Çetin Altan'a demediğini bırakmadı

Servet Kabaklı yabancı bir yazardan alıntı yaparak 'Milliyetçilik alçakların son sığınağıdır' şeklinde bir ifade kullanan Çetin Altan'a çok ağır eleştirilerdde bulundu: 'Eşeğe ayıp olacak!'

Çetin Altan'a demediğini bırakmadı
Çetin Altan'a demediğini bırakmadı
GİRİŞ 14.02.2005 13:49 GÜNCELLEME 14.02.2005 13:49

İşte Halka ve Olaylara Tercüman Gazetesi yazarı Servet Kabaklı'nın köşesindeki kendi ifadeleri...


'Şebeklik meslektir, vatanseverlik meziyet!..



ASLINDA mesleğini iyi yapıyor... 'İşi nedir' sorusunun cevabını, hepiniz iyi biliyorsunuz. Müslüman Türk'e, vatanın ve milletin değerlerine düşmanlık. Yâni alçaklık kere alçaklık!.. Ömrünün ayık zamanlarını, nükte zannettiği yalakalıklar ve cıvıklıklar üreterek geçiren bu 'zat-ı kurdeşen', kullanmayı çok sevdiği 'argoca'daki mânâsıyla, bütün zamanlarda türemiş, en iyi kıvırtan yavşaktır.


Tanıdınız değil mi?.. Rahmetli 'Üstad' bu 'zat-ı kurdeşen'e; 'kullanmasını bilmediğin kalemini münasip bir yere sok' demişti de, 'münasip yer'den 'cebini' değil 'dibini' anladığı için mahkemeye koşmuştu. Herhalde 'ne' olduğunu mahkeme kararıyla tescîl ettirme heyecanıyla, coştukça coşmuştu. Kerameti kendinden menkûl bu 'zat-ı kurdeşen', döneklikte birincidir; Yağ bolluğundan lapalaşmış pilavın ayıklanmaya muhtaç pirincidir.


Kendine, namına ve şanına yakışır derekede kincidir. Millete, milliyetçilere karşı, lağımdan sığlaşan 'derûnu' kin doludur.
'Yumuşacık' ve 'pamu-cacık' yeni yetmelerden biri 'kendisine pompalanan zaman ayarlı gazı kaçırır', bilmem kaç sene önce, bilmem kaçıncı 24 saatin kaçıncı saniyesinde gerçekleştirdiği 'çift-e-leşmenin' ürünü olan bilmemne çocuğu olan öz veledi, renkli camlardan alkışlar da o 'pamu-cacık'ı, şu seksenine iki kalmış alçak ve de yavşak durur mu yerinde? Durmamış, sallamış, çalkalamış yine içindeki bütün irini kusmuş...
'Al'ı yal, 'tan'ı kan... Şebek de Allah'ın yarattığı bir hayvan... Ama bir de haddini bilse!.. Kendini adam yerine koyup da 'Türkler eşek' diyerek, tek sermayesi olan o boğuk sesiyle 'oran-gotanlığa' özenmese!..

Eşeğe ayıp olacak!..

BU gibilerin tek gayeleri vardır. Aykırılıkla, soytarılıkla dikkat çekmek; Uzatılan, önlerine atılan muzları gövdeye indirmek, sonra da yemek atana tepik atmak...


'Zat-ı kurdeşen' asla ve kat'a 'milliyetçi-muhafazakâr Türkiye'yi konuşmak istemiyormuş. İşi gücü 'değişik yerlerinden acayip sesler çıkararak' hayat sürmek olan 'leş'lerin, 'Türkiye'ye tahammülü olur mu hiç?!.


Neymiş?.. 'Türkler eşek'miş... O şeref kendine ait diyeceğim ama, ağır gelir o şeref!.. İşi döneklik olan 'şebekler'e eşek dersek, Rahmetli Barış Manço'nun 'arkadaşı' olan, saf, masum, güzel gözlü şu karakaçana hakaret etmiş olmaz mıyız?..


Bir zamanlar yoldaşı olan, külü yellere verilen, ne idüğü belirsiz olduğu için 'nesin' diye sorulan müteveffa yoldaşı; 'Türk Milleti'nin yüzde bilmem kaçı aptaldır' demiş ve millet düşmanı odaklarca şakşaklanıp sırtı sıvazlanmıştı ya... Giderayak bu şebek de sırt tüylerinin sıvazlanmasını istiyor.


