Bergman'ın sineması öksüz kaldı
'Filmlerim beni hrpalıyor' diyen, sinemanın efsanevi ismi İngmar Bergman İsveç'te, Baltık Denizi'ndeki Faro adasında bulunan evinde öldü. 20.yüzyılın en büyük sinemacılarından biri olan Bergman 89 yaşındaydı.

İngmar Bergman, 20.yüzyılın en büyük sinemacılarından biriydi
Sanat ağırlıklı çağdaş sinemanın en önemli yönetmenlerinden biri olarak kabul edilen ve İsveç sinemasının simgesi haline gelen İngmar Bergman'ın unutulmaz filmleri arasında, Yedinci Mühür, Yaban Çilekleri, Monika'yla Geçen Yaz, Susuzluk, Yüzyüze, Sessizlik, Persona, Güz Sonatı, Fanny ve Alexander, Evlilik Yaşamından Sahneler bulunuyor.
İngmar Bergman, dokuz kez Oscar'a aday gösterilmiş, 1961 ve 1984 yılları arasında 'The Virgin Spring', 'Through a Glass Darkly' ve 'Fanny ve Alexander' filmleriyle, üç ayrı kez 'en iyi yabancı film Oscar'ı kazanmıştı.
Filmlerinde çoğunlukla yalnızlık ve düşkırıklığı temalarını işleyen Bergman'ın yetişkinlik yılları da, çocukluğunda yaşadıklarıyla şekillendirilmiş gibiydi. Beş kez evlenen ve birçok kadınla ilişki yaşamış olan İngmar Bergman'ın sekiz çocuğu vardı. Bu çocuklarından biri, babasının Bergman olduğunu, 22 yaşında öğrenmişti.
Kişisel yaşamındaki fırtınalar Bergman'ın sinemasına da yansıdı. Çocukluğuna egemen olan Luteryen papaz babası tarafından sürekli cezalandırılma korkusunu, çeşitli kişiliklerle, birçok filminde işledi.
İngmar Bergman filmlerinde derin felsefî konuları ele aldı
Kendisini aslında bir tiyatrocu olarak gören Bergman, sayısız sinema filminin yanısıra oyunlar da yönetmişti. Bergman, 'sinema beni büyülüyor. Ancak ben sinemasız da yapabilirim, ama tiyatrosuz asla olamam' demişti.
Kişisel analize tutku derecesinde bağlı olan İngmar Bergman, filmlerin insanın karmaşık duygularını ve birçok kez de bilinçaltını irdelerken, kendi duygu ve düşünce kurgusunu da sergiledi. Yarattığı yapıtlarda, suçluluk duygusu, bastırılmış duygu ve özlemler ve ölümle hesaplaşma gibi çok derin psikanalitik sorunları ustalıkla işledi.
Bergman'ın yaşamı
İngmar Bergman, 1918 yılında doğdu. Babası İsveç Kraliyet Ailesinin papazıydı ve çok sıkı disiplin uygulayan bir kişiydi.
Bergman, çocukluğunda yaşadığı yerdeki sinemada makiniste yardımcı oluyordu. Daha sonra Stokholm Üniversitesinde oyunculuk ve yönetmenlik eğitimi aldı.
1944'de Helsingborg Şehir Tiyatrosunun yöneticisi olan Bergman, aynı yıl ilk senaryosunu da yazdı. 'Frenzy' (Çılgınlık), Alf Sjoberg tarafından beyazperdeye uyarlandı. Yaşamı boyunca 40'ı aşkın filme imzasını atan Bergman'ın ilk yönetmenliği, 1946 yılında çevirdiği 'Crisis' (Kriz) adlı filmdir.
İngmar Bergman, uluslararası üne, ancak 1951 ve 1953 yıllarında yönetmenliğini yaptığı, insanı tamamen pençesine alan tutkulu aşk hikayeleri 'Yaz Oyunları' ve 'Monika ile Geçen Yaz' filmleriyle kavuştu.
1957 Yapımı 'Yedinci Mühür'le, İngmar Bergman, sanat ve felsefe ağırlıklı çağdaş sinemanın en önemli yönetmenlerinden biri olduğunu kanıtladı.
50. yılında yeniden sinemalarda gösterilmekte olan 'Yedinci Mühür'ün en unutulmaz sahnelerinden biri, oyunculardan birinin ölümle satranç oynamasıdır. Bergman, bu filmin çekimleri sırasında 'ölünden çok korkuyor olduğunu' anlatmıştı.
Oscar başarısı
İngmar Bergman, kızlarının öldürülmesinin intikamını alan bir aileye ilişkin, 13. yüzyıla ait bir İsveç halk şarkısından esinlendiği 'The Virgin Spring' filmiyle, 1961'de 'en iyi yabancı film' Oscar'ını aldı.
Fanny ve Alexander bir Bergman klasiği oldu
Bir sonraki yıl da, şizofreni hastalığının gerek hasta, gerekse ailesi üzerindeki etkilerini işlediği 'Through A Glass Darkly' filmiyle, ikinci kez 'en iyi yabancı film Oscar'ına değer bulundu.
1970'lerde dünya sinemasının en gözde yönetmenlerinden biri olan İngmar Bergman, bu yıllarda bir vergi anlaşmazlığı yüzünden vatanı İsveç'e küserek kendisini Almanya'ya sürgün etti ve bu dönemde birçok film çevirdi.
İsveç'e döndükten sonraysa, belki de en sevilen filmi olarak kabul edilen ve bu filmden sonra sinemaya veda edeceğini açıkladığı 'Fanny ve Alexander'ı ortaya çıkardı.
Anneleri bir din adamıyla ikinci bir evlilik yapan ve büyük acılar yaşayan iki çocuğun gözüyle anlatılan öykü, Bergman'ın daha önceki ciddi, asık yüzlü birçok filminden ayrılarak, izleyiciyi çok daha hassas bir duygu dünyasına çekiyordu.
Beş saat süren televizyon dizisinden kesilerek sinemaya uyarlanan 'Fanny ve Alexander', 1982 yılında, İngmar Begrman'a üçüncü 'en iyi yabancı film Oscar'ını getirdi.
'Filmlerim beni hırpalıyor'
Film yönetmenliğinden kendisini emekli ettikten sonra Begrman, tiyatro ve televizyon için çalışmalarını sürdürdü. Son yapımı olan 'Saraband' 2003 yılı Aralık'ında İsveç devlet televizyonunda yayınlandı.
Bergman, sinema kamerasının keşfinden bu yana, gelmiş geçmiş en büyük sanatçı
Woody Allen
Bergman'ın daha önceki televizyon dizisi 'Evlilik Yaşamından Sahneler'de yeralan iki ana karakterin, yaşamın çok daha ilerki yıllarında yeniden buluşmalarını konu alan 'Saraband'ın gösterimi sırasında, bir milyona yakın İsveçli televizyon başındaydı.
1988 Yılında, Bergman'ın 70. doğum yıldönümünde, Amerikalı ünlü yönetmen Woody Allen, 'Bergman, sinema kamerasının keşfinden bu yana, herşeyi hesaba katacak olursak, herhalde gelmiş geçmiş en büyük sanatçıdır' demişti.
Ancak Bergman'ın kendisi, 2004 yılında, kendi filmlerini, canını sıktığı ve kendisini üzdüğü için izleyemediğini itiraf etmişti.
İsveç televizyonuna ender mülakatlarından birini veren İngmar Bergman, 'bazı filmlerimi izlerken sinirlerim bozuluyor, ağlayacak gibi oluyorum. Çok korkunç birşey bu...' demişti.
BBC Türkçe