Mısır'da İslami uyanış ve Müslüman Kardeşler tecrübesi

İlim ve Kültür Derneği (İLKE) bünyesinde M. Tahir Kılavuz, M. Hüseyin Mercan, Süleyman Güder tarafından “Orta Doğu'da İslamcı Siyaset: Değişim Sürecinde Müslüman Kardeşler ve Nahda” adıyla bir rapor hazırlandı.

Mısır'da İslami uyanış ve Müslüman Kardeşler tecrübesi
Mısır'da İslami uyanış ve Müslüman Kardeşler tecrübesi
GİRİŞ 24.08.2013 08:21 GÜNCELLEME 24.08.2013 09:33
Bu Habere 1 Yorum Yapılmış

İşte araştırmanın ilk sacayağını oluşturan "Müslüman Kardeşler"in önündeki zorluklar ve yaşamış olduğu değişim şöyle anlatılıyor:

Özellikle 19. yy. sonu ve 20. yy'ın başında diğer İslam coğrafyalarıyla beraber Mısır'da da yükselen İslami uyanış fikri zaman içerisinde toplumda da karşılık bulmuştur. Bunun en önemli göstergesi olan Müslüman Kardeşler Hareketi bir toplumsal hareket olarak modern Mısır tarihinin en önemli aktörlerinden biri olmuştur. Küçük bir cemiyet olarak kurulan yapı kısa zamanda tüm Mısır'a yayılmıştır. Krallık dönemi sonlarına doğru yalnızca toplumsal bir hareket olmaktan çıkıp siyasallaşmaya başlamıştır. Hür Subaylar Darbesi sonrasında ise dönemin Mısır siyasal hayatının en önemli muhalefet hareketi olmuştur.

Kardeşler Hareketi siyasal düzeyde bir temsiliyet sağlamakla birlikte toplum içerisinde de faaliyetlerine devam etmiş ve adıyla müsemma olarak bir beraberlik ve kardeşlik birliği tesis etmeye çalışmıştır. Kardeşler, bir yandan Mısır'da bu kadar yaygınlaşır ve derinleşirken, diğer taraftan örgütsel ve fikrî yapısı açısından diğer Müslüman topluluklara yayılmıştır. Bu bakımdan İslamcı bir hareket olarak Müslüman Kardeşler tecrübesi sadece Mısır için değil tüm İslam dünyasına mal olan çok önemli bir tecrübe olarak karşımıza çıkmaktadır.

Müslüman Kardeşler'i inceleyen araştırmanın bu bölümü üç alt kısımdan oluşmaktadır. Bu bölümde öncelikle tarihsel süreç içerisinde Kardeşler'in izlediği serüven ele alınacaktır. Bu bağlamda hareketin kuruluşu ile Abdünnâsır, Sedat ve Mübarek dönemleri ayrı ayrı değerlendirilecektir. Bunu takiben hareketin geleneksel olarak sahip olduğu iddialar ve fikirler ile 25 Ocak 2011 Devrimi sonrası savunulan görüşler üzerinden karşılaştırmalı bir inceleme yapılacaktır. Bu inceleme ile hem süreç içerisinde ortaya çıkan bazı değişiklikler işaret edilecek hem de bir anlamda bu yeni dönemde hareketin karşılaşacağı en önemli meselelere değinilecektir. Son olarak ise Kardeşler ile ilgili bir genel bir değerlendirme yapılacaktır.

Kuruluşundan Devrime Müslüman Kardeşler'in Macerası

Yıllarca otoriter rejimler altında yaşayan Arap toplumlarının gerçekleştirdiği değişim hareketlerinin Tunus'tan sonraki en önemli ayağı olan Mısır'dır. Bu ülkede yapılan ilk özgür seçimlerden sonra mecliste çoğunluğu ve cumhurbaşkanlığı koltuğunu kazanan Kardeşler hareketi, geçmişte olduğu gibi yakın gelecekte de Mısır siyasal hayatının çok önemli bir parçası olacaktır. Ancak Abdünnâsır, Sedat ve Mübarek dönemlerinden farklı olarak Kardeşler, bu yeni dönemde muhalefetin önemli bir parçası değil, bizzat ülke idaresinin resmî temsilcileri olmuşlardır. Tartışmasız, Kardeşler'in bugün yönetimde sergileyeceği performans, geçmiş dönemde yaşanmış süreçlerin getirdiği zorluklarla yakından ilişkili olacaktır. Bu sebeple de Mısır toplumsal ve siyasal hayatının yakın geleceğini anlamak için ülkenin en canlı ve dinamik hareketi olan Müslüman Kardeşler'i iyi anlayabilmek son derece önemlidir.

Toplumsal aktör olarak Müslüman Kardeşler'in doğuşu

Mısır'da kurulan ve bazı Orta Doğu İslam ülkelerinde de faaliyet gösteren dinî-siyasi bir teşkilat ve hareket olan Müslüman Kardeşler 1928'de Mısır'ın İsmâiliye kentinde Hasan elBenna tarafından Cemiyyetü'l-ihvâni'l-müslimîn (Müslüman Kardeşler Cemiyeti) ismiyle kurulmuştur. 1932 yılına kadar Süveyş Kanalı civarındaki şehirlerde ilgi gören Cemiyet, birçok şube açmıştır (Zahid, 2010). 1932'de idari merkezini Kahire'ye taşıyan Cemiyet, çalışmalarını Mısır sathına yayarak şube sayısını hızlı bir biçimde arttırmıştır. Kısa bir süre sonra ülke
dışında Suriye, Lübnan ve Filistin'e de temsilciler göndererek yurt dışında bürolar açmaya başlamıştır. 1928-1931 yılları arasında cemaat olarak kalan Kardeşler, 1931-1936 yılları arasında dinî bir cemaatten harekete evrilmiştir. Hareketin siyasi parti gündeminin olması ve Mısır'da güçlü siyasi etkisi olan bir aktör olarak ortaya çıkması 1936-1942 yılları arasında gerçekleşmiştir. Bu tarihten itibaren Kardeşler artık güçlenerek toplumda etkili olabilen bir kitle hareketine dönüşmüştür.

Hatta günümüzde modern İslamcı hareketlerin öncüsü olarak görülmektedir (Hia, 2000: 15). Daha sonraki süreçte doktor, mühendis, eczacı, diş hekimi, tüccar, öğretim üyeleri, öğrenci dernekleri gibi meslek odaları şekline örgütlenen hareketin toplumda bilinirliği hızlıca artmaya başlamıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında (hatta savaşın başlamasıyla) Kardeşler, Mısır'daki en önemli politik muhalefet merkezini oluşturmuştur (Mitchell, 1969: 12). Daha sonraları görüleceği gibi Mısırlı bu İslamcılar, reformcu yapılarıyla dipten gelen dalgayla "pasif devrimi"öngörmüşlerdir. 

Hareket'in liderlerinden Mustafa Meşhur cemaatin kuruluş yıllarındaki amacını şöyle ifade etmiştir:
"tüm isteğimiz şeriata dayalı bir İslam devleti. Bu bir asır sürebilir. İlkemizde sapma olmamalıdır." (Mitchell, 1969: 195). Kullanmış olduğu üslup ve retorik nedeniyle Kardeşler genelde tasavvufi bir hareket, yani yalnızca toplumsal ıslahı amaçlayan ve bireysel terbiyeyi önemseyen bir hareket olarak algılanır. Fakat Mısır'ı yabancı işgalinden kurtarmak (anti-emperyalizm) gibi bir amaçla kurulan hareketin asıl toplumsal amacı, Mısır'da İslam'ın emrini hükümran kılıp, "gerçek İslam'ı" arayarak içtimai nizamın tatbikini sağlamaktır.8
Bu yönü itibarıyla Benna'nın öncülüğünü yaptığı bu hareket, Beyyumi Gânim'in de dediği gibi, toplumun her kesimine ve yerine nüfuz eden kapsamlı bir sosyal harekettir (el-Beyyûmi Ganim, 1992: 149-150). Ayrıca, İslami bir hareket olarak düşünülen bir örgütlenmenin siyasi bir amacı, hedefi olmadığı düşünülemez. Bu durum İzzetbegoviç'in şu cümlelerinde tebellür etmiştir:
"Tarihte var olan hiçbir hakikî İslami hareket yoktur ki aynı zamanda siyasî hareket olmasın. Bunun sebebi İslam'ın bir din olmakla beraber aynı zamanda da onun bir felsefe, ahlak, düzen, tarz, atmosfer, tek kelimeyle hayatın tamamını kuşatan bir şey olmasındandır." (İzzetbegoviç, 2010: 173).

Bununla birlikte bu dönemde Kardeşler'in önemli faaliyetlerinden biri, hareketin aktif olarak Filistin meselesine ciddi anlamda müdahil olup destek vermesidir. Hatta siyonizm tehdidine karşı 1948 yılında Filistin'de savaşmaları için en-Nizâmü'l-hâs adıyla silahlı mücahit birlikleri oluşturmuşlardır.

