12 Eylül'ün 'Beynelmilel'i benim
Beynelmilel filmindeki rolünün kendi gerçeği olduğunu belirten Kahtalı Mıçı kendisinin de 12 Eylül mağdurun olduğunu söyleyerek, ilginç öyküsünü anlattı
Haşim Söylemez'in haberi
Kâhtalı Mıçı lakaplı sanatçı Mustafa Aslan 12 Eylül döneminde yaşadığı dramı anlattı. Sürgünler yaşayan, cezaevinde yatan Mıçı kendi hayatının darbenin anlatıldığı Beynelmilel filminden daha dramatik olduğunu söylüyor.
Asıl adı Mustafa Aslan olsa da o Kâhtalı Mıçe olarak tanınıyor. 57 yaşındaki bu ozan, Adıyaman Kâhta’dan başlayıp İstanbul’a kadar uzanan uzun soluklu bir yolculuk yaşadı. Hayat arkadaşı Hülya ve dört çocuğuyla birlikte bu yolculukta çok badireler atlattı. 12 Eylül darbesi öncesinde sürgün edildi, darbe ile birlikte türlü işkencelere maruz kaldı; bir yıl cezaevinde yattı. Ardından yine sürgün hayatı yaşadı. Ekmeğini türkü söyleyerek kazanan Kâhtalı Mıçe ile 12 Eylül darbesini ve onda bıraktığı izleri konuştuk. 1991’den beri İstanbul’da yaşamasına rağmen sanki bu kadim kente daha yeni ayak basmış gibi tabii, bir o kadar da saf. Gönlünün herkese açık olduğunu; “Ben insanları seviyorum kardaş.” sözüyle anlatıyor. 12 Eylül dönemini anlatan ‘Beynelmilel’ filminde de küçük bir rol alan Kâhtalı Mıçe “12 Eylül, benim üzerimden filmdekinden daha ağır geçti.” diyor.
- ‘Kâhtalı Mıçe’ olarak nam saldınız. Hatta Kâhta ilçesi neredeyse adınızla özdeşleşmiş durumda. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kâhtalıyım. Gerçek adım Mustafa. ‘Mıçe’ bizim yörede Mustafa’nın kısaltılmışıdır. Kâhta’da lise olmadığı için büyüklerimiz Adıyaman’a gider orada kalırdı. Ben de onlara sürekli tandır ekmeği götürürdüm. Beni severler, özellikle Adıyamanlı ağabeylerim Kâhtalı Mıçe diye çağırırlardı. Mıçe hoş geldin. Mıçe şunu yap derken adım öyle kaldı. Türkü söylemeden önce adım hazırdı aslında. Sonra da bu şekilde adım duyulmaya başladı ve biz de bu yola girmiş olduk.
- Çocukluğunuzdan beri türkü ile iç içesiniz
Sesimiz güzel, Allah’a şükür. Sami Kasap, Nuri Sesigüzel Nurettin Dadaloğlu, Âşık Mahsuni Şerif gibi ozanlarla büyüdüm. Plaklarını dinleyerek kendime yol bulmaya çalıştım. Anlayacağın kardaş ben türküye hiç yabancı değildim. Bağıra çağıra türkü söyledim. Sinema ile de ilgiliydim. Adıyaman’a gelen filmlerin tanıtımını sokakta, çarşıda yapardım, filmleri makaraya sarardım. Sonra büyüdük, Allah nasip etti, rahmetli Erol Taş ile birlikte ‘Hüzün Çiçekleri’ isimli bir dizide ve ‘Beynelmilel’ sinema filminde oynadım.
- Çocukluğunuz yokluk ve sıkıntı içinde mi geçti?
Babam elinden geleni yapardı. Ama yokluk, zorluk çoktu. Adana’ya pamuk toplamaya giderdik, değişik işlerde çalışıyorduk. O dönemde yokluk daha fazlaydı. Bu yüzden okuyamadım. İlkokulu 9 yılda bitirdim. Ha kafamız çalışmıyor değildi; vakit yoktu. Hayatta kalma mücadelesi veriyorduk.
- Ortaokulu dışarıdan bitirdiniz daha sonra.
Askerden sonra Adıyaman Beden Terbiyesi Spor İl Müdürlüğü’nde memur olarak işe girdim. Her dalda çocuklara spor öğretiyordum. Sonra baktım arkadaşlar dışarıdan ortaokul diploması alıyor. Ben de niyet ettim ve sınavları vererek diploma sahibi oldum. 1975’ten itibaren devlet memuru olarak çalışmaya başladım. Ancak türkü söylemeye devam ediyorum. Zaten hiç ayrı kalamazdım. Kardaş içimdeki türkü sevdası başka.
