Sarıkamış bir kahramanlık destanıdır

Sarıkamış’ın bir dramdan çok, kahramanlık destanı olduğu gerçeği hep gölgede kaldı.

Sarıkamış bir kahramanlık destanıdır
Sarıkamış bir kahramanlık destanıdır
GİRİŞ 28.12.2014 13:34 GÜNCELLEME 28.12.2014 13:34

Sarıkamış’ta, 90 bin askerimizin tek kurşun atmadan, donarak öldüğü söylene geldi. Tarih kitaplarına bile giren bu iddialar nedeniyle Sarıkamış’ın bir dramdan çok, kahramanlık destanı olduğu gerçeği hep gölgede kaldı.

Erzurumlu Yazar Sara Gürbüz Özeren’in, Sarıkamış’ın 100. yıldönümünde kaleme aldığı Donmuş Umutlar / Sarıkamış isimli romanı, bilinçaltımızdaki bu yanlışı değiştiriyor.

Özeren’in Genelkurmay belgeleriyle örtüşen bilgilerin yeraldığı romanında, ‘tek kurşun atamadan öldüler’ denilen mehmetçiğin, 22 Aralık 1914’ten 2 Ocak 1915’e kadar süren kanlı çarpışmalar gün gün anlatılıyor.

Romanda acı gerçekler de var. Kafkaslar’da sadece Ruslarla değil Orta Asya Türkleri’yle savaştık. Ruslar, Türk’ü Türk’e kırdırmış.

Damla Yayınevi’nden çıkan belgesel kitapta, 18 gün süren ama acısı 100 yıldır dinmeyen savaş sahnelerinden kesitler şöyle:

22 Aralık 1914

Gece yarısı harekât başladı! …Oltu vadisinin keskin soğuğuna dayanamayanlar, birer ikişer dökülmeye başladı. Önce hissizleşiyorlar, bastıkları yeri göremiyorlar, sonra yere yığılıveriyorlardı. Yol kenarları, yar başları, çalı dipleri bu zavallılarla dolup taşmıştı. Düşeni gören, kendi başına böyle bir şeyin gelmesinden korkuyor, adımlarını sıklaştırarak vücudunun ısınmasına çalışıyordu.

23 Aralık 1914

Albay Hasan Vasfi, 10. Kolordu’nun emrinde iken 9. Kolordu emrine verilen subaylardandı. Günlerdir ne eski komutanından ne de yeni komutanından haber alabilmişti. Önüne çıkan Rus artçılarını kovalaya kovalaya Narman’ı geçmiş, Oltu’ya yönelmişti.

Birden Oltu Boğazı’nın batı yamaçlarından etkili bir top ateşi başladı. …Fakat ortada garip bir durum vardı. Her iki tarafın kıyafetleri de aynıydı. Bu benzeyiş, gizli bir el gibi tetiklerden uzaklaştırdı parmakları. Ateş seyreldi. Tek tük patlayan silahların dışında derin bir sessizlik çöktü. Olabilir miydi? Saatlerdir kıyasıya çarpışan bu iki birlik, birbirinin öz be öz kardeşi olabilir miydi?

Nihayet her iki tarafın askerleri, acı gerçeği anladı. Silahlarını atıp hasretle ve gözyaşlarıyla birbirlerini kucakladı. Bu acı olayda Türk askeri, kardeş kurşunuyla iki bin şehit ve bir o kadar da yaralı vererek yoluna devam etti.

Birlikler, Oltu’ya yaklaştıkça ayaz dayanılmaz hâl alıyordu. …Oltu’yu almak demek, zafere bir adım yaklaşmak demekti. Ruslar, üzerlerine gelen Kolordu ile çarpışıp gereksiz yere yıpranmamak için Oltu’yu boşalttılar. Giderken yiyecek ve cephane depolarını ateşe verdiler. Fethi Bey Müfrezesi’nin öncüleri ile 30. Tümen’in askerleri Oltu’ya girdiklerinde, başta hükümet binaları olmak üzere bütün depoların yandığını gördüler. Bu yüzden hükümet konağına bayrak asamadılar. Teğmen Hasan, elindeki bayrağı asmak için yüksek bir yer ararken gözüne bir caminin minaresi ilişti. Koşarak merdivenleri çıktı, otuz beş yıldır Rus egemenliğine son veren harekâtı perçinleyerek bayrağı astı.

