Maradona kimdir?

Pele ile birlikte en büyük futbolcu unvanına sahip Maradona'nın yeşil sahaların arkasındaki renkli hayatına gelin birlikte göz atalım.

Maradona kimdir?
Maradona kimdir?
GİRİŞ 11.04.2021 17:21 GÜNCELLEME 11.04.2021 17:21 KAYNAK HABER7

"Enriqo, Diego’yu gördü. Maradona topu aldı, karşısında iki kişi var. Topu çekti. Futbolun dâhisi topu sürmeye başladı. Üçüncü savunmacıya da geçti. Burruchaga’ya verebilir. Ama top hala Maradona’da. Dahi, Dahi, Dahi, Ta-Ta-Ta-Ta-Ta-Ta… GOOOOOOOOOOOOL… GOOOOOOOOOOOOL… Ağlamak istiyorum. Tanrım… Çok yaşa futbol. Goooool. Diegooool. Maradona, beni ağlattın. Ne unutulmaz bir koşu. Kozmik Uçurtma, sen hangi gezegenden geldin?" 

Uruguaylı yorumcu Victor Hugo Morales bu çığlıkları, 60 metre top sürüp beş İngiliz oyuncuyu geçtikten sonra 1986 Dünya Kupası çeyrek finalinde İngiltere kalesine ikinci golünü atan Maradona’nın dünya futbolunda artık bambaşka bir kategoride yer alacağının habercisiydi. Morales daha sonra, İngilizler onu bir türlü durduramadığı için Maradona'ya "Kozmik Uçurtma" dediğini açıklayacaktı.

Meksika'daki ikonik futbolundan dört yıl önce, Arjantin, Güney Atlantik Okyanusu kıyısındaki Falklands takımadalarının egemenliği üzerine Birleşik Krallık arasında bir savaş yaşamıştı. Savaş, Arjantin ordusunun İngiltere'ye teslim olmasıyla sona ermişti ve bu nedenle Maradona'nın hedefi, Falkland için İngiltere'den intikam almaktı. Başardı da…

ARJANTİN’İN EN TEHLİKELİ MAHALLESİNDE DOĞDU

Zirveye 1986’da ulaşan bu küçük adamın dev hikayesi 30 Ekim 1960’da Buenos Aires’te başlamıştı. Arjantin’in başkentinin manası “Güzel havalar” olsa da Diego’nun doğduğu Villa Fiorito'da havalar hiç de iyi değildi. Elektrik ve içme suyunun olmadığı şehrin en tehlikeli mahallelerinden birinde anne-babası ve dört kız kardeşiyle birlikte yaşadı. Maradona, alkol ve uyuşturucuyla çevrili yoksulluk içinde büyüdü ve babasının düşük bir gelirle evini geçindirmek için mücadele ettiğini gördü. Mahallesiyle bağlarını koparmasa da yıllar içinde değişen Maradona’ya karşın Villa Fiorito zamana karşı koymuş ve 2017’de Maradona’nın hayatını çekmek isteyen bir belgesel ekibi, yanlarında yerel rehberler olmasına rağmen mahalleye girmeye cesaret edememişti.

“SOFRAYA HER OTURDUĞUMUZDA, ANNEM ‘MİDEM AĞRIYOR BEN YEMEYECEĞİM’ DERDİ. OYSA MİDESİ HİÇ AĞRIMAZDI”

