Sarkis'in 'Bir ikona' sergisi Kazım Taşkent'te!

Yapı Kredi Kâzım Taşkent Sanat Galerisi, Sarkis’in “Bir İkona” başlıklı sergisine ev sahipliği yapıyor. 3 Eylül’de açılacak sergi, 20 Ekim 2010 tarihine kadar ziyaret edilebilecek.

Sarkis'in 'Bir ikona' sergisi Kazım Taşkent'te!
Sarkis'in 'Bir ikona' sergisi Kazım Taşkent'te!
GİRİŞ 02.09.2010 09:36 GÜNCELLEME 02.09.2010 09:36

René Block küratörlüğünde ve Melih Fereli danışmanlığında gerçekleştirilen “İstiklal Serüveni” güncel sanat sergi dizisinin onbirincisi Sarkis’e ayrıldı.

Sanatçı bu dizi için “Bir İkona” adlı yeni bir enstalasyon üretti.

1938’da İstanbul’da doğan Sarkis, 1960’dan günümüze 500’ün üzerinde sergi açtı.

Üretmeye ve eserleriyle ABD, Almanya, Brezilya, Türkiye, Fransa, Hindistan, Japonya, Çin, Meksika dahil olmak üzere onlarca ülkeyi ziyaret etmeye devam ediyor.

Sergi açılışıyla eş zamanlı olarak “Sarkis-Ondan Bize / From Him to Us” başlıklı monografi Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı.

“Türkiye’de Güncel Sanat” monografi dizisinin onbirincisi olan kitap, Sarkis’in kızı, sanat tarihçisi Elvan Zabunyan tarafından kaleme alındı.

Türkçe ve İngilizce olarak yayımlanan monografide Evrim Altuğ’nun Sarkis’le yaptığı bir söyleşi de yer alıyor.

Sarkis, “Bir İkona” sergisi kapsamında bir de söyleşiye katılıyor ve sanatseverle buluşuyor.

6 Eylül Pazartesi saat 18.30’da başlayacak söyleşide sanatçı, başta “Bir İkona” sergisi olmak üzere Eylül 2009’dan bugüne kadar açılan sergileri hakkında konuşacak ve soruları yanıtlayacak.

Sarkis’in sergisine dair açıklaması:

“Bir İkona”

İstanbul’daki ilk yerleştirmemin adı “Çaylak Sokak”tı (25 Şubat 1986, Maçka Sanat Galerisi).

Çaylak Sokak doğduğum evin sokağıdır, Taksim’in Talimhane semtindedir. O kat ailece halen saklanmaktadır.

İlk sanat çalışmalarım o apartman katının ufak bir odasında başlamıştır.

Bu sergi o yaşam yerini bir İKONA gibi bu sergi mekânına davet eder, 1940’lara, 1950’lere, 60’lara, 70, 80, 90…lara ve bugünlere göndermeler yaparak.

Proje Küratörü René Block’un “Sarkis - Ondan Bize” adlı monografide yer alan yazısı:

Sanatı aramak üzere yola düşen ...

Sarkis’in külliyatı, çağdaş Türk sanatında merkezi bir konumda yer alır. Ancak İstanbul doğumlu sanatçı hakkında bilinenler, Ermeni asıllı bir aileden geldiği, uzun yıllardır Paris’te yaşadığı ve buranın sanat sahnesinde önemli bir yere sahip olduğuyla kısıtlıdır.

Onunla ilk karşılaşmalarımız da, 1960’lı yılların sonunda Paris’te gerçekleşti. Genç bir galerici olarak sık sık Paris’teki galerileri ziyaret ederdim.

 Bu sırada saygın bir avangard galeride asistanlık yaparak geçimini sağlayan Sarkis’le karşılaştığımda sevinç duydum. Beni Paris’teki güncel gelişmeler konusunda bilgilendirdi; ben de onun, başta Beuys, Paik ve Polke olmak üzere beraber çalıştığım sanatçılar hakkındaki sorularına cevaplar verdim.

