Kamış: Yanlış yapanın ensesindeyiz

Zaman'ın ikinci ismi Mehmet Kamış, Nursel Tozkoparan'ın sorularını cevapladı. Kamış, gazete yöneticilerinin, artık eskisi gibi yalan yanlış haber yapamadığını söyledi.

Kamış: Yanlış yapanın ensesindeyiz
Kamış: Yanlış yapanın ensesindeyiz
GİRİŞ 25.06.2009 14:45 GÜNCELLEME 25.06.2009 14:45
Bu Habere 38 Yorum Yapılmış

Nursel TOZKOPARAN'ın röportajı
nursel@haber7.com 

Mehmet Kamış, Zaman gazetesinin ikinci adamıdır. Ama pek bilinmez. Ortalıkta görünmez.

Herkesin ağabeyidir, her daim hayata dair anlatacakları vardır, eşini ve kızı Asude’yi çok sever, bütün sıkıntılarınızı paylaşabileceğiniz birisidir. Ona yirmidört saat bir telefonla ulaşabilirsiniz. Merhametlidir. İnsan sarrafıdır.

Danışılacak akil adamıdır gazetenin.

Gazetede çalışan kızların babası, ağabeyidir.  Kamusal alanda kadınların yükselişini önemser ve destekler. Sessiz görünüşünün aksine acayip esprilidir, sohbetine doyum olmaz.

***

Tebdili kıyafet Zaman gazetesinin dillere destan; şu meşhur, akıllı binasına girdim.
Kimi bulduysam sordum:

Gazetenin temizlikçisine, aşcısına, yeni işe başlamış kullanmuhabirine, kıdemli muhabirine, çaycısına, garsonuna.
Şimdi diyebilirsiniz ki "ee ne olacak adamlar yöneticileri hakkında kötü şey söyleyecek halleri yok ya".

Haklısınız.

Ama haksızsınız da.

Bütün bunları gizlilik esası içerisinde sordum ve bütün isimler en nihayetinde bende mahfuz…

Dolayısıyla hakkında iyi söyleyen için de kötü söyleyen için de ne artısı ne eksisi olabilir.

Yukardaki bilgilerin hepsini de gazetedeki sorgulamada elde ettim.

***

Şimdi…

Uzunca zamandır düşünüyordum Mehmet Bey'le röportaj yapmayı. Köşe yazarlarının artık havalarda uçuşan sözleri, kalemleri, polemikleri almış başını giderken o köşesinden “köşe yazarlarına ayar veren” bir yazı yazdı. Ve "bu böyle olmaz, polemik ve kalem kavgalarının birbirinden farklı şeylerdir. Sanatçılardan, mankenlerden daha ziyade köşe yazarlarının özel hayatları ortalığa dökülüyorsa burada bir sorun var " diye yazınca medyada din editörlüğü, Zaman gazetesinin yayın politikası üzerine konuşalım istedim.

Sultanahmet’te, Marmara café’de menemenlerimizi yerken röportajımızı da gerçekleştirdik.

Keyifli okumalar…

- İyi bir gazete ve kötü gazetenin ölçüleri nedir diye sorsam size?  

- Gazeteler subjektif ürünlerdir, derim. Bu subjektiflikle birlikte dünya çapında belirli standartları vardır iyi gazetenin. Bence kasti yalan yazan gazete kötü gazetedir. Kasti yanlış haber yapan gazete kötü gazetedir. Propagandist davranan gazete kötü gazetedir. Biz iyi gazete olmak için bütün bunları yapmamaya çalışıyoruz. Yalan, kasti yanlış yapmıyoruz. İradi olarak yapmıyoruz. Propagandist davranmıyoruz, davranmamak için gayret sarf ediyoruz.

- Bunun şunun için soruyorum, son zamanlarda gazetenizin “yalan çıkan haberleri anında tekzip niteliğinde haberin doğrusunu sunmak” gibi özelliği algılanmaya başlandı. Gazetenin içinde bunu takip eden özel bir ekip mi var?

