Ünlü spikerin bilinmeyen dünyası

7 yıldır her sabah size günaydın diyen ve bu programı sunan ödüllü spikeri ne kadar tanıyorsunuz? İşte ekran arkasındaki Tümer Doğru'nun hayatından kesitler

Ünlü spikerin bilinmeyen dünyası
Ünlü spikerin bilinmeyen dünyası
GİRİŞ 25.07.2008 02:50 GÜNCELLEME 25.07.2008 08:25
Bu Habere 44 Yorum Yapılmış

Ersin Çelik'in röportajı

160 yıllık Teşvikiye Camisi’nin bahçesinde, kulağında küpe altında motosiklet olan bir spiker… Sabah haberlerini kaçırmayanlar bu spikeri çok yakından tanıyor. Tam 7 yıldır her sabah evinize geliyor. Yatağınızı toplamanıza eşlik edip, kahvaltı sofranızdaki zeytin tabağına çatal atıyor. Kulaklarınıza gelen benzersiz ses tonu ile okuduğu gazete manşetleri mahmurluğunuzu  sıyırıp atıyor… Bu spiker; “Kanal 7’de Sabah”ın spikeri Tümer Doğru… Spiker diyorum çünkü o sunucu ve programcı denilmesine karşı. Mesleki kariyerini çok önemseyen Tümer Doğru, 06.30’da başlayıp 08.00’de biten dünün ve günün haber maratonunun bayrağını 7 yıldır taşıyor. Kısacası tüm ülkeye toptan günaydın diyor. Peki, siz her sabah evinizin vazgeçilmez konuğu olan Tümer Doğru’yu ne kadar tanıyorsunuz? Tam bir motosiklet tutkunu! 37 yaşında. Van'da doğmuş. Bürokrat olan babasının vesilesi ile, bir çok ili dolaşmış en son İstanbul'a demir atmış. Ekran dışında küpesiz adım atmıyor. İstanbul’un kalburüstü semti Nişantaşı’nda oturuyor. Dibinde oturduğumuz Teşvikiye Camisi’ne olan hayranlığını anlatırken gözlerindeki ışıltının voltajı arttıkça artıyor fakat kulağında küpe ile gittiği vakit namazlarında yadırganmasını da söylemeden edemiyor.

Onu meslekte buralara getiren farklı ses tonu için ‘benim tek varlığım’ diyen Doğru, geçtiğimiz günlerde, RTÜK tarafından verilen ‘Doğru ve Güzel Türkçe Kullanım Ödülü’ne layık görüldü. Ödülünü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün elinden alan Tümer’i ödül kadar mutlu eden bir şey daha var. Cumhurbaşkanı Gül’ün kulağına eğilerek söylediği, “Güne her sabah seni izleyerek başlıyorum” sözleri… Tümer Doğru’yla mesleğe nasıl başladığını, günün kontağını çevirmenin inceliğini, gazete manşetlerini, medyayı, sesini ve tabii ki ülke meselelerini konuştuk…

Çok farklı bir ses tonun var. Taklit edilmesi zordur diye düşünüyorum. Aileden mi geliyor?
Babamın sesi. Aynısı bende. Babam hep bana şunu söyledi; sana bıraktığım en büyük miras sesim… Şu anda spiker olan ben o sermaye ve mirası taşıyorum... 

