Bir değil üç Mihriban vardı
Yetmişinci şiir yılını kutlayan Bahaettin Karakoç, vefat eden kardeşi Abdürrahim Karakoç'u anlattı. Karakoç, kardeşine Mihriban şiirine yazdıran aşkları

Selim Efe Erdem'in haberi
Zaman Tüneli'nde bu hafta yetmişinci şiir yılını kutlayan üstad Bahaettin Karakoç ile Türk şiiri ve dört kuşak şair Karakoç ailesini konuştuk. Bir hastane odasında iki gün süren söyleşide kardeşi Abdurrahim Karakoç'un önce durumunun kötüleştiği, sonra vefat haberi geldi. Üç aşka ithaf edilen Mihriban artık 'aşıksız' kalmıştı.
Maraş 'Cila' köyünde 1930 yılında dünyaya gelen Bahaettin Karakoç, dünyaya gözlerini oyuncaklarla değil kitaplarla açtı. Babası Latince dahil dört dil bilen ve bölgenin önemli şeyhlerinden Ümmet Karakoç ve dedesi Mehmet Karakoç binlerce eserlik kütüphaneye sahipti. Çocukluğuna ilişkin anılarını sorduğumuzda annesinin ninnilerini değil ama babasının şiirlerini hala hatırlıyordu. Ona göre zaten şiir öğrenilerek yazılmazdı ki... Kendisinin, kardeşi Abdürrahim Karakoç'un ve oğlu Oğuz'un şair olması da onlara ilham veren genlerinden, şair baba ve dededen kaynaklanıyordu. Çocukluğuna ilişkin hatırladığı ilk anılar da bunlardı zaten: "Babam iyi bir şairdi. Annemizin ninnilerini hatırlamayız ama babamızın çocukken okuduğu şiirleri unutmamıza imkan yok. Babam bizi takip ederdi. Divan, Tekke ve Halk Edebiyatımızı ve uçbeylerini bana o tanıttı. Karacoğlan ve Battalgazi'yi okumayan adamda ne kültür olur!"
12 YAŞINDA ŞAİRLERE ÖFKELENDİ
İlk şiirini ilkokul üçe giderken yazdı. Bir arkadaşı ona Karacaoğlu'ndan bir şiirin yer aldığı mektup gönderince o da oturup kendi şiiriyle yanıt verdi. 12 yaşındayken Behçet Kemal Çağlar'ın yönettiği Yurt gazetesinde 'Cela Köyü' isimli şiiri yayınlandı.Yedigün dergisinde bu şiirleri değerlendiren şair ve edebiyatçı Nihat Sami Banarlı, yaşını bilmediği bu şiirlerin sahibi için "Sayın Bahaettin Karakoç, zengin bir hayal dünyanız var. Heceyi iyi başarıyorsunuz. Biraz daha gayret ederseniz, mükemmel bir şair olursunuz" yazınca mutluluk değil öfke duyacaktı: "Ben 12 yaşındayım ama kendimi çok iyi şair görüyordum. O kim oluyordu ki beni eleştiriyordu! O gün karar verdim: Ben Türkiye'nin en büyük şairlerden biri olacağım. Bize okutulan bir ayet değil, hece de aruz da değişebilir. Herşeyiyle oynayıp bana ait bir şiir yaratacağım."