Hür Subaylar Darbesi: Siyasetin Kıskacında Müslüman Kardeşler

Kuruluşundan 2000'li yılların başına kadar örgütsel işleyiş ve söylem açısından Kardeşler'de radikal bir değişiklik görülmemiştir. Bununla birlikte bu sürece gelene kadar Kardeşler birtakım önemli kavşaklardan geçmiştir. Bunların ilki, hareketin kurucu liderinin Benna öldürülmesinden bir müddet sonra, 1951 senesinde, Hasan el-Hudaybî'nin yeni lider olarak göreve başlamasıyla Kardeşler'in içinde oluşan çalkantılar sonlanmıştır. 10 Bu hareketin geleceği açısından önemli bir aşamayı, Ramazan'ın deyişiyle "yeni siyasi gerçeklerin sınavının verildiği yılları" temsil etmiştir (Ramazan, 2005: 397). Bununla birlikte yeni liderin, Hür Subaylar Hareketi'nin 23 Temmuz 1952'de iktidarı kansız bir darbeyle ele geçirmesinde Kardeşler'in yayımladığı bir belge ile Hür Subaylar Hareketi'ni "mübarek eylem" olarak ifade etmesinin önemli katkıları vardır. Kardeşler böylece önemli ve de tehlikeli bir dönemece girmiştir. Zira hareket ilk defa siyasi otoritelerle eş güdüm ve uyum içinde hareket etmiştir. 

Ülkedeki tüm siyasi yapılanmalar yasaklanırken, Kardeşler'in çalışmalarına izin verilmiştir. Yıllardır baskı ve kovuşturmaya muhatap olan Kardeşler bu "mübarek eylem"in örgütün İslam öğretilerine sadık bir ortam yaratacağını düşünmüştür. Darbeden kısa bir süre sonra (1 Ağustos 1952) dönemin Kardeşler lideri Hudeybi tarafından yayımlanan bir bildiride bu durum şu şekilde dillendirilmiştir:
"Allah, Mısır ulusumuzun yeniden doğuş umuduna, 
zaferinin canlanmasına ve Allah ve hakikât için mücadelemizde engellerin kaldırılmasına kapıları açan bu kutlu darbeyle büyük Mısır ordusuna zafer vermiştir[…]." (Ramazan, 2005: 417). Fakat bu umutlu durum kısa sürmüştür. Aralık ayında darbe yönetiminden İslami anlamdaki bazı somut adımlar atılması ve iktidarın sivillere devredilmesi gibi isteklerde bulunan Kardeşler'in talepleri reddedilmiştir (Ramazan, 2005: 77-78). Bundan sonra Kardeşler'in askerlerle ilişkileri gittikçe kötüleşmiştir. 

1954'te Cemal Abdünnâsır'ın başa geçmesiyle Kardeşler için zor bir dönem başlamıştır. Abdünnâsır, iktidarı ele geçirdikten kısa bir süre sonra güçlü bir muhalefet olarak gördüğü Kardeşler'i bastırarak gücünü pekiştirmeye çalışmıştır (Zahid, 2010: 78-79). Böylelikle, Kardeşler ile Hür Subaylar (Konseyi) arasındaki II. Dünya Savaşı sonrasında kurulan ve I. Arap-İsrail Savaşı'yla güçlenen ilişki tam anlamıyla bitmiş oldu. Zaten sosyalist bir anlayışı benimseyen Abdünnâsır ile İslamcı bir görüşe sahip Kardeşler'in aralarındaki geçici ittifak iktidar mücadelesini/gerilimini kaçınılmaz kılmıştır (Dalar, 2012: 52; Hüseyin, 1990: 196). Hür Subylar
ile Kardeşler'in ilişkisinin bu şekilde kopması, yeterince mevzi kazanmadan açıkça taraf tutan
hareketin sonraki yıllarda izleyeceği ihtiyatlı siyasetin başlangıcını oluşturmaktadır.

1954'te Abdünnâsır'a yapılan başarısız bir suikast, Kardeşler'in tarihinde başka bir kritik noktayı oluşturmaktadır. Her ne kadar bir tertip olduğu alenen bilinse de bu başarısız suikast sonucunda, Kardeşler illegal bir örgüt olarak ilan edilmiştir (Bradley, 2008: 50; Roussillon, 1998: 341). Bu yeni durum Kardeşlerin uzun bir süre yasal olmayan yollarla varlığını sürdürmesinin başlangıcı olmuştur. Bu uzun dönem Kardeşler mensupları tarafından "büyük sınav" (El- Mihnet'ül- Kübrâ ) olarak adlandırılır. Kardeşler'in bu büyük sınavı atlatıp siyasal sisteme katılmaları ancak 2000'li yıllardan sonra başlayan süreçle mümkün olmuştur.

Bu dönemin en önemli şahsiyeti tartışmasız 1953'te harekete katılan ünlü düşünür Seyyid Kutub'dur. Kurucu lider Benna'nın benimsediği toplumun tamamını kapsayan kuşatıcı bir metod ve ılımlı bir tavır yerine, Kutub daha radikal ve seçkinci (elitist) bir fikir ve metot benimsemiştir (Erkilet Başer, 1999: 234-291; Ramazan, 2005: 433-447). Kutub'un hareket içindeki yerine dair kesin bir şey söylemek çok zor gözükmektedir. Erkilet'in ifade ettiği gibi Müslüman Kardeşler'e yeni bir bakış, kavrayış getirmiş; kimilerine göre hareketi farklı bir yöne evirmiştir (Erkilet Başer, 1999: 266). Sonuç ne olursa olsun, bu dönem için harekette ciddi bir ideolojik atılım gerçekleştirilmiştir. Bu bağlamda Kutub'un yazdığı ve idamına sebep olan Yoldaki İşaretler kitabı, sadece Mısır'da değil tüm Orta Doğu hatta kısmi olarak Türkiye'de İslami hareketlerin başvuru kitabı olmuştur.

Kutub'un görüşlerinden özellikle İslami hareketler hakkında söyledikleri dikkate şayandır. Kendisine çıkış noktası olarak "Gerçek İslam nedir?" sorusunu alan Kutub'a göre, Kardeşler de dâhil olmak üzere İslami hareketlerin hepsi siyasallaşmıştır. Ona göre, "…İslami hareketleri Mısır'da hükümetten İslam Nizamını, İslam şeriatının uygulanmasını istemekle kendini oyalamıştı… İslam nizamını tatbike koymak ve Allah'ın emirleriyle hükmetmek asıl olan ilk hedef değildir…" Çünkü bu amacın gerçekleşmesi için, toplumun önce İslam'a dair inanca (akidesine) sonra da İslam nizamına dair sahih bilgiye ulaşması gerekmektedir (Kutub,
1992: 267-268). Kutub bu kanaate daha çok Nâsır'ın Kardeşler'i siyasi amaçları doğrultusunda kullandığını düşündüğü için varmıştır. Mısır'ı cahiliye toplumu olarak niteleyen Kutub sonrası, İslami hareketlerin üslup ve uygulamalarında ciddi bir radikalleşme görülmektedir. İşte Enver Sedat, böyle Kardeşler'i karşısında bulmuştur.

Enver Sedat Dönemi: Görece Serbestlikten Baskıcı Yıllara Dönüş

Mısır'ın otoriter lideri Abdünnâsır'ın 1970'te ölümü sonrasında görevi devralan Enver Sedat ile Müslüman Kardeşler farklı bir evreye girmiş bulunmaktadır. Yeni lider Nâsır sonrası Mısır'da, onun karizmatik kişiliği ve yandaşlarının devlet kademelerindeki etkisini kırmak ve kendi gücünü tesis ve tahkim etmek adına birtakım müsamahakâr girişimlerde bulunmuştur (Hinnebusch, 1985: 51). Bunların başında, ülke sathında ilan edilen genel af ile zindanlardaki Kardeşler mensuplarının serbest bırakılması gelmektedir.

Sedat, İsrail karşısında Kardeşler'in desteğine ihtiyaç duyduğu için müsamaha göstermekteydi. Bu sebeple, kendisinin gençlik yıllarında Kardeşler üyesi olduğunu söylemekten çekinmemiş11 ve namazları halkla birlikte kılarak dindar bir Cumhurbaşkanı imajı çizmeye özen göstermiştir (Hopwood, 1993: 117). Nâsır sonrası geçici olarak sağlanan bu serbestiyet döneminde hareket içinde önemli yarılmalar görülmüştür. Özellikle hapis hayatı sonrası birçok Müslüman Kardeşler mensubu, Kutub sonrası keskinleşen/sertleşen hareketin
üslubu ve işleyişinde bazı reformlar yapmak istemişlerdir. Dana önce sıkça eleştirdikleri hükûmeti eleştirmede yumuşama göstererek sistem içi araçlar ve yöntemler ile siyaset yapmaya soyunmuşlardır. Nâsır sonrası dönem için önemli bir yenilik olan bu durum, hareket içinde rahatsızlıklara neden olmuş ve hareketten bazı kopuşlara sebep olmuştur.

