Bu filmi Türk-Kürt yan yana izlesin!
Genç bir öğretmenin bir Kürt köyünde yaşadıklarını anlatan İki Dil Bir Bavul, Antalya'da yarışma bölümündeydi. Film, Türklerin ve Kürtlerin yan yana oturup empati yaparak izleyebileceği bir seyirlik.
Filmin genç yönetmenleri Özgür Doğan ve Orhan Eskiköy, 2007'de çektikleri filmde, olayları bizzat öğretmen Emre Aydın'la beraber takip ediyor. Film, Türklerin ve Kürtlerin yan yana oturup empati yaparak izleyebileceği bir seyirlik.
Denizlili bir gencin üniversiteyi bitirdikten sonra öğretmen olarak tayin olduğu bir Kürt köyünde yaşadıklarını anlatan, 23 Ekim'de de gösterime girecek İki Dil Bir Bavul, İstanbul ve Adana'dan sonra Antalya'da yarışma bölümündeydi. Filmin genç yönetmenleri Özgür Doğan ve Orhan Eskiköy, 2007'de çektikleri filmde, olayları bizzat öğretmen Emre Aydın'la beraber takip ediyor.
Öğretmenin ve çocukların yaşadığını aynı sıcaklıkta yansıtabilen film, Türklerin ve Kürtlerin yan yana oturup empati yaparak izleyebileceği bir seyirlik. Öğretmen Emre Aydın'ın yaşadıklarını anlatan filmin yönetmenleri Özgür Doğan-Orhan Eskiköy ve askerliğini yapan Emre Aydın'la konuştuk.
Filmin iki yıllık bir geçmişi var. Ama 'açılım' dönemine denk geldi. Demokratik açılıma nasıl bir etki yapar?
Özgür: Gösterimin gidişatına bağlı biraz. İyi bir sayıya ulaşabilirse filmin etrafında bir tartışma başlayabilir. Çok insanî bir açıdan ve temel olabilecek bir zeminde yaklaştığımız için filmin böyle bir gücü var. Tek dileğimiz tartışmanın böyle bir zeminde ilerlemesi.
Tersine dönme endişesi var mı sizde?
Özgür: Filmi yaparken de bunu düşündük. Ama biz çok dengeli bir film yaptık. Dolayısıyla terse dönecek bir duygu yok ortada.
Orhan: Bizim meselemiz şu: Kendini nasıl tanımlarsa tanımlasın, meselenin kendini ve ülkesini etkilediğinin farkında olan insanların sahip çıkmasıyla doğru orantılı olacak filmin geleceği. Sadece bir kesimin sahip çıkmasının etki gücü yok. Amacımız, çözümü isteyen Türkler ve Kürtler bu filmi yan yana izlesin ve dışarı çıktıklarında konuşmaya başlasın.
Yoksulluk yerine dil meselesine odaklanmışsınız. Neden?
Özgür: Oradaki evlerde çekyatın olmaması yaşam kültürüyle ilgili. Yoksa bizim anladığımız anlamda yoksulluk değil. Durumları çok iyi demiyorum. Ama filmin odağı bu değildi. Orada çocuklar 7 yaşına geliyor ve onlara göre yabancı bir dille karşılaşıyor. Ülkenin batısında birkaç ayda çocuklar okuma-yazmayı öğreniyor ama orada ilkokul beşi bitirince bile okuma-yazmada zorlanıyor.
Orhan: Bahçeşehir Üniversitesi'nde BETAM diye bir kuruluş var. Çift dilli olan çocukların yani Kürtlerin % 46'sı ilkokulu bitiremiyor. Resmî bir veri bu. Ne kadar korkunç, ne kadar adaletsiz bir durum. Ve bu çocuklar şimdi neredeler? Diyorlar ya 'Herkes okuma yazma biliyor.' Sadece okuma-yazma mesele değil ki! Onu nasıl kullandığın, nasıl ifade ettiğin önemli.
Şimdiye kadar mesele hep ekonomik ve güvenlik açısından ele alınmıştı. O zaman dil mevzusu ihmal edilmiş...