Bu mahallenin yaşam şartları ise Maradona’nın tüm yaşamını etkiledi. Hayatı boyunca haksızlıklara karşı ses çıkardı, her fırsatta kendi ispatlamak için savaştı ve hep bildiğini okudu. Bunları tüm zorluklara rağmen ona olabildiğince tehlikeden uzak bir hayat vermeye çalışan anne ve babasından öğrenmişti. Babası Diego Sr. oğlunun futbolcu olabilmesi için günde 16 saat fabrikalarda çalışmıştı. “Onun kramponlarını her temizlediğimde Pele’yi geçmesini hayal ederdim. Zamanla Pele aklımdan uçup gitti” diyordu baba Maradona. Annesi Dona Tota da oğlu için her zaman sığınılacak liman olmuştu. Arjantinli, çocukluğunda annesi ile ilgili yaşadığı şu hikayeyi her fırsatta anlatacaktı: “Çocukken ne zaman sofraya otursak annem ‘benim midem rahatsız, siz yiyin’ derdi. Onun midesinin hiç ağrımadığını anlamam uzun sürmemişti.” Yıllar sonra Maradona uyuşturucu problemi yaşadığında onu kanatları arasına alan yine annesi olmuştu. Yaramaz çocuk, annesinin yanında süt dökmüş bir kediye dönüşüyor ve zararlı alışkanlıklarına dair en ufak bir zafiyet göstermiyordu. Bu nedenle anne ve babası Maradona’nın kariyer boyunca neredeyse hiçbir maçını kaçırmadı. Onun en güvenli olduğu yer içinde doğup büyüdüğü yerdi.

GENÇ YILDIZ ‘CARADONA’ DOĞUYOR

Maradona tam da bu nedenle her gittiği yere mahalleden arkadaşlarını götürdü ve o arkadaşların kötü alışkanlıklarını da yanında taşıdı. Genç yaşta ulaştığı şöhret ve kazandığı para onu hayal bile edemeyeceği noktalara taşırken Maradona kendisini bu gösterişli ve yabancı hayattan korumak için en güvendiği ve tek bildiği hayatı, konfor alanını oluşturan insanları seçti.

Bu tercih onu dünya tarihinin sayılı futbolcularından biri olmasına olanak tanırken aynı zamanda hakkında en çok konuşulan ve tartışılan isim haline gelmesine de sebep oldu.

9 yaşında mahalle takımı Estrella Roja’da başlayan kariyeri kısa sürede Los Cebollitas'a uzandı. 5 Aralık 1970'te, Goyo Carrizo adlı bir arkadaşı tarafından, o dönemde Los Cebollitas takımını çalıştıran Francis Cornejo ile tanıştırılınca kısa sürede yerel bir kahraman oldu. 12 yaşında ilk kez ulusal basında yer aldığı küçük bir haberde ismi ‘Caradona’ olarak yazılmıştı.

Ancak 16 yaşına girmeden profesyonel sözleşme imzaladığı Argentinos Juniors'a gitmesiyle beraber bir daha kimse onun adını yanlış telaffuz etmedi. Efsanevi kariyeri ise 1982'de transfer olduğu Boca Juniors ile başladı. Sadece 1 sezon oynadıktan sonra İspanya'nın dev takımlarından Barcelona, Maradona için dönemin en yüksek bonservis bedeli olarak 5 milyon Pound'u gözden çıkardı.

İKİ KEZ TRANSFER REKORU KIRDI

Ancak zor karakteri ve İspanya’da onu durdurmak için oynanan sert oyun, yaşadığı sakatlıklar bir türlü ritmini bulamamasına sebep oldu. Athletic Bilbao ile oynanan 1984 Kral Kupası finalinde, Maradona, Miguel Angel Sola’ya sert bir faul yaparak oyunun gerginliğine tepki gösterdi ve ardından İspanya Federasyonu onu üç ay süreyle cezalandırdı. Daha sahayı terk etmeden Barcelona’dan ayrılmayı kafasına koymuştu.

O yılın yazında artık Diego Armando değil, Maradona olacağı ve en sansasyonel dönemini geçireceği İtalyan Serie A takımı Napoli'ye transfer oldu. 7 milyon Pound’luk bonservis ise onu tarihte iki kez transfer rekoru kıran ilk futbolcu yapıyordu.

