Hayat kaynağı Kur'an Tefsiri

Günümüz tefsirlerinin çoğu, modern bilimlerin alanlarına girip, Kuran'ın ilimlerin keşiflerini önceden bildirdiği tefsir

Hayat kaynağı Kur'an Tefsiri
Hayat kaynağı Kur'an Tefsiri
GİRİŞ 22.02.2012 12:49 GÜNCELLEME 31.08.2015 17:06
Bu Habere 9 Yorum Yapılmış

Uzun yıllar sonra ülkemizde yeni bir tefsir kitabı yayımlandı. Konya Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir hocalarından Prof. Dr. M. Sait Şimşek tarafından uzun süredir hazırlığı yapılan Hayat Kaynağı Kur'an Tefsiri, son yıllarda yayımlanan önemli kitaplardan...

Daha önce Yaratılış Olayı, Kur'an'ın Ana Konuları, Günümüz Tefsir Problemleri ve Kur'an Kıssalarına Giriş gibi pek çok kitaba imza atan Prof. Dr. M. Sait Şimşek, böylece Kur'an merkezli çalışmalarını da taçlandırmış oldu. Beyan Yayınları tarafından kültür dünyamıza kazandırılan bu önemli eser 5 cilt olarak yayımlandı.

Tefsir çalışması hakkında bilgi veren M. Sait Şimşek, eserini okuyuculara şöyle sunuyor:  "Kur'an, hayat kitabıdır; hayatı düzenlemek, yeniden rayına oturmak için indirilmiştir. İndirilen önceki kitapların amacı da budur. Peygamberler aynı dini tebliğ etmiş, aynı inanç ilkelerini getirmişlerdir. Bu inançlar donuk ve hayatı ilgilendirmeyen inançlar olmayıp her birinin hayatı düzenlemekle birebir irtibatı vardır. O halde indirilen kitaplar ve gönderilen peygamberler, bozulmuş ve rayından çıkmış hayatı yeniden düzenleyerek rayına oturtmayı hedef edinmiştir. Bu sebeple Kur'an, hidayet kitabı olarak nitelenmiştir. Tefsirin amacı, Kur'an'ın indirilmiş olduğu amaç doğrultusunda olmalıdır. Ben de tefsirimde bunu amaçladım. Tefsirimi hazırlarken çağımızda ve önceki dönemlerde yazılmış tefsirlere müracaat ettim. Okuyucuyu yorup meşgul etmemek için çoğu zaman müracaat ettiğim kaynakları isim olarak zikretmedim. Okuyucu tarafından ihtiyaç duyulacağına düşündüğüm yerlerde ise müracaat ettiğim kaynakları ismen zikrettim. Ekol olarak ve şahıs olarak kimsenin etkisinde kalmadığımı düşünüyorum. Bugüne kadar okuduklarımdan ve hayattan edindiğim birikimimi Kur'an'ın metniyle test ederek Kur'an'ın metninden gücüm miktarınca anladıklarımı yazdım. Günümüz insanının meşgalelerini göz önünde bulundurarak sözü uzatmamaya gayret ettim. Bu nedenle birçok meselede genel okuyucuyu ilgilendirmeyen akademik tartışmalardan uzak durmaya çalıştım. Genel okuyucunun anlayabileceği bir dil kullanmaya özen gösterdim.  Esasen tefsir yazmayı çok önceleri düşünmüştüm. Ama her niyetimi fiiliyata geçirmek istediğimde 'daha çok birikime ihtiyacım var' diyerek erteledim. Zamanla bunun sonunun gelmeyeceğini yaşayarak anladım. Daha da ertelersem bekli de düşüncemi asla gerçekleştiremeyecektim. On bir yıl önce başladığım tefsir yazma işini böylece tamamlamış oluyorum. Benim için çok yararlı oldu. Okuyucularıma da yararlı olmasını diliyorum."