Bunlardan bazıları İslami Kurtuluş Örgütü, Cihad, Cemaat el Müslümin, Tekfir el Hicre'dir. Sedat'ın fiiliyattaki müsamahası resmiyete yansımamıştır. Bu dönemde de hareketin resmî olarak yasal bir zemine kavuşmasına izin verilmemiştir (el-Ghobashy, 2005: 377; Hinnebusch, 1985: 76). Dolayısıyla bu müsamahakâr tutum Nâsır döneminde olduğu gibi, çok uzun sürmedi. Özellikle 1970'li yılların ikici yarısından sonra, Sedat ve Kardeşler arasında ayrışmalar ortaya çıkmaya başlamış, Sedat hareketi devlet içinde devlet kurmakla suçlamıştır (Hinnebusch, 1985: 76).

İslam'a muhalif birtakım medeni kanun düzenlemeleri vb. Batılılaşma yönündeki adımların yanı sıra, İsrail ile 1979 yılında Camp David Barış Anlaşması'nı imzalaması sebebiyle Kardeşler de tekrar iktidara karşı muhalif bir tavır almıştır (Ahmed, 1989: 44). Bunun sonucunda hareket için tekrar kovuşturma, baskı, işkence ve yasaklı yıllara geri dönülmüştür. 1981 yılına gelindiğinde ülke genelinde hareket üyelerine yönelik geniş çaplı operasyon yapılmıştır. Bu baskılara karşılık olarak Sedat, 6 Ekim 1981'de Kardeşler'in de destek verdiği, Arap-İsrail Savaşı kutlamalarının tertip edildiği bir askeri geçit töreninde düzenlenen bir suikast sonucu öldürülmüştür.

Hareket içindeki eleştirilerin artmasına ve bölünmelerin başlamasına rağmen, özellikle Genel Murşid Hasan El-Hudaybi'nin iktidara yönelik muhalif açıklamaları sebebiyle, hareket bu dönemde artık Mısır siyasal yaşamında önemli bir konum elde etmiştir. Kardeşler, artık sadece sosyal bir hareket gibi değil aynı zamanda yoğun bir şekilde siyasi bir parti gibi hareket etmeye başlamıştır (Dalar, 2012: 61; el-Ghobashy, 2005: 374).

Muhammed Hüsnü Mübarek: Uluslararası Toplumun Baskısı ve Aktif Siyasete Dönüş

Sedat'ın öldürülmesi sonrasında, Mübarek sıkıyönetim kanunları uygulama başlamıştır. Bu dönemin önemli özelliklerinden biri, hareketin tüm bu baskılara ve engellemelere rağmen sistem içi muhalefet etmesidir. Özellikle 1990 sonrası hareketin siyasi ideolojisini tahkim ettiği yıllar olarak anılmaktadır (el-Ghobashy, 2005: 373-395). Bu yıllardan sonra yasaklı olmasına rağmen, Kardeşler üyeleri bağımsız adaylarla seçimlere katılarak parlamentoya girmiş, sistem içi muhalefet yapmaya başlamıştır. Kardeşler, 2005 yılında gerçekleşen parlamento seçimlerinde bağımsız adaylarla % 20'lik bir başarı elde etmiştir. Bu, Mısır siyasi hayatında politik bir depreme neden olmuştur (Arafat, 2009: 171). Böylece Kardeşler, Mübarek'in otoriter idaresine karşı cılız da olsa muhalefet konumuna gelmiştir (Bradley, 2008: 50; Dalar, 2012: 56). Mübarek yönetimi, seçimlerde yasaklı olan örgütün önünü kesmek adına Anayasa'nın 5. maddesinde birtakım değişiklikler yapmıştır (Al-Awadi, 2005: 170-192). Bu maddedeki, "Mısır'ın çok partili siyasal sisteme dayandığını, vatandaşların yasalara uygun olarak partileri kurup onlara üye olabileceklerini, fakat partilerin dini referansla kurulamayacağını, etnik, dinsel, cinsiyet ve ırk ayrımına dayanan partilerin yasa dışı olduğunu hükme bağlamaktadır." şeklindeki düzenlemeyle Kardeşler'in önü kapatılmaya çalışılmıştır. Ancak 454 kişilik Ulusal Meclise Kardeşler'den 88 milletvekili seçilmesi engellenememiştir (Dalar, 2012: 56; Gürseler, 2007). Bu dönem için altı çizilmesi gereken husus Batı'nın Kardeşler karşısındaki tavrıdır. Batılı ülkeler tarafından sürekli bir tehdit unsuru olarak görülen Kardeşler, bu dönemde Mübarek rejimi tarafından yoğun olarak baskı ve yasaklamalara maruz kalmıştır. Bunun en önemli sebebi Batı'nın Mübarek rejimini Mısır'daki statükonun sigortası olarak görmesidir.

Benna'nın 1949 yılında uğradığı suikast sonrasında hayatını kaybetmesinin ardından hareketin sonraki yıllardaki temsilcileri teşkilatın temel prensipleri dâhilinde hareket etmeye çalışmış ve hem siyasi yapı ile mücadele içinde olmuş hem de Mısır toplumunun İslami bir anlayış dâhilinde tanzim edilmesi için tebliğ ve eğitim faaliyetlerine devam edilmiştir.

Enver Sedat ve Hüsnü Mübarek dönemlerinde ise Kardeşler mensupları türlü zorluklarla yüzleşmek zorunda kalmış ve özellikle teşkilatın yönetici kesiminin çoğunluğu defalarca ve uzun yıllar boyunca hapislerde kalmış ve sürgüne gönderilmiştir. Aynı şekilde birçok teşkilat mensubu idama mahkûm edilmiş ve birçoğu da suikastlar yoluyla öldürülmüştür. Kardeşlere yönelik uygulanan baskı ve şiddet politikaları hareket içinde bazı değişikliklerin de meydana gelmesine yol açmıştır.

1990'lı yılların değişen uluslararası siyasi ortamı nedeniyle teşkilatın yönetimle ilişki düzeyinde görece bir dönüşüm meydana gelmiştir. Mübarek'in bir yandan teşkilata yönelik baskısını devam ettirmesine ve Müslüman Kardeşler mensuplarının siyasi faaliyetlerde bulunmasına kısıtlamalar getirmesine rağmen teşkilatın toplumsal alandaki faaliyetleri Müslüman Kardeşler'in ülkede her şeye rağmen etkinliğini korumasına neden olmuştur. 

Bu çerçevede, Müslüman Kardeşler Teşkilatının Davet ve Tebliğ Biriminde görev yapan elEzher Üniversitesi Hocası Dr. Ahmed Muhammed Zaid, Müslüman Kardeşler'in karşılaştığı tüm engellere ve kısıtlamalara rağmen Mısır toplumunda her daim güçlü olduğunu, yönlendirici ve mobilize edici bir etkiye sahip olduğunu ifade etmektedir (A. M. Zaid, mülakat, 18 Temmuz 2012). Bu açıklama teşkilatın Mısırlıların yanında nasıl bir yere sahip olduğunu göstermesi açısından da önem taşımaktadır.

1990'lı yıllarda teşkilat içinde başlayan ıslah hareketi yerel ve küresel düzlemde nasıl tavır takınılması gerektiği hususunda önemli tartışmaların meydana gelmesine yol açmıştır. Bu dönemde demokrasi, sekülerizm, adalet, kadın hakları ve özgürlüğü, diyalog, insan hakları, özgürlük ve uluslararası hukuk gibi kavramlar etrafında çeşitli tartışmalar meydana gelmiş ve özellikle sekülerizm ve demokrasi tartışmalarında kayda değer ilerleme gösterilmiştir (Ramadan, 2006). Demokrasi hususunda Müslüman Kardeşler kendi içlerinde tartışmaları sürdürdükleri gibi ayrıca ülkedeki diğer gruplarla da ortaklık yapmaya çalışmışlardır. Ülke iktidarını elde etmenin ancak demokratik yöntemlerle, yani seçimlerle gerçekleşeceğine inanan Kardeşler, 1991 yılında ülkenin muhalif diğer partileriyle birlikte iş birliği yaparak "demokratik ilkeler" konusunda üzerine düşen vazifenin yerine getirileceği konusunda ortaklarına teminat vermiştir. Bu ilk etapta, Mübarek rejimi için pragmatik iş birliği gibi gözükse de Kardeşler'in daha sonra paylaştığı görüşler dikkate alındığında bunun büyük bir sapmaya yol açmadığı görülmektedir. Bu iş birliği çerçevesinde
İslam hukukunun ve uluslararası hukukun öngördüğü insan hakları ve kamusal hak ve özgürlüklerin verilmesi, olağanüstü hal (state of emercency) ile sıkıyönetim uygulamalarının nihayete erdirilmesi, siyasi partileri kurmanın önündeki engellerin kaldırılması, serbest ve demokratik seçimlerin yapılması, ülkenin yürütme erkinin bakanlar kurulu şeklinde çalışmalarını sürdürecek parlamenter yapının benimsenmesi, Şura Konseyine yasama ve denetim yetkisinin sağlanması, cumhurbaşkanının iki dönemi aşmaması kaydı şartıyla
doğrudan halk tarafından belirlenmesi gibi konular üzerinde anlaşmaya varılmıştır (Harnisch ve Mecham, 2009: 192).