SUÇUM TÜRKÜ OKUMAK
- Ardından sakıncalı duruma geldiniz?
Arkadaşım Hasan Duymaz’ın dükkânı vardı Stüdyo Ozan diye. Kerpiç yapılı bir yerdi, öyle stüdyo falan değildi. Ben orada makaralı teybe okuyarak ilk kasetimi çıkardım. 1975’te kasetim Adıyaman’da çıktı. Çok beğenildi. Yerel bazda talepler gelmeye başladı, derken 9’uncu kasetimde bana sürgün yolu gözüktü. Ben yasaklı olan Âşık Mahsuni Şerif’in parçalarını okuyordum. Bir de Kürtçe. Zaten Mahsuni’nin türkülerini benden daha iyi okuyan yoktu. Kasetim üzerine beni Sivas’a sürdüler. Aslında yasaklı türküden sürüldüm; ama mahkeme Kürtçe parçayı dayanak gösterdi. 2 ay sürgün yaşadıktan sonra Adıyaman’a döndüm. Burada gözetim altındaydım ve her gün karakola gidip imza atıyordum. Derken 12 Eylül oldu.
- Okuduğunuz türküleri hatırlıyor musunuz?
İnan kardaş hatırlamıyorum. Mahsuni’den okudum, Kürtçe okudum; ama şu anda isimlerini bilmiyorum. Yasak falan da dinlemedim zaten, okumaya devam ettim.
- 12 Eylül sabahı mı alındınız?
Cunta yönetimi ele geçirdikten üç gün sonra kapıma dayandılar ve beni aldılar. Sadece bir buçuk ay boyunca gözaltında tutuldum. Burada bana her türlü eziyeti yaptılar. İşkencenin en güzelini yaptılar anlayacağınız. Çok kötü hırpaladılar. Sonra 1 yıl 6 ay hapis cezası aldım. Gittim 1 yıl yattım. Cezaevinden çıktıktan sonra da 5 ay Malatya’da sürgün cezam vardı. Aynı kararın içindeydi bunlar. Ancak rahmetli Turgut Özal genel gözetim kararlarını kaldırdı ve ben de kısa süre sonra Malatya sürgününden kurtuldum.
- Sol kulağınızın zarı patlıyor, bu nasıl oldu?
Çok detaylı anlatmak istemiyorum. Öyle derinlere girmeye gerek yok. Komutan vardı, o vurunca benim sol kulak zarım patladı. Bana 12 Eylül hatırası bıraktı. O dönemde ameliyat ettiremedik, bugüne kadar geldik. Şimdi duş alırken, denize girerken çok zorlanıyorum, kulağıma sürekli özel bakım yapıyorum. Yoksa beni çok rahatsız ediyor. Müzik hayatımı da etkiler.
- Beynelmilel filminde kısa bir rolünüz var. Konu sanki tam olarak sizi anlatıyor.
Evet öyle. Benim yaşadıklarım, gördüklerim çok daha ileri derecedeydi. Zaten konu Adıyaman’da geçiyor. Benim içinde olduğum bir konu. Devlet kendi vatandaşına eziyet edemez. Ama etti. Kimse din, dil, ırk ve düşüncesinden dolayı zülüm görmemeli. Böyle bir ayrım olmamalı. Her darbe Türkiye’yi 20 yıl geri götürdü. Hiçbir darbede hayır yoktur, iyilik yoktur. Sadece insanların hayatı altüst oluyor. İnsanlar öldüler, sakat kaldılar, zindanlarda çürüdüler. 12 Eylül benim gibi olanların Beynelmilel’i aslında. Benim Beynelmilel’im.
- Yerel bazda amatörce kaset çıkaran ve türküler okuyan biri olarak mı alındınız yoksa örgütlü bir tarafınız var mıydı?
Kendi hâlimizde, türküyü sevdiğimiz için kaset yapıyorduk. Benim hiçbir örgütle bağım yoktu. Hiçbir eylemim olmadı. Ama sol taraftan da sağ taraftan da benim arkadaşlarım vardı. Ben de Mahsuni’den dolayı sol eğilimliydim. Çünkü onun türkülerini okuyordum. Onun türküleri hoşuma gidiyordu. Türkülerimle solcuydum. Köylüler benim türkülerimi dinliyordu. Ama beni de aldılar ve bana türlü eziyetler yaptılar. Daha yeni evliyken sürüldüm. Eşim yalnız başına kaldı ben mahpusken. 12 Eylül’de yaşadıklarım aklıma geldikçe moralim bozuluyor, ‘yazık olmuş’ diye düşünüyorum.