- Yok. Sadece son zamanlarda değil, kurulduğu günden beri Zaman bu konuda hassas davranıyor. Zaman Gazetesi’nin Türk medyasına ciddi bir disiplin getirdiğini düşünüyorum. Eskiden çok daha kolay yalan haber yazılırdı. Ama şimdi kimse o kadar kolay yalan yazılamıyor.

YALAN HABER YAZAN BİZDEN KORKUYOR

- Medya üzerinde bir korku mu oluşturdunuz?

- Korku mudur değil midir bilmiyorum ama yayın yöneticilerinin eskisinden daha fazla düşündüğünü ve hesap ettiğini kullanzannediyorum. Türkiye’de yayın yöneticilerinin kasıtlı olarak yalan yazdıklarını düşünmüyorum! Özellikle son süreçte. Sadece dikkatli olmadıklarını tahmin ediyorum. Mesela bazen bir muhabir yanıltabiliyor. Bazen haber kaynakları yanıltabiliyor ya da başka etkenler. Bazen haberin doğru olup olmadığı konusuna yeterince hassasiyet gösterilmeyebiliyor. Kastî olarak yalan yazanların artık çok azınlıkta olduğunu düşünüyorum.

- Siz de bu süreç nasıl işliyor peki?

- Bir haber bize gelene kadar eleklerden geçiyor. Bir muhabir yazıyor, onun şefi haberin unsurlarını değerlendirip yeterince sağlıklı olup olmadığına bakıyor. Daha sonra onun bir üstü haber müdürü bakıyor ve sayfa editörleri ve redaktörleri denetliyor ve sayfalarına alıyor. Bizim denetimimiz zaten sürekli olarak var. Bütün bu aşamalardan geçmiş olsa bile çıkacak gazeteye son bir kere daha bakıyoruz.

- Tamam! Diyelim ki bütün bu kontrollere rağmen “yalan bir haber" yer aldı”…

- En az dört beş aşamadan geçiyor. Bütün bunlarla birlikte yine haberin namusu muhabire aittir. Doğruluğu, ya da kamu vicdanındaki en önemli hesap vericisi de muhabirdir. Bunu söylerken kendimizi sıyırmıyoruz. Muhabir benim yazdığım haber bu değildi, yazı işleri haberimi mahvetmiş demiyor, diyemiyor.

Muhabirin yazdığı haber giriyor. Mesela genelde yazı işleri  şikayeti vardır. Muhabir bir su getirir. O su bir anda yazı işlerinde şerbete, şaraba dönüştürülür. Bizde öyle değil. Muhabir su getiriyorsa, su olarak giriyor. Şerbet getiriyorsa şerbet olarak giriyor.

- Çok yazıldı çizildi ancak ben yine de sormak istiyorum, Zaman Fethullah Gülen’in gazetesi midir?

- Fethullah Gülen Hocaefendi'nin gazete ile hiçbir maddi bağlantısı olmadı. Hisse sahibi değil mesela. İddia edildiği gibi gazetenin sahibi değil. Ama gönül bağımız var tabiî ki.

- Ama bir şekilde etkisi var?

- Gazetenin yayın ilkelerinde Fetullah Gülen’in düşüncelerinin muhakkak etkisi var. Yani yalan yazmamak, toplumda gerginlik oluşturmamak, toplumda bir sulh adası olmak, toplumun her kesiminin güvenebileceği bir mecra olmak, bunlar Fethullah Gülen Hocaefendi’nin düşünceleriyle çok örtüşüyor. 

BİR YALAN NASIL 500-600 BİN YALAN OLUR?

- Gazetenin ikinci adamısınız, sizin üzerinizde ayrıca etkisi var mı?

- Fethullah Gülen Hocaefendi'nin benim gazetecilik hayatıma çok derin etkileri vardır. Hiç unutmam daha gazetecilik kullanmesleğine yeni başladığım yıllarda, doğru haber verme, doğru yazma hakkında konuşurken demişti ki “Siz özel hayatınızda yalan söylerseniz bu büyük günahtır. Ancak bir kişilik günah olur. Ama gazete yoluyla yalan yazarsanız gazete adedince 500, 600 bin ya da ne kadar basılıyorsa.. Onun ulaştığı insan kadar ve ayrıca dolaşımda kaldığı müddet kadar yalan söylemiş olursunuz'' bu söz beni çok etkilemişti.

- Mesela sizi bazı durumlarda frenliyor mu bu gönülbağı?

- Fren derken neyi kastediyorsunuz bilmiyorum. Agresif değiliz. Kavgacı değiliz. Üslubu olan bir gazeteyiz. Haber değeri taşıyan olaylar, gelişmeler elbette bizim için de haberdir! Pekçok konuyu haber yaptığımız gibi üzerine gittiğimiz dosyalar da var. Neyi nasıl yazdığınız ve nasıl sunduğunuz çok önemli. Biz haber yaparken üslubumuza dikkat ediyoruz. Gerilimci ve hırçın yayıncılığı sağlıksız bulduğumuzdan dikkatli yayıncılık yapıyoruz. Gazetecilikte ölçüleri ve kaygıları olan bir kurumuz.

- Nedir bu kaygılarınız ve ölçüleriniz?
 
- Bizim kamu vicdanını taşımak, yaralamamak gibi bir kaygımız var. Kimsenin kutsalına saldırmayız ve uğraşmayız.  Sadece İslam dininin kutsalı değil, herkesin kutsalını kutsal tanıyoruz. Herkesin üzerine titrediği kavram ve kişileri kendi kutsalımız kabul ediyor ve bir toplumun kutsadığı hiçbir şeye saldırmıyoruz.

KİMLERLE POLEMİĞE GİRERİZ?

- Sizin hiç bugüne kadar polemiğe girdiğiniz gazeteler olmadı mı?

- Bakın polemik yapmakla toplumsal değerlere saldırmak, agresif yayıncılık yapmak farklı şeyler! Elbette diğer gazetelerle de başka kurumlarla da polemiğe girmişliğimiz var!  Mesela bu dağda akreditasyon meselesi… Yalan, kasıtlı haber yaptıkları müddetçe her gazete ile polemiğe gireriz. Kamuoyuna sunulan yalan kasıtlı haberlerin doğrusunu okura mutlaka ulaştırırız! Yani yanlış yapanların ensesinde bir gazeteyiz!

- Kendinizi öyle görüyor musunuz?

- Eğer bir gün biz düşüncelerimizden ve tavrımızdan vazgeçer, yalan haberler yazmaya başlarsak inşallah birileri gelir kullanbizim ensemizde boza pişirir. Bugün Türkiye'de bir denge sağlayacak güçlü bir gazeteye, bir gruba ihtiyaç var. Biz bunu yapmaya çalışıyoruz. Yalan yazmayan, manüplatif haber yapmayan olabildiğince doğruları yazmaya çalışan bir gazete çıkarmaya çalışıyoruz.

- Peki bazı haberler konusunda özel bilgi alıyor musunuz? Demek istediğim şu, sizin gazetenizin polis teşkilatında bir ayrıcalığı var mı?

- Ben bu gazetenin üst düzey yöneticilerinden biriyim. Dediğiniz anlamda polis teşkilatından hiç bu şekilde beslenmedim. Hiçbir olaydan önceden haberdar olmadım. Ancak Zaman gazetesi 850 bin satıyor. Bu toplumun her kesimin okuduğu anlamına gelir. Bizi polis teşkilatında da devlet içerisinde de çok okuyan olduğu kesin. Fakat şöyle bir algı var, Jhonson mektubunu Cüneyt Arcayürek yazdığında veya Türk askerine çuval haberini Sedat Ergin ortaya çıkardığında gazetecilik başarısı oluyor. Siz bir haber atlattığınızda neredeyse suçlu oluyorsunuz. Bu çifte standardı terk etmek gerekiyor.

AYŞE ARMAN ZAMAN'DA YAZABİLİR Mİ?

- Polis teşkilatında sizin adamlarınız olduğu yazılıyor, konuşuluyor.

- Çok yanlış. Ahmet Altan Taraf’ın yayınlarıyla ilgili bir şey söyledi. “Bu bilgiler herkese gelir, bunları yayınlamak isteyen varsa bütün gazetelerle paylaşırız.’ Elinde haber olan insan yayınlatacak mecra arar. Siz yayınlamaya teşne iseniz size akar.