Hareketin son 20 yılı incelendiğinde Benna'nın inşa ettiği temel ilkelerden sapma olmamakla ya da en azından hareket mensuplarının böyle bir sapmanın olmadığını ifade etmesiyle birlikte, teşkilat içinde bir ıslah (düzeltme/gözden geçirme/yenile(n)me) projesinin başlatıldığı göze çarpmaktadır. Hareket içindeki ıslah çerçevesinde siyasi otorite ile kurulan ilişkileri yeniden gözden geçirme durumu ve rejime karşı yürütülen açık siyasetin çeşitli şekillerde dönüşüm geçirmesiyle uzlaşının da ön plana çıktığı bir anlayış meydana gelmiştir. Son yıllardaki genel mürşitlerin açıklamalarında ve uygulamalarında bu durumun izlerini sürmek mümkündür. Özellikle 2004-2010 yılları arasında Genel Mürşitlik görevini yürüten Muhammed Mehdi Akif döneminde hareketin faaliyetlerinde çeşitli yumuşamalar meydana gelmiştir. Akif, daha kapsayıcı açıklamalarda bulunarak Kardeşler'e yeni bir vizyon oluşturmaya çalışmıştır. Dolayısıyla hareketin aslından kopmadan açılımlar yapması ve yerel, bölgesel ve küresel boyutta çeşitli ilişkiler geliştirmesi gerektiği hususu da bu dönemde sıkça tartışılmaya başlamıştır. Aynı şekilde Akif dönemi, teşkilat içindeki yenilikçi ve gelenekçi tartışmasının da ortaya çıktığı bir dönemdir. Akif dönemindeki atılan adımların nüveleri özellikle devrim sonrası Mısır'da Kardeşler'in hareket alanını genişletmiştir.12 Son yıllarda hareket içindeki tartışmalar Mübarek rejiminin sona ermesinin ardından Mısır'ın yeni bir döneme girmesiyle birlikte pratiğe de doğrudan yansımıştır. Uzun yıllardır Batı ile kurulacak olan ilişkilerden kavramların yorumlanması ve uygulanmasına kadar teorik düzlemde tartışılan birçok konu bu yeni süreçte pratiğe dönüştürülebilmiştir. Bu nedenle Kardeşler içindeki açılımlar, tartışmalar ve gerilimler yeni bir sürece de evirilmiştir.

Bu tartışmalara ek olarak 2000'li yıllarda Müslüman Kardeşler mensupları siyasi sahada da yeniden ve daha fazla gözükmeye ve teşkilat bağımsız milletvekilleri yoluyla mecliste sandalye edinme siyasetini hayata geçirmeye başlamıştır. Böylece Kardeşler mensupları bir yandan mecliste yer almaya başlarken diğer bir yandan da hareket alanlarını daha fazla genişletmeye çalışmışlardır (Shehata ve Stacher, 2006: 32-39). Mübarek döneminin sıkıntılarını sonuna kadar hisseden teşkilat mensuplarının toplumun farklı kesimleriyle birlikte Mübarek karşıtı bir dönemin tesisi için çeşitli çalışmalar yapması ve oluşumlar içinde olması Mısır'ın yeni bir döneme doğru evirildiğini ortaya koymaktaydı. Tüm bu gelişmeler yaşanırken teşkilat içinde ortaya çıkan "Nesil Çatışması" durumu ve hareketin içinden yeni seslerin yükselmesi Mısır toplumu ile birlikte Müslüman Kardeşler Teşkilatının da bir değişim/dönüşüm sarmalının içine girdiğinin sinyallerini vermekteydi. Nitekim Tunus'ta başlayan Arap halklarının liderlerine karşı ayaklanmaları süreci ve 25 Ocak devrimiyle Mısır
toplumunda Mübarek'siz yeni bir dönemin başlaması Kardeşler'in kritik bir dönemin eşiğine gelmesine sebep oldu.

Mısır'daki "Mübarek" Devrim ve Müslüman Kardeşlerin İktidarla İmtihanı 25 Ocak 2011 Devrimi ve Sonrası

Mübarek rejiminin son yıllarda halk nezdinde meşruiyeti önemli ölçüde sarsılmıştı. Mübarek'in özellikle yerine oğlu Cemal'i hazırlıyor oluşu toplumun birçok kesimi tarafından hoş karşılanmamaktaydı. Devlet başkanlığı seçimlerine doğru giden sürecin büyük bir rekabet içinde geçiyor oluşu 2010 yılında Mısır'da farklı tarzda eleştiri ve gösterilerin ortaya çıkmasına neden olmuştu. Sadece muhaliflerden değil aynı şekilde rejim yanlılarından da Cemal Mübarek'in devlet başkanlığına karşı çıkanlar mevcuttu. Böyle bir durumun ardından Mısır'da 2011'in başında ayaklanmaların başlaması ve özellikle gençler eliyle bu işin sürüklenmesi Mübarek'in sonunun habercisi olmuştur. Bununla beraber, Mısır'daki geçiş süreci Tunus'taki kadar sessiz ve rahat olacak gibi gözükmemektedir. Tahrir Meydanı'nda Mübarek rejimine karşı aynı tonda muhalefet sergileyen gruplar arasında, Mübarek'in gitmesinin ardından problemler tezahür etmeye başlamıştır. Özellikle Selefi ve
Hristiyan gruplar arasında yaşanan çatışmalar kazanılan başarıya gölge düşürürken devrim sonrası sürecin nasıl şekilleneceği noktasında da büyük soru işaretlerinin oluşmasına neden oldu. Mübarek'in gitmesinin ardından yönetimi geçici süreliğine (!) ele alan ordu, bu tür çatışmaları fırsat bilerek ülke içindeki konumunu korumaya çalışmış ve iktidarı devretmek istememiştir. Mübarek'in ardından Mısır halkı iktidarın tamamen sivillere devredilmesi için yeniden protestolara başlamıştır. Bu süreçte serbest seçimlerin yapıldığı ve yeni
bir anayasa hazırlık sürecine girilen Mısır'ın siyasi yapısının nasıl şekilleneceği en önemli sorunu teşkil etmekteydi. Mısır gibi büyük ve özellikle de Arap Orta Doğu'su üzerinde son derece etkili bir konuma sahip olan bir ülkenin yeniden yapılanması esnasında taşların yerine oturması için zamana ihtiyaç olduğu aşikârdı. Bu geçiş sürecinde Kardeşler'in başını çektiği İslamcıların doğru adımları yeni Mısır'ın onlar tarafından şekillendirilmesinin de kapısını araladı.

Devrim sürecini toplumsal sahada iyi yöneten ve bu başarısını daha sonrasında siyasi düzeyde de göstererek Mısır'ın yeni yönetiminde kurucu rol üstlenen Kardeşler, geçmiş birikiminin sayesinde ve teşkilatçı mekanizması ve mensupları ile Mübarek sonrası Mısır'da hızlı hareket ederek yeni bir parti kurmayı başardı. Kardeşler'in kurulduğu tarihten beri doğrudan siyasete katılamaması Mübarek rejimi sonrasında kendi yasal partisini kurmakla ülke siyasetinde rol alma konusunda istekli olduğunu göstermiştir. Hareket resmî olarak 30 Nisan 2011'de, Hürriyet ve Adalet Partisini kurduklarını ve Parlamento seçimlerine katılacaklarını açıkladı ("Muslim Brothers form Egypt party," 2011). Partinin kurulmasıyla Kardeşler, tüm Mısır halkını kucaklayıcı bir dil kullanmaya başladı. Böylece halkı harekete geçirerek meclis seçimlerinden zaferle çıktı ve hareketin adayı olarak Mısır cumhurbaşkanlığı seçimine katılan Muhammed Mursi'nin devlet başkanı olmasını sağladı. Demokrasi, şeffaflık ve özgürlük gibi kavramlar üzerinden yürütülen siyaset Kardeşler'in Mısır seçimlerinden zafer kazanmasını pekiştiren en önemli unsur oldu. 2010 yılında Muhammed Mehdi Akif'in ardından Genel Mürşit olarak seçilen Muhammed Bedii'nin göreve seçilmesinin ardından yaptığı konuşmada ("Translation: Muhammad Badie's acceptance speech," 2010) demokrasi ile ilgili ifadeleri Hürriyet ve Adalet Partisinin demokrasi vurgusunun neden çok fazla öne çıktığının ipuçlarını vermektedir. Bedii ilgili konuşmasında, demokrasinin (danışma) kendileri için en önemli araç olduğunu ve bunu güçlendirmek için çaba sarf edilmesi gerektiğini ifade etmişti. Siyasal erkin bireysel hak ve özgürlükler ile demokrasiyi (istişareyi) sürdürmesi ve meşru otoritenin halk tarafından tanınması gerektiğini belirterek İslam'a en yakın sistemin bu olduğu gerekçesiyle güçler ayrılığının (yasama-yürütme-yargı) sağlanmasını talep etmişti. Bedii, demokrasiyi (veya istişareyi) hareketin kendisi için temel yöntem olarak benimsediğini açıkça vurgulayarak Kardeşler'in kurum ve kuruluşlarının en tepeden aşağıya kadar demokrasiye dayalı bir organizasyon olduğunu belirtmişti ("Translation: Muhammad Badie's acceptance speech," 2010). Bu açıklamadan anlaşılacağı üzere Kardeşler teşkilatı kendisini demokrasiyle yüzleşmeye hazır bir hâle getirmiş ve Mübarek sonrası gerek meclis seçimlerinde gerekse cumhurbaşkanlığı seçiminde alınan zaferle uygulamada da demokrasi anlayışı ekseninde bir nizam inşa edeceğinin sinyallerini vermiştir.