Yayınevi yetkilileri ise tefsirle ilgili olarak şu açıklamayı yaptı: "Hayat Kaynağı Kur'an Tefsiri'nin yayımlanmış olmasıyla ülkemizde uzun zaman sonra ilk defa bir tefsir kitabı yayımlanmış oldu. Son yıllarda, gerek internet üzerinden ücretsiz indirilmesi gerekse toplumsal ilgi kayması nedeniyle çok ciltli kaynak eserlerin yayınında bir durgunluk yaşanmaktaydı. Bir hak ihlalinin yanında ilmi çalışmaları da etkileyen bu çağdaş korsanlık uygulamaları ve toplumun temel eserlerden ziyade popüler kültür eserlerine ilgi göstermesi, kaynak eserlerin yayımını zora sokmaktaydı.  Hayat Kaynağı Kur'an Tefsiri, tüm zorluklara rağmen Kur'an üzerindeki çalışmaların devam edeceği konusunda ümitli olmamızı sağlaması açısından da önemli bir kültür hizmeti olarak kabul edilebilir"

TEFSİRİN YAZARI İLE SÖYLEŞİ

Beyan Yayınları tarafından yayımlanan "Hayat Kaynağı Kur'an Tefsiri" isimli tefsirin yazarı Prof. Dr. M. Sait Şimşek ile yapılan Uzun yıllar sonra Türkiye'de yerli bir tefsir yayımlanıyor. Tefsir yazmanın zorluğu ve ancak büyük bir birikimle kaleme alınacağını düşündüğümüzde sizi tanıma ihtiyacı doğuyor. "Hayat Kaynağı Kur'an Tefsiri" isimli bu önemli eseri hazırlayan M.Sait Şimşek kimdir?

1951 yılında Mardin merkeze bağlı Kumlu köyünde doğdum. Köyde başladığım ilkokulu Ceylanpınar’da bitirdim. Yine İmam-Hatip Lisesine Mardin’de başladım ama Diyarbakır’da bitirdim. Zamanımızda İmam-Hatip Lisesinin orta kısmı dört, lise kısmı ise üç yıl idi. Meslek Liselerinde not ortalaması 8 ve üzeri olanlar sene sonunda üst sınıf veya sınıfların bitirme sınavlarına katılabiliyorlardı. Bu haktan yararlanarak İmam-Hatibin Lise kısmını bir yılda bitirdim.

En büyük ağabeyim medrese hocası olduğundan her yaz birkaç hafta Arapça dersleri aldım. Ağabeyim ilme çok meraklı idi, “Ben yeterli imkân bulamadım kardeşim iyi yetişsin” diye gayret ederdi ama yaz tatillerindeki Arapça okumam iki veya üç hafta sürer; anlaşamaz ve derse son verirdik. Medreselerde hocanın her cümlesinden sonra öğrenci anladığını belli etmek için ya başını sallar veya anladığını sesli ifade ederdi. Ben bunu yapmıyordum. Anlaşamadığımız temel mesele buydu. Yaz tatilinin geri kalan kısmını bir işte çalışarak geçirirdim.

Ortaokul üçüncü sınıfından itibaren sözlük yardımıyla kendi kendime Arapçamı geliştirmeye çalıştım. Yatılı okuduğumdan özellikle Ramazan aylarında arkadaşlar hatim indirmek için Kur’an okurlardı, ben genelde tefsir okurdum.

İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü için imtihana girdim ama İstanbul’u kazanamadım yedek listeye kalmıştım, Yeni açılan Erzurum Yüksek İslam Enstitüsüne kayıt yaptırdım. 1970 yılında Diyanet tarafından açılan vaizlik sınavını kazandım ve Erzurum’a bağlı Tekman ilçesine atandım. Enstitüyü bitirdikten sonra Vaizlik görevini Mardin Merkez Vaizliğine naklettirdim. Burada üç yıla yakın bu görevde kaldım. Ardından Gemlik İmam-Hatip Lisesi Meslek dersleri öğretmeni olarak atandım. Bir yıldan fazla burada görev yaptım. 1976 yılında Konya Yüksek İslam Enstitüsünde Arapça Araştırma görevliliği için sınava gidim. Sınavı kazandım, lakin bu göreve atanmam ancak 1977 yılında gerçekleşti. Araştırma görevliliği devam ederken dışarıdan Ankara İlahiyat Fakültesinde Tefsir Doktorası yaptım. Prof. Dr. İsmail Cerrahoğlu’nun danışmanlığında doktoramı 1984 yılında bitirdim. Burada sayın hocamın hoşgörülü ve müşfik davranışının yanında ilmî rehberlik konularındaki emeğini minnetle anıyorum. 1987 yılında aynı bilim dalında Doçent, 1994 yılında da Profesör oldum.

