Kanuni'nin aşkları ve Hürrem Sultan
Şehzade Mustafa’nın katli gerek halk, gerek ordu ve gerekse saray çevresinde büyük tepkiyle karşılandı. Devrin ünlü şairleri Şehzade Mustafa için mersiyeler yazdılar. Bilhassa Kanuni ve Hürrem’i bu katliamdan sorumlu tutuldu

Selis yayınlarından neşredilen Muammer Yılmaz imzalı "Kanuni'nin Gözyaşları" adlı eser adından anlaşılacağı gibi Kanuni'nin oğullarının babası ve kadınlarının kocası olarak farklı bakışla portresini betimliyor ama sonuçta kitabın kilit karakterini Hürrem Sultan oluşturuyor.
Kitapta Hürrem Sultanla ilgili olarak şairlerin yazdığı beyitlere bakılırsa ya Necdet Sakaoğlu haklı ya da Kösem Sultan onun çizdiği portrenin tam aksine herkese yaka silktiren karaktere sahip bir kadın...
Şehzade Mustafa'nın katli sonrası kahrından ölen şehzade Cihangir'e Bülent Ecevit'in yazdığı şiire de yer verilen kitapta Şehzade Mustafa için yazılan mersiyelere dikkat çekiliyor.
Kanuni ve Hürrem'i katliamdan sorumlu tutan Nisayi bakın Hürrem hakkında neler söylüyor:
"Bir Urus cadusınun sözin kuğuna koyup
Mekr ü ale aldanu ban ol acuzeye uyup
Bağ-ı ömrün hasılı ol serv-i azada kıyup
Bi-terahhum şah-ı âlem nit'di Sultan Mustafa.."
Kitapta Şair Sami’nin mersiyesinin Nisayi’den daha ağır olduğuna dikkat çekilerek bazı mısralarına yer veriliyor.
DAMARLARINDA KAN DEĞİL HÜRREM ATIYORDU
Kanuni Sultan Süleyman! Bir ulu sultan.
Yahya Efendi gibi bir ulu manevi mimarın süt kardeşi olan, zaman zaman onun söz ve nefesiyle rahatlayan, kıtalara otağ kuran, milletlere kös dinleten, hükümdarlara diz çöktüren Türk asrının sultanı Kanuni, maalesef aile hayatında başarılı olamıyor, Hürrem aşkının başına açtığı işler sonucu hayatını büyük pişmanlıklar ve vicdan azabıyla tamamlıyordu.
Hürrem karşısına çıkınca, Şehzade Mustafa’nın annesi ve ilk hanımı Gülbahar Sultan’ı unutmuş, dünyayı bir yana Hürrem’i bir yana koyup, onun bir dediğini iki etmez olmuştu. Artık Kanuni’nin damarlarında kan değil Hürrem akıyordu.
Henüz 17 yaşında Osmanlı sarayına giren Rus kızı Roksalana güzeldi ama öyle olağanüstü bir güzelliği de yoktu. Fakat çok zeki, cilveli, işveliydi. Bu özellikleriyle, saraydaki rakibelerinden birkaç adım öndeydi.
Kanuni de Hürrem’i karşısında görünce, onun büyüleyici cazibesinin, önünde durulamaz çekiciliğinin girdabına kapılmaktan kendisini alıkoyamadı.
Artık varsa yoksa Hürrem’di!..
Artık Kanuni, Muhibbî olmuştu...
Muhibbî mahlasıyla yazdığı şiirleri artık Hürrem’e adanmıştı.
Hürrem de, cihan padişahı Kanuni’yi avucunun içine alabilmek için saraydaki kıskanç hanım sultanlar gibi davranmamış, Kanuni’ye yazdığı yürek ateşleyen aşk mektuplarının sonuna “kemine (zavallı) cariyeniz”, “çirkin yüzlü cariyeniz” gibi imzalar atmıştır.
Kanuni’yi Hürrem’e bağlayan vasıfların başında zeki olması, kendisini çok iyi anlaması ve tatlı dilli olması geliyordu.
Hürrem, Cihan Şahı’yla konuştuğu zaman adeta dudaklarından bal damlıyor, türlü devlet meseleleriyle yorulmuş zihnini dinlendiriyor, ruhunu ve bedenini huzura kavuşturuyordu.
Kanuni Sultan Süleyman ile Hürrem arasında bu şekilde günden güne büyüyen aşk, buram buram sevgi, hasret, işve, naz kokan mektuplara ve gazellere yansıyordu.
Celis-i halvetim, varım, habibim, mah-ı ta’banım
Enisim, mahremim, varım, güzeller şahı sultanım
(Benim birlikte olduğum, sevgilim, parıldayan ay’ım/ Can dostum, en yakınım, güzeller şahı sultanım)
Hayatım, hâsılım, ömrüm, şarab-ı kevserim, adnim
Baharım, behçetim, rüzûm, nigârım, verd-i handanım
(Hayatımın sebebi, cennetim, Kevser şarabım/ Baharım, sevincim, günlerimin anlamı, gönlüme nakşolunmuş resim gibi sevgilim, benim gülen gülüm)
Kanuni’nin gönlü artık Hürrem’siz olmaya dayanamıyor, şiirlerinde, mektuplarında ona aşkını anlatıyordu.