Kendine verdiği söz üzerine, yüzlerce dergi ve gazeteden binlerce şiiri yayınlandığı halde 1960'a kadar hiç kitap yayınlamadı. "Bu tarzda daha önce yazan olmadı, bu artık benim şiirim" dediği zaman 'Serenat'ı yayınladı: "Mısraların sayısını artırdım. Ayakların yerlerini değiştirdim. Lirizmi öne çıkardım. Serenat benim miladım. O kitaptan çok önemli şairlerin çoğu kendilerine motifler aldılar. Kim yok derse ben onu alnından öperim. Onun ritmi, musikisi, dili yeni ne varsa onu kullandım. Ya az kullanılanı güzel kullanmaya yada hiç kullanılmayanı ama kullanılması gerekeni yazdım. Son yazdığım şiiri hiçbir şair yazamaz. Çünkü dilin sihrini bilmiyorlar. Şiirde biçim orkestradaki enstrümanlara benzer. Ama orkestra şefi bunları tek başına idare eder: aynı zamanda keman, kemençe, kontrbas çalana da yetişir. Ben orkestramda en çok heceyi kullanırım, onu genişletirim. Önemli olan şekil değil o şeklin içine doldurduğun hava, mesajdır. "
ŞİİR ABDURRAHİM'İN YAZDIĞI GİBİ OLUR
Türk halk şiirinin iki ünlü şairi, iki kardeş. Biri Bahaettin Karakoç diğeri Abdürrahim Karakoç. Peki onların şiir dünyasındaki yolculuklarında neler yaşanıyordu? Bahaettin Karakoç, kardeşini anlatmaya başlıyor: "Abdurrahim umut vadeden bir şairdi. Bunu farkettiği zaman eski yazdıklarının çoğunu yırttı attı. Bugün, Cumhuriyet dönemi Türk Halk Şiiri'ne bu kadar boyut kazandıran başka bir şair yoktur. Aşık Veysel bile kendi ağzıyla söyledi: "Analar neler doğururmuş ki biz bunların yeni farkına varıyoruz"
Şair babaları Ümmet Karakoç, iki oğlunun da şiirini severdi ama Bahaettin Karakoç'un karısı Hatice Karakoç, daha çok Abdürrahim Karakoç'un şiirini beğenirdi: "Ben yazdığım şiirleri önce Hatice'ye okurdum. 'Ya seninki arabeske benziyor. Şiir Abdürrahim abininki gibi olur' derdi. O da benim kardeşim der, geçerdim. Bir gün artık dokunmaya başladı, hiç okumaz oldum. 'Şiir Abdürrahim abininki gibi olur. Git onu dinle' dediğimde vallahi yanıtı şu oldu: 'Seninki kadarını ben de yazarım.' Abdurrahim'e bunu anlattık 'Doğru söylüyor' dedi."
Abdurrahim Kuran-ı Kerim'i 27 günde ben 30 günde bitirdim. Abdurrahim ne isterse babam hemen yapardı. 'Baba' derdi, 'Ben şu penccerenin bütün camlarını bir sopayla indirmek istiyorum.' Babam 'Yap oğlum' derdi. O da yapardı. Saatlerini alırdı babamın. Pınar gözüne sokar, suyun üstünden onun tıkırtısını dinlerdi. Gelip babama 'Böyle böyle yaptım' derdi. O da 'İyi yaptın evladım' derdi ama saat bir daha çalışmazdı. Yani mucit olmaya çalışır, her şeyi denemek isterdi."
AŞIK VEYSEL'DEN NECİP FAZIL'A
Halk ozanı Aşık Veysel'den Necip Fazıl'a kadar sayısız isimle dostluğu olan Bahaettin Karakoç, Fazıl ve Ahmet Tamdi Tanpınar dahil ünlü isimlerin Türkçe formatında değil Fransız ve batı edebiyatı etkisinde yazdıklarını, Tanzimat döneminden itibaren başlayan süreçte bugün Türkçe ve Türkçe şiirin öldüğünü söylüyor. Karakoç, Necip Fazıl'ı iyi anlatan bir örnek olduğunu söyleyerek bir anısını da paylaşıyor: "Kardeşim Abdurrahim'den üç defa kitap aldı. 'Senin şiirden kitabından bahsedeceğim' dedi. Abdurrahim her verdiğinde güldü ve dedi ki 'Üstat siz kendinizden başka kimseden bahsedemezsiniz. Dolayısıyla ben size iki defa daha kitap verdim bundan önce'. Ve yazmadı. Necip Fazıl, oğlu olsa ondan değil de yine kendinden bahsederdi."
