Hazreti Peygamberin şemaili nasıldı?
En mükemmel tertip ve en güzel sûret üzere yaratılan Hazreti Peygamber'in şekli şemaili nasıldı? İnsani ilişkilerinde nasıl davranırdı? İslam Peygamberi'nin şemaili:

...............................................
O, en mükemmel tertip ve en güzel sûret üzeredir. Zîra Hz. Peygamber organlarının birbirine uyumu, mükemmellik, ten letâfeti, kibarlık, sevimlilik, güler yüzlülük, güzel seslilik, siyah saçlılık, kızıla çalan beyaz tenlilik, hoş kokulu olma, açık ifâdelilik, hoş konuşma, diğer tutum ve davranışlarında güzel muamele sahibi olma, orta boyluluk, güçlü yaratılışlılık, karın ve göğsü düz olma, geniş omuzluluk, seri yürüyüş, güzel karşılama ve bakışını indirme ile sûret güzel lir, dengeli yaratılışın zirvesi olarak zuhûr etmiştir. Bundan dolayı dı rek yaratılış ve gerekse ahlâk bakımından kendisine nisbet olunan şeyde mükemmeldir.
Hasan b. Ali (r.a.)'den rivâyet olunduğuna göre o şöyle demiştir: "Dayım Hind b. Ebî Hâle'den Hz. Peygamber (s.a.v.)'in hilyesini sordum. Dayım Hind tasvir kabiliyeti yüksek biriydi. Ben dayımın bana Onun özelliklerini anlatmasını ve ona tutunmayı umuyordum.
Dayım dedi ki: 'Efendimiz (s.a.v.) muhteşemdi. Yüzünde dolunay gecesinin ayının parıltısı parıldardı. Orta boyludan uzun, ince uzun boyludan kısaydı. Büyük başlı idi. Uzun saçlıydı. Eğer kendiliğinden ikiye ayrılıyorsa onları ayırınlk ayrılmıyorlarsa ayırmazdı. Saçlarını uzattığında saçları kulak memesini geçerdi. Rengi parlaktı. Alnı genişti. Kaşları gürdü ve birbirine yakındı. Kaşlarının arasında celâllendiğinde ortaya çıkan bir damar vardı. Burunlarının üst tarafı biraz yüksekçe olup, üstü ince idi. Mübârek burnunun üstünde -onu yüksek gösteren- bir nur vardı ki, dikkatlice bakmayan kimseler, Peygamberimiz'i kartal burunlu zannederlerdi.
Sakalı sık ve gür; yanakları ise yumru olmayıp düz idi. Saadetli ağızları geniş ön dişlerinin arası seyrekti. Göğüs çukuru ile göbeği arasında ince bu şerit gibi uzanan kıllar vardı. Gerdanı, saf mermerden tıraş edilen heykellerin boynu gibi gümüş berraklığındaydı. Vücudunun bütün organları birbiri ile uyumlu olup, yakışıklı bir yapıya sahipti.
Ne şişman, ne de çok zayıftı. Karnı ile göğsü aynı hizada idi. Göğsü ile iki omzunun arası genişçe, kemik mafsalları kalınca, vücudunun açık yerleri gâyet nûrlu idi. Göğüs çukuru ile göbeğinin arasını birleştiren kıllar, ince uzun bu şerit gibi uzanırdı. Bu uzanan kıllar dışında memelerinde ve karnındı kıl yok idi; kolları, omuzları ve göğüslerinin üst tarafları ise son derece kıllı idi. Bilekleri uzun, el ayaları geniş, el ve ayakları kalın, parmakları ise uzunca (veya kalınca) idi. Ayaklarının altı çukur (kemerli) idi; düz taban değildi. Ayaklarının üstü ise pürüzsüzdü; öyle ki, üzerine su dökülse yağ gibi akar giderdi. Yürürken, ayaklarını yerden biraz kaldırıp, önlerine hafif eğilerek yürürlerdi. Ayaklarını ses çıkarıp toz kaldıracak şekilde yere sert vurmazlar; adımlarını uzun ve seri atmakla beraber, sükûnet ve vakar üzere yürürlerdi. Yürürken, sanki meyilli ve engebeli bir yerden iniyor görünümü verirlerdi.
Bir tarafa dönüp baktıklarında, bütün vücutları ile birlikte dönerlerdi. Rastgele sağa sola bakmazlardı. Yere bakışları, göğe bakışlarından daha çoktu. Çoğunlukla göz ucu ile bakarlardı. Ashâbı ile birlikte yürürken, onları öne geçirir kendileri arkada yürürlerdi. Yolda karşılaştığı kimselere, onlardan önce hemen selâm verirdi."
"Ben dedim ki, 'Bana O'nun konuşmasını anlat!'
Dayım da dedi ki, 'Resülullah Efendimiz sürekli hüzünlüydü. Dâima düşünceli olurdu.
