CHP İstanbul adayının ekonomik karnesi! Beylikdüzü'nü batırdı

AK Parti Grup Başkanvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu, CHP adayının Beylikdüzü'ndeki vaat ve ekonomik karnesini anlattı: Belediyeyi 100 milyon borçla aldı. 500 milyonluk taşınmazı sattı. 5 yılda 37 vaadinin sadece ikisini yaptı. Ama borçları üç katına çıkardı!

GİRİŞ 22.06.2019 12:03 GÜNCELLEME 22.06.2019 12:40
Bu Habere 9 Yorum Yapılmış

AK Parti Grup Başkanvekili ve Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu, Haber7 Gündem Masası'nın konuğu oldu. Haber7 Genel Yayın Yönetmeni Osman Ateşli ve Yayın Koordinatörü Tarık Dağlı'ya İstanbul Büyükşehir Başkanlığı seçimlerini değerlendiren Akbaşoğlu seçimlerin yenilenme nedenlerini, CHP'nin yalan politikası yürütmesini ve Binali Yıldırım'ın projelerini anlattı.

Seçimlerin yenilenmesi ile ilgili uzun bir süre tartışmalar yürütüldü. Hala daha konuşuluyor. Adaylar zaman zaman, ekranlara çıktığı zaman bu mesele ile ilgili açıklamalar yapıyor. Sizce, bir hukukçu olarak, İstanbul seçimleri neden yenilendi? Bu seçimlerin yenilenmesine neden gerek duyuldu? 

 

 

31 Mart seçimlerine her beraber iştirak ettik ve millet iradesini ortaya koydu. Malum, egemenlik kayıtsız şartsız milletin. Milletin iradesi sandıkta tecelli ediyor ve bütün sistem buna göre dizayn ediliyor. Dolayısıyla burada milli iradenin üstünlüğü prensibi her şeyin önünde geliyor. 31 Mart seçimlerinde İstanbul'da Büyükşehir ile ilgili farklı bir durum ortay çıktı. Tıpkı Denizli Honaz'da, Artvin Yusufeli'nde, Adıyaman Besni'de ve Kırıkkale Keskin'de olduğu gibi. 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Kanunu 130. maddesine göre, "Eğer, milli iradenin tecellisini engelleyen bir kanuna aykırılık söz konusu ise ve bu kanuna aykırılık seçimlerin sonucunu etkiler nitelikteyse, o zaman seçimlerin iptal edilerek yenilenmesine karar verilmesi" kanunun emredici hükmü bu.

2 Haziran seçimlerinde de Türkiye'nin genelinde 4 ilde yapılan seçimlerin sebebi, biraz evvel söylediğim bu yasal düzenlemedir. Mesela, örnek vermemiz gerekirse, Artvin Yusufeli'nde, Ak Partinin adayının seçimleri kazandığı görülüyordu ancak Cumhuriyet Halk Partisi'nin yapmış olduğu itiraz neticesinde 6'sı Yargıtay'dan, 5'i Danıştay'dan, kendi üyeleri arasından geçilerek gelen, tamamen hakimler tarafından seçilerek gelen, Yüksek Seçim Kurulu üyeleri bu talebi haklı buldu. Bu sebeple seçimler iptal edilerek yenilendi ve milli irade tam olarak tecelli etti. İşte bu sebepledir ki İstanbul seçimlerinin yenilenmesi meselesi de CHP'nin başvurusu gibi aynı kanunun maddesi çerçevesinde, aynı Yüksek Seçim Kurulu'na yapılan başvuru neticesinde ortaya çıkan bir durumdur. Ve bu konuda itirazlarımız ortaya konmuştur. Yapılan incelemeler neticesinde Yüksek Seçim Kurulu 23 Haziran'da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile ilgili seçimlerin yenilenmesine karar vermiştir.  

Burada CHP'nin bir itirazı var. Aynı zarfın içerisinde belediye başkanlıkları, meclis üyelikleri oy pusulaları mevcut, sadece o zarfın içerisinde bir tanesi iptal oldu minvalinde bir yaklaşımları oldu. 

