fanatizme dönüştürendense korkarım. Çok tehlikeli olabilir. İnancını karşısındakine zorla kabul ettirmeye çalışandan ise nefret ederim. İnançlı ülke nasıl bir şey bilmiyorum. Bilmek de istemiyorum. Ama fanatizme dönüşmüş inancın ülke siyasetini etkilemesinden söz ediyorsanız ondan çok korkarım. Bugün Dünya'da bir iki İslam ülkesi var "İnançlı ülke" diye bilinen. Ama iki ülke var ki, hiç adı geçmiyor. Bunlardan birincisi İsrail. İsrail inançlı bir ülkedir. İkincisi ise ABD? Bunlar da fanatizm derecesinde inançlı ülkelerdir. Zaten sorunların kaynağına baktığınız zaman da bu "İnançlı ülkelerin" fanatik tavrı var. İslam için ne söyleyebilirim ki! 1400 yıldır söylenmemiş ne kaldı ki! Bu ülkenin yüzde 99'u Müslüman deniyor. Bilmiyorum öyle mi? Öyleyse bile güzel bir Müslümanlık. Daha açık söylemek gerekirse Anadolu Müslümanlığına bayılıyorum. Kendine göre kodlamıştır İslamiyet’i Anadolu. Harmanlamıştır. Kimi rakı içer ama orucunu tutar, cumaya gider. Kimi eşine türban taktırır, çarşaf giydirir ama çapkınlık yapar. En azından yabancı menşeli kadınlara düşkündür. Kiminin dışarda baktığınız zaman seküler bir yaşam tarzı var gibi görünür ama 5 vakit namazını kıldığını kimseye çaktırmaz. İyidir Anadolu İslam’ı. Şimdi bunu Vahabi İslam’a çevirmek isteyenler var ve bu beni üzüyor. Kültürümüze ters.  

    Galatasaray spor kulübünde asbaşkanlık yaptığınız dönemde Galatasaray’ın başarı grafiği nasıldı? Bugün Galatasaray’ın başında olsanız nasıl bir tablo oluşur?

    Asbaşkan değil, 2. Başkan'dım. Galatasaray'da Başkan kadar önemlidir 2. Başkan. Başkan kulübün başkanıdır. 2. Başkan ise yönetim kuruluna başkanlık eder. 2001 krizinin göbeğinde 130 milyon dolar borçlu bir Galatasaray'ı devraldık. O yıl hem şampiyon yaptık takımı, hem Avrupa'da çeyrek final oynattık. Hem de rahmetli Özhan Canaydın'a 12 milyon dolar borçla devrettik. Fena iş yapmadığımızı düşünüyorum. 1 yılda bu kadar yapabildik. Bugün Galatasaray'ın başına geçsem, 4 yıl içinde borçları makul hale getirir, Avrupa'da final oynayacak bir duruma sokabilirim diye düşünüyorum. 

    İsminizle özdeşleşen Tek’e Tek programının hayatınızdaki yeri ve öneminden bahseder misiniz?

    Hiç bir yeri ve önemi yok. İşlerimden biri. Belki de en sevmediğim işim. Televizyon çok hoşlandığım bir mecra değil. 

    EKONOMİK TIKANIKLIKLAR SAVAŞLARLA AŞILIYOR

    Ahlak olarak çöküntüde olan bir nesil yetişiyor söylemine katılıyor musunuz? Yeni nesli hangi güzellikler ve zorluklar bekliyor? 

    Bu söylemler 2000 yıldır var herhalde. Her kuşak, kendisinden sonra gelenin çöküntüde olduğunu düşünüyor. Çünkü değişimi göremiyor, yakalayamıyor. O zaman da eleştiriyor. Bence böyle bir durum yok. Her kuşak bir öncekini geçiyor. Dünyayı değiştiriyor. Bakın Dünya'daki icatların yüzde 90'ı son 50 senede yapılmış. Yüzde 70'i son 30 senede. Bu mu çürüme. Bu mu çökme. Hiç öyle bir şey yok. Yeni nesilleri bekleyen en büyük zorluk çevre felaketlerindeki artış olacak bence. Tabii bir de ekonomik tıkanmışlık var. Bunlar genelde savaşlarla aşılıyor. 

    ZİRVE İYİ İNSAN,  DÜZGÜN VATANDAŞ OLMAK DEMEKTİR.

    Zirveye yükselişinizden bahseder misiniz biraz? Zirveye çıkarken hangi önemli durumlarla karşılaştınız. Zirve nedir sizin için?