Yaptığın iş için biçilmiş kaftan. Sesini sen mi keşfettin yoksa başkaları mı?
Lise yıllarında edebiyata ve psikolojiye meraklıydım Boğaziçi’ni istiyordum. Ama puanım yetmeyince olmadı. Ben de konservatuara gittim…

Sesine güvenerek mi gittin konservatuara?
Küçük yaşımdan beri müziğe meraklıydım. Anaokulundan liseye kadar, müsamerelerde, korolarda ve tiyatrolarda yer adım. Annesinin eteğine yapışan çocuklardan değildim. Üniversite sınavında isteğim bölümü kazanamayınca, kendime kızıp ve bir daha üniversite sınavına girmeyip babamla iş yapmaya karar vermiştim ki, liseden müzik hocam aradı; “Tümer sen çok aktiftin, korolardaydın, şarkı söylerdin. İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı sınavlarına girsene” dedi. Ben ve ailem “Bu yaştan sonra olur mu?” falan dedik. Sene 91, yaş 20. O zamanlarda konservatuarda yaş sınırı 23. Sonra giremiyorsun. “Bir deneyelim” dedim… İstanbul macerası ile bugünlere doğru adım attım.

Şarkı, türkü, müzik falan derken, konservatuarda spikerlik nereden geldi?
Ben de diğer öğrenciler gibi türkülerimizi seslendiriyor, sazımı çalıyordum. Bölüm başkanımız vardı Can Etili. Her türkü söylemeye başladığımda bana, “Tümer çok güzel bir sesin var. Hep, evde oturmuş senin sesinden haber dinliyorum diye hayal ediyorum.” diyordu. Bunu, birinci sınıftan beri söyledi. İlk aklıma o soktu..

Hocanın hayalini gerçekleştirmişsin...
Evet. Ama birde Taşkın Doğanışık var. “Tümer’in spiker olmasına vesile benim der” hep. Taşkın Hoca sene 94’te Kanal 7’de türkü programı yapıyordu. Yaptığı programın sunuşlarını yapmam için teklifte bulundu. “Sen bu işe yatkınsın, sesin iyi, diksiyon dersi almışsın, gel bende sunucu ol.”dedi. ‘Tamam’ dedim, tam işe başlayacakken hocanın programı bitti ve ayrıldı kanaldan. İş olmadı fakat benim aklıma sesimi kullanma fikrini soktular. Konservatuarda okurken 5 yıl boyunca, belgesel, film, dizi, reklam seslendirmeleri falan yaptım…

Buraya kadar anlattıklarından ortaya şu çıkıyor; Tümer Doğru sesini hocalarının iteklemesiyle keşfetmiş… Spikerliğe nasıl başladın?
O çok komikti. Okul bitmişti ve işsizdim. Ufak tefek seslendirmeler falan yapıyordum. Ama artık bir yerden başlamam gerekiyordu. Bir gün çıkıp Flas TV’ye gittim ve “Ben spiker olmak istiyorum” dedim. Hiçbir tecrübem yok. Stajyerlik bile yapmamışım. Gittim, özgüven ve idealistliğin verdiği destekle başvurdum. Form doldurdum. Direkt stüdyoya aldılar. Önüme gelen haberleri okudum. Ama ben daha önce bilmiyorum. Sesim, diksiyonum, artükilasyonum iyi ama o işin bir okuma disiplini, mesleki bir disiplini var. Bundan çok uzağım. Fakat beğendiler. Bir de, “Önünde hiçbir şey olmadan konuş” dediler. Tezimi anlattım, okulumu oradan buradan derken, “Biz sana haber vereceğiz” dediler ben gittim. Aradan bir ay geçti beni arayıp “Seni beğendik ama hemen ekran olmaz, gel muhabir olarak başla.” dediler…

Bu işin mutfağından yetiştin yani…
İstemeyerek. Onlar muhabir ol deyince, “muhabir olmayı düşünmüyorum” dedim. Böyle bir idealim yoktu. Çünkü muhabirliğin okulu var. Olmak istesem gider okurdum. Ama spikerliğin okulu yok. Sonra düşündüm, “Adamlar haklı” dedim ve başladım. İyi ki de başlamışım. İşin mutfağını gördüm. Çok da keyifliydi. Kısa bir diksiyon eğitimi alıp direkt spikerliğe başlayanlardan avantajlı konuma geldim. Ben muhabirliği çok zor şartlarda yaptım. Habere gidiyorsunuz, o zaman kablosuz mikrofonlar falan yok. Araç sizi bırakır üç saat sonra gelir. Meslek ateşim yüksek ama benim.. Tanker patladı. İtfaiyeciler yandı. Ben sabahlara kadar oradaydım. İlk canlı yayınıma telefonla bağlanarak girdim. Hepsi tecrübeydi. Haber nereden alınır, kaynağa nasıl ulaşılır, haber nasıl yazılır, montajlanır, sesi okunur, kurgu nasıl yapılır? Bunları gördüm. Ekrana öyle çıktım.