 

 

Niçin İstanbul seçimleri iptal edildi? Birçok boyutla beraber, iki ana husus, iki tane kanuna aykırılık mevcut. Bir tanesi; 212 bin seçmenin oy kullandığı 754 sandıkta, kanunun emredici hükmü olan "sandık başkanlarının kamu görevlisi, memur olma sıfatını taşımamalarıdır. Diğeri ise, 108 sandıkta sandık sayım döküm cetvellerinde hangi partiye ne kadar oyun verildiğine dair bilginin bulunmaması veya sandık kurulu üyelerinin hiçbirinin imzasının bulunmaması. Bunun da yaklaşık 30 bin küsur oya tekabül etmesi nedeniyle, aradaki fark da 13 bin olması dolayısıyla iki kanuna aykırılık meydana geldi ve bunların seçimin sonucunu doğrudan etkiler nitelikte olması, yenilenmeye sebebiyet verdi. 

Dün bir toplantıdaydım, orada bu husus gündeme gelince, bu örneği de orada verdim. Şimdi CHP adayının ifade ettiği ve millete gösterdiği gibi 20 lira üzerinden gidelim ama tek bir 20 lira değil. 20 lira örneği üzerinden gidecek olursak dört tane 5 lira bir zarfa konuldu ve sandığa bu şekilde girdi. Biliyorsunuz, aslında daha evvelki seçimlerde birden fazla sandık kuruluyordu. Aslında bizim dört tane sandığa dört tane ayrı zarf atmamız gerekiyor. Bir tanesi muhtarlık için, bir tanesi Belediye Meclis üyeliği için, bir tanesi İlçe Belediye Başkanlığı için, bir tanesi de Büyükşehir Belediye Başkanlığı için. Dört tane de ayrı seçmen listesi olmalı, dört kere imza atılmalı. Ama biz vatandaşımızı teşvik etmek ve kendi demokratik haklarını kullanmasına ortam hazırlamak için böyle bir kolaylık sağladık. Bununla beraber, geçen sene yapılan kanun değişikliği çerçevesinde daha önceden farklı şekilde sandık kurulu başkan ve üyelikleri belirlenirken, tarafsızlığı sağlamak için sandık kurulu başkanlarına memur olma şartı getirildi. Bunu bütün partiler talep etmişti ve dolayısıyla bütün partilerin ortak kanaatleri ve iradeleri çerçevesinde sandık kurulu başkanları tarafsızlığını sağlamak bakımından memur olsunlar denildi ve gerekli yasal değişiklik yapıldı.

Bununla beraber, aynı şekilde seçimin yapılma usulü ile ilgili de seçim ekonomisi, zamandan tasarruf, insanlarımızın kolayca oy kullanabilme boyutları da düşünülmek suretiyle böyle bir yöntem, böyle bir kolaylaştırma yapıldı. Yani dört tane ayrı sandık kuracağımıza bir zarfa dört tane pusulayı koyalım, tek bir sandığa atalım ve bunu çıkardıktan sonra her bir oy pusulası ile ilgili ayrı ayrı tutanakları tutalım, net ve hızlı bir şekilde neticeyi alalım istenildi. Tamamen bu sebeple yapılan bir değişiklikti. Bu değişim de mecliste tüm partilerin onayı ile yapıldı. Dolayısıyla Ekrem İmamoğlu’nun bir tek 20 lirayı göstererek bu 20 liranın nasıl oluyor da 5 lirası iptal ediliyor sözü, bizim hukuk diliyle kıyası fasittir. Yani kötü örnektir, yanlış örnektir. Dolayısıyla, biz bir tane 20 lira koymadık zarfın içerisine, dört tane 20 lira veyahut da 20 lira örneğinden eğer örneklendirmeye devam edeceksek dört tane 5 lira koyduk. Milletin attığı oylarda bir problem yok. Geldi, milletimiz kendi gönlünden ve zihninden geçen istediği partiye oyunu attı, demokratik hakkını kullandı. Sonra sandıklar kapandı ve açıldı. Dört pusulaya ilişkin sandık tutanakları tutuldu. Önce Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile ilgili, sonra İlçe Belediye Başkanlığı ile ilgili, İlçe Belediye Meclis üyelikleri ile ilgili ve muhtarlıkla ilgili tutanaklar ayrı ayrı tutuldu.

Burada özel olarak Büyükşehir ile ilgili çalışıldığı görülüyor. Büyükşehir'e ilişkin, hani 5 lira bir pusula, maalesef biz bu işleri yaparken birileri tarafından adeta çaktırmadan cebine atılmış ve oradan da sahte parayla değiştirilmiş. Sonraki süreçlerde de tabiri caizse o bizim 5 liranın önüne 0 konup bir virgül atılmış, 0,5 lira değerine düşürülmüş. 5 lirayken, 4,5 lira değer kaybetmiş, 0,5 olmuş. Kendi 5 liralarının önüne de bir 0 atarak onu 50 lira haline getirmişler. 182 oy alınmış aslında, 18 silinmiş, 2 bırakılmış. 180 oy alınmış, 18 silinmiş, 0 bırakılmış. Yüzlerce tutanakta böyle sahtekarlıklar, usulsüzlükler yapılmış.