- Kaset çıkardığınız Hasan arkadaşınıza ne oldu?
O da benim yasaklı kasetimden dolayı darbeden 3 yıl sonra alındı ve 6 ay cezaevinde yattı. Hâlen Adıyaman’da. Çok sevdiğim bir arkadaşımdır. Hasan cezaevindeyken dükkâna kardeşleri baktı.
TÜRKİYE POLİTİKASI ÇİZGİ FİLM GİBİ
- Kenan Evren bazı konularda yanlış yaptık diyor. Bir mağdur olarak bu sizi rahatlatıyor mu?
Hiçbir zaman rahatlatmaz kardaş. Bizim vicdanlarımızda mahkûmdur onlar. Kürtçe şarkı yasaktı ama Kenan Evren tam yasakladı ve söyleyenleri cezalandırdı. Şimdi çıkıp biz yanlış yaptık diyor. Böyle bir şey olur mu, ayıptır. Harcanan hayatlar ne olacak? Türkiye politikası çizgi filmi gibidir.
- Nasıl yani?
‘Gençlere yazık oldu’ deniyor. Tamam da asmasaydın o zaman. İşkenceleri nereye koyacaklar? Hangi insana reva görülür bunlar! Ama biz yaşayarak tanık olduk. Merhaba dediğim arkadaşlarım gitti. Gözetim altında çok insan öldü; ama üstünü örttüler.
- Tarih yazsa da darbeler Türkiye’de eksik olmadı hiç. Bu durumu nasıl anlamak gerekiyor?
Oldu tabii. 28 Şubat da sivil bir darbeydi. Topluma yansıyan kısmıyla üniformalı değildi sadece. İnsanlar tayin oldu, sürüldü. Bunlar darbelerin normal seyri. İşte size çizgi film. İnsanların inancına, ırkına, düşüncesine saygı yok. Darbe isteyenler var, ‘asker gelsin’ diyenler var. Türkiye’de her hükûmetin eksik yanlış tarafları vardı. Ama şimdi çağırıyorlar. Ayıp bu ya ayıp. Gazetelerde (Ergenekon’u kastediyor) okuduklarımız doğruysa vay hâlimize vay. Konuya hiç bulaşmak istemiyorum, konuşmak da istemiyorum. Türkiye’de neler neler olmuş. Yazık bu topluma.
GEVENDELER MÜZİSYENDİR
- Siz bir gevende misiniz?
Ben bu konuda Adıyaman’da yıllarca mücadele verdim. Bunları eleştirenler çok ayıp ediyor. Ben gevende (Adıyaman’da sokak çalgıcılarına verilen isim) değilim; ama gevende olsam da bir şey değişmez. Gevendeler müzisyendir. Ben onlarla çalıştım. Sanatçı olarak Aziz Çelik hocamız başımızın tacıdır. Onun türkülerini okurum ben. Bir insan keman, davul çalıyorsa ne var bunda? Onları hakir görmeye gerek yok. Benim için oradaki arkadaşlarımın hepsi birer değerdir.
- Her yıl bir kaset çıkaran sanatçılardan mısınız?
Toplam 4 kasetim oldu. İlk kasetimi amatörce 1975’te çıkardım. Sonra devamı geldi. Ama ilk profesyonel türden kasetimi 1986’da İstanbul’da çıkardım. Sürgün ve cezaevinden sonra 2 yıl Antep’te yaşadık. Yazın iş vardı; ama kışın yoktu. Hanıma ‘yürü’ dedim, geldik İstanbul’a. 1991’den beri de İstanbul’dayız. Hayatta en zor günümde yanımda olan, beni ayakta tutan eşim ve dört çocuğumla birlikte bu büyük şehirde ekmeğimizin peşindeyiz.
KASETİMİN BİR BUÇUK MİLYON SATTIĞINI YILLAR SONRA ÖĞRENDİM
- Kasetleriniz ne kadar sattı?
