Yeraltından fışkıran feci hikaye

"De Niro'nun Oyunu" romanıyla tanıdığımız Rawi Hage'den yeraltından fışkıran feci bir hikâye: "Hamam Böceği

Yeraltından fışkıran feci hikaye
Yeraltından fışkıran feci hikaye
GİRİŞ 24.06.2011 15:00 GÜNCELLEME 24.06.2011 15:00

Ece Erdoğaş'un kitap Kritiği

"Hamam böcekleri ışığa karşı hassaslıklarından geceleri yaşar. Bir binadaki on katı birden bir gecede dolaşabilirler, bu da 4.5 km. kadar yola tekabül eder. Hayatlarım dörtte üçünü dinlenerek geçirirler. Hemen her şeyi yerler, kâğıda kadar. Nemli, sıcak ve pis yerleri severler. Potansiyel bir tehlikeden saniyenin binde elli dördü gibi bir zamanda kaçmaya başlayabilirler. Kırk dakika boyunca nefeslerini tutabilir, yiyeceksiz bir ay yaşayabilirler. Dünya üzerinde hemen her yerde bulunurlar, koloniler halinde yaşar ve çok çabuk çoğalırlar. Eksi otuz iki dereceye kadar dayanabilirler. Kafası kopmuş bir hamam böceği bir hafta daha yaşamaya devam edebilir."

Göç, insanı yeraltına iter. Dünya üzerinde yer değiştiren insanın yaşamak için uygun koşullan bulması, çoğu kez yeraltına doğru ikinci bir yolculuğu gerektirir. Çünkü bir çırpıda sayrımsanabilecek farklılıklardan kurtulmaları, bu özelliklerini karanlığa saklamalarını zorunlu kılar. Kendileri gibi farklılıklara sahip olanların aralarında kaybolmalarını da...

Lübnanlı yazar Rawi Hage'in Türkçe’ye çevrilen yeni romanı Hamam Böceği’ndeki kahramanların, ülkelerinden politik nedenlerden, cinsel seçimlerinden ya da sadece gözdağı verilmek için rastgele toplanıp da sayısız işkence ve istismar gördükten sonra göç ettikleri ya da kaçmak zorunda bırakıldıkları Kanada'nın Montreal şehrinde yaşadıkları gibi...

Romanın isimsiz kahramanı, ülkesi Lübnan'da birçok pis işe bulaşmış, her delikten usulca sızma maharetine sahip bir hırsız. Kendini 'yarı insan-yarı hamam böceği' olarak görüyor. Ruhsal dünyası, her yere sızma mahareti ve kaçış başarısı düşünüldüğünde bu hiç şaşırtıcı değil. Onları öldürmeye kararlı insanlara karşı küçücük halleriyle kafa tutan bu yaratıkların yarımda olmayı seçmesi de... Ancak yeraltında tamamlanabilen o göç gibi, karanlığı, sıcağı ve yemeği arayan, tüm bunları yaparken de bir hamam böceği ustalığıyla davranan kahramanımızın hikâyesi, içgüdülerle varılan tüm sonuçlan yıkma yahut kemirme azmi de taşıyor. Hamam böcekleri, yeraltındaki karanlıkta her türlü insanî tehlikeyle donatılmalarına karşın yüzyıllarca dayanıp buldukları her şeyi . sadelikle kemirerek sonunda her yanı basacak, tüm canlıların kökü kurusa dahi yaşayacak dünyanın asıl efendileri gibi algılansalar da toplu yaşama, fazla çoğalma eylemlerinde insanoğluyla ortak paydada buluştuklarında kötü olanı da temsil eden çok boyutlu bir metafora dönüşüyor.

Hikâye, kahramanımızın başarısız intihar girişiminden sonra mahkeme zoruyla gittiği psikiyatr Genevieve'in odasında başlıyor.

Böylece ona kendini hamam böceği gibi hissettiren durumların ilkiyle, yani kadınlar karşısında sırtının kamburlaşıp antenlerinin flamalar gibi sağa sola sallanarak hamam böceğine dönüşmesinin ilk tasviriyle karşılanıyoruz.

Hamam böceklerinin birikmiş bulaşıkların her yaranda cirit attığı tam takır evine döndüğündeyse açlık ve parasızlıkla, ona borcu olan İranlı müzisyen arkadaşı Reza'yı bulmaya karar verip keskin soğuğun takırdattığı sokaklara koyulduğunda göçün ve göçmen olarak yaşamanın, tümü yeraltında yaşayan insanlarda yarattığı farklı dönüşüm hallerini bir bir okumaya başlıyoruz.

Reza İranlı bir santur müzisyeni. Egzotik tınıları çalmasının yanı sıra çevresini saran insanlara anlattığı acılı sürgün hikâyeleri, Ayetullah Humeyni, Hizbullah, Allah'ın Muhafızlan'yla süslediği ve ajite ederek dillendirdiği anekdotlanyla oryantalizm meraklılarının sırtından yolunu bulmaya çalışan -kahramanımızın deyimiyle- tam bir şarlatan!