    Zirveye falan yükselmişliğim yok. İşini iyi yapmaya çalışan bir adamım sadece. Bunun yolunun da çok çalışmaktan geçtiğini bildiğim için 18 yaşımdan beri hiç durmadan çalışıyorum. Bu özelliğimi dedemden almışım galiba. 20 yaşında Cumhuriyet Gazetesi'nde başladım. Gece gündüz demeden çalıştım. 6 yaşımdan beri sürekli okudum. Hiç bir fikrin veya siyasi düşüncenin fanatik taraftarı olmadım. Ne sağcı oldum, ne solcu. Sadece bu ülkenin insanlarını sevdim. Daha iyi yaşamalarını istedim hep. Ne din ayrımı yaptım, ne dil, ne ırk, ne mezhep. Herkesin insan gibi yaşaması gerektiğini düşündüm. Buna sahip olamayan insanları görmek gözlerimi yaşarttı hep. 

    Tunceli'ye gıda ambargosu yapılırken, gidip ambargoyu deldim. Ambargonun kaldırılmasına neden oldum. Yazdıklarım ABD kongresinin insan hakları raporuna aynen alındı. Bunun üzerine bölgedeki kamu görevlileri ve Özal Tim beni PKK'lı ilan etti. Sonra PKK'nın yaptıklarını yazdım. Bu kez de PKK beni ölüm listesine aldı. Beni ortadan kaldırmak için İstanbul'a tim yolladılar. O timin başındaki adam beni izleyip tanıyınca bana mektup yazdı. "Kıyamadık sizi öldürmeye" dedi. Sonra da benim aracılığımla teslim oldu. Şimdi sıradan bir vatandaş olarak özgür yaşıyor. 28 Şubat'ta İslamcılar sindiğinde onların hakkını ben savundum. Başörtülü kızların eğitim hakkını savundum. Sonra İslamcılar haksızlık yaptığında onlara karşı çıktım. İşimi iyi ve dürüst bir biçimde yapmaya çalıştım hep. Bazen öyle görülmese de, öyle algılanmasa da. Çünkü ailemin onuru benim için her şeyden önemli. Dedemi, babamı mezarında rahatsız edecek bir şey yapmak istemem. Benim için zirve iyi insan, düzgün vatandaş olmaktır. Ne ün, ne makam ne para zirve olmaz.  

    Tek’e Tek’in varoluşunu ve yükselişinden kısaca bahseder misiniz? Teke Tek nasıl başladı?

    1994 yılıydı. Kanal D'nin sahibi o zaman rahmetli Ayhan Şahenk'ti. "Bize bir program yapar mısınız" dedi. Önce yapamam dedim. Sonra çok ısrar ettiler. Fatih Aksoy devreye girdi. Kabul ettim. Teke Tek'i tarif ettim. Tutmaz dediler. O zaman yapmayayım dedim. Peki dediler. Başladık. 17 yıl oldu. Kimi zaman iyi kimi zaman kötü yaptık. Ama bir ortalama tutturduk. Saygınlığa önem verdik. Zaman içinde kazandıran o oldu. 


    Radyo D genel koordinatörlüğü ve 2002 yılında Kanal D’nin haber genel yayın yönetmenliğini yaptığınız dönem hakkında kısaca bilgi verir misiniz?

    2001 yılında Güneş Gazetesinin başındaydım. Patronu Asil Nadir batınca gazete kapandı. Bana pek çok gazeteden teklif vardı ama ben yeni bir mecra olarak ortaya çıkmaya başlayan radyoyu denemek istedim. Best FM'i kurduk. Türkiye'nin 1 numaralı radyosu oldu. 

    Sonra Hürriyet'te yazmaya başladım. Aydın Doğan "Bize de radyo kur" dedi. Radyo D'yi kurdum. O da çok başarılı gitti. Bıraktığımda en çok dinlenen radyoydu. 

    Sabah gazetesindeki genel yayın yönetmenliği görevinizi bırakmanıza sebep olan olaydan kısaca bahseder misiniz?

    Sabah'a TMSF haksız bir biçimde el koyunca devlet memuru, devlet gazetecisi olmamak için bıraktım. Devlet gazetecisi olmak istesem gider Anadolu Ajansı'nda çalışırdım. 

    AYDIN DOĞAN’IN İŞ DÜNYASINDA HEGEMONYA OLUŞTURMA ARZUSUNUN VE  SAVAŞININ ASKERİ OLMAK İSTEMEDİM.

    Birazda Doğan ve Turkuaz gruplarından ayrılışınız ve Habertürk’e geçiş sürecinizden bahseder misiniz?