24 Aralık 1914

Bugün, cephenin güneyinde bir başka dram  yaşanıyordu. Köprüköy’ün  doğusunda  mevzilenmiş  Rus ana birliklerine göğsünü siper eden 11. Kolordu tümüyle açtı! Son gelen telgraf, askerin açlıktan kırılmak üzere olduğunu gösteriyordu. Kadirşinas Erzurum halkı, bir kez daha çoluk çocuğunun nafakasını hükümet konağına taşıdı. Bu kez de başka bir müşkül çıktı: Bu kadar erzak, Köprüköy’e ne ile taşınacaktı! Yeterli torba ve çuval yoktu zira. Buna da çare bulundu. Sandıklarda, sepetlerde ne kadar işe yarar bez varsa çıkartıldı. Erzurum kadınları, sabaha kadar torba dikti. Fakat dertler bitmiyordu. Erzaklar, torbalara doldurulunca taşıma vasıtalarına ihtiyaç duyuldu. At, eşek, katır, deve ne varsa ordunun emrine verilmişti. Düşmanın ayak seslerini enselerinde hisseden Erzurumlular, mallarından vazgeçmesini bildikleri gibi canlarından da vazgeçtiler. O sabah bıyıkları terlememiş bine yakın genç, hükümet konağında toplandı. Çuvalları omuzladıkları gibi Hasankale’nin yolunu tuttular.

25 Aralık 2014

25 Aralık gününü 26 Aralığa bağlayan o soğuk gecede, büyük bir fırsat kaçırıldı ve 3. Ordu’nun talihi ters döndü. Ruslar, o gece Türk askerinin verdiği mola sayesinde Sarıkamış’ı zaptedilmekten kurtardılar.

Sarıkamış Harekâtı, bunun gibi birkaç hatanın sonucunda hezimetle sonuçlandı. Bu hatalardan birincisi; Köprüköy-Azap zaferlerinden sonra sebepsiz olarak geri çekilmekti. İkincisi Hafız Hakkı Bey’in başına buyruk davranarak Oltu’dan Penek’e, oradan Kosor-Ersinek yoluyla Allahuekber Dağı’na yönelerek yolu dört gün uzatması ve askeri soğuğa kırdırması idi. Üçüncüsü ise nihayet Sarıkamış önlerine gelinmişken ani bir hücum ile bu savunmasız kasabaya hücum edilmeyişidir.

BÜYÜK YIKIM BAŞLIYOR

Allahuekber Dağı; batıda Bardız Çayı’nın oyduğu derin vadide, kuzeyde ise Kosor deresinde başlar. Hiç fasılasız dikleşerek 3.000 metreyi aşan doruğunda son bulur. …Gerçek bir panik, bir çaresizlik ve yok olma korkusu baş gösterdi. Tepeye çıkan her asker, tipinin pençesine düştü. Önünde giden karaltının peşine takıldı. Birkaç adım sonra gücü tükendi, karların içine yuvarlandı. Beyaz kar çölünün orasında burasında tümsekler oluşmaya başladı. Tipinin örtemediği bazı tümseklerin içinde tebessümle aydınlanmış donuk yüzler belirdi.

16.300  dolayındaki  asker  sayısıyla  30.  Tümen’den  geriye bin 400 yarı donuk asker, Başköy ve Beyköy’e ulaştı.

Eğer Rus ordusunda, General Yudeniç gibi zeki ve ileriyi gören bir asker olmasaydı o gece Türk ordusundan korkarak Kars’a doğru geri çekileceklerdi. Yudeniç, Doğu Anadolu’nun bu yüksek yaylasını avucunun içi gibi biliyordu ve Türklerin yiyecek ve cephane kollarının arkalarından yetişemeyeceğini tahmin ediyordu. Bir de buna zemherinin soğuğu eklenince, karşısındaki ordunun yıpranacağını, amacına ulaşamayacağını anlamıştı.

31. Tümen Komutanı Albay Hasan Vasfi, at üstünde Allahuekber Dağı’nı aşarken gördüğü manzara karşısında mahvolmuştu.

Beyköy’e vardığında önden gelen tümenden geriye 300 askerin kaldığını gördü ve üzüntüsü katlanarak arttı.  

27 Aralık 914

9. Kolordu, Sarıkamış önünde yıpranmış, bir avuç kalmıştı. Arkadan gelecek olan 32. Tümen, ne yazık ki Bardız civarında Ruslara karşı direnen birliklerimizin imdadına koştuğu için 29. Tümen’in yardımına ulaşamamıştı. Enver Paşa, her ne olursa olsun bugün Sarıkamış’a girmek istiyordu. Geceyi ayazda geçiren askerleri toplayıp hücuma kalkmak gerekiyordu. Ne var ki avcı birliği ateş yemiş, birçok subay ve er kaybedilmişti.