Şimdi o tüyleri kaşımak için milletçe bir kampanya açsak, altından bir kaşağı yaptırsak, lağıma düşse değerinden kaybetmediği rivayet edilen altına değil, 'ata lâyık' kaşağıya yazık olacak.


Bunun kararını siz veriniz; 'Ata lâyık kaşağıyı' şebeke, ite kullansak; ata ayıp, Ömer Seyfeddin'in o güzelim hikâyesine adını veren kaşağıya yazık olmaz mı dostlar?..

Alçaklığın son demi!..

'TÜRKLER eşektir' dedikten sonra, 'çok satanlar modasına' uyum sağlamak için yine böğürüyor...
Neymiş şekerciğim, maskaracığım neymiş?!.
'Her alçağın son sığındığı yer milliyetçilik'miş...
Kendisine şahit bile hazırlamış... 'Oscar Wilde abim öyle diyo' diye böğürüyor.


Aslında ne hin oğlu hin olduğu ortada... Bir zamanlar iyice demode olduğunda, antikalaşamadan eskidiğinde; Derhal keskin bir u dönüşü yapıp, 'Milliyetçilik, muhafazakârlık ve modernlik' iddiası sahibi olan Rahmetli Özal'a yalakalığa başlamış; Özal'ın gezilerinde yaptığı şaklabanlıklara gülünmüştü. Şaklabanlıkla edepsizlik arasındaki çizgiye sık sık bastığında nasıl azarlandığının şahidi, bizzat şu satırların yazarıdır.
Milliyetçililiği son sığınılacak yer olarak gören, 'mânâdan maddeye indirgeyen' böylesine beyni 'vıcıklaşmış' bir dönek; artık 'şaklabanlık alkışını' bile hak etmiyor.



Baksanıza adam yerine konulup, kendisine yöneltilen 'siz vatanı sevmiyor musunuz' sorusuna; 'vatanı sevmek bir meslek midir' sorusuyla cevap veriyor zat-ı kurdeşen...


'Elaleme yalakalık yaparak Türk'e sövmek' elbette bir meslek.
İşini iyi yapıyorsun zat-ı kurdeşen!.. Dün Moskova'ya secde ediyordun, bugün Kopenhag'a doğru yüz üstü uzanıyorsun. Mesleğinde gayet mahirsin 'bay böğüren'!.. Yakında veledlerin gibi Washington'a doğru parende atarsan şaşmayız.


Unutma ki her meslek onurlu değil... P......klik gibi, yalakalık gibi... Vatanı sevmek de bir meslek değil, güzelliklerle, onurla çağlayan dupduru bir meziyet...


Neyse boşuna nefes tüketmeyelim. Alçaklığın son demine dayanmış bir zavallıya, bu 'sulu' halinde öğretemeyiz ki bunları.'



ÇETİN ALTAN NELER SÖYLEMİŞTİ?



İŞTE OLAY RÖPORTAJ



Şebnem İyinam-AKŞAM



Çetin Altan, modern-milliyetçi-muhafazakar Türkiye'yi konuşmak istemiyor. 'Benimle herhangi bir Avrupa gazetesinde çıkmayacak bir konuşma yapmak istiyorsun' diyor. Ve hemen ekliyor: 'Akla gelmeyeni düşünmek... Aklına ne gelmiyorsa onu kurcala sen. Akla gelenler bitmiştir.' Kendisinin de merak ettikleri var; ilk karikatürü kim çizmiş, Müslümanlar neden Kurban Bayramı kutlar, gazete patronları para kazanır mı, 24 saatte kadın-erkek çiftleşmesinin ne kadarı bebek oluyor... Biri gelmiş, ona 'CHP'yi nasıl buluyorsunuz' diye sormuş: 'Onu soracağına bana bunu sorsalar ya... Bir kitabın yazarını merak ederim ben, onun aklına gelen benim aklıma niye gelmedi diye düşünürüm.'

Akla gelmeyeni düşünmektir 21. Yüzyıl. Türkiye'de doğduk diye 21. Yüzyıl'ı yaşamayalım mı?