Sarkis, kentin kültürel yaşantısını oluşturan gelişmelere, sergilere, konserlere, okumalara, tiyatro oyunlarına ve 1968 Mayısında yaşanan öğrenci hareketleri çerçevesinde yürütülen ateşli tartışmalara etkin biçimde katılıyordu.

Ama en büyük ilgi alanı filmdi; zaman temelinde görüntü, dil ve müziğin oluşturduğu o Gesamtkunstwerk.

1985 yılında, Robert Filliou tarafından başlatılmış olan “Art of Peace” bienali için yaptığı işi, Nam June Paik, Joseph Beuys ve John Cage’in çalışmalarıyla karşılıklı bir etkileşim içine girebilecekleri şekilde yerleştirdiğimde, gösterişli bir sanatsal dörtlü doldurdu odayı; hem sessizliğin hem de hissedilebilir devasa bir enerjinin hâkim olduğu bir hacim meydana gelmişti.

Sarkis bir kilometre uzunluğunda ses bandından bir yerleştirme hazırlamıştı. Bandın üzerinde hâlihazırda kayıtlar vardı, sanırım Wagner’in “Nibelungen Yüzüğü”nün tam kaydı (müziği anımsayamasam da, şefin Pierre Boulez olduğu hâlâ aklımdan çıkmamış).

 Bu dönemde Sarkis ve ben aynı kadına âşıktık. Onunla Berlin’deki daad galeri’de buluşurduk, bazen beraber, bazen ayrı ayrı.

Adı Lulu’ydu. Yüzlerce metrelik ses bandından yaratılmıştı ve bant üzerinde Alban Berg’in müziği vardı şef yine Boulez. Daima Pierre Boulez yönetirdi orkestrayı; Sarkis bu konuda ısrarlıydı.

Kararlarından şaşmayan ve keskin bir analiz yeteneğine sahip Sarkis önemsediği sanatçıların savunucusuydu. Bunu hem 1970’li yıllarda Paris’te Beuys külliyatının kabulü için gösterdiği çabada, hem de 1991 yılındaki ilk İstanbul ziyaretim sırasında beni, bu dizinin başında monografileri yayımlanan ve o dönemde henüz tanımadığım Füsun Onur, Gülsün Karamustafa ve Ayşe Erkmen gibi sanatçılarla tanıştırmasında görmek mümkün.

Sarkis, külliyatı ancak onun kişiliği üzerinden deneyimlenip kavranabilecek bir sanatçı, tıpkı Beuys gibi. Bu nedenle bu monografinin metnini, Sarkis’in kızı olan sanat tarihçisi Elvan Zabunyan’dan kaleme almasını istedim.

Başta dizinin ilk kitaplarından biri olarak planlanan bu monografi nitekim kitapta Sarkis’le Evrim Altuğ arasındaki söyleşi 2006 tarihini taşıyor-, dizinin son yayımı olarak elinizde.

Sanatçı ve yazar, yani baba ile kızı arasındaki yakın ilişki, her türden yorumu zorlaştıran şaşırtıcı bir engel olarak karşımıza çıktı.

Tarifin mutlaklığı konusunda sürekli tekerrür eden kuşkular, kitabın tamamlanmasını geciktirdi.

En nihayetinde, insan Sarkis’in her açıdan kendine özgü bir portresi var artık elimizde; sanatı bulmak üzere yola çıkan ve her yönüyle yaşamı bulan bir adam bu. Metin içinde Sarkis’in kızının “ben” perspektifini kullanması ve Sarkis’ten “Babam” şeklinde bahsetmeyi tercih etmesi, bu defa sanat tarihçisi Zabunyan için uzun bir süre aşılması neredeyse olanaksız bir engel oluşturdu.

Ama tam da bu mahremiyet, bu dizinin son halkasına olağandışı bir kapanış ve doruk noktası olma niteliğini kazandırdı.

ve sonunda yaşamı bulan birine dair...

KAYNAK: HABER7
YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Şanlıurfa'da maganda dehşeti: Halk otobüsünün önünü kesip, şoförü bıçakla yaraladılar
Son dakika... Enflasyon oranı belli oldu! TÜFE aylık %2,04 arttı...