    Turkuaz grubundan ayrılmadım. Çünkü o grupta hiç çalışmadım. Ben ayrıldığımda Turkuaz Sabah'ı henüz almamıştı. Doğan'da ise 14 yıl çalıştım. Sonunda iş yapma biçimimiz ve prensiplerim uyuşmamaya başladı. Doğan grubunda sevmediğim unsurlar sevdiğim unsurlardan daha fazla hale gelince, ya da savunduğum şeyler, savunamadıklarımdan daha az olunca ayrıldım. Çok güzel günlerim geçti ama Aydın Doğan'ın hırsı, iş yapma biçimi, iş dünyasında hegemonya oluşturma arzusu benim tahammül edemeyeceğim noktaya geldi. Bu hegemonya isteğinin ve savaşının askeri olmak istemedim. 

     Güneş, Cumhuriyet, Sabah, Hürriyet gazetelerinde çalıştınız. Ve Habertürk gazetesinde halen çalışmaktasınız. Fatih Altaylı’nın bilinmesinde, tanınmasında en büyük rolü oynayan ve en büyük katkı sağlayan gazete hangisi olmuştur.

    Tabii ki Hürriyet. 

    Habertürk’ün hayatınızdaki yeri ve öneminden bahseder misiniz?

    Ailemden sonraki ikinci önemli şey. Ne de olsa babası sayılırım. Çok ortak oluşturduğumuz bir çocuk ama benim katkım da büyük. Çok seviyorum. 

    Beğenerek takip ettiğiniz hangi gazeteciler ya da yazarlar?

    Hepsi ve hiçbiri. Hemen hepsini okurum. Hepsinin beğendiğim veya beğenmediğim yazıları olmuştur. Ama günlük olarak düzenli takip ettiğim yazarlar var elbette.  

    TAYYİP ERDOĞAN MÜTHİŞ BİR SİYASETÇİ

    En beğendiğiniz siyasetçi kim?

    Siyasetçi olarak Tayyip Erdoğan. Müthiş bir siyasetçi. Kemal Kılıçdaroğlu'nu ise siyasetçi olarak hiç beğenmiyorum ama insan olarak çok tutuyorum.  

    Murat Bardakçı ile dostluk ilişkinizden bahseder misiniz?

    Benim gazetecilerle pek dostluğum olmaz. İş dışında gazeteci arkadaşlarımla görüşmem. Tek istisna Murat Bardakçı'dır. Murat Bardakçı ile 20 yılı aşan bir dostluğumuz var. İkimiz de çok okuruz. İkimiz de tarihe meraklıyız. İkimiz de gazetecilik dışında bir işten gelir elde etmeyiz. İkimiz de gazeteciliğimizi bir sınıf atlama aracı olarak kullanmayız. İkimiz de iyi yemek yaparız. İyi yemek yeriz. İkimiz de dedikoduyu çok severiz. İkimiz de küfürbazız. ikimizde de iyi ailelerden geliyoruz. Bu yüzden de çok iyi anlaşırız. Murat'ı üç gün görmeyeyim özlerim. O benden bilgilidir, benden kültürlüdür. Çok ters görünür ama melek gibidir aslında. Tek kötü huyu şımarıklığıdır. O da tek çoçuk sendromu galiba. Kardeşim gibidir, Kardeşimden yakındır.  

    TİKAD’ın ve Avrupa gazeteciler cemiyetinin ortaklaşa verdiği ‘’Eğitime katkı onur ödülü’’ sahibisiniz. Ayrıca ‘’Haydi kızlar okula’’ , ‘’Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık’’ ve ‘’Temiz internet ‘’ kampanyalarının da mimarlarındansınız. Bu projeler hakkında neler söyleyeceksiniz? 

    Haydi Kızlar Okula kampanyasını Doğan grubundayken başlatmıştım. Anneleri eğitmeden toplumu ilerletemezsiniz diye düşündüğüm için, yarının annelerinin eğitiminin ülkeyi ileri götüreceğini düşündüğüm için. Ben ayrıldım ama Doğan Grubu bu projeyi çok sahiplendi. Çok da iyi yürüttü. Sağolasın Vuslat Sabancı ve Hanzade Boyner demek lazım. Sürekli Aydınlık için 1 dakika karanlık ise çetelerle mücadelenin sloganıydı. Bir avuç insanla başlattık. Çok uğraştık. O gün siyasi destek göremedik. Tam aksine bizimle dalga geçtiler. Ama şimdi bakıyorum da Ergenekon davasının nüvesi o kampanyadır. O gün bizim ortaya koyduğumuz gerçeklerdir.  

    EN YENİ ARKADAŞIM 20 YILLIKTIR.

    Peki Fatih Altaylı nasıl biridir? 