HÜRREM'İN KALBİNDEKİ İKİNCİ ARZU
Ne var ki, Hürrem’in kalbinde başka bir arzu da vardı. Kanuni’nin veliahtı, Gülbahar Sultan’ın oğlu Şehzade Mustafa’ydı. Mustafa’yı gerek ordu, gerekse halk çok seviyordu. Dedesi Yavuz Sultan Selim’e benzeyen çehresi ve ahlakıyla Şehzade Mustafa, kültürlü, iyi kalpli, aynı zamanda cesurdu.
Hürrem ise, kendi oğlunun veliaht olmasını istiyordu.
Yavaş yavaş, farkında olmadan Kanuni’nin zihnini karıştırıyor, çok sevildiğini bilen Şehzade Mustafa’nın kendisine karşı bir ihtilal hazırlığında olduğunu söyleyerek fitne kazanını kaynatıyordu.
İşte Hürrem’in oyuncağı haline gelen Kanuni, bu tahriklere kanarak veliahtı olacak, aslında kendisinin de çok sevdiği Şehzade Mustafa’sını öldürterek, hayatının en büyük vicdan azabına kapı aralıyordu.
Şehzade Mustafa’nın katli gerek halk, gerek ordu ve gerekse saray çevresinde büyük tepkiyle karşılandı. Devrin ünlü şairleri Şehzade Mustafa için mersiyeler yazdılar.
Bilhassa Kanuni ve Hürrem’i bu katliamdan sorumlu tutan şair Nisayi’nin şu müthiş mısraları yürek dağlayıcıdır:
Mustafa’yı Mustafa (sav) ile görürsen nidersin
Yüzüne bakmaz ise sen kime feryad idesin
Bir gün ola dünyadan sen dahi hasret gidersin
Ey şeh-i bi-şefkat, nitdi sana Sultan Mustafa
Şair Sami de, Sultan Süleyman’a şöyle seslenmiştir:
Ey şeh-i kân-ı kerem sende adalet bu mudur?
Şeh-i âlem olasın sende inayet bu mudur?
…
Yok yere kan edesin yani hilafet bu mudur?
Mustafa n’oldu hani n’eyledin a padişahım?
Bahtsız Şehzade Mustafa’nın katli, onun küçük kardeşi Cihangir’in de yüreğini dağlamıştı. Zayıf, ince ruhlu bir şair olan Cihangir’in bedeni bu kedere dayanamadı ve hastalanıp kısa sürede Mustafa’nın ardından gitti.
Kanuni Sultan Süleyman, Şehzade Mustafa için sonradan çok pişman olmuş, çok üzülmüştü. Ardından Cihangir’in ağabeyinin kederiyle vefat etmesi Kanuni’yi gözyaşlarına boğmuştu.
Acısını biraz olsun dindirebilmek için, Mimar Sinan’a emir verip Cihangir adına bir cami yapılmasını emretti. İşte bugünkü Cihangir semti adını ondan aldı.
KANUNİ'İY HAYATA BAĞLAYAN GÜLFEM SULTAN OLDU AMA...
… Yıllar geçti, Kanuni bu vicdan azabıyla yaşlandı, Hürrem de vefat etti. Hürrem’in vefatından sonra Kanuni’yi tekrar hayata bağlayan Gülfem (Gülfam) Sultan oldu.
Fakat Kanuni’nin Gülfem’e olan iltifatı Simendam’ı kıskandırıyordu.
Gülfem Sultan dindar, ahlaklı bir kadındı. Üsküdar’da bir cami külliyesi yaptırıyordu. Bütün parasını bu işe harcıyor, kendisinden sonra adına bir eser kalmasını istiyordu.
Bunu kullanan Simendam, Gülfem’e bir oyun oynadı, Kanuni’nin öfkesini alevlendirdi.
İşin aslını araştırmayan Kanuni, Gülfem Sultan’ı hemen idama gönderdi. Fakat sonradan Simendam’ın oyununu öğrendiğinde, onu da Kız Kulesi önünden boynuna taş bağlatarak denize attırdı.
Gülfem Sultan’ın vasiyetine uyup, Üsküdar’daki camisini tamamlattı.
…
Kanuni’nin hayatı fırtınalar içinde devam etti. Artık itidalini kaybetmişti. Ahir ömründe, şehzadeleri Selim ile Bayezid’in çekişmesinde arada kalınca öfkeleniyor, İran’a sığınan oğlu Bayezid’in, beş çocuğuyla birlikte öldürülmesine sebep oluyordu.
***
“Kanuni’nin Gözyaşları”, oğullarının babası ve kadınlarının kocası olarak farklı bir Kanuni Sultan Süleyman portresi sunuyor.
(Haber 7)