Arapçadan 50 nin üzerinde tercümem var. Değişik dergilerde makalelerim yayınladı. Birçok sempozyumda tebliğler sundum. Kur’an İlimlerine dair altı eserim yayınlandı.

Yirmiden fazla doktora öğrencisine ve çok sayıda yüksek lisans öğrencisinin tez danışmanlığını yürüttüm.

Halen Konya Üniversitesi Tefsir Öğreti Üyeliği görevime devam etmekteyim.

Türkiye'de yerli-yabancı pek çok tefsir varken sizi böyle bir çalışma yapmaya iten temel faktör ne oldu, neden böyle bir çalışma yapma ihtiyacı hissettiniz?

Özellikle çağımızda telif ve tercüme yoluyla Türkiye’de pek çok tefsirin Türkçe olarak yayınlandığı doğrudur. 600-700 yıllık Osmanlı tarihinde yazılan tefsirlerden sayıca çok daha fazladır. Yazılan her tefsirin belli bir gediği kapattığı da söylenebilir. Bununla birlikte yeni tefsirlerin yazılmasına ihtiyaç kalmadığı söylenemez.

kullan

 

Bunca yıldır tefsirle uğraşıyorum. Bir ilimle uzun süre uğraştığınızda eğer okuduklarınız üzerinde düşünüyorsanız zamanla söyleyeceğiniz şeyler oluyor. Üzerinde düşündüğünüz ayet yahut konuda tefsirlerin birçoğunda bulunmayan ve kendinize göre daha tutarlı bir açılım yakalayıp kendi kendinize heyecanlanıyorsunuz. Zamanla bunların sayısı artıyor ve onları başkalarıyla paylaşmak istiyorsunuz. Belki sürekli ders verdiğiniz için söz konusu heyecanlarınızı öğrencilerinizle paylaşıyorsunuz ama bunlar yazıya geçilmedikçe zamanla unutuluyor veya anlattıklarınız ikinci, üçüncü elden itibaren farklılaşıp başkalaşıyor.

Bilindiği gibi günümüzde Kur’an meali okumak yaygın bir hal almıştır. Aslında yaygınlaşması iyi de olmuştur. Bazıları, sanki herkes yahut Müslümanların kahir ekseriyeti sahih bir İslam anlayışına sahipmiş gibi kimi ayetlerin yanlış anlaşılabileceğini ileri sürerek meal okunmasına karşı çıkmaktadır. Hata edebilirim diye Kur’an’ı anlamaya ve anladıklarını anlatmaya çalışmamak evinin önünde mükemmel bir arabası olup kaza yapabilirim endişesiyle arabayı kullanmamak, birileri çarpar diye yürümemek, hastalanabilirim diye hiçbir şey yememek… kısacası ölmektir.

Kur’an birbirini açıklayan bir kitaptır. Bazen bir ayetin anlamının sınırlandırılmasını yahut bir ayetteki anlam kapalılığını başka suredeki bir ayet veya ayetler çözümler. Bu sebeple meal okuyanlar hatta mealden başka bir şey okunmasını tercih etmeyenler bile tefsirlere başvurma ihtiyacı duyarlar. Ayrıca bir ayeti anlamak ve anladığını hayatın problemlerine uygulamak başka şeylerdir. Bu gibi konularda bir başkasının anlama ve rehberliğinden istifade etmek gerekir. Bu ihtiyacı tefsirler karşılar. 

“Hayat Kaynağı Kur'an Tefsiri”ni diğer tefsirlerden ayıran belirgin özellikleri nelerdir?

Az önce de ifade ettiğim gibi birçok tefsirde bulunmayan ve bana göre daha doğru ve daha tutarlı olduklarına kanaat getirdiğim ayetlerin yorumu ve değişik konularla ilgili farklı yaklaşımlarım belli bir düzeye gelince tefsir yazma ihtiyacı duydum.

