İhtilal değil bir 'düğün' gecesi
Adalet Ağaoğlu, Bir Düğün Gecesi'nde iş dünyası, ordu, bürokrasi ve orta sınıfın ittifakını irdeledi. Mustafa Yürekli, Bir Düğün Gecesi'ni mercek altına yatırdı ve 12 Mart askeri müdahalesinin bir düğün gecesine yansımalarını anlattı.

EDEBİYATIN MEDYAYA DESTEĞİ
Ünlü yazar Adalet Ağaoğlu , 1929'da Nallıhan'da doğdu. Ortaöğrenimini Ankara Kız Lisesi'nde tamamladı. Ankara Üniversitesi DTC Fakültesi'nin Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi (1950).
Açılan bir sınavla Ankara Radyosu'na girdi; burada ve kuruluşundan sonra TRT'de çeşitli görevlerde bulundu (1951-70). TRT Radyo Dairesi Başkanlığı'ndan, kurumun özerkliğine el konulması sonucu istifa etti.
Adalet Ağaoğlu daha çok TRT'nin radyolu döneminde çalıştı; televizyon yayıncılığının başlangıcında da bulundu.. TRT'nin yönetici kadrosu içinde yer aldı. Dolayısıyla Adalet Ağaoğlu'nun hem TRT anıları, hem de Türkiye'nin televizyon yayınına geçişine yaptığı tanıklığı hep dikkatimi çekmiştir.. Bu konuda bir şeyler yazdı mı bilmem.. Hep dikkatle izledim ama bir şey göremedim. Oysa Adalet Ağaoğlu TRT anılarını kaleme almalı. Medyada çalışarak kazandığı bu tecrübe, Adalet Ağaoğlu'na, romanlarını kaleme alırken önemli bir güç kaynağı oldu..
Adalet Ağaoğlu TRT'li yazar kuşağının ilklerindendir. Daha sonra Cahit Zarifoğlu'nu da görüyoruz TRT kadrosunda.. Kuşkusuz burada adlarını anmadığım niceleri var..
Aslında medya edebiyat ilişkisi oldukça ilginç bir konu. Mehmet Akif Ersoy, 'Sebilü'r Reşat' gazetesini çıkardı. Necip Fazıl Kısakürek, 'Büyük Doğu'yu, Sezai Karakoç da 'Diriliş'i bir dönem gazete olarak çıkardılar. Günümüzde şair Mustafa Çelik Kanal 7'nin ve şair Ferman Karaçam Radyo 7'nin genel yayın yönetmenliğini yapıyorlar. Şair Mehmet Ocaktan Yeni Şafak gazetesinde bir dönem genel yayın yönetmenliğini yaptı..,
Edebiyatın medyaya verdiği desteği ortaya çıkaracak bir çalışma yapmak gerekiyor. Medya Platformu'nda sürdürdüğümüz medya söyleşilerinde bu konuyu da işlemek istiyorum. Ben bugün bir televizyonda çalışıyorsam, bunda hayranlıkla okuduğum bu yazarları ve şairleri medyada görmemin büyük payı var..
BİTMEYEN EDEBİYAT SEVGİSİ..
Türk romanının en önemli isimlerinden Adalet Ağaoğlu, öğrencilik yıllarında başladığı yazarlığını 1970'ten sonra başka hiçbir işle paylaşmadı. Radyo ve sahne oyunlarını romanları, öykü, anı, deneme kitapları izledi.
Bu çalışmalarında hayatın değişim ve dönüşümlerine duyarlı yaklaşımlarıyla dikkat çekti. Doğa, toplum, zaman ilişkilerinin insanın iç dünyasındaki yansımalarını düşünce üretebilecek boyutlarda irdeledi. Değişimler karşısında edebiyatın yapısal durumu bakımından da arayışçı davrandı; kendine özgü anlatım biçimleri geliştirdi.
Adalet Ağaoğlu'nun baş yapıtı hiç şüphesiz 1979 yılında yayınlanan 'Bir Düğün Gecesi'dir. Bu roman, yazarın ilk romanı olan, 1973 yılında yayınlanan 'Ölmeye Yatmak'ın devamı olarak kurgulanmış.