İTALYAN MAFYASI CAMORRA’NIN YENİ YÜZÜ

Maradona'nın Napoli üzerindeki etkisi, İtalyan devi Juventus yerine küçük Napoli takımı için oynamayı seçtiğinde başladı. İtalya 1871'de birleştiğinden beri, Kuzeyliler İtalya'nın güneyindeki insanları fakir ve eğitimsiz olarak görüyorlardı. Bu önyargılı tavrın arkasındaki sebep, İtalya'daki ve ülkenin finansal yapısına hakim olan fabrikaların çoğunun kuzeyde yer almasıydı. Bu fabrikalar arasında, Juventus’un da sahibi olan Agnelli ailesine ait FIAT en önemli ulusal markalardan biri olarak görünüyordu. Maradona otobiyografisinde kuzey ve güney İtalya arasındaki farklılıkların ona en sevdiği şeyi yapma şansı verdiğini söyleyecekti: Bir amaç uğruna savaşmak.

Elit Kuzeyli İtalyanların kendilerinden bilmediği, hor görüp aşağıladığı Napoli, Maradona’nın meydan okuyan ve sisteme başkaldıran yapısı için biçilmiş kaftandı. Şehir, hem mahalle kültürüyle hem sert ama samimi sosyal ilişkileriyle, doğduğu mahalleyi andırıyordu. Kağıt üzerinde mükemmel görünen bu birliktelik saha içi ve dışında da tam manasıyla tuttu. Maradona şehirde kültürel bir sembol haline geldi ve Napoli’ye kulüp tarihinin ilk lig şampiyonluğunu tattırarak Kuzeylilere karşı meydan okumasını kazandı. İki lig şampiyonluğu, bir İtalya Kupası ve bir UEFA Kupası, Maradona’yı şehrin azizi St. Gennaro'yla aynı seviyeye getirdi ve şehirde Arjantinli oyuncunun adını taşıyan kilise açıldı. Napoli’nin her sokağında onun posterini görmek mümkündü.

“DİEGO İLE DÜNYANIN SONUNA GİDERDİM. MARADONA İLE ADIM ATMAZDIM”

Ancak bu samimiyet Maradona’ya daha sonra fatura edilecek bazı sorunları da beraberinde getirdi. Kendi mahallesi ve kendi arkadaşlarına benzettiği bu şehrin en güçlü insanları olan mafya aileleri onu baştan beri sahiplenmişlerdi. Silah, uyuşturucu, kirli ilişkiler ağı kısa sürede onun özel hayatını anlatan kelimeler oldu. Adeta varoş mahallesi Villa Fiorito’nun laneti baş gösteriyordu. Çekirdek dost grubu için bir pırlantaya dönüşen Diego, bu çemberin dışında kalanlar için çekilmez bir hal alıyordu. Arjantinli yıldızın eski fitness koçu Fernando Signori bu durumu şu sözlerle anlatıyordu: "Diego ile dünyanın sonuna giderdim. Ama Maradona ile adım bile atmazdım."

İTALYA’YI BİRBİRİNE KATTI: “NAPOLİLER, İTALYA’DA SİZİ İTALYAN SAYMIYORLAR. SİZE ‘AFRİKALI’ DİYORLAR. BENİM İÇİN BİR GÜNLÜĞÜNE ARJANTLİ OLUN”

Maradona’yı koruma altına alan Camorra mafyası onu bir pazarlama aracı olarak da kullanıyordu. Camorra’nın himayesinde kendisini bir nevi evinde gibi hisseden Maradona elde ettiği gücü de sonuna kadar kullanıyordu. 1990 Dünya Kupası’nda İtalyanlar evlerindeki şampiyonada kupayı kaldırmak isterken karşılarında Maradona’yı buldu. Maç Roma’da ya da Torino’da oynansa sonuç farklı olabilirdi. Ama dev yarı final kapışması artık İtalyanlara değil Maradona’ya ait olan Napoli’de yapılacaktı. Maç öncesi Maradona, tüm İtalya’yı ayağa kaldıracak sözleri söyledi: “Napolililer, unutmayın ki İtalya’da sizi İtalyan’dan saymıyorlar. 365 günün birinde sizin desteğinizi istiyorlar, kalan 364 gün size ‘Afrikalı’ diye hitap ediyorlar. Bu doğru, nereye gidersek gidelim bize ‘Afrikalı’ diyecekler. Benim için bir gün Arjantinli olun” Bu sözler üzerine İtalyan medyası onu ‘Şeytan’ ilan etti. Napoli tribünleri açıkça Arjantin’i desteklemedi ama oyunun bütün atmosferi değişmişti. Kazanan Maradona ve Arjantin oldu.