Neticede 9. Kolordu’nun bütün çabalarına rağmen Sarıkamış’a girilemedi. 10. Kolordu, vaktinde gelemedi. Buna karşılık Ruslar, Sarıkamış’a daha çok asker sevketti. 27 Aralık günü de hüsranla bitti.

12 BİN ASKER BİR GECEDE 300 KİŞİYE DÜŞTÜ

28 Aralık 1914

28 Aralık gününü 29 Aralığa bağlayan gece, uzun çarpışmalardan sonra askerler geceyi ormanda geçirdiler. Karın dondurucu soğuğundan kurtulmak isteyenler, ağaç dallarına tırmandılar. Sabahın ilk saatlerinde birliklerini toparlamaya uğraşan subaylar, çam dalları üzerinde kaskatı kesilmiş yüzlerce eri görüp donakaldılar. Albay Arif, 12.000’den fazla olan askerinin 300 kişiye düştüğünü gördü. Bu, başlı başına bir felaket demekti.

29 Aralık 1914

Akşama doğru... Albay Hasan Vasfi, Sarıkamış önlerinde kurşun yiyen askerleri yalnız bırakmamak için sağa sola koştu. 600’e yakın asker topladı. Artık ölüm kalım zamanıydı. Bu gece Sarıkamış’a girmekten başka çareleri yoktu. Arkaya doğru koşamayacaklarına göre bari şerefleriyle ölebilirlerdi.

Bir anda Allah Allah sesleri geceyi inletti. 600 er ve erbaş, Sarıkamış’a yalın kılıç koşmaya başladılar. Ruslar, mutlak bir intihar olan bu saldırıyı şaşkınlık içinde izlediler. Paniğe kapıldılar ve dağılma eğilimine girdiler. Gece saat 22.00 sularında Türk askeri Sarıkamış’a, uğruna karlı dağları aşıp geldiği Sarıkamış’a girdi. Artık sokak savaşı başlamıştı. Göğüs göğüse, gırtlak gırtlağa bir savaş. Türk askeri, bilmediği, tanımadığı sokaklarda gafil avlanıyor, sapır sapır dökülüyordu.

30 Aralık 1914

Bugün 9. Kolordu Kumandanı İhsan Paşa ve Kurmay Başkanı Yarbay Şerif Bey, kolordunun Sarıkamış önündeki son durumunu rapor hâline getirdiklerinde gözyaşlarını tutamamışlardı. Bu bir rapordan çok kolordunun ağıdı gibiydi. Ne ki soğuktan donmuşlar ne ki tifüsten kırılmışlar ne ki Rus silahının altında ezilmişlerdi. Koskoca kolordunun bütün mevcudu, 1.000 askere düşmüştü.

10. Kolordu’dan geriye kalan 1.500 asker, Sarıkamış’a girmek için başta subayları olduğu hâlde hücum ediyorlar; fakat sürekli takviye alan Rus birlikleri önünde fazla ilerleyemiyorlardı.

Sarıkamış önlerindeki 10. ve 9. Kolordular, Rus birlikleri tarafından kuşatılıyordu. General Yudenich, başından beri tasarladığı imha hareketini başlatmak üzereydi.

HATA, HIRS VE TALİHSİZLİKLER ZİNCİRİ

Hatalar ve talihsizlikler üst üste gelmişti. Teğmen İsmail Hakkı, üç yol ayrımında on dokuz erle birlikte pusuya yattığında beş metre önünden geçip giden Rus çarına ve ordu kumandalarına ateş etmemiş, savaşın ve tarihin akışını mutlak değiştirecek bir fırsatı elinden kaçırmıştı. 25 Aralık’ta Sarıkamış’a girmek yerine dinlenme molası verilmiş, Rusların takviye alması sağlanmıştı. Albay Hafız Hakkı Bey, emirlere muhalif kalarak yolunu değiştirmiş, 10. Kolordu’yu Allahuekber’de dondurmuştu. 3. Ordu Kumandanı Hasan İzzet Paşa, zafer kazanan bir orduyu Azak önlerinden geri çekmiş, Rusların ekmeğine yağ sürmüştü.

31 Aralık 1914

Akşam saat 17.00’de, yeni bir saldırı başladı. Bütün kıtalarımız, başta subayları olmak üzere hücuma kalktı. Sarıkamış Deresi’ne kadar indiler. Fakat Rusların top ateşleri karşısında fazla tutunamayarak ve birçok şehit vererek geri çekildiler. Sarıkamış’a yapılan üçüncü taarruz da neticesiz kalmış oldu.