Gazeteye herhangi bir Çetin Altan söyleşisi teslim etmem için vakit çok erken. O bakımdan okuyacağınız metin bir tür skeçten ibaret. Çetin Altan, gözlemleyebildiğim kadarıyla çok zor bir adam. Hatta kadınca bakışımı da ilave edeyim; başa bela bir adam... 78 yaşında, gözleri kısık ve keskin bakıyor, dünyaya. 'Eski bayramları konuşalım şekerim seninle' diyor bana. Eski bayramlarmış... Bayram öncesi panik içinde gitmişim yanına... Paniğimin sebebi Serdar Turgut'un 3M projesinin bende yarattığı derin travma. Kafamda modern, milliyetçi ve de muhafazakar bir insanı tanımlamaya çalışıyorum sürekli. Akşam gazetesinin anarşisti ben olacak değilim, ama ben bu işi kafamda oturtmak yolunda basın şehidi olabilirim yakında...

Ayrıca: Çetin Altan röportajının gerçekleştiği saatten itibaren meslek yaşamım kesintiye uğramıştır. Sebebi Çetin Altan'ın boğuk sesidir. Kayıt cihazım yenidir, fevkaladedir. Kendisinin sesi bahanem de olabilir. Hiçbir şey anlaşılmamasına rağmen belki bir gün varacağımız ileri teknoloji sayesinde çözülebilirliği söz konusu olabilir gibilerden kayıt olduğu kadarıyla bekletilmektedir. Bu durum benim yeni bir cihaz almama neden olmuştur. Yeni cihazı kullanırken taze pil takmayı ihmal etmemin sebebi de Çetin Altan'ın kayıt dışı sözünü ettiği tembel beyinlere bir örnektir. Tembeller değişimi isteseler bile muhafazakar kalanlardır. 'Tembel adam muhafazakar olur' lafı, Çetin Altan'ındır.

Özdemir İnce'nin ekmeğine yağ sürmek, cahil başıma habis bir numuneyi daha belirgin bir biçimde teşhis etme imkanını bana sunacağı için heyecan vericidir.

Ne demişti Çetin Altan...

Muhafazakarlık nedir?

Değişime karşı çıkmaktır çocuğum.

Koruma anlamında kullanılamaz mı, muhafaza etmek kötü bir şey mi?

Yahu, yeryüzünde değişim diye bir şey var, öyle değil mi? Muhafaza etmek demek, değişime hayır demektir diyorum sana. Elektrik gelmiş, ben mum yakacağım demektir muhafazakarlık! Bazı kelimeleri dışarıdan alıyorlar ama anlamlarını bilmiyorlar. Şimdi aristokrasinin olmadığı yerde halk olur mu? Köylüler istiyor fabrikaya gelmeyi, adam işçi sınıfının enerjisini kullanırken değişim ister de, yeni yatırım yapar mı? Yeni enerji kaynağı arar mı?

Bu neden olur?

Sen şimdi bunların somut tanımlamasını yapamazsan, enstrümanına hakim değilsin demektir. Sen kemanına hakim değilsin, bana Chopin sonat çalacaksın. Hayır. Olmaz. Kozmos sürekli değişim içinde, insan da onun bir parçası. Evrendeki her şey değişiyor. Sen durmak istiyorsun burada... O zaman silinirsin. Yahut değişime karşı dövüşürsün. Her şekilde değişirsin... Kan dökülür, gene değişirsin. 100 sene önceye gidelim hadi. Sene 1905. Abdülhamit biliyor muydu, üç sene sonra devrileceğini. Gel hadi bugünden 100 sene sonraya gidelim, görebilir misin 2105'i. E, neyi muhafaza ediyorsun o zaman?

Peki, milliyetçilik ne demektir?

Her alçağın son sığındığı yer milliyetçiliktir. Öyle demiştir Oscar Wilde. Ermeni'ydi, Arap'tı, Kürt'tü, Arnavut'tu, Rus'tu, İngiliz'di, Fransız'dı; aynı kuşakta doğuyorsun, mezarlık oluyorsun. Siyasi plak bu. Siyasi coğrafya ile doğal coğrafyayı al şimdi, bir bak. Alp dağları her zaman duruyor, Alman bayrağı kaç sefer değişti be, yalnız benim yaşamım içinde. Sınırlar içindeki insanlar önemli değil, Hazine'den geçinen adamlar var.

Mesela?

Generaller... Bir marifet filan yapmıyorlar, üretime dönüşmüyor enerjileri. Leonardo Da Vinci'nin kendisi geçip gitmiştir, ama müzeler tablolarıyla doludur, kaybolmaya karşı direnir. Birikimden yoksun olduğun vakit 'Herkesin kafasını keserim' kompleksiyle eksiklerini telafi etmeye çalışırsın. Kıbrıs'a 400 milyon dolar ödüyorlar, karlı mı şimdi bu durum? Enerjileri somuta dönüşmüyor adamların. İnsanı zorla askere alıyorlar, Afganistan'a yolluyorlar. 'Vatanını seviyorsan' diyorlar. 'Sevmiyorum' derse ne olacak?

Siz vatanı seviyor musunuz?

Ben yaptığım işi seviyorum. İnsan yaptığı işi seviyorsa, bir de 'vatanı sevmek' diye ayrıca bir meslek çıkmaz ortaya. Vatan sevmek bir meslek midir Allah aşkına? Bir de 'Vatan seni seviyor mu?' diye sorarlar adama.

Gazetecilik meslek midir?

Gazetecilik eğlenceli bir hayat biçimidir, kahkahadan geberirsin, ama bir meslek değildir. 80 kelimeyi geçmiyor başlıklar. Meslek, insanın enerjisinin belirli bir donanım yahut öğrenim sonucu somuta dönüştürmesidir. Herkesin içinde bir ölüm tümörü vardır, seni öldürürüm, gebertirim diye çocuğa da söylersin. Yeryüzünden geçerken enerjinin somuta dönüşmesi bir iz bırakır. Her şeye rağmen bir telafi mekanizması oluşturur. Birikimden yoksun olduğun vakit ben herkesin kafasını keserim kompleksiyle telafi etmeye çalışırsın.

Niye burada var peki?

Gazete sahipleri para kazanıyor mu, yazarlar para kazanıyor mu? Altı kişiye bir kitap düşüyor Türkiye'de. Peki bunlar nereden para kazanıyor? Nereden geçiniyor bunlar; bunu merak etmek lazım. Yazının burada piyasası yok. Kaç kitabını okudun Aziz Nesin'in? Nereden kazandı peki? İki tane okumuşsundur, gerisini kapıcı mı okuyor? Herifin 80 cilt kitabı var! Kaldı ki bunu perakende satan adamlar yüzde 75'ini alırlar, yüzde 25'ini yazarına ya gönderirler ya göndermezler. 300 bin çocuk var fakülteyi bitiren, iş arayan. Halbuki fakülteyi bitiren adam aranır. Ben Harvard mezunu olsam nereden para kazanacağım? Bunları da konuşalım desem, 30 defa yazdım ben bunları. Yazı anlayanlar için yazılır.

Sağın içindeki sol fikrinden söz ediliyor.

Bu senin randevuevine düşmüş sorun. Yeni bir şey sorsana yavrum! Sen solun kökenini biliyor musun? 1789'da Fransa Kralı XVI Louis bir toplantı yapar, aristokratlar sağında oturmaktadır, kilise karşısında, halkın temsilcileri de solda. İtibarsız yerde. Solda oturanlar bu toplantıda bu statüye karşı çıktılar, değişim istediler. Ondan sonra da her değişim sol olarak değerlendirildi. Mevcudun değişimini istemek soldan gelir. Muhafazakarlıksa mevcudu muhafaza etmek istemektir. Kökenleri budur!

Son zamanlarda modern-milliyetçi-muhafazakar bir kesim oluşturulmaya çalışılıyor, benim paniğim o...

Sen şimdi benden hiçbir Avrupa gazetesinde çıkmayacak bir konuşmayı istiyorsun. Kızıyorum bak. Şimdi biz burada, Türkiye'de doğduk diye 21. Yüzyılın dışında mı olalım? Benimle Türkiye konuşamazsın yavrum, istersen AB konuşalım, Kopenhag kriterlerini... Bir de dünya var be birader!

Peki dünyada gazeteye her gün yazı yazmak diye bir şey var mı?

Türkler'in eşekliği çıkıyor ortaya... 1400 tane köşe yazarı mı olur bir ülkede? Köşe yazarı diye bir müessese yoktur dünyada.

Niye burada var peki?