- Peki gelelim toplumsal barış sağlanmasına… Toplumda kutuplaşmalar, ötekileştirilmeler üzerine araştırmalar yapılıyor, tartışılıyor. Bir dönem Ayşe Arman sormuştu ancak yanıt alamamıştı. Ben sorayım o halde, toplumda barış olması adına Ayşe Arman, Zaman’da yazabilir mi?

- Bu sorunun öyle net bir şekilde yazar-yazamaz diye cevabı olmaz. Gazeteler dünyanın en sübjektif mevkuteleridir. Herkese göre değişir. Zaman Gazetesi’nin yayın mantalitesi farklı olduğu için böyle bir gazete ortaya çıkıyor. Hürriyet Gazetesi niye Zaman’dan farklı çıkıyor çünkü; birbirinden farklı yayın yöneticileri var. Sulh olsun herkes birbirine karışsın. Öyle bir sulh olmaz ki! Benim varlığıma saygı duyacaksın sulh olacak. Benim düşündüğüm gibi düşün, benim yaşadığım gibi yaşa sulh olsun. Böyle bir sulh olmaz. Sulh şöyle olur:

Ben bu dünyaya böyle bakıyorum, böyle inanıyorum, benim bir dünya görüşüm var. Ben sizin hayat hakkınıza sonuna kullankadar inanıyorum. Sizin de benim varlığıma saygı duymanız lazım. Şimdi herkes Hürriyet’te yazamaz, her şey yazamaz. Sadece Hürriyet ya da Zaman da değil, dünyanın en saygın gazetelerinde bile her şey yazılıp her şey çizilmez. Editoryal bir insiyatif, çoğulculuğu sağlayan farklı yayın politikası var.

Editörlük bir yazıyı yayınlama ya da yayınlamama hakkıdır, bir yazıyı mutlaka yayınlayacaksın diye bir şey yok. Türkiye’deki köşe yazarlığı mantığı çok yanlış. Türkiye’de köşe yazarlığı Ertuğrul Özkök’ün dediği gibi “Babasının çiftliği, her şeyi yazan, her şeyi döken” değildir. Gazete yayın yöneticilerinin yazıları yayınlamama ve istediği yazara yazdırma hakkı vardır diye düşünüyorum. Yazıları değiştirme değil, yazıları yayınlamama hakkı vardır.

YAZARLAR GÜNLÜK YAZI YAZMAMALI

- Pardon Türkiye’de doğru köşe yazarlığı mantığı nasıl olmalı peki?

- Bence gazetelerde sürekli yazan köşe yazarları olmamalı.

- Siz de bir köşe yazarısınız ve yazıyorsunuz!

- Evet, ben de bir köşe yazarıyım. Buna rağmen, sürekli köşe yazarlığı diye bir şeyin olmaması gerektiğine inanıyorum. Çünkü bir kişinin her konuyu çok iyi bilme ihtimali yok. Ben şunu düşünüyorum. Konuları uzmanlarına yazdırmak lazım. Biz gazetenin yorum sayfalarında kısmen bunu yapmaya çalışıyoruz.

- Siz bir köşe yazarı olarak ne yazıyorsunuz?

- Ben kendi ilgi alanlarıma göre yazıyorum ama Türkiye’de yazı yazmadığınız zaman malesef hiçbir anlamınız yok. “Türkiye’nin en önemli canlıları köşe yazarları” yani gazetecilerin, muhabirlerin hiçbir önemi yok. İnsanlar köşe yazarlarının ne dediğine bakıyor. Türkiye'de medyanın çok yanlış bir yapılanması var. 

- O zaman Fatih Altaylı’nın Habertürk’ü ilk kuracağı zaman “Ben gazeteyi köşe yazarı ağırlıklı değil muhabir ağırlıklı yapacağım” tezini onaylıyorsunuz.

