Kızıldeniz hakkında ne bilmeliyiz?
Kızıldeniz günümüz coğrafyasına turizm dışında önemsiz gibi görünse de tarihte oynadığı role baktığımız zaman, öneminin hafife alınmaması gerektiğini gözler önüne seren bir coğrafi hazine.

Üç yanı denizle çevrili, üstelik dünyanın en güçlü donanmasını kurmuş ve yüzyıllarca düşmanlarına okyonusları dar edip, Akdeniz'i Türk gölüne çevirmiş Kaptanıderyalar yetiştirmesine rağmen, ülkemizde denizcilik tarihi konusundaki çalışmalar oldukça sınırlı.
Oysa deniz ve denizcilik İslam Medeniyeti'nin özel önem verip, el üstünde tutması gereken alanlardan.
Tarih boyunca büyük medeniyetlerin nehir yataklarında doğup, denizlerle büyüdüğü gerçeğine dikkat çeken Prof. Dr. Mustafa Payda, İslam toplumlarının da denizde gücü ele geçirmesiyle dünya imparatorluğu kurmuş rakiplerine karşı üstünlük sağlamaya başladığının altını çiziyor, Nihal Şahin Utku'nun Çöl, Gemi ve Tacir, Kızıldeniz adlı kitabına yazdığı sunuş yazısında.
Prof. Dr. İdris Bostan'ın bu alana mührünü vuran tarihçi olarak hakkını teslim edersek haricindeki eserlerin azlığı ve sığlığı, Nihal Şahin Utku'nun eserinin değerini ortaya koymaya yetiyor.
Kızıldeniz, bir dönemin dünya tasavurunda merkezi rol oynayan güç bölgesi. Roma İmparatorluğunu buraya hakim olduğu dönemden, Avrupalıların buraya hakim olmak için Haçlılar aracılığı gerçekleştirdiği manevralara kadar tarihi hadiseler budenizin önemini gözler önüne seriyor.
Yazarın, Kızıldeniz'de Denizcilik, Ticaret ve Yerleşim (VII. ve XI. yüzyıllar) adıyla Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde doktora çalışması olarak hazırladığı eser, ağırlı olarak Kızıldeniz'de dört asır süren faaliyet alanlarına odaklanmış.
Kızıldeniz'i coğrafi özelliklerinden tarihine, limanlarından tersanelerine, tüccarlarından korsanlarına dek enine boyuna inceleyen yazar Nihal Şahin Utku da Araplar nezdinde denizin ürperti ve dehşet çağrıştıran kavram olmasına rağmen Kızıldeniz'in onların medeniyetlerinin inkişafında önemli rol oynadığını belirtiyor.
Utku, tarihi rolü ve kültürel zenginligini gözler önüne çıkarttığı Kızıldeniz'le ilgili görüşlerini şöyle sürdürüyor:
İSLAM TARİHÇİLERİNE GÖRE HAYIRSIZ DENİZ
Kurak Arabistan ile kavurucu Afrika arasına sıkışmış Kızıldeniz, klasik İslam tarih ve coğrafya kaynaklarında oldukça kötü bir şöhretle anılmıştır: Tarih boyunca hep ferahlık ve huzuru simgelemiş olan su, burada neredeyse "rahmet" özelliğini yitirmiş gözükmektedir.
Erişilmesi zor ender koyları, fırtınaları, su altına gizlenmiş keskin mercan kayalıkları ve ters akıntılarıyla sayısız kurban almış olan Kızıldeniz, dünyanın en "berbat" denizi olarak tasvir edilmiştir. Dünyanın en sıcak ve tuzlu denizi olarak bilinen Kızıldeniz'in bu kötü şöhreti modern çalışmalara da yansımıştır.
Milyonlarca yıl önce yaşanan jeolojik gelişmeler sonucunda Arabistan'ı Afrika'dan ayıran Kızıldeniz'in, Hz. Peygamber'in Afrikalı olmasını engellediğine hayıflanan Mazrui'nin Kızıldeniz tasviri de bir o kadar iç karartıcıdır: "Daracık, tehlikeli ve ölümcül bir su şeridi."