Mesela uç bir örnek vereyim: Tespitime göre tarihte Ehl-i Sünnet, Allah’ın kudretini, Mutezile ise adaletini öne çıkarmıştır. Ben iki kesimin her birinin diğerine pay vermemek için kendi doğrultusunda aşırı gittiğini düşünüyorum. Benim vardığım sonuç, Allah’ın hiçbir sıfatının diğerlerinin önünde olmadığı; bunların birbirlerine paralel olduklarıdır. Yani, ne kudreti adaletinin ne de adaleti kudretinin önündedir. Başka bir ifade ile kudreti adaletine ters çalışmaz. Örneğin “Allah dilediğini/dileyeni hidayete kavuşturur” ayeti ile benzeri ayetlerin hem meallerinde “dilediğini/dileyeni” birlikte kullandım hem de açıklama kısımlarında bunun gerekçesini anlattım. Tefsiri okuyanlar bununla ne demek istediğimi daha rahat anlayacaklardır.

Verdiğim bu misalden farklı bakış açılarına nasıl yaklaştığım da anlaşılmaktadır.

Günümüz insanına hitap etmeyi amaçladım ve Kur’an’ın hidayet oluşunu hep göz önünde bulundurmaya çalıştım. Günümüz insanını ilgilendirmeyen, çoğu zaman salt akademik olan geçmişteki tartışmalara girmedim. Geçmişte olup günümüzü de ilgilendirenlerine değindim. Burada da herkesin rahat anlayabileceği bir dil kullanmaya gayret ettim.

Hayatım boyunca tarafgirlikten; mezhep ve meşrep taassubundan, ırk ve bölge milliyetçiliklerinden, grup ve sınıf ayırımından uzak durmaya ve olayları bu gözle değerlendirmeye çalıştım. Kur’an’ın konu ve ayetlerini açıklarken de bu gözle bakmaya azami gayret sarf ettim. Okuyucularım bilsin ki her söylediğimi ve özellikle okuyucuya farklı gelen açıklamalarımı defalarca sorguladım ölçtüm-biçtim ve hatta bazılarını çevremde Kur’an’la ilgilenen kimselere danıştım onlarla tartıştım ondan sonra yazdım. Burada, şu anda Muş İlahiyat Fakültesi dekanı olan Prof. Dr. Fethi Ahmet Polat’ı şükranla anıyorum.  

Günümüz tefsirlerinin çoğu, modern ilimler alanlarına girer ve Kur’an ayetlerinin, söz konusu ilimlerin keşiflerini önceden haber verdiğini özenle zikreder hatta bazıları bundan büyük bir keyif duyarlar. Benim tespitlerime göre Kur’an’ın böyle bir derdi olmadığı gibi bu konulara girmiyor da. Sadece evrenden söz ederken modern ilimlerin sonradan varacağı sonuçlarla çelişmeyecek bir dil kullanıyor. İşte bu sebeple ilgili oldukları ileri sürülen ayetleri daha fazla açıklama ihtiyacı duyduk. Bu hususu şunun için zikretme ihtiyacı duydum: Hidayet ve insanın din olarak yapıp ettikleriyle ilgisi bulunmayan hususlardan uzak durmaya gayret ettim. Hedeflediğimi ne kadar gerçekleştirdim buna okuyucular karar verecektir.  

Tefsirlerin önemli bir kısmı 5 ciltten fazlayken sizin eserinizin 5 ciltten oluşması özel bir amaçtan mı kaynaklanıyor? Neden daha geniş kapsamlı bir tefsir çalışmasını tercih etmediniz?

Yazmaya başladığımda da beş cilt olmasını hedeflemiş, soranlara: “Beş cilt olmasını hedefliyorum ama azami altı, asgari dört cilt olur” diyordum. Çünkü günümüz insanını televizyon ve internet fazlasıyla meşgul ediyor, kitap okumaya o kadar vakitleri yok. Hayatın meşgaleleri de arttı. Artan bu meşgalelerin çözümü için insan dokunmatik çözümler peşinde. Kapalı bir yere girdiğinizde elektrik kendiliğinden yanıyor, kapı kendiliğinden açılıyor, elinizi musluğun altına uzattığınızda kendiliğinden su akıyor, uzak biriyle görüşme ihtiyacınızı oturduğunuz yerden telefonla halledebiliyor, dilekçe ve şikâyetlerinizi internet üzerinden yapabiliyorsunuz, televizyon kanallarını dokunmatik bir kumanda ile arayabiliyorsunuz vs. Belki fikri meseleler dokunmatik halledilemiyor ama insan artık böyle bir haleti ruhiye içerisine girmiş, ona bir şey anlatacaksanız bu konuda kısa ve pratik bir izlemeniz, bütün bunları hesaba katmanız gerekiyor.