Eskiden benim kasetlerim çok satardı. ‘Gurbet Kuşu’ isimli kasetim bir buçuk milyon sattı. Bu satışa göre çok para kazanmam gerekiyordu. Ama o dönemde para falan kazanmadık. Telif hakkı, bandrol yok. Satan satanaydı kardaş. Kasetimin bir buçuk milyon sattığını da ben yıllar sonra öğrendim zaten. Yükünü alan aldı, ben böyle mütevazı bir hayat yaşamaya çalışıyorum. Allah kimseyi kimseye muhtaç etmesin. Beni de
- Her türden okuyorsunuz; ama daha çok türkü. Adıyaman yöresine de ayrı bir yer ayırıyorsunuz kasetlerinizde
Adıyaman çok önemli bir değerdir. Orada önemli müzisyenler, gazeller var. Urfa gibidir; ama Urfa’ya sahip çıkıldığı kadar Adıyaman’a sahip çıkılmadı. Şimdi ben hâlâ oradaki arkadaşlardan gelen parçaları okumaya gayret ediyorum. Her kasetimde Adıyaman’dan gazeller vardır. Önümüzdeki günlerde çıkacak son kasetimde de iki gazel var. Ben arabesk, fantezi, gazel okurum ama asıl işim türküdür.
- Urfa’nın çok sanatçısı var. Ama Adıyaman sizinle özdeşleşmiş. Bu sizin için ağır bir yük mü?
Adıyamanlı sanatçı çok. Ama kimsenin benim kadar yükü ağır değil. Temsil çok zor bir şeydir. Onu temsil etmek, tanıtmak, örnek olarak göstermek ayrı bir yüktür zaten. Elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Yeni nesil, artık eskisi gibi gazel ve yöresel türküleri benimsemiyor. Zaten türküler değişmiş. Bana da çok güzel türküler geliyor; ama yakışmıyor. Ben de okumaktan vazgeçiyorum. Bu saatten sonra rezil olmayalım kardaş.
- Yeni dönemde sanatçıları nasıl görüyorsunuz, keşke başka müzik türü yapsaydım dediğiniz oldu mu?
Demedim. Pop sanatçısı olmazdım zaten, bana uymazdı, yapamazdım. Pop sanatını dinleyen ve söyleyenlere saygımız vardır her zaman. Bir Tarkan’ın yaptığı hareketleri yapamam, deneyemem bile. Adam tutturmuş bu şekil gidiyor. Yeni nesil sanatçı arkadaşların çoğu saygılıdır. Olmayanlar da kendileri bilir. Tepeye çıkmak kolay, önemli olan orada durmayı başarmak. Her taraf sanatçı dolu, bir iki sene sonra bitiyorlar. Kalıcı eserler bırakmak önemli. Ben kasetimde şiir de okurum. Her kasetimde mutlaka kalıcı bir iki parça olur. Buna dikkat ve gayret ediyorum. Kaliteli yapmak önemli. Ama kasetlerin satmaması da ayrı bir konu. - Hiç mi satmıyor?
Çok az satıyor. Korsancılık ve internet bitirdi. Aha parça ağzımızdan çıkamadan internete düşüyor. Sanatçıya, eser sahibine, firmaya yazık.
- O zaman niye kaset çıkarıyorsunuz?
İki sene üst üstte aynı parça ile televizyona çıkamazsın. Ayıp oluyor. Sokakta soruyorlar “Abi yeni bir şey yok mu?” Çıkarmazsak bize yakışmaz, ayıp olur. “Ula hele Kâhtalıya bak, hep aynı türküyü okuyor.” derler.
- Parayı nereden kazanıyorsunuz?
Yıllarca amatörce mücadele verdik. Ama gönlümüz hâlâ amatör. Biz bu işe baş koyduk, kendimizi adadık. Topluma müzik üzerinden bir iz bırakmak istedik. Çabamız bunun içindir kardaş. Ne yalan söyleyeyim, kasetlerden pek kimse kazanmıyor artık. Gecelerden, ekstralardan, şenliklerden kazanıyoruz. Ne yalan söyleyeyim babam, bunlar olmazsa işimiz yaş.
HAYATIMIN ROMANINDA DARBE İLE YÜZLEŞECEĞİZ
- Darbe hayatınızı çok etkilemiş. Hâlâ izlerini taşıyorsunuz. Darbeleri eleştiren bir türkü ya da şiir yazdınız mı?
Toplumsal konular var benim türkülerimde. Şiirlerimde yoksulluk, insani meseleler var; ama darbe için bir şey yapmadım. Yalnız ömrümüz yeterse önümüzdeki sene benim hayatımı anlatan bir kitabı eşim Hülya yazacak. Orada darbelerle yüzleşeceğiz ve toplumu da aydınlatacağız. Biz kendi yaşadıklarımızı aktaracağız. Yalan yok, hile yok. Kâhtalı Mıçe’nin hayatını anlatan bir roman şeklinde olacak bu. Hayat bizi hep yalpaladı. Çocukların derdine düştük. Bu zamana kadar geldik. 12 Eylül ile ilgili çok sayıda dizi, film yapıldı. Demek ki ciddi bir yara bırakmış toplumda. Hangi darbenin iyi tarafı var? Sırtı kalın adamlar yine aynı yerde durur, ezilenler ezilmeye devam eder.