“BELİME KADAR ÇAMURLA HABER SUNDUM”

Ne kadar sürdü muhabirlik?
İki ay sadece muhabirlik yaptım. Daha sonra Flash Tv yönetimi ekrana çıkmam gerektiğine karar verdi. Ama öyle hemen takım elbiseyi giyip önüme gelen haberleri okumadım. Muhabirliğe devam ettim. Yayın saatine kadar haber peşinde koşup, kanala geldikten sonra hem bütün haber seslendirmelerini yapıyordum, hem de yayına çıkıyordum. Hiç unutmam, Alibeyköy’ü su basmıştı. Belediye sarı çizmeler dağıtsa da ben belime kadar çamura batmış vaziyette kanala gelip haber sundum. Ve üstüne üstlük haberlere gündeme göre konuk alıyordum. Mesela rahmetli Üzeyir Garih, İshak Alaton, Mehmet Yıldırım garnizon komutanları falan konuk oluyordu. Üzeyir Garih’i belime kadar çamura batmış vaziyette konuk etmiştim. Ekrandan sadece takım elbisenin ceket gömlek kravat kısmı görünüyor ne de olsa. Konuklarım benim spiker olduğumu yayına başlayacağımızda anlıyordu. Bu imkânsızlıkları yaşadım.

Yine de ekrana çıkman uzun sürmemiş. Çok hırslı mısın?
Hırsla alakalı değil. Doğuştan gelen bir yeteneğim varmış ve onu geç fark etmişim. Ben hayatımı tevafuk üzerine yaşayan, olanların tesadüf olduğuna asla inanmayan birisiyim. Her işte, her olayda, başıma gelen ne olursa olsun bunda bir hayır olduğuna inanırım. Ama bunu öyle başa gelen çekilir olarak da algılamamak lazım. Ben buralara tırnaklarımla kazıyarak geldim. Zaten çok hırslı birisi değilim. Bu yüzden de camiadaki arkadaşlarımla ilişkilerim biraz zayıftır. Hiçbir zaman için hırsım aklımın önüne geçmedi. Mesleğimde istikrarlı bir şekilde ilerliyorum. Bir çevre edineyim de o çevrenin bana bir faydası olsun diye de düşünmedim, bir anda 8 basamak atlamayı da…


Tümer Doğru, 20 aylık kızı Zeycan Deniz ve Fransız Konsolosluğu'nda çalışan dört dil bilen eşi Nergis hanımla  birlikte...

Var mı öyle 8 basamak birden çıkanlar camiada?
Çevremde var ve bir yerlere de geliyorlar. Fakat ben onu yapamıyorum. Kartvizit biriktiremiyorum… Bugün medyada ve sanat camiasındaki birçok arkadaşımı konservatuar yıllarımdan tanıyorum..

Buralara gelmende, ‘mesleğe başladığın dönemde özel televizyonların daha yeni kurulmuş olması ve piyasada kalifiye eleman olmaması da etken olmuştur’ diyebilir miyiz?
Aslında iki üç sene ile kaçırdım ben o dönemi. Benim zamanımda sektör bayağı mesafe kat etmişti. Senin dediğin o dönemde olmayı isterdim açıkçası. O zaman özel televizyonlarla bu işe başlayanlar piyasada şimdi krallar…

Senin deyiminle ‘Piyasada kral’ olmanın yolu başka nerelerden geçiyor?
Bir ekibe dahil olman gerekiyor. Ali Kırca’nın ya da Reha Muhtar’ın ekibinde olman gerekirdi. Ben hiçbir zaman bir ekibin içinde olmadım. Benim yolum buydu. Hayatımdan da memnunum. İstikrarı Kanal 7’de, “Kanal 7’de Sabah”la yakaladım.