Mübarek sonrası dönemde Kardeşler Teşkilatının Mısır'ın yeniden kuruluşunda başat rol oynayacak olması gerek teşkilat gerek parti içinde farklılıkların ortaya çıkmasını ve farklı kavramlara farklı yaklaşımların getirilmesini beraberinde getirdi. Kuruluşundan bu yana muhalefette olan ve siyasi partinin ötesinde Benna'nın çizdiği ilkeler dâhilinde İslami bir nizamı tesis etmek için çaba sarf eden bir "dava" hareketi olan Kardeşler, bu yeni dönemde siyasi bir parti aracılığıyla yerel ve küresel düzlemde siyaset üretmeye başladı. Bu nedenle bugüne kadar yapılan tartışmaların pratik sahaya nasıl yansıtılacağı oldukça önem arz etmekteydi. Nitekim Hürriyet ve Adalet Partisinin programında iktisadi alanda kalkınmayı ve uluslararası sisteme entegrasyonu öne çıkaran yaklaşım ve dış politikada bölgesel liderliğin vurgulandığı, ulusal çıkarlar etrafında aktif ve etkin bir politika anlayışının altının çizilmesi ("Bernamecü Hizb al-Hurriya ve'l-Adale," 2011), hareketin temel ilkeleri ile bir çatışma yaşayıp yaşamayacağı hususunda soru işaretleri taşımaktadır. Bu bağlamda Kardeşler'in devrim sonrası yeni dönemde karşılaştıkları değişim, dönüşüm ya da muhafaza sorunsalını demokrasi, dış politika, rejimin kalıntılarıyla mücadele başlıkları dâhilinde incelemek,
hareketin değiştiği ya da dönüştüğü sorusuna belirli düzeyde cevap verebilecektir.

Demokrasiye Bakış ve Hareket İçindeki Gerilim 

Demokrasi söylemi "Arap Baharı" olarak nitelendirilen Arap dünyasındaki değişim sürecinde en fazla kullanılan kavramların başında gelmektedir. Kardeşler ile Hürriyet ve Adalet Partisinin de bu kavrama söylemlerinde sıklıkla yer verildiği görülmektedir. Partinin Medya ve İletişim Sorumlusu Hasan Abdulgani, demokrasinin Batılı bir kavram olmakla birlikte aslında İslami bir değere sahip olduğunu ve bunun şura yoluyla gerçekleştiğini belirtmektedir (H. Abdulgani, mülakat, 19 Temmuz 2012). Kardeşler mensuplarının sıklıkla başvurduğu demokrasinin şura olarak anlaşılması hususu çeşitli soruları da ortaya çıkarmaktadır.
Dr. Zaid, yapılan görüşmede demokrasinin nazari ve pratik olmak üzere iki zaviyesinin olduğunu, Kardeşler Teşkilatının ise uygulamaya dair olan yönünü benimsediğini belirtmektedir. Ayrıca bu durumun Batı düşüncesinden etkilenmeye sebebiyet vermeyeceğini ve bu kavrama sıklıkla başvurmanın Mısır toplumunda Batı tipi bir demokrasi anlayışının inşa edileceği anlamına gelmeyeceğini vurgulamaktadır (A. M. Zaid, mülakat, 18 Temmuz 2012). Bu açıklamadan da görüleceği üzere Kardeşler, İslami bir nizamın tesisi için hareketin ilk günlerinden itibaren benimsenen ilkelere uygun bir söylemi dönemin şartları dâhilinde oluşturmaya çalışmaktadırlar. Mısırlı Akademisyen Dr. Kemal Habib, Kardeşler'in bugüne kadar muhalif bir hareket olarak iktidara ve yönetime karşı direnişin ve muhalefetin kaidelerini başarılı bir şekilde oluşturduğunu fakat yönetim ve iktidarın kaidelerini ise henüz oluşturmadığını belirtmektedir (K. Habib, mülakat, 21 Temmuz 2012). Bu nedenle bugüne kadar toplumsal alanda aktif bir biçimde faaliyet gösteren ve İslam dünyasının genelinde önemli bir etki alanına sahip olan Kardeşler'in ilk defa geldiği yönetimde ciddi
sorunlarla karşılaşması muhtemel bir durumdur.

Şura'yı ön plana çıkaran bu vurgunun Cemaat ve Parti ayrımının yaşandığı bir Hareket'e ne şekilde yansıyacağı ciddi bir meseledir. Özellikle Teşkilatın bazı kesimlerinde Parti'nin Hareketin bir alt parçası olduğuna dair kanının aksine diğer kesimin Parti'nin Kardeşler'in ilkelerine bağlı müstakil bir yapı olduğu iddiası önemli bir tartışma konusudur. Kardeşler'in kurucusu Benna'nın oğlu Seyful İslam el-Benna ile yapılan görüşmede hareket ile parti arasında hiçbir farkın olmadığı ve partinin harekete tamamen bağlı bir alt organ olduğu yönündeki ifadesi, Kardeşler teşkilatı içindeki geleneksel söylemin önemli bir yansımasıdır
(S. İ. el-Benna, mülakat, 22 Temmuz 2012). Bunun aksine özellikle genç kesimde bu duruma yönelik bazı eleştiriler gelmektedir. Siyaset bilimci ve aktivist Doha Samir, parti ile hareket arasındaki organik bağın büyük bir hata olduğunu ve bu nedenle bazı yöneticilerin partiden ayrıldığını ifade ediyor (D. Samir, mülakat, 21 Temmuz 2012). Bu iki açıklamaya genel olarak bakıldığında teşkilat içinde uzun süredir yaşandığı belirtilen nesil çatışmasının da izleri görülmektedir.

Kardeşler'in demokrasi söylemine sıkıca sarılmalarının altında yatan en önemli nedenlerden birisi şüphesiz Mısır'daki rejimin uygulamalarıdır. Halkın bugüne kadar tam bağımsız seçimlerde oy kullanmamış olması, baskı ve takibin had safhada olması, düşüncelerin ifadesine ve siyasi davranışlara dair önemli kısıtlamaların olması demokrasiyi yeni Mısır'da halka sunulacak en kolay söylem yapmaktadır. Bununla birlikte Kardeşler'in yüzleşeceği en önemli krizin teori ve pratik arasında demokrasinin nereye tekabül edeceği konusunda
ortaya çıkacağı öngörülmektedir. Demokrasiyi özünde İslami bir değer olarak kabul etmek ve şura müessesi üzerinden olgun ve tam bir demokratik İslami sistem inşa etme girişimi önemli bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.