16 BİN OYA NE OLDU?

Dolayısıyla burada 29 bin küsur oydan 13 bin oya düşmesini bütün bir milletçe hep beraber şahit olduk. 29 bin küsur fark var diyordu CHP’nin adayı ama 13 bin 729’a kadar geriledi. Yaklaşık olarak 16 bin oy ne oldu? Maalesef 16 bin oy ve milletin iradesi çalındı, gasp edildi, bu da yalnızca tespit edilen. 10,5 milyon seçmen var İstanbul’da, yaklaşık 8 milyon 800 bin oy kullanıldı, bunun toplamda yapılan itirazlar neticesinde 850 bini sayıldı, yani yaklaşık yüzde 10’u. Bu yüzde 10’un sayılması sonucunda yaklaşık 16 bin fark kapandı, fark 13 binlere kadar düştü.

Burada eğer yüzde 90’ı da sayılmış olsaydı, net bir şekilde Binali Bey’in öne geçeceği anlaşıldığından aslında seçimlerin yenilenmesine mahal bırakmadan, bir daha ekonomik olarak yük oluşturmadan tekrar bütün sandıkların sayılması sonucunda hakikat ortaya çıkacaktı. Hem Ak Parti hem de Ak Parti’nin adayı Sayın Binali Yıldırım, Yüksek Seçim Kurulu’nun verdiği kararlara başından beri saygı gösterdi ve şunu ifade etti; eğer böyle bir yola başvurulursa, CHP buna itiraz etmezse hakikat ortaya çıkacak, milli irade teberrür edecek. 1 oyla bile kim önde tamamlamış olursa herkes ona selam duracak ve herkes sonucu kabullenip birbirini tebrik edecek.

Ancak bu yolun önünü tıkayan ve engelleyen ilçe seçim kurullarına, İl Seçim Kuruluna ve Yüksek Seçim Kuruluna cansiperane bir şekilde itiraz eden CHP’nin adayı ve yetkilileridir. CHP’nin adayına sorarsanız, açıkça biz itiraz etmedik yalanını ortaya koyabiliyor. Dolayısıyla CHP’nin bu tutum ve davranışı nedeniyle ancak bir tek yol kalmıştı o da olağan üstü itirazdı. Biraz evvel ifade ettiğim 298 sayılı kanun 130. madde çerçevesinde, bütün partilere hak tanıyan bu düzenleme,nasıl ki Cumhuriyet Halk Partisi Artvin Yusufeli'nde seçimi iptal ettirme durumu söz konusu ise İstanbul ile de ilgili Ak Parti’nin yapmış olduğu haklı başvuru kabul edildi ve böyle bir durum ortaya çıktı. O nedenle 23 Haziran’da hep beraber seçimlere gidiyoruz.

Ben bu vesileyle şunu da ifade etmek isterim ki, katılım oranının çok çok yüksek olacağına, bütün İstanbulluların bu manada milli iradeyi tam manasıyla tecelli ettirmek hususunda azami hassasiyet içerisinde olacağına inanıyorum. Bütün vatandaşlarımızın, özelikle bayram münasebetiyle Anadolu'ya giden bütün vatandaşlarımızın da en demokratik haklarını bu şekilde kesinlikle kullanmalarını kendilerinden istirham ediyorum.

Napolyon’un ifadesiyle, bütün bir yeryüzü bir ülke olsaydı, tek bir devlet olsaydı, bu ülkenin başkenti İstanbul olurdu sözünden hareketle, bu manada İstanbul seçimlerinin aslında küresel sonuçlar doğuracak bir milat, yeni bir başlangıç, yeni bir dönem arz edeceğini de bu vesile ile ifade etmek isterim. Şunu da ifade edeyim, İstanbul müjdelenmiş bir şehirdir. "İstanbul elbet fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onun askeri ne güzel askerdir" Efendimiz (s.a.v)'in bize bir müjdesi. 21 yaşında bir çağ açıp bir çağ kapayan Fatih Sultan Mehmet'e bu fetih müesser olmuş. O gün Fatih Sultan Mehmet Bizans'ın kralına, benim kudretimin eriştiği yere sizin hayaliniz erişemez demiş. Şairin "kökü mazide olan âtiyim" dediği gibi, o vizyonun ve çizginin, o milli şuurun ve duruşun, o milli bakışın, şahlanış ve dirilişin temsilcileri olan Sayın Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Sayın Binali Yıldırım Bey de hakikaten yapmış oldukları hizmetlerle farklı hayalleri gerçekleştirmişler ve denizin altından arabaları ve trenleri karşı kıyıya geçirerek İstanbulluların ve bütün Türkiye'deki 82 milyon insanımızın istifadesine sunulacak muazzam hizmetlere de imza atmışlardır. Onu ayrı bir başlık olarak da dile getiririz zaten. 