UYUŞTURUCU VE MAFYA SONUNU GETİRDİ

O maç belki de sonun başlangıcıydı. Camorra artık Maradona’nın arkasında olmadı. İtalyanlar ise ilk fırsatta onun kokain kullandığını ispatlayarak sahalardan men cezası almasını sağladı. Süper Bücür artık diyet ödüyordu. Cezası bitince 1992’de İspanyol Sevilla’ya gitti. Eski performansından uzaktı ama artık sadece futboluyla değil sözleriyle de kamuoyunda yer alıyordu. 1994’de tüm dünyaya kendisini bir kez daha ispat etmek için Dünya Kupası arenasını seçti. Oynadığı futbol ve attığı golle ispatladı da… Ama eski alışkanlıkları bir kez daha peşini bırakmadı. Doping testi pozitif çıkınca çantasını toplamak zorunda kaldı. Ülkesinde Newell’s Old Boy ve Boca Juniors formalarını giydi, 1997’de yeşil sahalara veda etti.

TEKNİK DİREKTÖRLÜKTE BAŞARILI OLAMADI

Ancak futboldan başka bir şey yapması beklenemezdi. O da hep bu şaşaalı dünyanın içinde kaldı. Arjantin Milli Takımı ile başlayan teknik direktörlük kariyeri, oyunculuğu kadar parlak ilerlemedi. Al-Wasl, Fujairah, Dorados ve Gimnasia gibi düşük profilli takımlarda bile başarılı olamadı. Ama futboldan kopmamak ve her geçen yıl büyüyen borçlarını ödemek adına hayatını kaybedene kadar teknik direktörlük yapmaya devam etti.

“Futbol asla futbol değildir” şiarına belki de en uygun futbolcuydu Maradona. Onun varlığı İngiltere-Arjantin savaşına, İtalya’daki sınıf çatışmasına ve dünyanın dört bir yanında onun gibi sisteme karşı çıkan ülkelerin mücadelesine renk kattı.

FİLİSTİN’E HER FIRSATTA DESTEK VERDİ: “BEN FİLİSTİNLİYİM”

Diego Maradona, kapitalizme karşı duran bir Che Guevara hayranıydı. Küba lideri Fidel Castro, Venezuelalı Hugo Chavez ve onun halefi Nicolas Maduro’nun yanında yer aldı. Maradona, Arjantin’in 1986 Dünya Kupası’ndaki başarısının ardından 1987’de Castro ile tanıştı. Milyonlarca Venezuelalı, yasadışı ulusal meclise ve Venezüella'nın insan hakları ihlallerine karşı öğrenci protestolarının ortasında Maradona’nın 2017 ziyaretini hiç unutmadı.

Her fırsatta Filistin’e destek veren Maradona, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın Moskova ziyaretine onunla buluşmuş ve “Ben Filistinliyim” diyerek dünyaya bu mücadeleyi duyurmuştu.

2 Kasım 2020'de psikolojik nedenlerle La Plata’da bir hastaneye kaldırıldığında yıllardır yaşadığı sağlık sorunları artık zirveye ulaşmıştı. Bir gün sonra acil beyin ameliyatı geçirdi. 12 Kasım'da taburcu edildi ancak Tigre’deki evinde iyileşme sürecindeyken 25 Kasım 2020'de kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti.

Arjantin’de üç günlük ulusal yas ilan edilirken neredeyse dünyadaki tüm liglerdeki maçlarda onun için saygı duruşu yapıldı. Napoli’deki San Paolo Stadı günlerce onun için aydınlatıldı ve stat etrafına gelen on binlerce kişi Maradona için dua etti. Cenazesi 27 Kasım’da yüzbinlerce insanın katıldığı törenle Buenos Aires’te defnedildi.

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL