Seslendirme deyince ilk akla o geliyor

Sezai Aydın; Fred Çakmaktaş, Al Paçino, Dustin Hoffman, Sylvester Stallone, Robert De Niro'yu sesiyle sevdiren adam. Yahşi Cazibe'nin Hulusi'si bilinmeyenlerini anlattı.

Seslendirme deyince ilk akla o geliyor
Seslendirme deyince ilk akla o geliyor
GİRİŞ 20.08.2011 12:20 GÜNCELLEME 20.08.2011 12:20

Sezai Aydın Türkiye'nin ilk seslendirme sanatçılarından biri. Bugüne kadar yüzlerce filmi seslendiren Aydın, yabancı dil bilmemesine rağmen İngilizce dublaj bile yapmış. Dünyanın en kötü sesinin kendisinde olduğunu söyleyen Yahşi Cazibe dizisinin Patron Hulusi'siyle oyunculuğunu ve hayatını konuştuk.

***

Bazıları yüzüyle ünlü oluyor, bazıları ismiyle. Siz sesinizle ünlüsünüz. Nasıl bir duygu?

Çok zor bir şey. Mimarlardan bir-iki kişi, beyin cerrahlarından bir-iki kişinin ismi bilinir. Seslendirmede ben ünlüyüm. Ama hoşuma gidiyor. Garip şeyler de yaşıyorum.

Ne gibi?

Çağrı merkezinden biriyle konuşurken 'Aa sesiniz yabancı değil' diyor mesela. Aileden biriyle konuştuğunu sanıyor. Kavram kargaşası yaşıyor. Televizyondan hatırlayacak ama o kadar isim var ki hangisi aklına gelsin. Doğduğundan beri televizyona kulak veren herkesin mutlaka sesime bir aşinalığı vardır.

Rol yaparken başınıza dert açmıyor mu?

Bu kadar yıldan sonra ağzımı açınca mutlaka o karakterlerden birinin sesi çıkıyor. Avrupa Yakası'nda berber karakterini oynuyorum. Çekime başlıyoruz herkes gülmeye başlıyor. Ne oluyor dedim? 'Abi berber olarak geliyorsun Al Pacino, Robert De Niro oluyorsun, yabancılaşıyoruz.' diyorlar. (Gülüyor)

Nedir başarınızın püf noktası?

Konuştuğum adam ne yapıyorsa onu yaparım. Onların bütün detaylarına, mimik ve jestlerine sesle katkıda bulunduğum için her filmde farklı bir karakter ortaya çıkıyor. Hepsinde sesimi değiştirdiğimi sanıyorlar ama yok. Suratımı o şekle soktuğum için o ses çıkıyor. Konuşmaya başlayan birinin iki dudağının arasından çıkan belli belirsiz sesi bile yaparak konuşuyorum. Diğerleri metni alıp okuyor. Filmde bir adam koşuyor, koşarken konuşuyor. Ben mikrofonun karşısında nefes nefese konuşmak zorunda kalıyorum falan. Zor iş...

İşi kolaylaştırmak için filmi izleyip çalışmalar mı alıyorsunuz?

Hiç izlemiyorum. Eskiden prova yapardık, notlarımızı alırdık. Şimdi öyle değil, stüdyoya giriyoruz. Metni elimize alırken filmin ismini öğrendiğimiz oluyor.

Kaç dil biliyorsunuz?

Hiç bilmiyorum.

Yabancı filmleri seslendirirken ihtiyaç olmuyor mu?

Ben pek ihtiyaç duymuyorum. Çok fazla İngilizce film çevirdiğim için kulak dolgunluğu kazandım sadece. Cümleyi anlayıp söylüyorum ama konuşamıyorum. Eşim ileri derecede İngilizce biliyor ama ben hiç niyetlenmedim öğrenmeye. İnanmazsınız İngilizce dublaj bile yaptım.

Nasıl oldu o iş?

Yönetmen çevirmendi, İngilizcesi bayağı iyiydi. 'Sen konuşurken kelimeleri öyle bir yuvarlıyorsun ki hayran kalıyorum' dedi. O kadar çok İngilizce duydum ki, tek kelime bilmeden aksanıyla konuştum. (Gülüyor) Belgeseldi, yurtdışında yayınlanacaktı. Hiç takip etmedim.

Bir ses renginiz var. Yeni seslendirmecilerden sizinkine benzeyen var mı?

Bilmiyorum ki. Ben sesimin rengini bile bilmiyorum. Herkesin sesi kendine çok çirkin gelir. Ben de dinlerken sesimi çirkin buluyorum. Dinleyemiyorum hatta. Dünyanın en kötü sesi bende. "Bana neden bu rolü veriyorlar, nasıl dinliyorlar?" diyorum bazen.