Daha uzun yazsaydım çok daha az okunacağını düşündüm.    

Okurlarınıza, özelde sizin tefsiriniz genelde Kur'an okumaları için önereceğiniz farklı bir yol, tavsiye edeceğiniz bir okuma metodu var mı?

Kendi tefsirim hakkında şunu söyleyebilirim: Kabul etme yahut reddetme duygularıyla okunmasına başlanmasını istemem. İsterim ki her okuyucu kabul ettiklerini de reddettiklerini sorgulayarak kabul etsin veya reddetsin.

Allah’ın kitabı dışında hiçbir kitabın anlattıkları ve Peygamber dışında hiçbir kimsenin sözleri mutlak kabul ile karşılanmaz. Mezhep kurucusu büyük müçtehitler bu anlama gelen sözler söylemişlerdir. Onlar böyle diyorlarsa haliyle başkalarının söyledikleri daha çok teenni ile karşılanacak, dikkatli bir eleştiriden sonra kabul edilecektir.

Aslında Kur’an dışında okunan her şeyle okuyucu adeta boğuşarak okumalıdır. Bu şekilde okursa daha çok yararlanacağına inanıyorum. Bir âlimin birkaç görüşünü reddetmek ne o âlimin âlim olmadığını iddia etmek ne o âlimin başka konulardaki görüşlerinden yararlanmamak gerektiği anlamına gelir.

Kur’an, inanmayan için de iman eden için de hidayet rehberidir; inanmayana doğru yolu gösterir; iman edene ise doğru yolun neleri kapsadığını; nasıl iman edeceğini, nasıl ibadet edeceğini, hangi ahlâkî kurallara riayet edeceğini gösterir. Haddizatında bir âlime tabi olmak, onun her dediğini körü körüne kabul etmek değildir, onun hedeflediğini hedef edinmektir. Âlimin hedefi gerçeği yakalamak olduğuna göre samimiyetle gerçeği yakalama peşinde olmak o âlime tabi olmaktır. 

Kur’an’ın kendisi ayetlerinin tedebbür ile okunmasını istemektedir. Tedebbür ile okumak, ayetleri üzerinde düşünmek sözün varacağı anlamı/anlamları ortaya çıkarmaya, anlam sınırlarını belirlemeye gayret etmek, başka bir ifade ile nelerin ayetin anlamına girdiğini ve nelerin girmediğini sorgulamaktır.

Kur’an Allah kelamıdır ve bir meseleyi ifade ederken kullandığı kelimeyi, kelimelerin kurgusunu gayet yerinde kullanmaktadır. Kullandığı edatı bile boşuna kullanmamıştır. O halde okunan Kur’an ise çok daha fazla düşünmek ölçüp-biçmek gerekir.

İman eden için asıl olan, Kur’an’ın söyledikleridir. Kur’an’ın söylediklerini kendi görüşlerine, meşrebine, ekolüne uydurmaz aksine Onları Kur’an’ın söylediklerine göre düzeltir. Söylediğimiz şekilde tedebbür ile okuduktan sonra anladığı ayetlerde böyle davranır. Anlamakta güçlük çektiği, anlamının sınırlarını çizmekte şüphelendiği ayetlerde ise en doğrusunu buluncaya kadar kendi görüşüne, meşrebine ve mezhebine uymaya devam eder. Ama anlamakta güçlük çektiği bu gibi meselelerde iddiacı olmaz. Başkasının görüşlerine dayanarak bir başkasının görüşlerine saldırmaz, onu ehline bırakır.