- Ben çok doğru buluyorum. Yayıncılıkta aslolan habercidir. Mesela bizim gazetede yorum sayfaları çok güçlü kullansayfalardır. Ama; dikkat edin sadece köşe yazarları yok, konunun uzmanları yazıyor. Mesela Anasaya tartışmalarında, Ergenekon tartışmalarında, 367 tartışmalarında konuşanların büyük bir kısmı konunun uzmanıdır. Türkiye de maalesef bu akım da kayboluyor.

Beğenmediğimiz köşe yazarlığı da devrediyor. Şimdi sürekli diğer yazar ve yayın yöneticileriyle kavga eden, toplumunun ilgi odaklarına hakaret ve küfür eden, onların hakkında ileri geri yazmayla şöhret olan köşe yazarlığı var. Bu hepten kopuk bir şey. Dikkat edin. Bunlar film yıldızı gibi olmaya başladılar. Fikir derinlikleri yok ama fazlaca medyatikler. 

DİZİ OYUNCULARI DEĞİL, KAVGACI YAZARLAR TANINIYOR

- En iyi kavgayı eden en çok parayı alır…

- En çok onlar tanınıyor. Günlerce onların kavgası konuşuluyor. Artık  dizilerdeki oyuncuları ismen dahi tanıyamaz hale geldik fakat; köşe yazarlarını çok daha iyi tanıyoruz.

- Siz köşenizde polemikçi yazarların medyatikliği üzerine bir yazı kaleme aldınız. Yazarlar arasında polemikler olmasın mı diyorsunuz?

- Kalem kavgası ile kişilik kavgası aynı şeyler değil. Artık medyada kalem kavgası yapılmıyor. Keşke kalem kavgası olsa. Eskiden bu kalem kavgalarından çok ciddi fikirler ortaya çıkardı. Mesela tarihte Peyami Safa ile Nazım Hikmet, Recaizade Mahmut Ekrem ile Muallim Naci’nin çok ciddi kavgaları var.  Enis Batur ile  Hilmi Yavuz’un kavgaları var. Bu kavgalardan ciddi fikirler ortaya çıkıyordu. Bugünkü kavgalar kalem kavgası değil kişilik kavgası.

- Kalem kavgası yapan gazeteciler var mı?

- Ben görmüyorum. Yapılan polemiklere bakınız, nerede ne içiyor, kim kiminle sevgilisi ile takılıyor. İnsanların özel hayatı ve kişilikleri üzerinden polemik yapılıyor. Fikirler üzerinden bir polemik değil.

- Sizce Ahmet Hakan’ın iç organlarının alınması (dalağının alınması, midesinden operasyon geçirmesi) sizce bir haber mi?

- Bence tabi ki bir haber değil. Ahmet Hakan'ın özel hayatıyla niye bu kadar ilgileniyorlar ki? Bence haber değil ama kendi gazetesi ve o kulvardaki gazeteler için haber. Mesela Ahmet Hakan Hürriyet’te yazmıyor olsaydı, hala Kanal 7’de çalışsaydı ve konu gündeme gelseydi, Hürriyet çekinmeden manşet yapardı.

İLGİ ÇEKMEK İÇİN DAYAK YİYENLER VAR

- Sevilay Yükselir bu konuda çok yazı yazdı? Sizce neden bu kadar üzerine gitti?

- Mesele, Ahmet Hakan ya da Sevilay Yükselir meselesi değil. Ben insanların özel hayatlarının çarşaf çarşaf kullankamuoyuna gelmesini çok sakıncalı olduğunu düşünüyorum.
Ahmet Hakan’ın veya başka bir köşe yazarının özel hayatı beni ilgilendirmiyor.

- Sizce neden böyle bir kavgaya giriyorlar dersiniz?

- Ben ene çağında yaşadığımızı düşünüyorum. Ene çağı. İnsanlar saatlerce aynanın karşısında kendilerini seyrediyorlar. İnsanlar kendilerinden bahsedilmesini istiyor. Bir yazar bir yerde bir dayak yiyor, günlerce bu konu konuşuluyor. Bu işten inanılmaz mutlu oluyor. Bu kavgayı da ilgi çekmek için yaptıklarını düşünüyorum.