“GAZETELER BİZİ OKUMAYIN YASAĞI GETİRDİ”

Ekranda gazete okumak televizyon haberciliğine bir hayli renk kattı ve hemen her televizyonda sabahları gazeteler okunuyor. Reyting raporlarından yola çıkarak şunu sormak istiyorum; Sabah haberciliğinin en tepesinde olan kişi olarak, bu işin geçmişini biraz anlatır mısın?
Ben 7 senedir ekranda gazete okuyorum. Ekranda gazete okumak 12 sene öncesine dayanıyor. Meslekteki birçok arkadaşımız bilmez, ben ekranda gazete okumaya başladığımda, ekranda gazete okumaya ihtiyati tedbir kararı getirilmişti.

İlginç! Neden böyle bir tedbir getirdiler ve sonra ne oldu da bu engel aşıldı?
 “Siz sabahları ekrandan gazeteleri okuyorsunuz, insanlar gazete almıyor” diye… Engeli yine meslekten gelen kıvraklıkla aşmıştık. Tedbir gelince, bana denildi ki, “Sakın gazeteleri okuma ama bir şekilde oku” dediler. “Bu nasıl olacak?” dediğimde, “Oradaki cümleleri okuma” dediler. Bu tedbir iki gün sürdü bir şekilde kaldırıldı. Benim hayatımda en çok zorlandığım iki gün oldu. Ben gazeteci değilim. Televizyoncuyum. O iki günü kotarmam imkansız bir şeydi ve çok zorlanmıştım.

Serzenişin konuyu çok güzel bir yere getirdi. Gazeteci, televizyoncu, sunucu, spiker ve anchormenlik… Medya ile alakalı bu meslekler iç içe geçmiş durumda. Son 6-7 yıldır da internet haberciliği var. Bu ayrım nasıl yapılmalı?
Bu birçok meslektaşımda var.  Arkadaşlar, sabahtan akşama kadar ekranda haber sunuyor ve sonra da çıkıp “Ben gazeteciyim” diyor. Hayır, biz gazeteci değiliz, televizyoncuyuz. Ya da “Ben anchormenim” diyorlar. Anchormen olmak için önce spiker olmak lazım. Spiker olamadan olmaz. Spikerlik bir branştır ve çok uzun süreli habercilik altyapısı gerektirmez. Spiker; Aldığını en iyi şekilde, anlayarak, vurgulama, tonlama, ses tonu ve biraz da fizikle besleyerek seyircinin kulağına işleyecek, verecek. Görsellik daha zayıftır. Hatta her spikerin biraz müzik altyapısı olmalı. Her heceye ayrı vurgu yapmak gerekiyor. Sesin nasıl yol aldığını bilmek gerek. Yani bu şu demek; “Aman izleyici, bu vurgulama - tonlamadan ne anlar. Stüdyoya aldığım konuğa, haberi çok iyi anlayarak sunuyorum edasıyla bol özgüven kokusu olan  iki soru yöneltirim…”Anlayış bu olmamalı..

Bir yerde yol konservatuara da çıkıyor o zaman…
Evet. Kendimden yola çıkarsam konservatuarın spikerliğe büyük katkısı olduğunu düşünüyorum. Sesin ilmini görmek gibi bir şey… Fonetik dersi görüyorsunuz. Bu da ses bilgisidir. Bir muhabir kadar haberi bilemeyebilirsiniz ama o haberi çok doğru bir Türkçe ve diksiyonla vermek zorundasınız. Bu atlanıyor ve zurnanın son deliğine kalıyor. Tam tersi olmalı ve spiker oradan başlamalı. Spikerliğin branşlaşması lazım ve üç saat diksiyon eğitimi alan her muhabir de spiker olmamalı.

ANCHORMANLİKDE AVRUPA’YI YAKALADIK”

Bu durumda 65 yaşın üstünde anchormenlik yapan ve bu yüzden eleştiri alan ‘ustaların’ doğru tercih olduğu ortaya çıkıyor…
Evet. Birçok meslek büyüğüme, özellikle anchormenlikleri ile tanınanlara habercilik ve yayın politikası anlamında saygı duyuyorum. Anchormenlik konusunda Avrupa’yı yakalamışız. Avrupa televizyonlarını takip edersen ciddi haber bültenlerini sunan insanlar ve hatta talk show dediğimiz sohbet programlarını sunan insanların yaş ortalaması da yüksektir. Bunun sebebi de habercilik tecrübesidir, deneyimdir.

Bizimkiler çok eleştiriliyor ama..
Benim habercilik tecrübelerini,  bilgi ve donanımlarını eleştirmek hakkım değil. Fakat işin diğer boyutundayım ben. Yani spikerlik kısmında… Fatih Altaylı’nın haber sunuşundan bir şey anlamıyorum. Ne söylediği anlaşılmıyor. Çok iyi yazar, çok iyi gazeteci ama haber sunuşu gerçekten bana bir şey vermiyor. Eleştiriler de bu yüzden geliyor zaten.
Şunu da eklemek istiyorum; Gerçek anlamda haber spikerliğinin; tonlama, vurgulama, diksiyon ve artikülasyon kısmına geldiğimizde şu anda haber sunan anchormenlerden iddialıyım… Çok eksikleri var.

Hırslı değilsin ama mesleki olarak çok iddialısın. Var mı örnek aldığın bir isim ya da öğretmenim diyebileceğin birisi?  
Örnek aldıklarım illa ki oldu. Ama öğretmenim olmadı. Bendeki eksiklikte o olacak... Önümde hiç öğretmen bulamadım. Hep istedim ki bir öğretmenim olsun, bana yol göstersin, ona biat edeyim ama olmadı. Hiç yaşayamadım.

Sen daha çok sesinle tanınıyorsun. Muhafaza etme ve formunu korumak için neler yapıyorsun?
Ses egzersizlerimiz var. Onları yapıyorum. Bundan ziyade bizim meslekte ben de dâhil bir eksiklik var ve çok tehlikeli. Sesi korumak için, ‘sesi diyaframa alma’ denilen bir yöntem var. Birçoğumuz yapmıyoruz. Diyaframı kullanmamaktan kaynaklanan, sesi yeterli ölçüde verememe, nefesi doğru alamama gibi bir sorun ortaya çıkar. Birçok insan sesi göğse alır. Ama diyaframa alırsan, bir A 4 dolusu metni neredeyse bir nefeste okursun..  Bu yüzden ‘sesi diyaframa’ alma çok önemlidir. Yapmamak bir eğitimsizliktir ve zamanla sesi kaybetmeye kadar götürür.

GAZETELERE MÜDAHALE EDİYORUM”

Her sabah hemen hemen tüm ulusal gazeteleri okuyorsun. Gazetelerin haber reflekslerini ve ortalama bakış açılarını çözmüşsündür sanırım…
Yedi sene oldu ve gazetelere artık çok aşinayım. Bir gazetede arka sayfada yer alan haberi bir ay sonra başka bir gazetede manşetten verildiğini gördüm. O yüzden gazetelerin aynı olaya farklı bakış açılarını keşfetmek gerek.  Gazeteyi elinize alıp haberin başlığını ve spotunu olduğu gibi okursanız program süresince izleyici aynı şeyleri duyar. Adı da Zaman olur Milliyet olur Sabah olur. Bir taraf Ergenekon iddianamesinin içeriğini yakalamış, bir taraf savcının açıklama sırasındaki mimiklerini yakalamış olur, diğeri de başka şeyler… Bunları bulup yansıtmak gerekiyor..

Son dönemin gelişmeleriyle birlikte gazeteciler kendilerini de masaya yatırmaya başladı. Gazeteler ve gazeteciler ‘Etiklik’ çerçevesinde birbirlerini deşifre ediyorlar. Ne düşünüyorsun?
Gazeteciler yıllarca etik çizgiye dikkat ettiler. Ama artık bu çizgi Türkiye’de biraz aşıldı. Yani kılıçlar çekildi. Bu sızdırılma haberleri filan gazetecileri kamplaşmaya götürdü. Bir şeyin adını koyacaksınız. Toplumun çok büyük bir kesiminin yadırgayacağı yanlış diyeceği meseleye bir bakıyorsunuz gazete manşetten sahip çıkıyor. Eskiden köşe yazarları köksel düşünce olarak ideolojikte olabilirdi. Ama ideoloji gazetelere çok yansımazdı. Artık bu çizgide yok oldu.

Gazeteleri okurken bazı haberlerin çok abartıldığını görüp sunuş açısında müdahale ediyor musun?
Bazen müdahale ediyorum. Şöyle müdahale ediyorum; Kesinlikle değiştirmiyorum ama bazı kelimeleri atabiliyorum. Çünkü yönlendirme var. İdeolojik anlamda da yönlendirme var. Sağa da dikkat ediyorum sola da. Radikal söylemlere de iki taraflı olarak dikkat ediyorum

“Ben şu gazeteyi zevk alarak okuyorum” diyebilir misin?
Son dönemde ayrışma iyice belirginleşti..en ortada duran gazete olarak Akşam gazetesi görünüyor..diğerlerine nazaran tabii.. Doğan Grubu’nun görüşü belli ama tek bir elden yönetilmese de diğer grubun görüşü de belli oluyor. Bunu okuyucu da görüyor.

Hiç okumasam sunmasam dediğin haberler var mı?
Evet oluyor. Orada çok ince bir duyguyla karşı karşıya kalıyorsun. Kazalara ve şehit haberlerine çok üzülüyorum. Keşke olmasa da hiç sunmasam...

Teklif gelse akşamları haber sunar mısın?
Tabi ki düşünürüm. Ama biraz itilmem lazım. Bu maratonda ben bayrağı ilk alanım. Bu yarışta ana haber bayrağı alan dördüncü kişi ve maratonu o tamamlıyor. Ya bayrağı ilk taşıyan ya da son taşıyan olmak isterim. Arada olmayı istemem ama.
 
Ekrandan uzak kalma korkun var mı?
Biraz var. Çünkü çok seviyorum ekranı ve alıştım…

“GÜL VE ARINÇ HER SABAH BENİ İZLEDİĞİKLERİNİ SÖYLEDİ”

Geçtiğimiz günlerde
‘Doğru ve Güzel Türkçe Kullanım Ödülü’ne layık görüldün. Sana ne kattı?
Harika duygular kattı, beni müthiş mutlu etti. Bir kere ödülün adı; ‘Türkçe’yi doğru ve güzel kullanma.’ Benim zaten en çok üzerimde durduğum konuydu. Müthiş onore oldum, büyük şeref duydum.