Orhan: Tabii ki. Biz o yüzden oraya gittik. Bizce sorunun kaynağında dil problemi var. Ondan sonra ekonomi vs. devreye girer. Düşünün ki çok iyi resimler yapıyorsunuz, ama evden çıkmanıza izin verilmiyor. Oradaki çok akıllı çocuklar var. Hayatla, doğayla doğrudan temas ediyorlar.
Filmdeki öğretmen Emre'nin Denizlili olması bir tesadüf mü?
Özgür: Emre'yi özellikle seçtik. İdealist bir öğretmen olsun istedik. Emre de çocukları ve öğretmeyi çok seven biri.
Orhan: Egeli olması güzel oldu. Hem farklı bir ağızla konuşuyor. Hem de apolitik birisi. Kürt sorunuyla ilk defa orada karşılaşıyor. Oraya gidince bilmediği bir dil konuşuluyor. Bu onun için büyük bir şoktu. 'Ben nereye geldim?' dedi.
Filmde otosansür uyguladınız mı?
Özgür: Öyle bir şey oldu mu hiç? Hatırlamıyorum ben.
Orhan: Dağlıca'dan sonra durum değişti biraz. Biz onları koymak istemedik. Çekmedik bile. Mesela baskının olduğu sabah Özgür'le Emre biraz tartıştı.
Dağlıca baskını zamanı siz çekimde miydiniz?
Orhan: Evet, oradaydık. O sabah kahvaltıdayken Emre'nin çok korktuğunu hatırlıyorum. Kürtlere karşı 'Bunların hepsi böyle'ye kadar varan bir kızgınlığı olduğunu hatırlıyorum. O zaman gergindik. Bir de köyün neredeyse tamamı AK Parti'ye oy veriyor. Dindar bir köy. Ama çift çanak var. Roj TV seyrediyorlar. Başka dili anlamadıkları için Roj TV seyrediyorlar. Köyde çok rahat geçti çekimler, diğer yerlere oranla.
Filmi, Türkiye için yeni sayılabilecek belgesel-kurmaca arasındaki türde yapmanızın sebebi nedir?
Orhan: Biz 'Emre'nin yaşadıklarına seyirciyi nasıl ikna ederiz?' sorusunun karşılığı olarak bunu bulduk. Zaten belgeselci bir geçmişimiz de var. Beni son zamanlarda en çok ikna eden isim Haneke. Biz kurmacanın ve belgeselin bize sağladığı olanakları beraber değerlendirmek istiyoruz. Buradan da melez bir şey çıkıyor ortaya.
Özgür: Bu konuda örnekler de çoğalıyor zaten. Gerçekçi bir yaklaşım var artık. Bu memlekette temel meselelere dair hâlâ söylenmemiş çok söz var. Bunları anlatmak için de ister istemez bu türe kayıyoruz.
Emre film boyunca telefonda sadece annesiyle konuşuyor. Üniversiteyi bitirmiş bir gencin hiç mi arkadaşı olmaz konuşacağı?
Orhan: Aslında bir kız arkadaşı vardı. Ama oraya gittikten sonra ayrıldılar. Biz bazı konuşmaları çekmiştik. Ayrılınca onları çıkardık. Bir de bizim filmlerde bir ana-oğul ilişkisi oluyor hep. Garip bir şekilde. Burada da öyle oldu. 
'22 yıl sahte bir dünyada yaşamışım!'
Filmin, bavuluna iki dil sığdıran öğretmeni Emre Aydın 2 yıl önce yaşadıklarını aynı heyecanla anlatıyor. O şu an Kıbrıs'ta 'Şafak 88' diyerek tezkere bekleyen bir asker. Emre'yle izne geldiğinde İstanbul'da görüştük. Üç çocuklu Denizlili bir ailenin en büyük oğlu olan Aydın, üniversiteyi Samsun 19 Mayıs Üniversitesi'nin Amasya'daki Eğitim Fakültesi'nde okumuş.