Seslendirdiğiniz filmleri izleyemiyorsunuz o zaman...

İzlemiyorum. Dublajlı filmleri de izlemiyorum. Maşallah yeni arkadaşların hepsi usta. 41 yıldır kimse gelip bana bu işi öğret demedi. Öğrenmek isteyen birkaç kişi geldi, yanıma oturdu, monitöre baktı. Seslendirme öğreneceksen bana bakacaksın niye oraya bakıyorsun? Açıkçası beğenmiyorum. Tevazu göstermeye gerek yok, bu işte çok iyiyim.

Seslendirmeyle oyunculuğu teraziye koyarsak hangisi ağır gelir?

Ben öncelikle oyuncuyum. Şartlarım iyi olsaydı, hayatta sinemaya, seslendirmeye, diziye bulaşmazdım. Sadece tiyatro yapardım.

Peki, neden bugüne kadar yalnızca iki filmde oynadınız?

Teklif gelmiyor. Ben oynamak istiyorum demekle olmuyor. Birilerinin sana rol vermesi gerekiyor.

Bir oyuncu olarak ses verdiğiniz sanatçıların oyunculuklarını nasıl buluyorsunuz?

Çok sayıda filmlerini görünce çoğunun iyi oyuncu olmadığını anlıyor insan. Robert De Niro iyi oyuncu derler ama bütün filmlerde mimikleri, bakışları aynı. Birinde kötü adam, birinde iyi oluyor. Al Pacino, Robin Williams da öyle. Zamanında beğenmediğim Jim Carrey'yi beğeniyorum şimdi. Bir keresinde sinemaya gittik eşimle, bilet yoktu, Aydaki Adam'a zorla girdim. İyi ki de girmişim, iyi bir oyuncu keşfettim.

Kıskançlık olmasın?

(Gülüşmeler) Ben de onu düşüyorum. Ya kıskanıyorum ya da gerçekten kötüler.

Türkiye'de sesini, oyunculuğunu beğendiğiniz kimler var?

Kadın olarak Şerif Sezer, erkek olarak Nejat İşler. Çetin Tekindor'un sesi çok güzel. Korku filmlerinde karanlıklardan geçer gerilirsin, sabah olunca rahat nefes alırsın. Gerilimden sonra duyunca rahatlayacağın bir sestir onun sesi. Güzel bir ses, iyi bir seslendirmen.

İçinizde kalan ve seslendiremediğiniz bir karakter var mı?

Evet bir tane var. Stüdyolara da söyledim dublajı bırakmış bile olsam çağırın gelip bedava konuşacağım. Robin Williams'ın Sevginin Gücü filmini. Şehir Tiyatrosu'nda oynadığım Buluşma Yeri oyununa da benziyor. Her gün seslendirin deseler seslendiririm. O kadar içimde kaldı.

Sesinizi korumak için neler yapıyorsunuz? Yumurta firmasıyla mı anlaştınız?

(Gülüşmeler) Yumurtayla aram pek yok. Grip olunca tedirgin oluyorum biraz. Ankara TRT yıllarında sesim kısılmıştı bir kere. Dustin Hoffman'ın çok sevdiğim bir filmi vardı, inşallah o gelmez diye dua ettim. Dualarım kabul oldu, sesim açıldıktan bir hafta sonra film geldi. Hayatımda ses kısılmasının endişesini ilk orada yaşadım.

***

"Dizide kendi sorunlarımı söylüyorum"

Yahşi Cazibe'de Patron Hulusi'yi oynuyorsunuz. Kendi işinizin patronu olmayı düşünmediniz mi hiç?

Düşünmedim. Ticari zekâm ve sermayem yeterli olmadı. Başarılı olur muydum, olmaz mıydım bilmiyorum. En fazla bakkal olurdum herhalde.

Dizi, popülerliğinizi bir hayli artırdı...

Popüler kültür işte. Ben yıllardır tiyatro yapıyorum. Çok az kişi gelip oyununuzu izledim, çok iyiydiniz demiştir. Diziyle çok şey değişti. İlk defa peşin parayla araba aldım mesela. Gittiğim bazı mekânlarda fotoğraf çektirmekten yemek yiyemiyorum. Her gelen en çok nefret ettiğim üç şeyi soruyor. En sevmediğim şey yemek yerken fotoğraf çektirmek diyemiyorsun ki!

Beyazcamda kendi sorunlarınızı mı söylüyorsunuz?