Abdulgani demokrasiyi daha öncesinde hiçbir şekilde olumsuz biçimde kullanmadıklarını ifade ederek İslam şeriatıyla çatışmayacak, İslam'a muhalif olmayacak sivil ve demokratik bir devlet arzuladıklarını belirtmektedir. Bunu gerçekleştirme yolunda geçmişten önemli dersler çıkardıklarını ve özellikle Türkiye'de meydana gelen Erbakan ve Erdoğan tecrübesinden çok şey öğrendiklerinin altını çizen Abdulgani, Erbakan'ın fikri düşüncesinin önemli olduğunu ve uygulamada sıkıntılarla karşılaştığını ve oldukça teorik kaldığını söyleyerek, Erdoğan tecrübesinde pratik unsurların ön plana çıktığı ve tedrici bir ilerlemeyi kabul eden
bir anlayışın benimsendiğini ifade etmektedir. Bu çerçevede Abdulgani, kendi toplumlarına bu iki tecrübeden uygun olanı aldıklarını yani tedrici bir ilerlemeyi benimseyen ve toplum içinde çatışmadan ziyade farklı kesimleri de kucaklayacak şekilde Erdoğan tecrübesinin ağır bastığını işaret etmektedir (H. Abdulgani, mülakat, 19 Temmuz 2012). Bu bağlamda demokrasinin benimsenen bir husus olması ve buna ek olarak kadın hakları, bireysel özgürlükler ve sekülerizm gibi konularda da görece ılımlı bir tavrın sergilenmesi Müslüman Kardeşler'in çeşitli değişimler yaşadığını ama hareketin temel ilkelerini de mümkün mertebe sadık kalarak bu değişim sürecini devam ettirmeye çalıştıklarını göstermektedir. Sadece şura mantığı dâhilinde ve harici faktörleri gözetmeksizin özgün bir demokrasi ya da benzeri bir yönetim inşasının şu an için hareketin doğrudan gündeminde olmadığı ve bu süreçte demokrasi kavramı ve İslam dininin bazı kavramlarını mecz ederek bir anlayış biçimi ortaya çıkarmak istedikleri görülmektedir. Şura müessesinin işletilmesi
hareketin en önemli unsuru olmakla birlikte, Hürriyet ve Adalet Partisinin siyasi bir kurum olarak ve özellikle de Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin devletin en tepesindeki isim olarak Kardeşler'in genel yapısı dâhilinde ne kadar hareket edeceği ve teşkilatın en üstteki ismi olan Genel Mürşite ne kadar bağlı olacağı sorusunun cevabı ilerleyen zamanda daha açık bir şekilde görülecektir. Dr. Habib, Cumhurbaşkanı Mursi'nin Genel Mürşite tam olarak bağlı olmayacağını ifade etmesinden yola çıkarak yeni dönemde cemaat içinde önemli kırılmaların doğal olarak yaşanacağını çünkü bir devlet başkanının ya da bir kabinenin bir cemaatin üst düzey organına bağlı olarak çalışmasının mümkün olmadığını belirtmektedir (K. Habib, mülakat, 21 Temmuz 2012). Buradan da görüleceği üzere yeni dönemde Kardeşler Teşkilatının yapısında önemli değişim unsurları ortaya çıkacak ve siyasi yapı cemaatin geleneksel davranış biçiminden önemli ölçüde ayrılacaktır. Temel ilkelerin cemaatin genel algısı dâhilinde olması siyasilerin cemaate bağlı olacakları anlamına gelmemektedir.

Kardeşler'e bugün bakıldığında hareketin kendisini sürekli yenileme ve yeni arayışlar içinde olma eğilimini benimsediği görülmektedir. Abdulgani, hareketin kuruluşundan bu yana kullandığı araçlarda önemli değişimlerin olduğunu, bu bağlamda yeni değişimlerin de gerçekleşmesi için bir AR-GE birimi oluşturduklarını beyan etmektedir. Ayrıca, Müslüman Kardeşler'in bugüne kadarki en büyük sorunu olan kısıtlı bir toplumsal açılımın aşıldığı ve tüm Mısır'ı kucaklayacak bir vizyon ve yaklaşım ile açılım gerçekleştirme içinde olduklarını
belirtmektedir (H. Abdulgani, mülakat, 19 Temmuz 2012). Yeni dönemde Kardeşler'in cemaat olarak davet ve tebliğ faaliyetlerini toplumsal sahada sürdürmekle beraber, Hürriyet ve Adalet Partisinin ve Cumhurbaşkanı Mursi'nin seçilmiş siyasiler olarak tüm ülkenin çıkarını gözetecek ve tüm kesimleri kapsayacak bir siyasi eğilim içine girecekleri öngörülmektedir.

Kardeşler içinde bulunduğu bu değişim süreci hareketin yönetim kadrolarında da bazı kırılma ve ayrışmalara sebebiyet vermiştir. Özellikle Abdulmunim Ebu'l-Futuh'un hareketten ayrılması ve cumhurbaşkanlığı seçiminde Kardeşler Teşkilatının aday olarak gösterdiği Muhammed Mursi'ye karşı seçime girmesi cemaat içinde de farklı gerilimlerin ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir. Ebu'l-Futuh, hareketin son yıllarda önemli ölçüde değişim gösterdiği ve siyasi sahada aslına uygun davranışlar göstermediğinden yola çıkarak öze dair
bazı sorunların olduğunu belirtmekte ve "Kardeşler'in özüne dönmediği takdirde hayatta kalamayacağını" ifade etmektedir (Hasen, 2011). Ebu'l-Futuh gibi önemli ve etkin bir ismin son süreçte teşkilat ile yollarını ayırması cemaat içinde uzun zamandır bahsedilen krizin dışa vurumu açısından önemli bir örneklik teşkil etmektedir. Abdulgani, Ebu'l-Futuh ile ilgili düşünsel farklılıkların çok eskiye dayandığı ve devrim sonrası süreçte ise Ebu'l-Futuh'u bazı hususlarda çok aceleci davrandığı ve sabretmediği, cemaati şurasına önem vermediği gerekçesiyle eleştirmektedir (H. Abdulgani, mülakat, 19 Temmuz 2012). Doha Samir ise Ebu'lFutuh'un ılımlı bir İslamcı olduğu ve gençlere daha çok şey vaat ettiğini ifade etmektedir (D.
Samir, mülakat, 21 Temmuz 2012). Ebu'l-Futuh üzerinden giden bu iki örnek hareket içinde bir gerilimin olduğu ve Kardeşler'in ilerleyen dönemde cemaat içi ya da parti içi başka türlü gerilim ve ayrışmalarla da yüzleşmek durumunda kalabileceğini göstermektedir. Cemaatteki bu ayrışma şu an için Mısır'daki yeni inşa sürecini doğrudan etkilemese de ilk meclis seçimlerinde Hürriyet ve Adalet Partisinin bazı sıkıntılarla karşılaşabileceği düşünülmektedir. Özellikle Ebu'l-Futuh'un aktif bir şekilde yürüteceği siyaset Kardeşler mensupları kadar diğer Mısırlıların da siyasi tercihini önemli ölçüde etkileyecektir.

Dış Politika ve Küresel Sistem

Mısır'daki değişimin ardından tüm dünyanın gözü büyük ölçüde Mısır'a doğru çevrildi. Arap Orta Doğu'sunun en büyük ve güçlü devleti olan Mısır, aynı zamanda Afrika kıtasının da merkez ülkelerinden birisi olarak yeni dönemde izleyeceği siyaset ile bölgenin yeniden şekillenişinde büyük rol oynayacaktır. Sahip olduğu tarihî, askeri, iktisadi, siyasi ve entelektüel birikim ve potansiyel ülkeyi bölgesinin kurucu devletlerinden birisi hâline getirmektedir. Nüfusunun kalabalık olması ve sayıca kalabalık bir ordusunun olması Mısır'ın farklı açı-
lardan da oldukça önemli bir devlet olduğunu göstermektedir. Nâsır döneminde Sovyetler Birliği'ne yakın olan ve Bağlantısızlar oluşumunun başını çeken Mısır, Sedat döneminde ABD'nin başını çektiği Batı Blokunun pasif bir parçası olmuş ve Mübarek döneminde ise tamamen ABD'nin yönlendirici etkisi altında bölgesel ve küresel siyasetini oluşturmuştu. Sahip olduğu potansiyelin aksine oldukça etkisiz bir dış politika benimseyen Mısır'da yeni dönemde en fazla tartışılan başlıklardan birisi de uluslararası ilişkilerde Mısır'ın elde edeceği konum oldu. Bu konu sadece Mısırlıların değil aynı zamanda Mısır'ı yakından takip eden tüm dünyanın da temel meselelerinden birisi hâline geldi. Çünkü bu yeni süreçte Mısır'ın üstleneceği rol hem kendi kaderini belirlerken aynı zamanda başka devletlerin de Orta Doğu'ya yönelik politikalarını ve bölgedeki kaderlerini tayin edecektir.

Uzun yıllar boyunca tüm dünyadaki İslami hareketlere ilham kaynağı olmuş ve bir sivil inisiyatif ya da toplumsal hareket olarak Kardeşler'in ajandasının da başlıca unsurlarından birisi dış politika sahasıdır. Mısır'ın sahip olduğu potansiyel çerçevesinde ülkenin hak ettiği yere gelmesi ve uluslararası ilişkilerde etkin ve aktif bir rol üstlenmesi Müslüman Kardeşler mensupları tarafından sıklıkla dillendirilmektedir. Bölgesel liderlik amacı dâhilinde yeni bir dış politika vizyonu oluşturmaya çalışan Müslüman Kardeşler, dış dünya ile kurduğu sivil ilişki tecrübesini diplomatik sahaya da aktararak güçlü bir ülke kurmayı hedeflemektedirler. Cumhurbaşkanlığı seçimi esnasında Mursi'nin üzerinde en çok durduğu ve Başkanlık Programı'nın önemli sacayaklarından birisi olan dış politika bölümü cemaatin temel hedefleri ve hareket sahasını görmek açısından önem taşımaktadır.