Sayın Binali Yıldırım ve CHP adayının beraber olduğu o ortak yayın öncesiyle de ortak yayında konuşulanlarla da sonrasıyla da çok gündem oldu. Bu gündemle ilgili parti olarak paylaşacağınız bir şey var mı? Çünkü gerek moderatör tarafı gerek CHP tarafı halen daha onun arkasından bir şeyler söylemekte. AK Parti'nin de bu konuda bir sözü olacaktır. 

Yani öncesiyle ve sonrasıyla süreci değerlendirdiğimizde, bu teklif biliyorsunuz ki İmamoğlu'ndan gelmişti. Demişti ki, kamuoyunun önünde bir tartışalım, konuşalım. Binali Bey de bu teklif gelince, "Hay hay, istediğiniz yerde ve istediğiniz şekilde bu görüşmeyi yapalım" demişti. Moderatör olarak da İsmail Küçükkaya üzerinde anlaşıldı. Tabii, bu süreçte çok farklı yaklaşımlar da sergilendi. Yani, İsmail Küçükkaya'nın moderatörlüğü belli olduktan sonra CHP'nin adayı Sayın Ekrem İmamoğlu bir televizyon programında Binali Yıldırım Bey'in İsmail Küçükkaya'dan soruları istediği ile ilgili kendisine bir bilgi geldiğini net bir şekilde söyledi ve böyle bir iddiada bulundu. Sonra gerek moderatör İsmail Küçükkaya gerekse Binali Yıldırım Bey bunu net bir şekilde yalanladı ve böyle bir talebin söz konusu olmadığını, bir görüşmenin de söz konusu olmadığını söylediler. Meğerse bu bir hazırlıkmış. 

CHP ADAYINDAN ŞEHRÜL EMİN OLMAZ

Çünkü İsmail Küçükkaya orada "Zaten ikisiyle de görüşülecek, gündemde" gibi bir ifade kullanmadı...

Hayır demedi. İsmail Küçükkaya, "Ben ne İmamoğlu'yla ne de Binalı Yıldırım ile görüşmedim, benden de böyle bir soru talebi söz konusu olmadı Binali Yıldırım tarafından" dedi. Ancak farklı farklı süreçleri hepsini beraber şöyle öncesiyle ve sonrasıyla aslında irdelediğimizde ortaya çıkan bir felsefi tutarlılık var. O da nedir? Bir yalanı başka bir yalanla kapatma. Kendi yaptıklarını inkar ederek bir politika yürütme. Bir yerde söylediğini başka yerde inkar ediyor, sonra lafları yüzüne vurulduğunda da hayır ben öyle bir şey demedim diyor. Ordu'da mesela söylediği söz net ve ortada. Bu konuda biliyorsunuz aslında ev arkadaşı olan Fatih Portakal bile, böyle bir hitabın doğru olmadığını ifade etmişti. Fakat oturup düşünüp söylediği sözleri nasıl bir yalanla kapatalım diye bir çözüm bulmuşlar. Ondan sonra bir açıklama yapıldı, "ben basit dedim" diye ve o açıklama ısrarlı bir şekilde devam ettirildi. Ama herkes biliyor ki açık görüntüler ortada. Özür dilemesi gereken bir tavır ortadayken bununla ilgili bir yalanı başka bir yalanla örtme girişiminde bulunan bir profil var karşımızda. Dolayısıyla burada, bunun tam da bir karartma olduğu ve maalesef bu karartmanın içerisinde Sayın İsmail Küçükkaya'nın da önemli bir rol oynadığı görülüyor. Takke düşmüş, kel görünmüştür. Burada şunu da ifade edeyim, Sayın Küçükkaya'dan tarafsız bir gazeteci ve Sayın CHP adayından da şehr'ül emin bir belediye başkanı olmaz. Neden? Çünkü açıkça milleti kandıran, açıkça milletin gözünün içine baka baka yalan söyleyen yalanı yalanla kapatmaya çalışan bir kimseden şehr'ül emin bir belediye başkanı gerçekten olmaz.

