Barbaros Hayrettin korsan mıydı?
Akdeniz ve denizcilik tarihi konularında uzman olan İngiliz yazar Ernle Bradford, Doğan Kitap’tan çıkan Padişahın Amirali Barbaros Hayreddin adlı biyografisi çalışmasında efsanevî denizcinin hayatını başından sonuna, bütün ayrıntılarıyla anlatıyor.

Ahmet Doğru'nun kitap kritiği
"Allah dilediğini aziz eder ve dilediğini zelil eder. Hep bu şeyler Cenab-ı Rabbü’l Âlemîn’in kudret elindedir. Bin haset bir akçeye. Kişinin yardımcısı Allah ola. Var kıyas eyle ki ol ne şah ola. Dahi demişler ki: Gelmeli olucak kişiye devlet/ Çekilir bir kıl ile bî-minnet./ Gitmeli olucak eyleme tedbir,/ Tutamaz onu nice zencir-i kemer-bend.”
Osmanlı tarihinin tartışmasız en büyük denizcisi Kaptan-ı Derya Barbaros Hızır Hayreddin Paşa, Kanuni’nin emri üzerine kaleme aldırdığı hatıralarında böyle söyler. Esasen Hayreddin Paşa’nın bütün hayatı bu birkaç cümlenin yaşanmış misali gibidir. Midilli’nin fethinde bulunduktan sonra adaya yerleşen Yakup Ağa’nın dört oğlundan biri olarak 1470’li yıllarda Midilli’de dünyaya gelir Hızır Reis. Ağabeyi Oruç Reis, Rodos şövalyelerine esir düşüp serbest kaldıktan sonra ticareti bırakıp korsanlığa yönelir. Bir süre sonra Hızır Reis de ona katılır. Namları bütün Akdeniz’e yayılır. Kuzey Afrika’da hakimiyet kurarlar. Osmanlı’ya bağlılıklarını bildirirler. Ağabeyleri Oruç ve İlyas Reislerin şehadetinden sonra Hızır Reis yoluna tek başına devam eder. Zaferler zaferlerin takipçisi olur. Öyle ki Barbaros’un kendi tabiriyle bolluktan bir esir bir soğana satılır. Kanuni tarafından Hayreddin (dinin hayrı) lakabıyla isimlendirilip en ihtişamlı devrinde Osmanlı’ya Kaptan-ı Derya olan Hızır Reis, yaşadığı topraklarda hâlâ hürmetle yâd ediliyor. Osmanlı ve deniz denilince ilk onun ismi akla geliyor.
EFSANEVİ DENİZCİ
Akdeniz ve denizcilik tarihi konularında uzman olan İngiliz yazar Ernle Bradford, Doğan Kitap’tan çıkan Padişahın Amirali Barbaros Hayreddin adlı biyografisinde, bu efsanevî denizcinin hayatını başından sonuna anlatmakla kalmıyor, derin tahlillerde bulunuyor. Kitapta yazarın aslen denizci olmasının da etkisiyle o dönemdeki denizcilik ve denizcilerin hayatı ile alâkalı ayrıntılı bilgiler de yer alıyor. Mesela altı kişilik sıralar halinde zincire vuruldukları yerde yarı aç, yarı çıplak ömürlerini tamamlamak zorunda kalan kürek mahkumlarını anlatırken, sahneyi ustalıkla gözler önüne seriyor.
Ahmet Fethi’nin çevirisiyle yayımlanan kitapta Bradford, Akdeniz’de bir süre yaşayan herkesin Barbaros’la ilgili bir ize rastladığını söylüyor. Kendisi de Malta, Sicilya gibi yerlerde bulunduğu yıllarda bu tarz izlerle karşılaşan yazar, Barbaros’un gaddarlığı ve Hristiyanlara karşı duyduğu amansız nefretle ilgili pek çok kahramanlık hikayesi dinlemiş. Ve farkında olmadan Avrupalılar’ın önyargıları zihnine yerleşmiş: “O bir hayduttu, tehlikeli bir Berberi korsandı, tarihte bir dipnottu, daha fazlası değil.” Bradford’a göre yaşadığı dönemde büyüklüğü Fransız, İspanyol hatta İngiliz vakanüvisler tarafından kabul edilen Barbaros’un sonraki yüzyıllarda karalanmasının altında büyük ölçüde tarihlerinin o döneminde Hıristiyan Avrupa’nın düşmanıyla ittifak kurmanın utancını ve huzursuzluğunu yaşayan Fransızlar yatıyor.
CİLTLER DOLUSU BELGE
Osmanlı ordusunun 1565’te yaptığı Malta kuşatmasını araştırır-ken Barbaros’un gerçek kişiliği hakkında fikir edinmeye başlayan Ernle Bradford, Malta Kraliyet Kütüphanesi’ndeki ciltler dolusu kitabı ve belgeyi okuduktan sonra karşısına tamamen farklı bir kişilik çıkar: “Cenevizli Amiral Andrea Doria arkasında Akdeniz’in unutkan sularına yazılı bir addan başka bir şey bırakmazken, Hayreddin bir sultanlık kurdu, bir donanma örgütledi ve Osmanlı İmparatorluğu’na yıllarca hizmet edecek bir tersane sistemi yarattı. Denizdeki güç dengesini o kadar etkin bir biçimde değiştirdi ki, imparatorluğun Sultan Süleyman devrindeki genişlemesinden büyük ölçüde o sorumluydu.”
Ernle Bradford, ilk başlarda birer korsan gibi faaliyet gösteren Oruç ve Hızır reislerin hiçbir zaman gerçek korsan olmadıklarını söylüyor. Bradford’un tarifiyle Akdeniz’e yıllar yılı musallat olan korsanlar, gemileri avladıktan sonra, boa yılanları gibi yediklerini sindirmek için inlerine çekilip yemeğe ihtiyaç duyunca yeniden ortaya çıkan kaçak denizcilerdi. Oysa Barsarosların seferlerinin arkasında siyasal bir amaç vardı. İki kardeş, büyük denizci olmalarına rağmen, denizi karaya yerleşmek için kullandılar. Bradford, bu konuda Ekrem Reşit’ten de bir alıntı yapıyor: “Kıtaları, denizleri, kıyıları ve uçsuz bucaksız çölleriyle bütün yeryüzüne bakıyor ve doğudan batıya, okyanusun ötesindeki Yeni Dünya’ya uzanan muhteşem bir imparatorluk düşlüyordu. Yeni Dünyayı yiğit erkeklerle doldurmayı, oraya sancağını dikmeyi ve dinini yaymayı hayal ediyordu. Doğu Hint Adaları’nı fethedip Çin’e kadar uzanmayı hayal ediyordu.”
Kitapla ilgili teknik bilgiler ve sipariş şartlarını görmek için bu linki kullanabilirsiniz