Kendisini sağcı, solcu, muhafazakar ya da İslamcı diye tanımlayamayacağını anlatan Karakoç 'insanların sınıflandırılmaması gerektiği'ne inandığını ve bu yüzden Dolunay dergisinde tüm kesimlerin şiirlerini yayınladığını söylüyor: "Her sistem insanların iyiliği için olur. Ama insanların bir kısmını iyi yapıp bir kısmını yokluğa atan zihniyetlerden hayır gelmez. Dolunay Türkiye'de başlı başına bir akımdı. Ama lokomotif Bahaettin Karakoç'tu. Bir ordu da üç tane baş komutan olmaz. Bana 'Sen solcuların da şiirlerine yer veriyorsun, Maraş seni taşa tutar' dediler. Yeteneğine göre güzel bir şiir yazmışsa ben onu niye yayınlamayayım. Şiirlerimi solcular ve sağcılar da severdi.
Çok sevdi ama nasip olmadı
Bahaettin Karakoç'la girdiği şeker koması nedeniyle röportajımızı hastanede tamamladık. Biz hastanedeyken telefonla kardeşi Abdurrahim Karakoç'un sağlık durumunun kötüye gittiği haberi geliyordu. Bize o üzüntü içerisinde, kardeşinin Mihriban şiirini anlatıyordu: "Abdurrahim Mihriban'ı birebir yaşadı. Gerçek isimleri değil ama bir değil üç tane Mihriban vardı. Çok sevmişti. Üçü de nasip olmadı."
AŞK YÜREKTEKİ MADALYA GİBİDİR
'Aşkın şairi' Bahaettin Karakoç'a, 83 yıllık hayatında aşkın ve şiirin tarifini sorduğumuzda, eserlerinde bu konuda yüzlerce tanım yaptığını anlatıyor: "Babam şeyhti ama ben azadeydim. Aşk olmazsa insan ne tarikattan anlar ne hakikatten. Ben açık konuşuyorum. İnsana aşkın vurgunu yeter. Daha fazla bir şey isteyemezsin. İsteme. Bir nişan gibi. Bir madalya gibi yüreğinde taşıman gerekir. Hayat benim damaklarıma bulaştırdığımdır. Ağzımı açtığımda bana tadını hatırlattığıdır. Ben yaşadıklarımdan memnunum."
ŞAİR, KELEBEK GİBİ POLEN TOPLAR
Bahaettin Karakoç, yüzlerce aşk şiiri yazmıştı ama bunların ilham kaynağı neydi? Peki eşi bu 'aşk dolu' şiirlere ne diyordu? Karakoç, aşkız bir gün bile geçirmediğini anlatıyor: "Benim dudaklarım kıpırdadığı zaman, Hatice evin içinde terör estirirdi. Kimse sesini çıkaramazdı. 'Babanız şiirde hayal halinde. Dikkat edin dağıtmayın hayallerini.' derdi. Ben bir gün kalemi oynatmazsam 'Sen gene boşaldın, git dol gel' derdi. Beni bir gün bir kadınla konuşurken gördü. Kaşını şöyle bir çattı. Kızı aldı götürdü ama beni ayıpladı. Biraz küs kaldı. Sonra çok uzun sürmedi. 'Sen şairsin, kelebek gibi oradan oraya polen toplamaya gidersin' diyerek unuttu.
STAR GAZETESİ - PAZAR
-
Nasuh BİLEN 13 yıl önce Şikayet Etinsanın kalbindekini ancak kendisi bilir. onun için vefat etmiş birinin ancak açıklaması geçerlidir.Beğen Toplam 2 beğeni
-
Nasuh BİLEN 13 yıl önce Şikayet Ethayatta olsaydı bu açıklamalara çok kızardı. hiç de uygun olmayan açıklama.Beğen Toplam 7 beğeni
-
mete bilge 13 yıl önce Şikayet Etadam gibi adamdı. büyük ruhları ideolji ile sınırlandırmak hata olur. ideolojiler değildir insanları büyük yapan,öyle olsa bir değil bin tane karakoç olurdu. içinde ne cevher varsa kelimelere yansıttı. allah rahmet eylesin.Beğen Toplam 7 beğeni