Şöyle bir itirazları var. "İşte efendim gizli saklı değildi, İstanbul'un ortasında Taksim'in göbeğinde herkesin bildiği kameraların olduğu bir otelde görüştük. Böyle saklı gizli mi olur?" Benzer bir tavrı oyların sayılmasına engel olduklarında da görmüştük. Yine kameralara yakalanmışlardı ama "yok hayır" şeklinde inkâr edilmişti durum. Bu artık bir inkâr politikası mı? 

Ezcümle, tam manasıyla bir inkâr politikası. Birbiriyle çelişen ifadeler kullanmak artık vaka-ı adiyeden oldu. Yani bir yalanı milletin gözü önünde, gözünün içine baka baka inkâr etmek, ayaküstü birçok yalanı yalanla kapatmaya çalışmak artık sıradanlaştı. Yani bunlarla uğraşmayın, diyor Sayın Ekrem İmamoğlu. Uğraşmayın yani, üç dakikada görüşmüşüzdür, on beş dakikada görüşmüşüzdür hiç önemli değil, siz bunlara takılmayın, diyor. Gerçeğin peşinde olmayın, diyor.

İSMAİL KÜÇÜKKAYA TARİHİ BİR FIRSATI HEBA ETTİ

Yayın sırasında bu önceden konuşulma durumunu hissettiniz mi?

Yayın sırasında hissedilen mutlaka birçok pozisyon söz konusuydu. Sorular hazır, sırasını bilir şekilde daha soru bitmeden orada göstereceği ilgili görseli hazırlaması vesaire. Aslına bakarsak, bu görüşme yapılırken konuşma başlamadan önce konuklarını taktim ederken Sayın İsmail Küçükkaya, bir tarafta Belediye Başkan Adayı Binali Yıldırım, bir tarafta da "Belediye Başkanı" Ekrem İmamoğlu diyerek tarafgirliğini, mizanseni açık etti.

Yani tabii bu konuda İsmail Küçükkaya'nın üzerinde durmak gerekir. Maalesef tarihi bir fırsatı heba etti. Kendisi ile ilgili de, ülkeyle ilgili de, İstanbul ile ilgili de. Bu konuda tarafsız olmadığını, taraflı olduğunu zaten CHP'li bir gazeteci olduğunu hepimiz biliyoruz. Bunlara rağmen beklenirdi ki eşit şartlarda, eşit bir tavırla, eşit bir şekilde bu münazara yapılabilsin. Ancak kendisi tarafgirliğini en başından en sonuna kadar ortaya koydu. Bunu birtakım hal ve hareketleriyle, soru sorarken Binali Yıldırım Bey'e olumsuz yüklemelerde bulunarak, öncesinde birkaç olumsuz cümleyle soruyu yöneltti. Ekrem İmamoğlu'na ise birtakım olumlu yüklemelerle beraber, önünü açar tarzda birtakım sorular yöneltti ve Ekrem İmamoğlu'nun bazı açıklamaları karşısında bravo, diyerek katıldığını ve tasvip ettiğini gösteren bir tavır sergiledi. Programın en sonunda da aslında, benim programımdan memnun musunuz, gibi hakikaten hiç etik olmayan, sorulmaması gereken bir soruyu sormak suretiyle aslında kendi açığını kapatmaya, öncesinde yaptığı tarafgirlikleri örtmeye çalıştı. Bir şekilde İmamoğlu ile olan görüşmelerinin ortaya çıkması dahilinde, taraflar benden memnundu demenin bir sigortasını oluşturmaya çalıştı ki ahlaken, etik kurallar bakımından da asla bu doğru değil.

Bunu kamuoyunun taktirine bırakıp, orada kendisine önemli tarihi bir görev veren bu iki adayın kendilerine teşekkür ederek kapatması gerekirken, kendini temize çıkarmaya yönelik bir tutum ve davranış içerisine girmesi de basın ahlak kuralları çerçevesinde de, siyasetin kuralları çerçevesinde de, kamuoyunun vicdanı muhasebesi çerçevesinde de, kabul edilemez bir durum olarak kayda geçmiş oldu.