Bunların hepsini yazıyorum yahu ben. Bizimkiler Kur'an'ı okuyup anlamadıkları için, bunları yazan adam bir daha anlatsın istiyorsunuz. Bu da beni kızdırıyor. Çünkü yazını bana yazdırmak istiyorsun. Senin için söylemiyorum, buraya kimler kimler gelir. Ne kullanabilirim diye gelir. Bakan'ı da, Başbakan'ı da, şairi de, politikacısı da... Ama bir yanıyla da görmezlikten gelmek hoşuna gider. Biri birden telefon eder, kitabı çıkmıştır, belki bahsederim diyedir. Sen madem bu adamı yararlanacak düzeyde buluyorsun, sen niye görmezlikten geliyorsun? O da bir insan. Prostatı mı vardır, ayağındaki ayakkabı ayağını mı vurmuştur? Empati derler buna, fakat Türkler'de yoktur. Türkler kullanmak bakımından son derece kurnazdır. Sen bu adamı niye kullanmak ihtiyacı duyuyorsun ki o zaman?

Günde kaç saat okuyorsunuz?

Okumam ben. Sokrates'in bir karikatürü vardı. İlk karikatürü kim yaptı, hiç merak ettin mi sen?

Hayır, hiç etmedim...

Et o zaman. Merak ettiğin zaman kanatların büyür. Sen kazara Sokrates'in karikatürünü kim yaptı diye sorsan İnternet'te, sana Peru'dan, Sydney'den cevap gelir.

Nedir 21. Yüzyıl?

Akla gelmeyeni düşünmek. Aklına ne gelmiyorsa onu kurcala sen. Akla gelenler bitmiştir. Ta Bursa'dan kalkmış gelmiş bir kız bana CHP'yi soruyor. 'Peki CHP'yi nasıl buluyorsunuz?' diyor. Ben bir kitabın yazarını merak ederim, onun aklına gelen benim aklıma neden gelmedi diye düşünürüm. Onlar büyük adamlardır. Peki onlar neden büyük adamdır yahu? Benim merak ettiğimi bir başka adam merak etmiyorsa, ben onun yazısını anlayabilir miyim? Okursun, anlamazdın. Anlamak nedir? Onun yazdığı kitabı özetleyebiliyor musun yazılı olarak... Eski bayramları sor bana. Merak etmiyorsun ki! Düşün ki 78 yaşındayım artık. Sabah 5:30'da kalkarım, yazmışım yazımı... Sık sık Köyceğiz'e gidiyoruz mesela, bu bayram da gideceğiz. Orası sakin yer. Orada da insanlar gelir sorar bana, 'Bu niye böyledir' diye. Bunun da kökeninde siyaset var. Neden Kuban Bayramı var Müslümanlar'da?

Neden?

Dünyanın en pahalı etini yiyor Müslümanlar da ondan. Koyun kaç yavru yapar? İnek kaç yavru yapar? En fazla iki. Domuz kaç yavru yapar? 25 yavrusu olur. Fakir-fukara bayramıdır Kurban Bayramı. Koyun keseceksin de hayatında et yemeyenlere dağıtacaksın.

Bazen ne dediğiniz anlaşılmıyor ve de sohbeti domine etmekte üstünüze yok. Bu neden kaynaklanıyor?

Clinton, Walesa, Gorbaçov. Evet, üçü olsa beni daha iyi anlar. Herkesin anlayacağı konuşmayı yapmak politikacıların işi. Mesela politikacılarda bir hava vardır, yeryüzünü yönettiklerini zannederler. Kendi yazı adamını, yazı dünyalarını takip etmeden yaşarlar. Başbakan'ın da merak ettiği yok. İkinci sınıf adamlardır politikacılar. Yeryüzünü enerji kaynakları yönetir.

Kadınlar Çetin Altan, ya kadınlar?

Hem sevip, hem beğendiğin kadını bulmak zordur. İki olasılığın bir arada olması çok zordur. 24 saatte kadın erkek çiftleşmesi kaç yüz milyondur ve bunun ne kadarı bebek olur? Kimsenin sorduğunu görmedim.


ENGİN ARDIÇ, ÇETİN ALTAN'IN HATASINI DÜZELTTİ


İşte Akşam yazarı Engin Ardıç'ın konu ile ilgili bugünkü yazısı...


'Son sığınak


Herkes gündemini kendi çapına ve gustosuna göre yaratıyor: Kimisi kafasıyla karıştırıyor ortalığı, kimisi de çüküyle ya da kukusuyla.