Mursi'nin başkanlık seçimleri öncesindeki programı üzerinden hareket ettiğimizde temelde üç dış politika dairesi belirlendiği göze çarpmaktadır. Birincisi Arap âlemi, ikincisi Afrika kıtası ve sonuncusu da İslam dünyası olan dış politika vizyonunda öncelikler tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu üç daire arasında dengenin oluşturulması, küresel düzeyde dış politika açılımı ve uluslararası hukuka saygı yeni dönemin dış politikasının temel ilkelerini oluşturmaktadır ("El-Bernamic er-Riasi li'd-Doktor Muhammed Mursi," 2012: 139-143). Bu ilkeler dâhilinde Mısır, yeni dönemde tüm dünya ile ilişkiler kuran, bölgesel ve küresel entegrasyonlara önem veren, aktif ve merkezî bir rol üstlenen bir ülke olmayı amaçlamaktadır. Bu yeni dış politika anlayışı dâhilinde ülke ve cemaat içinde tartışılan en önemli husus ise ABD ve İsrail ile olan ilişkilerin konumudur. Camp David Anlaşması'nın ardından Mısır ile İsrail arasında tüm Arap ve İslam dünyasını rahatsız eden bir barış anlaşması imzalanmış ve o tarihten sonra Mısır ve İsrail çeşitli alanlarda müttefiklik ilişkisi içine girmişlerdi. Aynı şekilde ABD'nin doğrudan yönlendirmesi altında olan Mısır'ın bu yeni dönemde her iki devlete karşı izleyeceği siyaset merak edilen konuların başında gelmekteydi. Özellikle, Kardeşler'in seçimlerden zaferle çıktıktan sonra ABD'nin İsrail ile ilgili olan bazı tereddütlerini dile getirerek Mısır'ın yeni yönetimini dolaylı şekilde uyarması bir tartışma konusu olurken uzun yıllar boyunca İsrail muhalifliği yapmış Kardeşler'in İsrail ile olan ilişkileri görece devam ettireceğini açıklaması birçok soru işaretinin oluşmasına neden olmuştur.

Hasan Abdulgani, İsrail meselesinin Mısır'ın uluslararası ilişkilerde karşılaşacağı ilk sorun olduğunu belirterek ilk etapta İsrail ile yapılan anlaşmaya sadık kalacaklarını belirtmiştir. Sonraki dönemde ise farklı uygulamaların hayata geçirilmesinin mümkün olabileceğinden bahsetmektedir (H. Abdulgani, mülakat, 19 Temmuz 2012). Bu durum göstermektedir ki Mursi liderliğindeki yeni Mısır, İsrail ile kuracağı ilişkiler nedeniyle çeşitli sıkıntılarla karşılaşabilecektir. Bununla birlikte Abdulgani, bölgede kurulacak güçlü bir birliktelik sayesinde bu sorunun kolaylıkla izole edilebileceğini belirtmektedir. Mısır'ın güçlü olması
hâlinde tüm Arapların güçlü olacağını çünkü Mısır'ın Arapların anası olduğunu vurgulayan Abdulgani, İslami bir dayanışmanın Batı dünyasına karşı bir cephenin oluşmasında önemli olduğunu ve bu nedenle Mısır, Türkiye, İran, Suudi Arabistan gibi devletlerin bir araya gelmesinin büyük bir zorunluluk olduğunu dile getirmektedir (H. Abdulgani, mülakat, 19 Temmuz 2012). Buna ek olarak Müslüman Kardeşler'in Dış İlişkiler Birimi Sorumlusu Walid Haddad kendilerinin dış politika vizyonunda Arap dünyasına yönelik açılımın
oldukça önemli olduğunun ve Arap dünyası ile ilişkilerin geliştirilmesinin öncelikli mesele olduğunun altını çizmektedir. Hz. Peygamber'in (sav) de tebliğe öncelikli olarak kendi çevresinden başladığını belirten Haddad, Mısır'ın da bu yeni süreçte Arap kardeşleri ile yakın ilişkiler kuracağını ve bunun üzerinden yeni bir dış politika inşa edeceğini ifade etmektedir (W. Haddad, mülakat, 20 Temmuz 2012). Bu açıklama, öncelikle Mısır'ın Arap dünyasının lideri olma düşüncesinin önemli bir dışa vurumu olarak karşımıza çıkmaktadır. İkinci olarak da yeni dış politika vizyonunda İslam dünyasının diğer coğrafyalarının ve sorunlarının yeni yönetimin ne kadar gündeminde olacağına dair bazı soru işaretlerini beraberinde getirmektedir. Ayrıca hareketin önemli kadrolarında yer alan bu iki ismin görüşmelerde "ulusal çıkar"a özel vurgu yapmaları yeni dış politikanın amaçları ve imkânlarına dair bazı risklerin olduğunu göstermektedir. Uluslararası ilişkilerde ulus devlet mantığı çerçevesinde şekillenen "çıkar" algısının yeni süreçte ne kadar etkin olacağı ya da farklı bir deyişle ulusal çıkar hangi saikler üzerinden belirleneceği önemli bir tartışma konusudur. İslam dünyasındaki İslami hareketlerin çoğuna ilham olmuş Kardeşler'in siyaset sahnesinde uluslararası bir aktör olarak takip edeceği rota ve bu rotada kullanacağı argümanların teorik arka planı hareketin geleceğine dair önemli ipuçları vermektedir.

Dış politikada dayanışmayı öne çıkaran Mursi'nin Afrika kıtasına yönelik özel bir önem verdiği seçim programından açıkça görülmektedir. Yurt dışına ilk seyahatini Suudi Arabistan'a yaptıktan hemen sonra Afrika Birliği toplantısına katılan Mursi'nin bu adımı, sadece Arap dünyasında değil aynı zamanda Afrika kıtasında da merkez ülke olmak isteyen bir Mısır imajı çizmektedir. Özellikle ekonomik anlamda Afrika ile ilişkilerin önemsendiği görülmektedir. Yıllardır göz ardı edilen Afrika kıtasının yeni dönemde daha büyük bir pazar hâline geleceği zikredilmektedir. Bu durum açıkça göstermektedir ki, Orta Doğu'nun ve Arap dünyasının asli unsuru olan Mısır, yeni süreçte kendisini Afrika kıtasının da asli unsuru saymaya başlayacaktır. Buna ek olarak Mursi'nin Çin, İran ve İtalya ziyaretleri de dış politikada daha aktif ve saldırgan bir ülkenin olduğunun işaretlerini vermektedir. Bölgesel liderliği ve merkez ülke olmayı temel prensibi hâline getiren yeni Mısır'ın uluslararası alandaki varlığı geçmişe kıyasla çok daha fazla hissedilecektir. Bu çerçevede Mısır'ın bölgesel düzeyde gerçekleştireceği ittifaklar hem ülkenin kalkınması hem de bölgenin kalkınması açısından hayati bir rol üstlenecektir.

Din ve Devlet İşleri Gerilimi/Ayrımı

Modern dönemde İslami hareketlerin karşılaştığı büyük sorunlardan birisi iktidarın din ile kurduğu ilişki biçimidir. Kardeşler bünyesinde de ilk günden itibaren Mısır yönetimine karşı yapılan başlıca eleştiriler İslami bir nizamın yansıması olmayan ve dini devletin idaresinden dışlayan bir anlayışın benimsenmesine yöneliktir. Teşkilatın kuruluşundan itibaren hareketin geleceğine yön veren ve fikirleri her daim öncü kabul edilen Benna'nın dinin devletten ayrılmasına yönelik sert itirazı hareketin bu alana dair tutumunun temelini oluşturmaktadır. Benna meşhur risalelerinde din ve devletin birbirinden ayrılmasının mümkün olmadığını özellikle vurgulamış ve "dini hayatın bütün dallarından uzak tutarak onu vicdanlara ve mabetlere hapsedilmesinin" kabul edilemez olduğunu vurgulamıştır (el-Benna, 2008: 41-42). Benna din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını savunanlara yönelik eleştirilerinde onların İslam'ı doğru tarafıyla anlamadıklarını belirtmektedir. Bu kimselerin "İslam'ın hem din hem cemiyet, hem cami hem devlet, hem dünya hem ahiret olduğunu" anlayamadıklarını ve "bu mukaddes dinin dünya hayatı ile ilgili meselelere ibadetle ilgili meselelerden daha fazla temas ettiğini öğrenemediklerini" (el-Benna, 2008: 42) vurgulamaktadır.