9. Kolordu; aşçı, yedekçi, hayvan sürücü kim varsa topladı. 17. Tümen’in imdadına koştu. Gece yarısına kadar kanlı çarpış- malar oldu. Ruslar, daha fazla ilerleyemediler. Kıyasıya yapılan bu savaşta 17. Tümen’den geriye 16 subay ve 171 er kaldı.

1 Ocak 1915

İnsanın dayanma gücünün son noktasına ulaşılmıştı. Taarruzun on birinci günüydü ve askerler, günlerdir yatak yüzü görme- mişlerdi. Dinlenme sırasında aniden düşüp ölenler göze çarpıyordu. Hiç sebep yokken ve birden bire gelişen bu ölümlerin sebebi, erken yaşlanma diye bilinen hastalıktı. Dünyadan bağını koparan insan, zorluklar ve çaresizlikler karşısında birkaç günde yetmiş yaş ihtiyarlıyor ve ölüyordu.

PERDE KAPANIYOR

2 Ocak 1915

Bugünün en önemli gelişmesi, Enver Paşa’nın 9. ve 10. Kolordu’dan artakalan askerleri birleştirerek Sol Grup Ordusu adı altında yeni bir ordu oluşturmasıydı. Yani adı var, kendi yok bir ordu teşkil etti. Albay Hafız Hakkı Bey’in rütbesini Tuğgenarelliğe yükseltti ve Sol Grup Ordusu’na komutan olarak atadı.

…Ruslar, emsali görülmemiş bir top ateşiyle taarruza başladılar. Ortalık, ana baba gününe döndü. Durumun kötüleştiğini anlayan Hafız Hakkı Paşa, atına atladı ve Divik yönünde gözden kayboldu. Giderken, “Şerefimizden başka her şeyimizi yitirdik.” dediğini duyanlar oldu.

9. Kolordu kumandanları, Çermik yönüne doğru çekilmeye karar verdikleri sırada bir süvari geldi ve 28. Tümen’in tümüyle esir düştüğünü söyledi.

Yapacak bir şey kalmamıştı. Gözyaşları içinde Kolordu bayrağını çıkarıp yaktılar. Ceplerindeki kıymetli evrağı aceleyle ateşe attılar. Onlar, evrakları yakadursunlar süngülü Rus askerleri, çemberi iyice daralttılar ve Türkçe “Teslim olun!” diye bağırdılar.

Başta 9. Kolordu Kumandanı İhsan Paşa, Kurmay Albay Arif Baytın ve Kurmay Başkanı Şerif Bey olmak üzere bütün karargâh subayları esir edildi.

Enver Paşa’nın Kafkasya’yı aşıp Büyük Turan İmparatorluğu’nu kurma hayali, karlara gömüldü. Üstelik Türk ordusu ile Sarıkamış önlerinde çarpışanlar, Enver Paşa’nın kurtarmaya gideceği Türkistan illerinden toplanmış Türk erleri ve subaylarıydı.

Enver Paşa ise Sarıkamış’tan  son  haberleri  alamadan UIukışla İstasyonu’nda İstanbul’a gidecek trene binmek üzereydi.

BARDIZ DERESİNDEKİ KIRMIZI GELİNCİKLER

Binlerce vatan evladımızı Allahuekber Dağı’nın yamaçlarında Sarıkamış meşeliğinde, dere boylarında, Bardız yaylalarında cansız bıraktık. Kar altında, buzdan heykellere dönmüş naaşlarını top- rağın kucağına bırakamadan kurda kuşa teslim ettik. O yüzden Allahuekber yaylalarında, Sarıkamış meşeliğinde, Bardız deresinde gelincikler, daha bir kırmızı daha bir büyük açar. Bir de boyunlarını bükmeleri yok mu? Derinden derine kanayan bir yaranın, hiç dinmeyen bir sızının usul usul dile gelişidir bu. Söze dökülmeyen ağıtların ezgisidir hüzün çiçeklerini kan kırmızıya boyayan…

Erzurumlu asker Hasan’ın, hamile eşi Ayşe’nin, Enver Paşa’nın hatta Rus komutanların penceresinden anlatılan hüzünlü romanın her sahnesi dramla dolu.

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Uğurcan Çakır transferinde istifa depremi!
AK Parti duyurdu! 30 yaş üstü öğrencilere müjde! Bugünden itibaren başlıyor...