Torunu yaşında kızlarla aşk yaşayanlar ve doğum yapanlar ikinci bölüme giriyorlar. Gündeme kafa atanlara iki örnek de, 'sözde' Ermeni katliamını kabul eden Orhan Pamuk ile, bizim Şebnem'i kendisiyle söyleştiğine söyleşeceğine pişman eden Çetin Altan oldu.


Ben de 'sözde' kelimesini özellikle tırnak içine aldım ki başıma dert açmayayım.


Pamuk'a gösterilen tepkiler, 'bir daha hiçbir romanını okumayacağım' gibi masum ve efendi ama yanlış düzeyden, 'mahkemeye vereceğim' gibi saçmalıklara, hatta 'susturun şu haini' gibi, 'demeçlerini yayınlamayın' mı yoksa düpedüz 'öldürün' mü demek istenildiği açık seçik anlaşılamayan karanlık görüşlere kadar uzandı.


Altan'a genellikle 'usta gene uçmuş' gözüyle bakılıp geçildi.


Oysa Altan, 'milliyetçilik alçakların son sığınağıdır' cümlesini zikretmişti...


Bu ünlü söz, solcuların pek sevdikleri, sağcıların gıcık kaptıkları bir ünlü sözdür.


Ancak hafızası sevgili ağabeyimizi yanıltmış: Oscar Wilde değil, on sekizinci yüzyılda Dr. Samuel Johnson söylemiştir. Şimdi buraya ayraç açıp da adamın doğum yılıyla ölüm yılıyla sizi sıkmayayım. Cümlenin İngilizce aslı şöyle: 'Patriotism is the last refuge of a scoundrel'...


Yanlış bilindiği, çünkü yanlış tercüme edildiği de böylece hemen ortaya çıkıyor: Adam 'milliyetçilik' dememiş, 'vatanseverlik' demiş.


Bu iki kavram da sağcılarla solcular arasında epey çekişme yaratmıştır ha... Birini kabul edersen sağcı, ötekini kabul edersen solcu oluyorsun. Tıpkı, 'milli' deyince sağcı, 'ulusal' deyince solcu sayıldığın gibi bu enayi toplumda...


Vatan haini olduğu iddiasıyla hiçbir kovuşturmaya uğramadığını, hiçbir İngiliz gazetesinde kendisi hakkında 'silence this traitor' falan da yazılmadığını gözüne alırsak, demek ki 'başka bir şey' kastetmiş.


Gene de niçin kızıyoruz? Çünkü Türkiye'de doğru dürüst felsefe eğitimi yoktur. Doğru dürüst mantık eğitimi de yoktur. Doğru dürüst matematik eğitimi bile olmadığına göre, düşünce disiplini hiç yoktur. Türkiye'de felsefe eğitimi, 'Platon'un başlıca eserlerini sayınız' düzeyindedir. Anlı şanlı Galatasaray'da bile, anlı şanlı hocamız 'papaz' bize iki dönem boyunca içinde hem felsefe, hem psikoloji, hem epistemeloji hem ontoloji hem de 'behaviorism' olan bir çorba okutmuştu...


İşte böyle böyle, ortaya, okuduğunu kıçından anlayanlar çıktı.


'Vatanseverlik bir alçağın son sığınağıdır' demek, 'her vatansever alçaktır' anlamına gelmez. Bazı sağcı hamşolar öyle anlıyorlar.


Biz 'seçimi AKP kazanacak' yazınca da bazı solcu geçinen hamşolar bunu 'seçimi AKP'nin kazanmasını istiyorum' şeklinde anlamıyorlar mı?


'Toplama kamplarını yazdığı ama Filistin halkının çilesini yazmadığı için Engin Ardıç Yahudi'dir, Amerikan güdümünde Kürt devleti kumak istediği için Talabani de Yahudi'dir' diyebilen zavalı budaladan elbette böyle bir anlayış bekleyemeyiz...


Ama aynı budala Dr.Johnson'a, Orhan Pamuk'a ve Çetin Altan'a kızarsa alkışlarız, öyle mi?


Efendim? Hayır, bugün 14 Şubat ama bu bir 'sevgililer günü yazısı' değildir.


O laga lugayı yapacak çok kişi var basında, bir zahmet oralardan okursunuz.'

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
İmamoğlu, kimle 28 sır görüşme yaptı? Ayrıntılar ortaya çıkmaya başladı
Suriye ordusu yola çıktı! İsrail'den müdahale çağrısı