Müslüman Kardeşler'in kuruluşundan itibaren uzun zaman geçmesine rağmen ana iskeletin Benna'nın oluşturduğu çizgide ilerlediği ve kurucu prensipler etrafında devam ettirilmeye çalışıldığı gözlemlenmektedir. Ebu'l-Futuh'un ifadesiyle "Müslüman Kardeşler'in benimsediği temel fikir hala Benna'nın oluşturduğu akımdır. Hareketin mensupları onun fikirlerini hala taşımaktadırlar." (Hasen, 2011: 50). Bu çerçevede hareketin bugününde de din ve devlet idaresi arasındaki ilişkilerde Benna'nın çizgisine yakın bir görünüm ortaya çıkmaktadır. Öncelikle Kardeşler'in siyasi alandaki temsilcisi olan Hürriyet ve Adalet Partisinin programında ve Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin seçim programında dine özel bir atfın olduğu görülmektedir. Devletin temel prensiplerinin demokratik ve çağdaş olmasının yanı sıra İslami bir referansa da sahip olması gerektiği dile getirilmektedir ("ElBernamic er-Riasi li'd-Doktor Muhammed Mursi," 2012, "Mucez Bernamec'il Hizb al-Hurriya ve'l Adale," 2012). El-Merci'iyye el-İslamiyye olarak formüle edilen ve İslam'ı referans alan bir yönetim biçiminin benimsenmesi yeni Mısır'da laiklik olgusuna yönelik farklı bir durumun ortaya çıkacağını göstermektedir. 

Dinin yeni siyasal yaşamın merkezinde yer alacağı yeni Mısır'da kiliseye de özel bir önemin verildiği görülmektedir. Cumhurbaşkanı Mursi'nin programında "dini kurumların itibarlarının iade edilmesi ve serbest olmalarına" dair fikirlerden bahsettiği bölümde dinî kurumlar olarak el-Ezher ve Mısır Kilisesi zikredilmektedir ("El-Bernamic er-Riasi li'd-Doktor Muhammed Mursi," 2012: 15). Mısırlıların tamamının sesi olmayı hedefleyen Mursi'nin ve diğer görüşlerin tamamını içine almaya çalışan Hürriyet ve Adalet Partisinin yeni süreçte İslam'ı
merkeze alan ama diğer din ve görüşleri de kucaklayan bir siyasi çizgiyi benimseyeceği ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte Benna'nın da benimsediği temel prensipleri muhafaza ederek dini devlet idaresinden ayrı görmeksizin bir politika izleyecekleri öngörülmektedir.

Yeni Dönemde Kadın Meselesine Bakış ve Kadının Rolü

Kardeşler Teşkilatının kuruluşundan itibaren değer verdiği en önemli müessesinin aile olduğu ve kadınların gerek İslami bir yaşam için gerekli olan eğitim ve terbiyenin verilmesinde gerekse teşkilatın büyüme ve gelişmesinde hayati bir role sahip olduğu açık bir biçimde görülmektedir. Benna'dan itibaren kadının Kur'an ve sünnet çerçevesinde sosyal hayat içerisinde yer alması ve faaliyetlere katılması Kardeşler tarafından benimsenmiş ve kadınlara teşkilat bünyesinde özel bir önem verilmiştir. Benna'nın İslam nizamının inşasında aileye büyük bir rol biçmesi ve bu çerçevede kadınların ve çocukların en iyi şekilde eğitilmesi gerektiği yönündeki düşüncesi kendinden sonraki dönemlerde de önemsenmiştir. 

Bu çerçevede Kardeşler bünyesinde kadınlara en fazla değer veren ve kadınların en çok faaliyet alanına sahip olduğu İslami hareketlerin başında geldiği söylenebilir. Son yıllardaki süreçte ve Islah Projesi bağlamında Kardeşler; teşkilat bünyesinde "Kadın meselesi" ile ilgili çeşitli tartışmalar gerçekleştirmiş ve modern dünyada kadının konumuna dair önemli açılımlar sağlamıştır (Hasen, 2011: 50).

Teşkilatın genel prensipleri ve çizgisi dâhilinde incelendiğinde Mısır'ın yeni sürecinde de kadına benzer bir şekilde önem verildiği hatta daha ileri seviyelere taşınması hedeflendiği görülmektedir. Mursi'nin programında "Kadın" başlıklı özel bir kısmın olması ve bu bölümün İslam hukukuna göre genel yükümlülüklerle ve kanun önünde kadın ve erkek eşitliğinin olduğunu vurgulayarak başlaması kadının sosyal ve siyasi konumuna verilen önemi göstermektedir. Programda kadının annelik vasfına özel bir vurgu olmakla birlikte sosyal ve siyasi hayatın diğer sahalarında da kadınların yer almaları ve onların her türlü katkıyı sağlamaları gerektiği ifade edilmektedir ("El-Bernamic er-Riasi li'd-Doktor Muhammed Mursi," 2012: 37). Mursi'nin cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından bir kadın yardımcı ataması yeni Mısır'da Kardeşler'in dönüşüm biçimini göstermektedir. Ayrıca Kardeşler'in önemli kadın aktivistlerinden Sabah es-Sakkari'nin Mursi'den boşalan Hürriyet ve Adalet Partisi başkanlığına aday olması yeni dönemde yaşanacak değişimlere de ışık tutmaktadır. Bu bakımdan Kardeşler içinde yeni dönemde kadınların daha etkin bir rol üstleneceği ve hatta yönetici kadro içinde yer alacakları düşünülmektedir. Kuruluşundan itibaren kadınların rol aldığı, davet, tebliğ, eğitim ve terbiye faaliyetlerinde önemli roller üstlenen kadınların teşkilatın yönetici kadrolarına talip olmaları hâlinde geleneksel yapının bunu nasıl karşılayacağı ve bunun farklı bir krize yol açıp açmayacağı da ilerleyen zamanda ortaya çıkacak önemli bir sorudur.

Müslüman Kardeşlerin Dönüşü(mü): Genel Bir Değerlendirme

Müslüman Kardeşler kuruluşundan itibaren Mısır toplumunun şekillenmesinde İslami bir nizamın tesisi amacı çerçevesinde etkili olmuş bir harekettir. Siyasi tavrı nedeniyle dünya genelindeki İslami hareketlere ilham kaynağı olmayı başarmış olan Kardeşler, Mısır'da Mübarek rejiminin sona ermesiyle yeni bir sürecin içine girmiştir. Fikri, siyasi ve sosyal bakımdan yerel, bölgesel ve küresel düzlemde değişim ve dönüşüm sarmalı içine girildiği bu dönemde Kardeşler'in de çeşitli krizlerle yüzleştiği görülmektedir. Gelenekçi ve yenilikçi
bir grubun ortaya çıktığı, nesil çatışmasının meydana geldiği, iktidar ve yönetimle imtihan olunduğu, Batılı kavramlarla daha fazla yüzleşilen bu süreçte Kardeşler'i farklı sıkıntılar beklemektedir. Öncelikle eski rejimin kalıntılarına karşı verilecek mücadelede kalıcı ve kararlı adımların atılması yeni sürecin inşasında birçok kolaylık getirecektir. Mursi'nin bugüne kadar başta askerî kanadın önde gelen isimleri olmak üzere Mübarek rejiminin kalıntılarına karşı verdiği mücadele Mısır'ın geleceğine dair olumlu ipuçları vermektedir. Ayrıca iç siyasette ve ekonomide atılan ilk adımlar ülkenin hızla kalkınabileceğinin ilk işaretleridir.

Cumhurbaşkanı Mursi'nin ortaya koyduğu siyaset Mısır'a yeni bir soluk getirirken bir yandan da Kardeşler'in bağımsız siyasi kanadı oluşmaktadır. Cemaate doğrudan bağlı ve Genel Mürşitin kararları dışında bir adımın atılmayacağı anlayışının temel ilke olarak benimsenmesi Hürriyet ve Adalet Partisi kanadında mümkün gözükmemektedir. Ayrıca Mursi'nin de tüm Mısır'ın cumhurbaşkanı olarak böyle bir lüksünün olmadığı açık bir durumdur. Bu yeni süreçte Kardeşler'in bu gerçekler ışığında sadece cemaat refleksiyle hareket eden bir
yapılanmadan ziyade kapsayıcı bir siyasi parti mantalitesi çerçevesinde kendisini yeniden formüle etmesi gerektiği düşünülmektedir.

Kardeşler'in kuruluşundan bugüne kadar benimsenen temel ilkelerden büyük bir kopuşun olduğu şu an için görülmemektedir. Bununla birlikte iktidar olduktan sonra kurulacak ilişki biçimlerinin bu ilkelerin varlığını ne kadar süre daha devam ettirebileceği ise belirsiz bir durumdur. Bugünün Kardeşler'in 1930 ya da 1940'ların Mısır'ındaki hareket olmadığı son tahlilde açıkça ifade edilebilir. Bununla birlikte tedrici bir ilerleme ve değişim ile muhafazakâr bir tavrın benimsenmeye çalışıldığı hareketin önde gelenlerinin açıklamalarında göze çarpmaktadır. Bu bağlamda Mısır'da yeni bir dönem inşa edilirken Kardeşler'in de dönüşmesi büyük bir ihtimal dâhilindedir.

KAYNAK: HABER7
YORUMLAR 1
  • Mustafa MT 10 yıl önce Şikayet Et
    La yazı uzun. okuyamadım ben ya...
    Cevapla
DİĞER HABERLER
İsrail'in saldırısı sonrası İran'dan peş peşe açıklamalar
Belediye binasına asılan borç sonrası Şeyma Döğücü sessizliğini bozdu