Sınıf öğretmenliğinden 2007'de mezun olmuş. 'Neresi olursa olsun giderim.' diyerek Urfa'yı işaretlemiş. Urfa'nın Siverek ilçesinin Demirci köyü gelince ilk tepkisini şöyle anlatıyor: "Ben internetteki yoğunluktan dolayı sonuçları öğrenemedim. Sonra teyzem bilgilerime bakıp beni aradı. Şanlıurfa deyince, ben bir 30 saniye konuşamadım ve telefonu kapatmışım. Teyzemin ikinci kez aramasıyla kendime geldim ve ona 'Teyze F5 falan yap, ekranı yenile, bir yanlışlık olmalı!' dedim."
İlk şoku atlattıktan bir hafta sonra, 21 saatlik yolculuk sonucu Urfa'ya giden Emre, bir süre Siverek'te öğretmenevinde kalır. Emre'nin tayin olduğu Demirci köyünün yeri, Siverek İlçe Milli Eğitim'in haritasında bile görünmemektedir. Kime sorsa, bilmez. Sonra köy dolmuşlarının kalktığı yerdeki kahvehaneleri dolaşır. Orada köyün muhtarı rastgelir. Muhtar ile köye giderler.
Bu kısmı Emre'den dinleyelim: "Mor poşulu adamlar, hepsi farklı konuşuyor. 'Allah'ım ben nereye geldim?' dedim. Muhtarın evine vardık. Köylülerden 5-10 kişi de oradaydı. Hepsi de tek tek aynı soruları sordu. Hepsine cevap verdim. Sabah uyandım, köye bir baktım ve her şey bitti benim için. Hiçbir şey yok!" 'Üniversite okuyan 22 yaşında bir gencin daha önce Doğu, Güneydoğu, Kürtler ve Kürtçe hakkında bir şey bilmemesi nasıl olur?' deyince durumu anlatıyor: "Denizli'nin merkezinde yaşıyoruz, ama orada hiç böyle bir durumla karşılaşmadım. Amasya'da da sadece bir kez sınıfta Diyarbakırlı bir arkadaşım konu açmıştı. Ben o zaman ayrım varmış diye bir şeyi kulaktan dolma duydum. Oraya gidince anladım ki 22 yıl boyunca boş, sahte bir dünyada yaşamışım. Gerçek dünya orada. Orası benim için dünya dışı bir gezegen gibiydi."
Emre, Siverek Öğretmenevi'nde ne yapacağını bilemez bir halde otururken Özgür ve Orhan'la tanışır. Onların film teklifini de 'Hiç olmazsa köyde yoldaşım olur.' diyerek kabul eder. Emre köye gittikten bir-iki hafta sonra yönetmenler de onun yanına varır. Ve film başlar...
Emre Aydın, asker dönüşü yine Demirci köyüne gidecek. Rojda, Vehip, Hanus da öğretmenlerini bekliyor olacak muhtemelen.
-
lich azalin 16 yıl önce Şikayet Ettek tipçi militarist eğitim. tek tipçi militarist eğitim maşaları öğretmenler. diktatörlüğün klasik faşist törenleri saygı duruşu adı altında pagan ritüelleri buyrun alın size türkiye eğitim sistemi. eğitim değil beyin yıkama. osmanlıdaki eğitim bile çok daha özgürlükçü bir eğitimdi.Beğen
-
Hakkı Bilir 16 yıl önce Şikayet Etinşallah anlattığınız gibi sahici ve dengeli bir filmdir. filmi henüz izleyemedik.izleyince görcez bakalım.ropörtaja bakılırsa güzel ve dengeli bir filme benziyor.en azından konuya farklı ve alışığın dışında yaklaşılmış.son zamanlarda stv, atv startv gibi kanallarda yayınlanan abuk subuk filmler gibi değildir herhalde.çünkü onlar kaş yapayım derken göz çıkardıklarının farkında değiller.insanlara sadece olayın kan boyutunu anlattırıp nefret uyandırmaktan başka bir işe yaramıyorlar.çektiğimiz filmlerin insani boyutu hakkatten çok önemli,dikkatli olunmalı bu konuda1Beğen