- Neden ilgi çekmek istiyorlar? Mesela Ahmet Hakan’ı herkes tarafından tanınan, okunan,  takip edilen bir yazar. Niye Ahmet Hakan bütün yazılarında polemiğe giriyor?

- Şimdi meseleyi Ahmet Hakan meselesine getirmek doğru değil. Medyadaki bir anlayıştan bahsediyorum ben.

- Sizden ayrılan bir kadın gazeteci, “kadınlara polemik noktasında cevap vermiyorlar” diye bir yazısı vardı. “Bu edeptendir” diyor. Hakikaten öyle midir?  Kadınlara cevap vermek edep dışı mıdır?

- Kadınlarla ilgili bir şey değil. Fikir çıkmayacak konularda polemiğe gerek yok.  Mesela Ece Temelkuran birkaç yerde, hem yazısında hem de bir kaç röportajında polemiğe girmek için laf attı. Cevap vermedim. Sürekli diyor ki “bana saldırdı, beni hedef gösterdi” böyle bir şey yok. Ben onun düşüncelerini, fikirlerini eleştiriyorum. Söylediği şeyin çok sağlıksız bir şey olduğunu düşünüyorum.  Konuyu buradan getirse diyeceğim ki fikrime karşı bir şey söylüyor. Ama o sanki şahsi kimliğine bir şey söylüyormuşum gibi algılıyor.

ALİ BULAÇ İLE KAVGAYI BEN ETTİM
röportajın devamına bu linkten ulaşabilirsiniz

YORUMLAR 38
  • abdulkadir erdemsoy 14 yıl önce Şikayet Et
    sayın zaman yöneticileri. siz kimsiniz ki ensesinde olacaksınız..yoksa siyasete el attık diye mecliste mi sandınız kendinizii.yeter artık çok fazla oldunuz.benim kardeşime akşamları dergi sattıracam diye uğraşan sizin talebeleriniz.bir kıza bu yapılır mı.siz tam din sömürücüsüsünüz...yazık ki ne yazık...
    Cevapla
  • ali vatansever 14 yıl önce Şikayet Et
    cılkı çıktı. bizde bi söz vardır ( çok laf yalansız çok mal haramsız olmaz ) bence sizin bu sayfadaki uzun reklamınız benim kanımca verdiğin pozlaran ve ropartajındanda belli iş yapacak birine benzemiyorsunuz mesajınız başka amaç taşıyo nedenmi artistik poz vermişsinde ondan benden söylemesi.
    Cevapla
  • N. Sarikaya 14 yıl önce Şikayet Et
    "aslinda benim babaannemde basortusu takardi" cilar Zamani hedef almis simdide. Eskiden hep gulerdik. Bazi tipler vardi hani. Basortusune karsi oldugunu aciga vurup tepki cekmemek icin "benimde babaannem basortusu takardi" deyip salya sumuk saldirirdi basortulu hanimlara. Iste bu tipler bugun zamana o komik gerekcelerle saldiriyor ve: "aslinda bende zaman okuyorum ama" diye soze baslayip her turlu yalan dolanlarla negatif manada seyler soyluyorlar. Madem sevmiyorsun o zaman neden okuyorsun diye soruncada verecek cevap bulamiyorlar. Boylelerini gordukce sahsen gurur duyuyorum zaman'la
    Cevapla
  • serdar taş 14 yıl önce Şikayet Et
    zaman. bence adını değiştirmlei misyonuna yakışanı the f times.nede olsa abdyle oldukça dost gibi.hani şu müslümanları içok mutlu eden emperyalist devletle.yeni nesil usa tipi islamcılık.
    Cevapla
  • HARUN 14 yıl önce Şikayet Et
    bend 2yıldır zaman okuyorum. ve abd ile ilgili olumsuz köşe yazarları bir iki cılız bişe yazmış olabilirlrde manşetten dikkat çekici etkinbr muhalefet görmedim.zaten f gülen hoca efendi ve kurmayları aksini idia etmiyolar.bunun üzerine tartışma konusu yaratmak saçmalık olur heralde.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
DİĞER HABERLER
Kiralık evlere yeni uygulama: 500 bin TL ceza gelebilir
Alanya'da CHP ve MHP'nin afiş atışmaları