Hiç rahatı yoktu. Lüzumsuz konuşmazdı. Ağzını doldurarak konuşmaya başlar ve bitirirdi. Cevâmiü'l-kelîm ile konuşur ve açık seçik söylerdi. Sözlerinde beyhûdelik ve anlamsızlık bulunmazdı. Geçinilir bir kimse olup kaba saba değildi. Küfrân-ı nimet etmezdi. Az bile olsa Allah'ın verdiği nimete tâzim ederdi. Nimete kusur bulmazdı. Şu kadarı var ki tadını beğenmezse onu methetmezdi. Hakk'ın emrettiği veya yasakladığı bir hususa karşı çıkıldığı vakit, öfkesinin önüne kimse duramazdı. Sonunda Allah Ona bu konuda yardım ederdi. Kendisi için kızmaz ve nefsine bu konuda yardımcı da olmazdı. İşaret ettiğinde avucunun tamamıyla işaret eder, şaşırdığında onları çevirir, konuştuğunda ise birleştirirdi. Ellerini sağ elinin içi sol elinin içinin üstüne gelecek şekilde birleştirirdi. Öfkelenince yüz çevirir ve dönerdi. Sevindiğinde gözlerini kısardı. Ekseri gülmesi tebessümdü. Tebessüm ettiğinde dişleri bulut¬tan düşen gırcı tanesi gibi görünürdü'"
Bu hadis Hz. Peygamber'in fizikî özelliklerini cem eden bir hadistir. Bu hadis üzerinde düşünen kimse, bu yüce sûretin sûretlerin en kâmili, en güzeli ve en kıvamlısı olduğunu kesinlikle bilir. Eğer biz filozofların ferâset ilmi hakkında yazdıkları kitaplarındaki sözlerini her organın iktizâsı üzere açıklamaya kalksak bu ciltler dolusu kitap olur. Biz mübtedî müridin, bu sûretin hayâlini kalbinde hazır etmesi için bunun tamamından sadece mükemmel sûret ve mûtedil yaratılışını nakletmekle yetineceğiz. Burada elde edemediği bilgi için mürid bu sûretin hayâlinden yardım ister. 182
182 Abdülkerim Cîlî, Hakîkat-i Muhammediyye, Nefes Yayınları, İstanbul 2010, s.236-239
CÂNI CANDIR HAZRET-I AHMET MUHAMMED MUSTAFA
Cemalnur Sargut'un beklenen yeni kitabı "Can-ı Candır" raflarda yerini aldı.
Araştırmacı ve yazar Cemalnur Sargut yepyeni bir kitapla daha okurlarıyla buluştu. Sadık Yalsızuçanlar'ın sorularına Cemalnur Sargut'un verdiği cevaplardan oluşan Can-ı Candır Hazret-i Ahmed Muhammed Mustafa adını taşıyan bu kitap yine Nefes Yayınları'ndan çıktı.
Sadık Yalsızuçanlar'ın ifadesiyle "Hazreti Peygamber'in bilinmesi gereken en önemli vasıflarını görmeye imkân veren soluk kesici bir gezi" olma özelliği taşıyan bu eserde Cemalnur Sargut Hakikat-i Muhammedî ve Nur-u Muhammedi sırlarından yaradılış sırlarına, Hz. Muhammed'deki zat tecellisinden Kâbe'nin hakikatine, veli, nebi, resul ve elçi sıfatlarına, Sahabilerden Ehl-i Beyt'e, Hazreti Muhammed'in kadına bakışından dünya tarihinin ilk insan hakları bildirgesi olarak kabul edilebilecek 'veda hutbesi'ne değinerek Hazreti Muhammed'in günümüz okurları tarafından anlaşılması için yeni bir bakış açısı getirmektedir.
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Hazreti Muhammed'in sıradan bir elçi olmadığını, Allah'ın bütün isimlerinin yani kendi hakikatinin en üstün yaradılışla Peygamberde var edildiğini anlatan bu kitapta, O'nun bizlere örnek olduğunu da bir kez daha vurguluyor.
Bir sohbet havasında akıcı bir dille kaleme alınan Nefes Yayınlarının bu yeni kitabında Cemalnur Sargut'un daha önceki kitaplarını okuyanların hemen fark edeceği gibi konunun özünü her okurun kendi algı seviyesine göre anlayabileceği bir içerik sunulmaktadır. Kitap, referans gösterilen kaynaklarla da konuyla daha ayrıntılı ilgilenmek isteyen okurların ve araştırmacıların ihtiyaç duyduğu zengin bir okuma listesi sunmaktadır.
“Cân-ı candır Hazret-i Ahmed Muhammed Mustafa
Tende hem rûh-i revânımdır Aliyyü’l Murtazâ”
Resulullah’tan evvel zuhura gelmiş şu mevcudattan muradın ‘Ruh-i Muhammedî’ olduğunu anlatan, Ken’an Rifai’nin bu dizeleri kitabın özünü vermektedir. Bilgelik dünyamızın seçkin sîmâsı Saygıdeğer Cemâlnur Sargut hanımefendinin irfan ve aşk aynasına yansıyan Hakîkat-ı Muhammediyye’nin en kapsamlı ifadesinin bir örneğini şu an elinizde tutuyorsunuz.