Şunu da ifade edeyim evet, itiraz etmedik dediler. Biliyorsunuz, kendileri 29 bin küsur oyla seçimleri kazandıklarını söylemişlerdi, iddiaları buydu. 10 buçuk milyon seçmen var İstanbul'da, yaklaşık 8 buçuk milyon seçmen gitti oyunu kullandı. Bunun yüzde 10'u, 850 bini itirazlar sonucu yeniden sayıldı ve aradaki fark 29 binlerden 13 bin 729'a düştü. Yüzde 10'u sayıldı, 16 bin fark kapandı. Ya yüzde 100'ü sayılsaydı? Net bir şekilde Binali Yıldırım Bey'in öne geçeceği görüldüğünden oyların yeniden sayılmasıyla ilgili bir gece yarısı operasyonu yapılarak hakimlerle görüşmüşler ve beş dakika içerisinde hemen bir karar almak suretiyle oyların sayımını engellemişler. Bunlar ortaya çıktı. Ama bunu da biliyorsunuz ki, CHP'nin adayı reddetti ve biz itiraz etmedik demek suretiyle milletin gözünün içine baka baka tekrar yalan söyledi.

Peki, bu durum normal mi?

Asla normal değil. Önceden randevulaşılıyor, hemen hakimler geliyor, sonra da CHP heyeti geliyor ve itiraz dilekçesi verilmek suretiyle oyların sayımını durduruyorlar. Bu şekilde Binali Bey'in net bir şekilde öne geçeceği bir sürecin önünü tıkıyorlar. Ondan sonraki tek kanuni seçenek olağanüstü itiraz oldu. İtiraz yolu olarak aynen CHP'nin Artvin Yusufeli'nde başvurduğu yola biz de başvurmuş olduk. Ben vatandaşlarımızın İstanbullunun hayatının kolaylaştıracak, katma değer katacak ve bilhassa gençlerimizin gelecek ile ilgili umutlarını yeşertecek, daha güzel imkanlarla bu şehri buluşturacak olan Binali Yıldırım Bey'e özellikle destek vermelerini de buradan istirham ediyorum.

HUKUKTA BUNUN ADI HIRSIZLIKTIR

Sürekli şöyle bir ifade kullanıyor, YSK'nın seçim tekrarı için yayımladığı gerekçede, bakın çalma ifadesi yok burada, deniliyor. Hukuki bir ifade olmadığı için muhtemelen kullanılmadı. YSK ise "İstanbul ilçe seçim kurulu başkanları ile ilgili bir soruşturma başlatıldı" dedi. Ortada bir yargı süreci var, yapılan bu hukuki olarak usulsüzlükle alakalı ama CHP tarafının sürekli olarak "Oylar çalındıysa kim çaldı, yok ortada kimse, işte bakın çalındı ifadesi bile yok" denmesi nasıl değerlendirilir hukuki olarak?

Şimdi, Türk Ceza Kanununda çalınma kelimesi geçmiyor. Yani bu konuda rıza dışı yer değişikliğine de, mesela sizin cebinizden cüzdanınız gizlice, sizin iradeniz dışında alındığında bu ne diyoruz biz? Hırsızlık diyoruz, çalınma diyoruz veya yer değişikliği diyoruz. Yani hangi ibareyi kullanırsak kullanalım, sonuçta burada hukuka aykırı bir şekilde bir işlem söz konusu ise bunun tespiti sonucunda oluşan neticeye biz hırsızlık diyoruz. Yani, cebinizde 29 bin lira var. Sayıyorsunuz, 13 bin lira çıkıyor. 16 bin lira nereye gitti dendiğinde bu durumun izahı hususunda bütün kamuoyu, bütün vatandaşlarımız bunun bir hırsızlık olayı olduğunu, bir çalınma durumu olduğunu ifade eder. Sonuç itibariyle Yüksek Seçim Kurulu kendi vermiş olduğu kararda da bu durumu tespit ediyor ve diyor ki, bakınız, kanuna aykırılıklar var. Milletin iradesinin, oyların farklı yerlere kaydırıldığı tespiti var. Bu tespit, hırsızlığın tespitidir ve dolayısıyla bu tespit üzerine de kanuna aykırı işlem yapan, kanuna aykırı bir şekilde sandık kurulu başkanlarını ve üyelerini atayan sandık kurulu işlemlerinde, ilçe seçim kurulu işlemlerinde, hukuka aykırı iş ve işlemler yapan bütün kimselerle ilgili de suç duyurusunda bulunuyor.