Bu iki roman, edebiyatımızda önemli bir yere sahip. Adalet Ağaoğlu, daha sonra öykü ve deneme kitapları da yayınladı. Edebiyata büyük emek vermiş, güzel eserler ortaya koymuş, başarılı bir yazar Adalet Ağaoğlu.
Yakın dönemde ciddi bir trafik kazası geçiren Adalet Ağoğlu, ne kadar sevindiricidir ki yazmayı sürdürüyor.. Sağlık sorunları, edebiyat sevgisini köreltemedi.. Adalet Ağaoğlu hem bu edebiyat sevgisiyle, hem de kalemiyle her kuşağa örnek olmalı..
DAR ZAMANLAR ÜÇLEMESİ
'Bir Düğün Gecesi', 'Ölmeye Yatmak'ın devamı derken... Doğrusunu söylemek gerekirse, farklı bir devamlılık bu: Düz bir zaman sıralaması takip etmiyor, bu iki romandaki öyküler, olaylar.. Klasik anlamda bir devamlılık değil, kronolojik değil sözkonusu olan. Adalet Ağaoğlu bu romanlarda aynı kişilerin iç içe geçmiş hayatlarından çeşitli kesitler sunuyor sadece.
1987'de yayınlanan 'Hayır' ise gerçekten de tamamlayıcı özellikler taşıyor ve bir anlamda noktayı koyuyor.
Bu üç kitap, 'Bir Düğün Gecesi', 'Ölmeye Yatmak' ve 'Hayır' romanları 1994 yılında 'Dar Zamanlar Üçlemesi' adıyla da yayınlandı. Bu üç roman, Türkiye'nin toplumsal-tarihsel gerçekliğinin irdelendiği birer dönemsel romandır. Dar Zaman Üçlemesi'ndeki başarısında, medya tecrübesinin tuttuğu yere dikkatinizi çekmek isterim. Türkiye'nin toplumsal/siyasal gerçekliğine medyanın doruklarından bakan yazar, gözlemleriyle 'Zor Zaman Üçlmsi'ni yazdı. Bir Düğün Gecesi'nde iş dünyası, ordu, bürokrasi ve orta sınıfın ittifakını irdeledi. 12 Mart askeri müdahalesini ayrıntılarıyla anlattı. Türkiye'nin siyasal hayatına edebiyat penceresinden eleştirel bir bakış yöneltti.
'Bir Düğün Gecesi', kuşkusuz bu üçlemenin en önemli ve en başarılı olanı.
Klasik gerçekçi bir tarzda kurgulanmayan romanları ya da öyküleri özetlemek zordur; dolayısıyla 'Dar Zamanlar Üçlemesi'ni oluşturan bu üç romanı özetlemeye çalışmayacağım bu yazıda.
Bu üç romanda, karakterlerin bilinçlerinden yapılan anlatılarda, geçmiş ve gelecek, düş ve gerçek birbirine karışmakta; bir gece içinde, hatta bir kaç saat içinde geçen ana olay çevresinde çok geniş bir tarihsel dönem, ciddi bir eleştiriye tabi tutularak aktarılmaktadır. Yayınlandığında büyük ilgi toplayan ve edebiyat çevrelerini oldukça etkileyen 'Bir Düğün Gecesi', tam da böyle bir metin.
SEMBOLİK BİR ANLATIM
Yine de 'Bir Düğün Gecesi'ni biraz anlatmak istiyorum. 12 Mart döneminin ardından yazılan 'Bir Düğün Gecesi', sözkonusu dönemi çok öncesinden ele alarak irdelerken, toplumsal yapıyı oluşturan sınıf ve katmanları düğüne katılan davetliler üzerinden canlandırıyor. Bu bağlamda 'Bir Düğün Gecesi'nin edebiyatımızda başarılı bir dönem ramını olduğu söylenebilir.
'Bir Düğün Gecesi'ni ilginç kılan hiç kuşkusuz kurgusudur; romanın kahramanları, birisi sanayici, diğeri general olan iki düğün sahibi, Türkiye gerçekliğini yansıtır. Düğün, bu iki kesimin, ordu ile iş dünyasının ittifakına dönüşür. Bürokratlar, orta sınıf mensupları ve polisler, düğün davetlileri olarak egemen bloğun çevresindeki halkayı oluştururlar. Genç çift, solculuktan vazgeçerek katılmıştır bloğa. İşçi sınıfının temsilcisi Ali Usta, -yine göstergesel bir anlamda- katılmaz düğüne. Prof. Ömer ve Tezel ise, 'küçük burjuva solcu aydın'ın temsilcileri olarak, bu temsili kenetlenişi uzaktan izlerler.
Görüldüğü gibi her ayrıntının, her karakterin bir anlamı, temsiliyetini yüklendiği bir toplumsal aidiyeti var. Böylelikle metnin içeriği/ideolojisi, metnin biçimsel özellikleriyle sıkı sıkıya bağlanmış oluyor. Bu noktada Adalet Ağaoğlu'nun yazarlık becerisinin hakkını teslim etmek gerekir. Çünkü, çok yapay kalabilecek ve siyasal propagandaya dönüşebilecek bu sembolik kurguyu, nefes kesen bir tempoda ve gerçekçi bir atmosferde işlemeyi başarıyor o.
Biçim ve içerik o denli birbirine bağlı ki, birisinden bahsederken zorunlu olarak diğerinden de sözetmek kaçınılmaz. Karakterlerin, ayrıntıların ve olayın –düğünün- sembollere dönüşmesinin dışında, bakış açısı ve anlatım tekniği de içeriği destekleyici özellikler taşıyor:
Yazar mümkün olduğunca olayları dışarıdan anlatan üçüncü tekil şahsı devreden çıkarmış. Bunun yerine karşılıklı konuşmalara, ama, iç monologlar biçiminde yapılan, sessiz dialoglar olarak süren konuşmalara ağırlık vermiş. Sık rastlanmayan bu anlatım tekniğini, Berna Moran, 'Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış' adlı incelemesinde, 'Bağımsız İç Konuşma' olarak adlandırmıştı.
Daha çok bireyin iç dünyasını aktarmakta yaralı olabilecek bir yöntemle toplumsal gerçekleri deşmek, eleştiriler getirmek çok kolay değil elbette.
Kitabın geneline uygun düşen bu anlatım tekniği, zaman zaman da aksasa da tıkır tıkır işliyor. Özellikle Ağaoğlu'nun 12 Mart öncesi ve sonrasına ilişkin solcu gençlere ilişkin eleştirileri, romana dinamizim sağlayan bir gerilime dönüşüyor.
Ayrıca, yazarın politik eleştirisini taşıyan olay aktarımlarının, o dönemdeki sadece solcu gençlere odaklandığını söyleyebilirim. Sağcı gençlik, özellikle İslamcı gençlik yeterince yansımış değil romana. Yine de sembolik özellikler taşıyan olayların seçiminde, eleştirel yaklaşıyor Adalet Ağaoğlu. Eleştirisi, açıkçası sol kesime yönelttiği kadar can alıcı olmuyor; öteki kesimlere gereksiz yere kabalaşıyor.
Berna Moran, bu romanın diğer önemli özelliklerinin de altını çizmiş. Ona göre 'Bir Düğün Gecesi'; 'bir yönüyle 12 Mart romanları arasında yer alırken, gerçekçi romandan modernist romana kayışıyla da, daha sonra gerçekçi romandan büsbütün uzaklaşan 1980'li yılların romanına bağlanır. Ayrıca, hayal kırıklığına uğramış ve politikaya küsmüş küçük burjuva aydının çıkmazına ve içine düştüğü bunalıma eğildiği için de 1980 sonrası depolitik romana geçiş niteliğindedir'.
Aslında kısa bir yazı ile tanıtılabilecek ve tanınabilecek bir roman değil 'Bir Düğün Gecesi'.
Yazarın her bir ayrıntıyı titizlikle seçip işlediği, her bir ayrıntısına ve karakterine yan anlamlar yüklediği bu çok katmanlı metnin her didiklenmesinden yeni yeni anlamlar üretmek mümkün. Cumhuriyet sonrası Türk romanının kilometre taşlarından olan bu roman, yalnızca edebi olarak değil, sosyolojik, siyasal ve tarihsel açılardan da okunmaya değer.