Süveyş Kanalı'nı saymazsak Kızıldeniz'in tek girişi olan Babülmendep Boğazı, bu denizde yitirilen insanların ölümüne matem tutulan bir kapıdır. Tarih boyunca bir su birikintisi için yapılacak en kötü tasvirler yapılmıştır Kızıldeniz için.
Ancak Kızıldeniz'in tarih içinde oynadığı rol, onun tüm bu kötü şöhretini boşa çıkartacak mahiyettedir.
İSLAM TOPRAKLARININ EN ÖNEMLİ KAVŞAĞI
Maurice Lombard'ın "berzahlar, kavşaklar bölgesi" olarak tanımladığı İslam topraklarının en önemli kavşaklarından biridir Kızıldeniz.
Müslümanlar, İslam'ın ilk yıllarından itibaren Afrika kıtası ile bağlantılarını bu deniz üzerinden gerçekleştirmişlerdir. Kızıldeniz'e tarihî ehemmiyet kazandıran en önemli faaliyet alanları, hiç şüphesiz denizcilik ve ticaret olmuştur.
Bölge şartları düşünüldüğünde denizcilik ve ticaretin birbirinden ayrılması mümkün değildir. Ticaret, milletleri ve medeniyetleri birleştirip buluşturan çok önemli bir belirleyici olmasına rağmen, Kızıldeniz özelinde sadece ticaretin takibini yapmak oldukça zordur. Zira Kızıldeniz ticaretindeki dalgalanmalar, medeniyet dalgalanmaları ile yakından irtibatlıdır. Bu nedenle çalışmamızın ilgi alanları, denizcilik, ticaret ve yerleşim olmuştur.
Kızıldeniz, tüm olumsuz özelliklerine rağmen, İslam'ın doğup geliştiği havzada yer almasının da etkisiyle, büyük antik imparatorlukların ticari mirasını devralmış; Uzakdoğu ve Akdeniz gibi iki önemli ekonomik gücü irtibatlandıran tarihî bir köprü olmuştur. Braudel'in ifadesiyle, Kızıldeniz'in sakin su havzalarından bir "denizcilik sanatı" ortaya çıkmıştır.
İslam'ın gücüyle antik dünyanın maddi ve manevi mirasını devralan Müslümanlar, denizaşırı ticarette yalnızca ticari emtia değil, inanç ve kültürlerini de taşımışlar; çok geçmeden bu diyarları Müslümanlığın bakış açısıyla donatmışlardır.
Bu çalışma, denizcilik araştırmalarının çok az olduğu ülkemizde, bu alana yapılan mütevazı bir katkıdır. Açıkça ifade etmek gerekirse, söz konusu çalışma Braudel'in Akdeniz Dünyası'nm açtığı yoldan ilerlemeyi tercih etmiştir. Tarihin sadece muzafferlerin siyasî tarihinden ibaret olmadığı yaklaşımından hareketle, coğrafyadan ticarete, sosyolojiden teknolojiye kadar toplumları bir bütün olarak ele alan bir tarih anlayışını benimsemiştir.
Tabiatıyla bu tarz tarih çalışmalarının malzemesi, siyasî tarih çalışmalarından çok daha kıt ve dolaylı olmaktadır. Zira tarihi kaydedenler, büyük ölçüde kendi zamanlarının istisnai gelişmeleri üzerinde durmaktadır. Bu kayıt yöntemi, dönemin şartlarında normal olanı genellikle atladığından, bu durum bizim gibi sonraki dönem tarihçilerini, geçmişi ancak dolaylı yollardan keşfetmeye yöneltmiştir. Bu çalışmadaki çıkarımların önemli bir kısmının, bu tür küçük ipuçlarından kotarıldığı görülecektir.
Bu ipuçları, Collingvvood'un tabiriyle aralarını tarihçinin dolduracağı ve böylece tarihi yeniden inşa edeceği kolon ve kirişleri oluşturmaktadır.
N.Ş. Utku'nun Çöl, Gemi ve Tacir, Kızıldeniz adlı çalışması pek çok açıdan gözden kaçırılmaması gereken, tarihi ve ticari önem haiz bilimsel tabanlı bir eser.
Eserin, özgün tarih çalışmalarını gün yüzüne çıkartmak için düzenlenen Prof. Dr. Işın Demirkent Tarih Ödülünü 2010 yılında kazanmış olması önemini zaten gözler önüne sermeye yetiyor.
(Haber7)