Onu bulmak için ilk durağı göçmenlerin takıldığı bir cafe olan Artista. Orada, günlükleriyle mektuplarını her gün yeni baştan ezberlercesine yaşayan Cezayirli çakma Fransız entelektüeli; gabardin elbiseli, ince kravatlı, şanlı şöhretli günlerini 70'lerde bırakmış, eski moda gözlüğü, piposuyla loş bir köşede oturan ve Fransız düşünürlere öykündüğünden durmadan 'Devrim ve Edebiyat'tan söz eden, yoksul göçmen hayatını bir türlü içine sindiremediğinden etrafına boş vaazlar verirken tıpkı Reza gibi onlardan otlanmaya çalışan Profesör Yusuf'la tanışıyoruz...  Ardında kalan yıllarla mekânlardaki rolünü yeni göçmen yaşamında beceriksizce oynamaya çalışan, gerçekle yüzleşmeyi göze alamadığından hayal dünyasında debelenen pek çoklarının simgesi adeta profesör...

Artista Cafe 'den eli boş çıkan kahramanımız Reza'nın evine vardığında onun sayesinde gittiği bir partide büyük aşkı Şohreh'le karşılaşmalannı hatırlıyor. Böylece hikâyemize Şohreh ve onlan tanıştıran Farhoud da dâhil oluyor.

Farhoud, İran'da yaşarken cinsel seçimi yüzünden fişlenmeyi reddettiğinden önce kadınlar hapishanesine tıkılmış, ardından hücre hapsindeyken bir molladan uzun süre cinsel istismar görmüş, sonunda hapishaneden kaçıp bir Kanadalı sevgili edinerek buraya gelmiş bir gay... Cinsel seçimi yüzünden devrimin tükürdüklerinden...

Şohreh ise İran'da Mollalar tarafından türlü eziyete maruz kaldıktan soma, öldürülen ağabeyinin arkadaşı Macit'in yardımıyla bu ülkeye sığınmış. Şohreh, acı hikâyelerin ve intikam isteğinin, dünyanın diğer ucuna kaçsanız da peşinizden gelip eninde sonunda sizi bir yüzleşmeye sokacağının kanıtı gibi. Ona yardıma olan Macit'se İran'da sosyalist bir gazeteciyken mollalar tarafından arandığından buraya kaçan, tüm hayat ideallerini bir kenara bırakıp taksi şoförlüğü yapan, belki tembelliğinden, güçsüzlüğünden ya da umudunu yitirdiğinden, kendini şimdiki haliyle kabullenmeyi yeğleyerek isyankâr ruhlarını içlerine gömen vazgeçmişlerin temsili resmini çiziyor.

Reza'yı bulma umuduyla en sonunda onun santur çaldığı İran restoranına gelen kahramanımız, İranlı patrondan iş isteyerek restoranın tuvaletlerini temizleyip ayak işlerine bakacağı bir komilik işi koparmayı başarınca orada çalışmaya başlıyor.

Tüm bunlar olurken Genevieve'yle konuştuğu seanslar sayesinde geçmiş yaşamı, babası, annesi, özellikle ablası ve ablasının evliliğiyle ilgili pek çok detayı öğrenmeye devam ediyoruz. Onu bir ipin ucuna, başarısız sonuçlanan ilk intihar girişimine ve bu ülkeye sürükleyen sebepleri de...

Bu sırada kahramanımız 'yarı insan - yarı hamam böceği' oluşuna, asıl mesleği olan hırsızlığa ve anarşist ruhuna yaraşır biçimde psikiyatr ve profesör de dâhil olmak üzere birçok insanın evine usulca sızıp onların mektuplarıyla belgelerini kanştırıp aşırmaktan ya da sadece oraya girip çıktığını belirtmek üzere terliklerini almaktan, radyonun kanallanyla oynamaktan da geri kalmıyor.

İlk romanı De Niro'nun Oyunu'yla 'Uluslararası Impac Dublin Edebiyat Ödülü'nü kazanan Rawi Hage, Hamam Böceğfnde kullandığı çok boyutlu metaforlar, seçtiği kahramanlar; karşıtlıkları, gücünü objektiflikten alan bir ustalıkla yansıtması ve en önemlisi de yer altından bir kaynak gibi fışkırttığı diliyle bize Montreal'in soğuğunda hayran kalınacak yakıcı bir hikâye anlatıyor.

(Taraf Kitap)

Kitapla ilgili teknik bilgileri görmek için bu linki kullanabilirsiniz

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Ünlü gazeteci Beşiktaş'ın işini bozdu! Haberi görünce görüşmeler durdu
Gemlik depreminin ardından uzman isimden önemli çağrı: Bursa'yı göz ardı etmemeliyiz