Bazen senarist yazıyor, bazen ben söylüyorum. Geçenlerde buzdolabım bozuldu tamiri için call-center'ı aradım. Bir gram yardımcı olmadılar, lanet olsun diyerek kapattım. 'Yardımcı olabileceğim başka bir şey var mı?' dedi kadın. Deli oldum. Onu dizide kullandım.

Nedir hayatta nefret ettiğiniz üç şey?

(Gülüyor) Anlayışsızlıktan nefret ediyorum. Arabayla çıkıyorum adam köşeye aracı koymuş. Karşıdan gelen arabayı göremiyorum. İnsan bu kadar duyarsız olmaz. Adam yayanın geçeceği yere araba koyuyor, hem kendini haklı sayıyor, 'ne olmuş!' diyor. Böyle adamlardan nefret ediyorum.

Sevdiğiniz üç şey?

Çocuklarım, eşim ve evim.

***

'Müdürden torpilli öğrenciydim'

İktisat mezunusunuz. Nasıl girdiniz tiyatro yoluna?

O zamanlar konservatuar ortaokuldan sonra öğrenci alıyordu. Niyetlendim, sınava gireceğim. İki sınav vardı, ilk günün gecesi teyzemin kocası trafik kazası geçirdi, öldü. Ertesi gün cenaze işlerinden sınava geç gittim, almadılar. Ben de bir daha uğraşmadım. Bütün bölümlerin devam mecburiyeti vardı, bir tek iktisadın yoktu. Ağır bir bölüm seçtim ki, bitiremedin dediklerinde 'abi bölüm zordu' diyebileyim.'

Üniversitede devam ettiniz tiyatroya...

Evet ettim. Okul-tiyatro-iş üçgeninde geçti hayatım. Bu işi bırakayım dediğim zaman çok geç olmuştu artık. Benim hocalarım hepsi konservatuarda hocaydı. Özel ders alarak yetiştim bir nevi.

Onlar mı girdi kanınıza?

Ben hep popüler bir öğrenci oldum. Beğenilmek ilgi görmek hoşuma gitti. Onların da etkisi oldu tabii. 1970'lerde Ayhan Işık Ankara'ya geldi. Patronumun yakın arkadaşıydı. Ben tiyatronun en genciydim, sigarayı falan bana aldırırlardı. Sohbet ortamı oluştu, gidip çay getirdim. Ben hiçbir zaman içmem ama bir aktör arkadaşımdan geldiyse reddetmem içerim, dedi. Ayaklarım yere geçti, şimdi gittiğim her yerin en yaşlısı ben oldum. O günü de hiç unutmam mesela.

Unutamadığınız başka şeyler var mı?

Lisede Fareler ve İnsanlar oyununda kovboylardan birini oynuyordum. Ayakkabıma kibritin kutusunu yapıştırdım. Topuktan kibrit çaktım, sigara yanınca herkes 'ooo' çekti. Ertesi gün müdür odasına çağırdı. Sigara içip içmediğimi sordu. Hayır dedim ama yalan. Bahçede sigara içmeme izin verdi. Bir hafta gittim, sıkıldım. Tuvalete içmeye devam ettim.

***

"Oğlum Cem Yılmaz'a rakip olurdu"

Oğlunuz Arda da oyuncu. Ne kadar etkilendi sizden?

Çok etkilendi. Üç çocuğum var, içlerinden biri adam olamadı, oyuncu oldu. Benim çektiğim sıkıntıları çekmesinler diye televizyondan uzak tuttum. Sonradan pişman oldum. Mesela oğlum Hüseyin okusaydı, Cem Yılmaz'a rakip olurdu. Ben gülen bir adam değilim. Gülmekten kırıp geçiriyor beni.

Eşiniz neler yapıyor?

Uzman psikolog. Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği'nin genel başkanı. Milletvekilliği düşündü bir ara. Ben ona düşündüklerini yapabileceği partinin AKP olduğunu söyledim. CHP'de hiçbir şey yapamazsın, dedim. Partilerden uzak durmayı tercih etti.

Hangi huylarınızı beğenmiyor?

Bir şey yaptığın zaman hiç üzerinde durmuyorsun, der. Rol yaparken araştırmalar yapmamı tavsiye eder. Ben de tam tersine doğrudan canlandırmaya başlarım. Yaptığım hiçbir iş için 'olmamış' lafını duymadım.

KAYNAK: ZAMAN CUMARTESİ
YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Emekli Başsavcı Mehmet Demir'den İmamoğlu ve tüm tutuklulara çağrı
Terör örgütü PKK, silah bırakma şartını açıkladı