Diyarbakır zindanının belgeseli çekildi

12 Eylül darbesinden sonra ‘işkence merkezi’ gibi kullanılan Diyarbakır Cezaevi, yine gündemde. Hükümetin müzeye çevirmeyi düşündüğü cezaevinin belgeseli de çekildi

Diyarbakır zindanının belgeseli çekildi
Diyarbakır zindanının belgeseli çekildi
GİRİŞ 10.06.2009 06:10 GÜNCELLEME 10.06.2009 06:10
Bu Habere 36 Yorum Yapılmış

Haşim Söylemez'in haberi

Elli-altmış kişi havalandırmaya alınırdı. Gardiyan ‘tepe ol’ komutu verince tüm tutuklular üst üste biner, bir diğeri de en üste çıkar ve bu şekilde İstiklal Marşı’nın on kıtası okutulurdu. Başka zaman havalandırmaya çıkan 6 tutuklu bir daire oluşturur, bunların üzerine de 3-4 kat olacak şekilde diğerleri kule oluşturur, gardiyanın ‘yıkıl’ komutuyla bütün tutuklular kendini bırakır ve çoğunun vücudunda kırılma, incinme veya çıkık olurdu. Günün programı devam eder; gardiyanlar koğuşa girip ‘ranza altı ol’ komutu verince, koğuştaki tutuklular ranzaların altına girerdi. Ancak tutuklular ranza altlarına sığmadığı için kiminin eli, kiminin kolu dışarıda kalır, gardiyanlar ise tutukluların dışarıda kalan uzuvlarına kalaslarla vurmaya başlardı. ‘Kervan ol’ komutu bir başka psikolojik işkencedir; havalandırmada tutuklular tek sıra dizilir, her birinden önündekinin sırtından, bacaklarından tutması istenirdi. Yine gardiyanın komutuyla tutuklular yürümeye başlar ve bu işlem ayakta duramayacak hâle gelinceye kadar sürerdi. Oğuz Güven’in yazdığı ‘Zordur Zorda Gülmek’ isimli kitapta Diyarbakır Cezaevi’ndeki uygulamalar bir bir sıralanıyor. Dahası da var; fakat onları okumayı yürek kaldırmaz…

Mahkûmlara uygulanan işkencelerin bedenler ve ruhlarda derin izler bıraktığı, tanıkları yıllar sonra anlatırken ortaya çıkıyor. ‘Türkçe konuş, çok konuş!’ komutunun her daim geçerli olduğu Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nde (Bugünkü adıyla Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi. Adli mahkûmlar kalıyor.) yaşananlar bir devrin trajik izlerini yansıtıyor. Aslında ‘devletim’ diyen bir güruhun körlüğü, basiretsizliğiydi olanlar. 12 Eylül 1980’den Mart 1984’e kadar Kürt tutuklulara uygulanan işkenceler, nefretleri sevgilerin önüne geçirdi. Bu, çoğu uzmana göre, terör örgütü PKK’nın palazlanmasına ve güçlenmesine vesile olan planlı bir projeydi.

Diyarbakır Cezaevi’nde yaşananlar bugün üzerinde durulan en hassas konuların başında geliyor. Hükûmetin yeni ‘Kürt açılımı’ olarak lanse ettiği projelerdeki hamlelerden biri de cezaevinin müzeye dönüştürülmesi veya yıkılıp yerine barış anıtı dikilmesi. Zaten Diyarbakır Belediye Başkan adayı olan AK Parti Milletvekili Kutbettin Arzu’nun seçim vaatlerinden biri Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nin yıkılıp yerine ‘barış parkı’ yapılmasıydı. Hükûmet ve aydınlar nezdinde bir döneme damgasını vuran cezaevinin yıkılması fikri giderek güçleniyor.