Yüksek Seçim Kurulu da kendi uhdesinde bulunan ilçe seçim kurulu müdürleri ile ilgili, yer değişikliği yaptı ve disiplin soruşturması başlattı. Aynı şekilde, ilçe seçim kurulu başkanları ile ilgili de kendi yetkisinde olmadığı için suç duyurusuyla ilgili işlem yapılmak üzere Hakimler ve Savcılar Kurulu'na bu kişilerle ilgili gerekli bilgilendirmeyi yaptı. Bu süreç de Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından başlatıldı.  Yüksek Seçim Kurulu seçim hırsızlığını tespit etmiştir, ilgili sorumlularla disiplin soruşturması ve suç duyurusunda bulunmak suretiyle işlemleri başlatmıştır.

Efendim şurayı sormak istiyorum. CHP adayı tarafından sürekli İstanbul'un israf içinde olduğu ifade ediliyor. Yani geçmiş yönetimi israfla suçluyor. Tabii bunun yanında bir Sayıştay raporu ile ilgili tartışmalar da arkasından geldi. Bunun yanında Ekrem İmamoğlu'nun Beylikdüzü karnesi var karşımızda. Beylikdüzü'nde neler yapmış, geçmişte belediyenin mali durumunu nerede almış nereye getirmiş onunla ilgili ifadeler var. Siz ne düşünüyorsunuz bu konu hakkında?

Öncelikli olarak ortak yayında da Sayıştay raporu olarak elinde salladığı şey kesinlikle düzmece, öyle bir rapor yok. Sayıştay yaptığı açıklamada bunu net bir şekilde ortaya koydu. Kesinlikle Sayıştay'ı töhmet altında bıraktı, kendi CHP belediye meclis üyelerinin kendilerine göre iddialarını dile getirdi, bunu Sayıştay raporu diye yutturmaya çalıştı. Burada da bir yalanı söz konusu. Sayıştay zaten resmi açıklamasıyla Ekrem İmamoğlu'nu yalanladı, böyle bir raporun henüz hazır olmadığını ifade etti. Yaklaşımı kendi yaptıklarını başka tarafa yüklemek ekseninde ilerliyor. Soruları kendisi alıyor, Binali Yıldırım'ı suçluyor. Kendisi israf yapıyor, İBB'yi israf ile suçluyor. 37 vaadi olmuş sadece 2 tanesini hayata geçirmiş. 15 ücretsiz kreş yapacağım demiş, 5 yılda sadece 1 tane yapmış. Bütçeyi 100 milyon lira borçlu almış, birçok belediyeye ait araziyi satmak suretiyle gelir elde ettiği halde belediyeyi en az 3 misli borç ile devretmiş. Burada 500 milyon değerinde bir arsa satışı ile gelir elde etmiş. Yaptığı bir proje yok. Öve öve anlattığı yaşam vadisi projesi daha önce AK Parti döneminde Yusuf Uzun zamanında başlayan ve bitmek üzerine olan bir projenin yüzde 10'unu tamamlayarak, ben yaptım diyor. İsraftan söz eden kişi önce kendisine dönüp bakmalı. Ben Beylikdüzü'nde ne yaptım demeli. İBB israf ediyor diye "Yazlık kışlık baharlık arabası var" diye suçladığı Genel Sekreterin tek bir arabası olduğu ortaya çıktı. Vakıfları töhmet altında bırakan, çamur at izi kalsın bakışıyla kamuya yararlı dernek ve vakıflar ile ilgili gerçek dışı iftira niteliğinde iddialarda bulundu. Tüm vakıflardan da konular ile ilgili cevaplar geldi ve kendisi de bu söylemi sürdüremedi. Kendinde olan özellikleri karşı tarafa yansıtan bir inkar politikası güttüğünü söyleyebiliriz. Kendisi ben bu makama geldiğimde hiçbir işçiyi çıkarmayacağım demişti. Tıpkı Kartal Maltepe belediyelerinde olduğu gibi, Bolu'da Adana'da yaşananlar gibi kendisi de işçileri maalesef işsiz bıraktı. Biliyorsunuz Bolu'daki sendikalar, CHP'li belediyelerin işçilerin ekmeğiyle oynamasını protesto etmek amacıyla şuan Ankara'ya yürüyorlar. Sayın Kılıçdaroğlu da, hiç işçi çıkarmayacağız diye söz vermişlerdi ancak hiçbiri sözünde durmadı. Aynısını İBB'de yapacağı da açık ve nettir.

Sizin sokakta aktif bir şekilde seçim çalışmaları içerisinde bulunduğunuzu görüyoruz. İstanbul'un son durumu nasıl?