    Hiç kimse tahmin etmez ama komik biridir. Sürekli gırgır geçer. Şaka yapar. Bazen ağır şakalar yapar. Evine düşkündür. Karısına aşıktır. Kızına hastadır. İçki içmeyi pek sevmez. Yemek yemeyi çok sever. Otomobillere hayrandır. Onları bir sanat eseri olarak görür. Saat tutkusu vardır. Model otomobil yapmayı sever. Resim yapar sürekli. Dünyanın her yerini görmek ister. İşini ciddiye alır, kendini ciddiye almaz. 49 yaşındadır ve bundan dolayı çok üzgündür. 35'te kalmayı tercih eder. Saçlarının azalmasını sorun eder. Yeni takmaya başladığı yakın gözlüğüne alışamadığı için ya elinde sallar ya kaybeder. Yumuşaktır. Kimseye kolay kolay bağırmaz. Küfür etmeyi çok sever. Kavga da eder. Pek ender eder ama iyi kavga eder. Parayla pulla pek alakası yoktur. Ne banka hesabında kaç lira olduğunu bilir, ne de kaç lira kazandığını. Bir an önce emekli olmak ve hobileriyle uğraşmak gibi bir arzusu vardır. Ama kızı buna çok kızar. "Benim okul paramı kim ödeyecek sonra" der. Akşamları sokağa çıkmayı pek sevmez. Evinde ailesiyle vakit geçirir. Siyasetçilerle asla samimi olmaz. İş dünyasıyla da olmaz. En yeni arkadaşı 20 yıllıktır. 

    ''NE ZAMAN ADAM OLURUZ'' sorusunu bu kez bizim için yanıtlar mısınız? 

    Bu sorunun yanıtı yok aslında. Bu bir süreç, Bir yolculuk. Her gün bir şey öğrenerek, kendimize bir şey katarak adam olmaya çalışıyoruz. Genelde olamadan gidiyoruz. Ama babamın ölümünden sonra bazı mektuplar geldi. Oradan çok şey öğrendim. Babamın sağlığında iyilik yaptığı ama bize bile söylemeden, bizim bile haberimiz olmadan iyilik yaptığı insanların yazdığı mektuplar. Kimi 70 yıl önce kimi hala süren iyilikler. Hiç birimizin annemin bile haberi olmadan yapılmış iyilikler. Hepsi teşekkür ediyor, babam için dua ediyor, rahmetle anıyordu babamı. O mektuplar bana adam olmanın ne olduğunu gösterdi. Babamın bana bıraktığı en değerli miras o mektuplar oldu. Kendim için söyleyebileceğim şudur. Babamın yarısı kadar olabilirsem adam olmuş sayılabilirim. 

  • YORUMLAR 6
    • behlüldane 13 yıl önce Şikayet Et
      YANLIŞ HESAP BAĞDADTAN DÖNER.... Saat yanlış da olsa,günde iki sefer doğruyu gösterir...
      Cevapla
    • mert koç 13 yıl önce Şikayet Et
      ŞehriVan Gazetesi'ne tebrik. öncelikle ŞehriVan Gazetesini tebrik etmek istiyorum. Yerel gazete çıkarmış biri olarak gazeteyi ayakta tutmanın ne kadar zor olduğunu bilirim. merak ettim biraz araitırdım Şehrivan Gazetesi'nin geçmişi böyle başarılarla doluymuş. Van'dan sesini Türkiyeye duyurduğu için tekrar tebrikler.
      Cevapla
    • salih ayaz 13 yıl önce Şikayet Et
      vay koçum vay. acaip bir şeysin ya.sende türklük olduğunu tahmin etmiyorum.türk adam akıllı olur.bu övgüleri referandumda açık hayır kullanırken oylarını açık chp olarak kullanırken düşünseydin.doğru akp olmasaydı boylardın dibini benim akıllı oyum sayesinde bir lokma ekmek yiyorsun.
      Cevapla
    • yavuz fatih 13 yıl önce Şikayet Et
      son sözü çok etkileyici. Babamın yarısı kadar olabilirsem adam olmuş sayılabilirim
      Cevapla
    • huseyin ulutas 13 yıl önce Şikayet Et
      hey aslanim!!!. sen neymisin beee gözlerimiz yasardi,neyse bu isin sakasi ama allah selamet versin dogruluktan dürüstlükten ayirmasin
      Cevapla
    Daha fazla yorum görüntüle
    DİĞER HABERLER
    Meteoroloji'den birçok şehre kritik uyarı: Hangi illerde dolu alarmı verildi?
    Ukrayna, Rus hava savunma sistemini imha etti