(Haber 7)

Kitapla ilgili teknik bilgiler ve internet üzerinden sipariş şartlarını görmek içirn bu linki kullanabilirsiniz

YORUMLAR 9
  • huzurislamda 12 yıl önce Şikayet Et
    ben yaptım ben ettim !!! ne oluyor ? ene ene enaniyet. "Benim vardığım sonuç, Allah’ın hiçbir sıfatının diğerlerinin önünde olmadığı; bunların birbirlerine paralel olduklarıdır." rahmetim gazabımı geçmiştir şeklinde bir hadis duymadı mı acaba adı geçen şahıs ? kimi ayeti günümüzü ilgilendirmeyen diye yorumlamak ve kaynak göstermeden alıntı yapmak ciddi şeyler. bana pek de ilginç gelmedi sakalı yok ki sözünü dinleyelim
    Cevapla
  • mehmet boyraz 12 yıl önce Şikayet Et
    Çağa göre kişiye göre tefsirmi olur(6)?. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Kur’an-ı kerimi kendi görüşüne göre tefsir eden kâfir olur.) [Mek.Rabbani 234] Bir kimse, kendi görüşüne göre Kur’an-ı kerime mana verse, verdiği mana doğru olsa da, meşru yoldan çıkarmadığı için, hata etmiş olur. Verdiği mana yanlış ise kâfir olur. (Berika) Mezhepsizler, bu inceliği anlayamadıkları için, (Herkes Kur’an okumalı, dinini bundan kendi anlamalı, mezhep kitaplarını okumamalı) diyerek, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarının okunmasını yasak ediyorlar. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Kur’an-ı kerimi, kendi görüşü ile açıklayan, doğru olsa dahi, mutlaka hata etmiştir.) [Nesai]
    Cevapla
  • mehmet boyraz 12 yıl önce Şikayet Et
    Çağa göre kişiye göre tefsirmi olur(5)?. Kur’an-ı kerimin manasını tam olarak yalnız Muhammed aleyhisselam anlamıştır. Ondan başka hiç kimse tam anlayamaz. Eshab-ı kiram, ana dili olarak Arabi bildikleri, edib ve beliğ oldukları halde, bazı âyetleri anlayamaz, Peygamber efendimize sorarlardı. Resulullahın Kur’an-ı kerimin tefsirini Eshabına bildirdiğini imam-ı Süyuti haber vermektedir. (Hadika) Tefsir, akılla yapılmaz. Eshab-ı kiramın bildirdiğinden başka türlü söyleyenler, dalalete, hatta küfre düşer. Tefsir nakle dayanır.
    Cevapla
  • mehmet boyraz 12 yıl önce Şikayet Et
    Çağa göre kişiye göre tefsirmi olur(4)?. İslam âlimlerinin büyüklerinden ibni Hacer-i Mekki hazretleri bir fetvasında buyuruyor ki: İslam âlimlerinin tefsirlerinden almayıp da, kendi anladığını ve kendi görüşlerini tefsir olarak yazan ehliyetsiz kimselerin tefsirlerini milletin önüne sürenlere mahkemeler mani olmalıdır! Böyle nakli esas almayan tefsirler bâtıldır, bozuktur. Bu tefsirleri milletin önüne süren din adamları sapıktır. Başkalarını da doğru yoldan saptırmaya çalışmaktadır. (Fetava-yı hadisiyye)
    Cevapla
  • mehmet boyraz 12 yıl önce Şikayet Et
    Çağa göre kişiye göre tefsirmi olur(3)?. Asrımızdaki insana göre kitap yazılacaksa, İslam âlimlerinin kitapları aynen alınır, günümüzde kullanılan kelimelerle, buluşlarla açıklanabilir. Mesela; müşrikler Peygamber efendimize, (Mescid-i Aksanın kaç kapısı, kaç penceresi vardı?) gibi sualler sormuşlardı. Fakat Resulullah efendimiz Miraca giderken etrafına bakmadığı için bunları görmemişti. Cebrail aleyhisselam Mescid-i Aksayı gözünün önüne getirince bakıp sorduklarına cevap verdi. Bu hadise anlatılırken, (Televizyonda görür gibi görmüştü) denebilir. Bu şekildeki bir açıklamaya da Asrın Tefsiri veya Çağdaş Tefsir denmez. İlmin ve Fennin Işığında Tefsir diyenler de vardır. İlim ve fen, dinden ayrı mıdır da ilmin ışığı deniyor? Ecnebiler, din ile ilmi ayrı zannettikleri için böyle yazıyorlar. Ecnebiyi taklit eden reformcular da aynı şeyi söylüyorlar.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
DİĞER HABERLER
Bahçesini çapaladı, altın fışkırdı
Süper Lig'de gelecek sezonun şimdiden biten transferleri