EŞİM KİTAPLARIMI YAKARKEN BEN AĞLADIM
- 12 Eylül’le ilgili konuşurken çok değişiyorsunuz. Konuya dair kitaplar okuyor musunuz?
3 çuval kitabım vardı. 12 Eylül olunca evde arama yapacaklar, ‘kitapları görürlerse daha kötü olur’ diye eşim hepsini yaktı. Çünkü kitaplarla suçumuz daha da artardı. Hanım bahçede çamaşır kazanındaki suyu benim kitaplarımla ısıttı. Tek tek yırtıp atarken ben baka baka ağladım. Sol kitaplar, romanlar, başka tür kitaplar da vardı. Ben bu kitapların hepsini kitapçıdan aldım. Kitaplar mecburi yakılırken benim de canım yandı kardaş. Artık ondan sonra kitap okumadım. Zamanım da olmadı derken hayat bizi savurdu buralara. Aslında çok güzel kitaplar çıkıyor, fakat okumuyorum. Bu çok kötü bir hâl aldı bende. Çocuklarımı okuttum ve okusunlar istedim hep. Eşim de hep yardımcı oldu bu konuda.
(Aksiyon)
-
Kamil MIZRAK 16 yıl önce Şikayet EtBuna Surgun Denir mi?. kusura bakma ama biraz sallamissin, seni adiyaman dan Malatya ya gondermelerine surgun degil olsa olsa mukafat denir!Beğen
-
islam yolcu 16 yıl önce Şikayet EtYANLIŞLAR!!!!. abdullah nezih kaleli kardeşim, insanın acılarını bile bulandırmakta üstünüze yok..orda anlatılan mesele sağ sol meselesi değil ya..insanın acılarına bile bize ait olan acılar ve ait olmayanlar olarak ayırdığımızda gerçekten insanlığın sıfırlandığı noktaya gelmişiz demektir.böyle bir tanımla gerçekten ürkütücü.acılar insana ait..haksızlıkklar aynı şekilde etkiler insanı..işkence ve zulüm acısı aynıdır..sağ sol müslüman hristiyan inanan inanmayan tanımaz e bee kardeşim..kahtalı abi anlatıkların çok hüzünlü!Beğen
-
ismail hakkı törtop 16 yıl önce Şikayet EtOLİGARŞİ. Ülkemde halen bazı beyinler Askeri darbeleri savunuyor.Ergenekonu savunuyor.Ama askeri rejimin (Oligarşi) ne olduğunu bilseler acaba ne yaparlardı.Oligarşinin sağı-solu yoktur.Herkes potansiyel suçludur.Avrupa Birliği ülkelerinde askeri rejimi savumak suçtur.Sonuç son gelişmeler ışığında CHP ve ona destek veren diğer partiye duyurulur.12 Eylül mimarları neden bu Ergenekon davasında yargılanamaz.Kendisini sınırsız güc sananları Demokrasinin gücü yargılamalı.Beğen
-
abdullah nezih kaleli 16 yıl önce Şikayet Etferyat. yıllardan beri sol kesim feryat edip durur, işkence gördük diye. doğrusu bunu çok ta iyi yapıyorlar. halbuki asıl işkenceyi görenin sağcılar olduğunu, kol kırılır yen içinde kalır diyerek sustuklarını yıllar sonra muhsin bey açıklamasa onu da bilemeyecektik.bu solcular reklamı gerçekten iyi yapıyorlar.kendilerini pazarlamasını iyi biliyorlarBeğen
-
menaf duman 16 yıl önce Şikayet Etikigözüm. canım abim sana en derin saygılarımı sunuyorum.seni en iyi ben bilirim.seni en çok ben severim. seni şiirinle selamlıyorum ben hamal hamonun kızıyım amca babam akşama kadar eminönünden sirkeciye yük taşır anam da tıpkı babam gibi zengin evlere gündeliğe gider.ortaokula geçtim bu sene benim gibi üç kardeşim daha var.hayattta hiçbirşey zoruma gitmez ama bu şımarık zengin kızları varya.kimi anama güzel temizle temizlememiş der.kimide bu elbiseyi kızına ver süslensin derler.benBeğen