Şüphesiz Diyarbakır Cezaevi üzerine çok yazılar yazıldı, anılar anlatıldı ilk ağızlardan. Herkes yaşadıklarını anlatırken bir kez daha o günlere gitti. Müzeye dönüştürülmesi fikriyle gündeme gelen cezaevi konusunda bir çalışma ortaya konuldu. Bu sefer acı satırlara sığmadı, dile geldi; belgesele dönüştürüldü. Yönetmen Çayan Demirel, 5 No’lu Cezaevi adıyla cezaevinde yaşananları belgeselde anlattı. Demirel 100 tanıkla görüşüp 45’ni belgesele dâhil etmiş. Bunlar arasında Ahmet Türk, Tarık Ziya Ekinci gibi önemli isimler var. Her tanık, yaşananları kendi penceresinden anlatıyor. Çayan Demirel, tanıkların anlatımları sırasında zorlandıklarını aktarıyor: “O travmayı hâlâ yaşıyorlar. Bana şöyle yapıldı, böyle yapıldı veya arkadaşımıza şu oldu denildiğinde kopup o günlere dönüyorlar. Bu bizi biraz zorladı. Mesela bir mahkûmun ‘bana canlı canlı fare yedirdiler’ demesi ekibin dengesini bozdu. Bir başka mahkûmun ağrıyan dişinin yerine sağlam 3-4 dişinin çekildiğini anlatması da aynı etkiyi yaptı.” Belgeselin tamamı daha sonra kitap olarak piyasaya çıkacak.

Diyarbakır Cezaevi ile ilgili en kapsamlı çalışma sayesinde yeni bilgiler de öğreniyoruz. Çayan Demirel bazı ezber bilgilerin farklı olduğunu öğrendiklerinin altını çiziyor. Meselâ 12 Eylül 1980 ile Mart 1984 tarihleri arasında geçen süreçte cezaevinde yapılan işkencelerde 34 değil, 32 kişinin öldüğünü bu belgeselle öğreniyoruz. Demirel, mahkûmlardan Suphi Çevrici ile Mehmet Emin Yavuz’un 1986 ve 88 yıllarında öldüğünü tespit ettiklerini anlatıyor. Belgeselde aynı zamanda 4 kadın mahkûmla da ilk kez görüşülüyor. Ayrıca çocuk kısmında kalan 2 mahkûm da ilk defa konuşuyor. Celil Beyazgül ve Fehmi Behçeçi çocuk koğuşunda kalırken o dönemde uçak kaçıran hava korsanları Yılmaz Yalçıner, Ömer Yorulmaz ve Mekki Yassıkaya’nın himayesinde eğitimden geçiriliyor. Bu çocuklara Kemalizm’in nimetleri anlatılıyor her gün. Belgeseldeki ilklerden biri de Diyarbakır Cezaevi’nde kalan bir Alman vatandaşı ile görüşülmüş olması. Van Akdamar bölgesinde çalışmalar yapan Ralph Braun, ajan olduğu gerekçesiyle tevkif edilip Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’ne getiriliyor. Burada işkencelere maruz kalan Braun, 6 ay sonra Alman hükûmetinin devreye girmesiyle serbest bırakılıyor. Cezaevinde Ali ismi verilen Braun o günleri anlatırken askerlerin verdiği ‘emret komitanım’ tekmilini hiç unutamadığını aktarıyor. Belgesel için dönemin komutanlarından Kemal Yamak ile söyleşi yapılmak istenmiş; ancak kendisi bunu kabul etmemiş. Dönemin Diyarbakır Askerî Savcısı Ümit Kardaş ile yapılan bir söyleşi de belgeselde yer alıyor.

Yönetmen Çayan Demirel bu belgeselle Türkiye’nin bazı acı ve hatalarıyla yüzleşeceğini düşünüyor. Demirel’e göre, Diyarbakır Cezaevi’nde din, dil, ideoloji ayrımı yapılmadan eşit işkence uygulandı. 12 Eylül’ün oluşturduğu en büyük yaralardan birinin Diyarbakır Cezaevi olduğunu anlatan Demirel şunları söylüyor: “Toplumsal barışın sağlanmasının yolunun tarihle yüzleşmekten geçtiğine inanıyorum. Benim derdim yüzleşme kültürüyle sağlıklı bir toplumun oluşmasına katkı sunmaktır. Bir yarayı kaşıma niyetinde değilim. Sadece tarihî gerçeklere dikkat çekiyorum. Yüzleşmeden geleceği yeniden inşa etmede sıkıntı yaşarız.”

Çayan Demirel, Koray Kesik, Burak Dal, Ayşe Çetinbaş’tan oluşan belgesel ekibi aynı zamanda Adalet Bakanlığı’nın izniyle Diyarbakır Cezaevi’nde oluşturdukları örnek bir koğuşta çekim yapmış. Demirel, koğuşların günümüzde farklı olduğunu; fakat koridor görüntülerini ve cezaevinin genel durumunu o günün şartlarına yakın çekimler yaptıklarını anlatıyor. 2 yıl süren çalışma sonucunda tamamlanan ve 101 dakikadan oluşan belgesel kasım ayından itibaren sinemalarda gösterime girecek.

(Aksiyon)

YORUMLAR 36
  • kılıçarslan3 14 yıl önce Şikayet Et
    Bırakın kardeşlik ayaklarını... Türk'ün kardeşi Türkler ve Türk'e hainlik etmemiş müslümanlardır.Kardeşlik ayaklarıyla bu temiz ve kahraman milleti yıllarca sömürdünüz.
    Cevapla
  • adem ademoğlu 14 yıl önce Şikayet Et
    düşmanın attığı taş değil dosttan gelen söz yaralar beni müslüman kardeşim..!. insan olmak belli vasıflara sahip olmaktır; haklının hakkını verebilmek, en azından o hakkı görebilmek, zulme karşı birşey yapamasa dahi en azından ona buğz etmek karşı olmak v.s bunlar insanlığın asgari sınırlarıdır ayrıca islami vasıflardır olmazsa olmazdır... habere yapılan kimi yorumlara bu gözle bakarsak ne görürüz ?
    Cevapla
  • şule aksu 14 yıl önce Şikayet Et
    Kader.... O yıllarda ben daha annemin karnındaymışım. Babamı Karadeniz'de bir dağ köyünde öğretmenken jandarma alıp götürmüş. Cezaevinde yer olmadığı için tuvaletin üstünü kapatıp oraya tıkmışlar. 15 gün... Suç yok, delil yok. Şimdi ben o hilal bıyıklı babanın kızı bir Kürt'le evliyim. G.doğudayım yıllardır. Biz "nesin?" diye sorulduğunda önce "elhamdulillah müslümanız" diyen bir milletiz. Bu kötü maya bu toprakta tutmadı ve tutmayacak.
    Cevapla
  • yıldıray24 14 yıl önce Şikayet Et
    anlayana aradaki fark. Rahmetli yazıcıoğlu 7.5 yıl mamakta şuçsuz yere yatmış en ağır işkencelere maruz kalmış ve o dönemde hapishaneleri ziyarete incelemeye gelen avrupa heyetine bile o işkence gören ülkücüler devleti gammazlamaışlar içlerine sine çekmişlerdir dağada çıkmadı o ülkücüler darağaçlarında solla eşitlik diye şehit edildiler. İşte aradaki fark anlayana tabiki
    Cevapla
  • yıldıray24 14 yıl önce Şikayet Et
    niye diyarbakır?. bu haber tamamen bazı kişi ve örğütleri haklı çıkarma gayretidir. o dönemde mamak cezaevi ve albay raci tetiği bilmeyenler şimdi pkk yı masum görüntüsüne sokmak isteyen kasıtlı düşüncelerdeki kişilerdir. açın okuyum mamak ve raci tetiği bakalım işkencenin büyüğü hangisi
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
DİĞER HABERLER
Türkiye'nin beklediği an geldi! Arda Güler golle döndü
Hababam Sınıfı'nın efsane sahnesi gerçek oldu!