Kitap; ‘Kenz-i mahfi…’ (gizli bir hazine idim, bilinmeyi sevdim), ‘men aref…’ (Nefsini bilen Rabbini bilir) ve ‘Levlake…’ (Sen olmasaydın felekleri yaratmazdım) sırlarına, Rahmet Peygamberi’nin (s.a.v.) mübarek şemailine, şerîf isimlerine, azîz hâtıralarına, emin oluşuna, İlâhi Hakîkat’i Zat düzeyinde, cemü’l-cem makâmında idrāk edişine, ekmel düzeydeki ahlâkına, tecelligâh olarak kalbine, kâmil olarak ekmel olana katılışına, evliliklerine, şefkatine, ref’etine, ilmine, irfânına, aşkına, sadakaların en büyüğünden olarak bizatihi kendini tasadduk edişine, hicretine, Kâbe’sine, vedasına, hutbesine yapılan soluk kesici bir gezi imkânı vermektedir.
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz’in (s.a.v.) ‘sıradan bir elçi’ olmadığını, Allah ism-i camiinin, yani Zati Hakikat’in en kamil tecelligâhı bulunduğunu bize, kusursuz biçimde anlatan Sargut’a teşekkür borçluyuz.
Sadık Yalsızuçanlar
Yayın Adı: Can-ı Candır - Hz.Ahmed Muhammed Mustafa
Yazar: Cemâlnur Sargut
Yayınevi: Nefes Yayınevi
Basım Tarihi: 06.05.2011
Sayfa Sayısı: 296 sayfa
ISBN: 978-605-5902-18-6
Kitap hakkında teknik bilgi ve sipariş şartlarını öğrenmek için bu linki kullanabilirsiniz
-
ahmet ayhanoğlu 13 yıl önce Şikayet Etcahil olabiliriz de en karasından olmamız şart mıdır?. cehalet ikiye ayrılır: biri cehl-i basit yani sadece cahillik diğeri ise cehl-i mürekkeb yani iki unsurdan müteşekkil cahillik. yani bilmeyen ama bilmediğini de bilmeyen hatta bilmediğini bilmediği gibi bildiği yanlışı da doğru bilen cahiller. bazen durumumuza bakıp bunu görüyorum. Ömer DEMİRBAĞ isimli yorumcu arkadaşımız umarım bu cehl-i mürekkeb zümresinden değildir. eğer öyleyse Allah kurtarsın demek lazım. bunca lafı neden saydık? efendim hind b. ebi hale Hz. hasan'ın dayısı olamazmış çünkü eğer böyle olursa onun Hz. peygamberin oğlu olması gerekirmiş diye yazdığı yorum üzerine söyleme ihtiyacı hissettim. bu arkadaş cahil ve cüretkar belli. okuduğunu da anlamayacak biri olduğu da görülüyor. hind b ebi hale demek ebu halenin oğlu hind demektir. bu şahsa Hz. peygamberin oğludur diyen bir allah kulu yok ortada. ikincisi evet bu sahabi hz. hasanın dayısıdır çünkü ey peygamberini tanımayan cahil kardeşim bu adam Hz. haticenin ilk eşinden olma oğludur Hz. Fatımanın ana bir kardeşidir.Beğen Toplam 1 beğeni
-
Nizâmülmülk 13 yıl önce Şikayet EtOnun ümmeti olmak dünyaya değer. Allah bizi onun şefaatine nail etsin,Beğen Toplam 4 beğeni
-
menaf duman 13 yıl önce Şikayet Etsalat ve selam. binlerce salat ve selam senin ve ashabının üzerine olsun.ya resulullah canım cananım neyim varsa bütün değerlerim sana kurban olsun.öbür dünyada şefaat bekliyorum.beni de yanına alırmısın ya resulullah.Beğen Toplam 2 beğeni
-
Ömer DEMİRBAĞ 13 yıl önce Şikayet EtBİRAZ DİKKAT. Bu yazı, konusuna hiç de yakışmayacak biçimde anlatım bozuklukları ve tercüme hatalarıyla dolu. Hasan b. Ali, bildiğimiz Hz Hasan'dır ve dayısı yoktur. Çünkü O'nun dayısı Peygamberimiz'in oğlu olurdu. Böyleyken nasıl olur da Hasan b. Ali "-Dayım şöyle rivayet etti." diyebilir. Ayrıca, "Kaşları gürdü ve birbirine yakımlı..." ne demek? Dilimizde "yakımlı" diye bir söz yok ki. Bir de şu felaket cümle: "Dikkatlice bıkmayan kimseler Peygamberimiz'i kartal burunlu zannederlerdi." Ne demek "Dikkatice bıkmayan"?.. Anlayan varsa beri gelsin. Lütfen biraz dikkat, biraz hassasiyet.Beğen Toplam 8 beğeni
-
ahmet 13 yıl önce Şikayet EtNe güzel Rehber. Bizler için ne güzel bir örnek,ne güzel rehber.Beğen Toplam 6 beğeni