Çankırılı olduğumuz için öncelikle hemşehrilerimizin davetleri üzerine bu süreci beraber değerlendirdik. Çok çeşitli sivil toplum kuruluşlarımızın davetlerine de iştirak ederek kendi düşüncelerimizi, bakış açımızı, projelerimizi, vizyonumuzu vatandaşımızla paylaşıyoruz. İstanbul'da çeşitli mahallelerde, çeşitli ilçelerde gördüğümüz şudur; AK Parti 31 Mart öncesinde bu çalışmayı ortaya koysaydı açık ara farkla alacağını bize vatandaşımız ifade ediyor.

Seçim sürecinde 300 binin üzerinde, yüzde 90'ı da AK Parti'ye oy veren vatandaşlarımız AK Parti nasıl olsa kazanır diyerek, köylerindeki muhtar seçimleri için memleketlerine gittiler. Bununla beraber şimdi o rahatlığı ortaya koyan veya hiçbir şekilde seçime odaklanmamış insanlarımız şu yaşanan süreç içerisinde mutlaka milli iradenin tecellisi demokratik hakların kullanımı ve İstanbul'un geleceğine yöne verme konusunda tartıp birinin sadece bir takım geçiştirmeler ve farklı yaklaşımlarla süreci geçiştirdiğini, diğerinin ise yaptıklarıyla ve yapacaklarıyla somut elle tutulur gözle görülür bir aday olduğunu görüyorlar. Somut çözümleri olan, tecrübesiyle kendisini ortaya koymuş bir bilge adayın mukayesini en güzel şekilde yaparak, 23 Haziran'da olağanüstü katılımla çok daha duyarlı bir şekilde İstanbul'da oy kullanmak suretiyle bu seçimin sonucunu güzel şekillendireceğine ilişkin bir kararlılık var. Milletvekillerimiz de kendi seçildikleri bölgelerin hemşehri dernekleriyle bir araya gelmek suretiyle coşkun, heyecanlı ve proje odaklı bir seçim süreci ortaya koydular. Teşkilatlarımız da kendi bünyesinde seçimler ile ilgili eğitimleri ciddileştirerek, sandık görevlileri seçimlerin sandıkta kazanılacağı ve duyarlı hareket edilmesi gerektiği ile ilgili her aşamada bilgilendirildiler. 

Nasıl bir sonuç bekliyorsunuz?

Biz Allah'ın izniyle Binali Yıldırım beyin biraz evvel anlattığım hususlar sebebiyle seçimi kazanacağını düşünüyoruz. Vatandaşımızın gelecek 5 yılını heba etmeden daha güzel bir İstanbul'a yakışanı getireceklerini biliyoruz.

YORUMLAR 9
  • Kader 4 yıl önce Şikayet Et
    Oyların sadece yüzde 10 sayıldı 16 bin çalınmış oy geri alındı birde hepsi sayılsa kimbilir kaç yüz bin çalındığı ortaya çıkacaktı hırsızlıklar ortaya cikmsmasin diye chp gece yarısı baskın düzenleyerek hırsızın cebinden oylarimizi geri almamızı engelledi madem calmadilar sa rahat olsalar di sayilsaydi tekrar kazanan hakkıyla kazanmış olurdu
    Cevapla
  • Ali 4 yıl önce Şikayet Et
    Belediyeler siyasi güç kullanılarak büyük yağmacılık rant kapısı olarak görülmekte. Belediyeleri çoğu borç içinde. Belediyeler kapatılmalı Vali ve Kaymakamlar tarafından hizmet verilmelidir. Çift başlı yönetim ve yağmacılık derhal sonlandırılmalıdır.
    Cevapla
  • samimi 4 yıl önce Şikayet Et
    Chp bir seyi vaat ediyorsa kesinlikle tersini yapar .Sadece tek bír örnek eko ne demisti ,sorulari binali beye verdi dedi ,sonra gördük ki sorulari kendisine vermis otelde .Bunun gibi binlerce örnek var.
    Cevapla
  • chpkk 4 yıl önce Şikayet Et
    balon ekrem şiştin şiştin şişirdiler yarın patlatacağız
    Cevapla
  • Sarıyerli..34 4 yıl önce Şikayet Et
    Doğru tespit , CHP demek film,düzen,dalevere,dubara demektir..
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
DİĞER HABERLER
MÜSİAD Başkanı Asmalı'dan İsrail iddialarına sert tepki: 'Manipülasyon yapılıyor'
Türk askeri pratiğine Baykar damgası: Kısa sürede büyük etki