Ödülü, Türkçe’yi çok iyi konuşan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün elinden alırken neler hissettin?
RTÜK’ün verdiği bu ödülün Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül tarafından verilmesi çok daha büyük bir şerefti. Resepsiyonda Cumhurbaşkanımızın benim kulağıma eğilerek, “Her sabah seni izliyorum. Ben de senin bir izleyicinim” demesi beni çok etkiledi. Yani Türkiye’nin en tepesindeki kişi bunu söyledi. Bununla birlikte bir cenazede karşılaştığım eski Meclis Başkanı Bülent Arınç da değerli eşleriyle her sabah beni izlediğini söylemişti

Bu ülkenin Cumhurbaşkanı ve eski Meclis Başkanı güne seninle başlıyor, reyting sıralamasında birincisin. Sabah’ın köründe ekran başına çıkıp haber fırtınası estirmeyi nasıl tanımlarsın?
Günün ve gündemin kontağını çevirip bütün kontrolleri yaptıktan sonra birinci vitese takarak gündemin haber trafiğinde ilerleyen aracın şoförü olarak tanımlarım… 
 
Reyting oranlarını takip ediyor musun?
Samimi olarak söyleyeyim takip etmiyorum. Hiç dönüp ne kadar izlenmişim diye bakmadım. Ben işimi iyi yaptığımı düşünüyorum ve insanlardan aldığım tepki sabahları benim izlendiğimi ortaya koyuyor. Ama sabahları canlı yayın olarak birinci program bizim programımız…

Zirvede olan bir programın spikeri olarak teklifler alıyor musun?
Hiç teklif gelmedi. Burada teklifi yapması düşünülen kişilerin fikirleri ön planda elbette , benim değil..Bana teklif geldi diyen arkadaşlara da hiç inanmıyorum. İnsanlar kişisel çabalarıyla biriktirdikleri kartvizitleri basamak olarak kullanıyorlar ve adına  teklif diyorlar..Dolaylı olarak bir iki görüşme talebi geldi ama üstüne gitmedim. Benim sadece madden değil manen de doymam lazım. Kanalımdan, ortamından havasından çok memnunum. Huzuru çok önemsiyorum ve huzurluyum da…

(Haber 7)

YORUMLAR 44
  • ibrahim üstün 6 yıl önce Şikayet Et
    sizi hergün severek dinliyoruz.çok güçlü ve eşsiz bir sesiniz var.kanal 7nin abonesiyiz.
    Cevapla
  • Yasemin erbil 8 yıl önce Şikayet Et
    Çok iyi haber sunuyorsun valla her gün izliyorum seni babam aça , aça artık size alıstık abi iyi sunduğun için tebrikler .....
    Cevapla
  • yusuf akyuz 16 yıl önce Şikayet Et
    benim için farketmez. anadolu yakasındada bülbül deresinimi? seviyor acaba. birde gazete manşetlerinde, önündeki gazetelerin hepsini okusa, bence manşetleri okumasını sevmiyor.
    Cevapla
  • şule ülkü 16 yıl önce Şikayet Et
    çok saygılıyız. yorumların bazılarını okudum kanım dondu. başkalarına özellikle başörtüsüne saygı duymuyorlar diye kızarken biz ne kadar başka yaşamlara saygı duyuyoruz ona takıldım.adamın kulağında küpe varmışta olmazmışta.ya bize ne bizi ilgilendiren yaptığı iş.özel hayatını yargılamak kime kaldı.eşi açık bide askılı giymiş diye kıldığı namazlarda olmaz dicek korkarım bazıları.unutmayalım herkes bizim gib yaşamak zorunda değil.inancını farklı şekillerde yaşayabilir.nolur 2008 türkiyesinde bari saygıyı hoşgörüyü öğreneli
    Cevapla
  • gizem fidan 16 yıl önce Şikayet Et
    tebrikler. tebrik ederim çünkü yıllardır onu izliyorum her ne kadar bu kendi isteğimle olmasada babam açtığı için izledim hiç kaçırmadan.sabahları haber izlemekten pek hoşlanmam ama gerçekten ses tonu çok güzel bi spiker bence bebeğide çok tatlı....... MAŞALLAH
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
DİĞER HABERLER
Türklerin tarih boyunca kurduğu 81 hanlık ve devlet ortaya çıktı
Ümraniye'de soygun girişimi; kuyumcu ateş açtı! O anlar kamerada