Karataş'ın cenazesi Türkiye'ye getiriliyor
Hollanda'da ölen terör Terör örgütü DHKP-C'nin lideri Dursun Karataş'ın cenazesi bugün İstanbul'a getirilecek. Cenaze önce cem evine sonra camiye getirilecek...

Örgüt lideri Karataş, Hollanda'da kanser tedavisi gördüğü sırada hayatını kaybetmişti. Örgüt üyeleri, Karataş için dün tören yaptı. Tören sırasında konuşmalar yapıldı. Tören sırasında örgüt üyeleri slogan da attı. Törenin ardından konuşan örgüt sözcüsü Musa Asoğlu, "Bundan sonraki süreç liderimizin planladığı şekilde devam edecektir. Bundan sonra da O varmış gibi onsuz ama onunla yola devam edeceğiz" dedi.
Hollanda'da ölen terör örgütü elebaşı Karataş'ın cenazesi , bugün İstanbul'a getirilecek. DHKP-C sözcüsü Musa Asoğlu, tören sonrasında yaptığı açıklamada, Karataş'ın cenazesinin İstanbul'a getirileceğini söyledi. Musa Asoglu, "Cenazesi Gazi Mahallesi'ndeki cem evine getirilecek. Daha sonra Gazi Mahallesi'ndeki camiye getirilerek burada cenaze defin işlemleri yapılacak. Ardından Gazi Mahallesi'ndeki mezarlığa defnedilecek." diye konuştu.
Musa Asoğlu, "Liderimiz 10 yıldır bugüne değin kanser hastalığı ile mücadele ediyordu. Bağırsak, karaciğer, akciğer ve en son olarak beyine inmiş hastalığa karşı mücadele etti. Son altı gününden itibaren zihni de açıktı. Ben son altı gününe tanık oldum. Hastalığı ne kadar ilerlemiş olsa da zihni açıktı. Bilinci son anına değin açıktı. Ölümü de bilincinin açık olduğu bir süre içinde gerçekleşti. Vefat 11 Ağustos saat 0.05'te oldu. Bundan sonraki süreç liderimizin planladığı şekilde devam edecektir. Hareketimizin önümüzdeki yılların programını da belirleyerek gözlerini hayata yumdu. Bundan sonra da O varmış gibi onsuz ama onunla yola devam edeceğiz. Son sözleri herşey çok güzel olacak oldu. Hastalığına dair söylediği en önemli cümle, 'Biliminde doğanında bir sınırı vardır. Biz bu sınırı fazlası ile zorladık. Fazlası ile geçebildik bu sınırı. Ama sonuçta tedavim için herşey yapılmıştır. Ama bilimin bir sınırı var. Her şekilde direndim. Ama doğanında bir sınırı var. Kendim şahsen onun yanında fiziken olamayacağım ama yüreğimizle beynimizle orada olacağız' oldu. Türkiye'den cenazeyi alması için akrabaları geldi. Arkadaşlarımızda var. Onlar cenaze ile Türkiye'ye gidecekler.Yeterince refakatçimiz var. Acımız büyük. Halklarımızın başı sağolsun." dedi.
(Cihan)
atin.org'da Dursun Karataş ile ilgili şu bilgiler yer alıyor....
'KARANLIĞIN SOL ELİ DURSUN KARATAŞ'
Birileri düğmeye basınca o hemen faaliyete geçer. İsmi gibi "Kara" ve "Taş" gibi hissiz bir adam.
Dursun Karataş, Devrimci Halk Kurtuluş Partisi - Cephesi (DHKP-C)'nin lideri. Binbir suratlı bir hain.
Aksiyon Dergisi onu "Karanlığın Sol Eli" şeklinde isimlendirmiş. Bence çok uygun bir isim. Adam öldürtmekten başka bir meziyeti olmayan çağın dışında kalmış, sözde bir devrimci.
İsmail Baran, Halil Haydar, Haydar Dursun Mehmet Bilgiç gibi takma isimleri de kullanan, "Dayı-Dayıoğlu" lakaplı Dursun Karataş 1953 yılında Elazığ'da doğmuş.
İbrahim ve Fatma oğlu Dursun Karataş, Elazığ, Mollakendi Nahiyesi, Fevzidere, Kürdemlik Köyüne kayıtlı. İlk ve Orta tahsilini Elazığ'da tamamlayan Karataş daha sonra 1969-70 yıllarında kaydolduğu İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi'ni bitirmeden terketmiş.
Reşat isimli marangozluk ve marketçilik yapan bir erkek kardeşinin yanısıra biri Almanya'da ikamet eden 4 kız kardeşi var.
Eşi de Örgüt Mensubu
Dursun Karataş 1977 yılında İstanbul Bakırköy Nikah Dairesi'nde aslen Niğdeli olan Sabahat Karataş ile evlenmiştir. (Sabahat Karataş 17 Nisan 1992'de, polisin İstanbul Bostancı'daki örgüt evine yaptığı baskında polisle uzun saatler çatıştıktan sonra öldürüldü. Aynı operasyonda Dursun Karataş son anda kaçarken, örgütün önemli isimlerinden Sinan Kukul, Ahmet Fazıl ve Ercüment Özdemir'in de arasında bulunduğu 11 militan ölü olarak ele geçirildi. Polis, lüks döşenmiş hücre evinin, havyardan, jambona, eksport Yeni Rakıdan, yabancı marka cin ve viskiye kadar pahalı malzemelerle dolu olduğunu tespit etti.)
Dursun Karataş, yakalanmamak için sürekli kılık değiştiren, bu nedenle yanında sürekli makyaj malzemesi ve peruk taşıyan, binbir suratlı bir terör örgütü lideri. Buğday tenli, siyah saçlı, ela gözlü 1.75 boylarında bir şahıs.
30 Yıldır Sahnede
Karataş'ın "ölüm makinası" terör örgütü DEV-SOL'un kökü 1970'li yıllardaki talebe hareketlerine dayanıyor. Yani, Karataş 30 senedir terör sahnesinin baş oyuncuları arasında.
1970 tarihinde yapılan Dev-Genç kurultayından sonra Milli Demokratik Devrim Stratejisi çizgisinde, Marksist-Leninist, proleter, devrimci bir savaş örgütü olan Türkiye Halk Kurtuluş Partisi ve Cephesi (THKP-C) kuruldu.
Mahir ÇAYAN'ın "Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi" (PASS)'ni benimseyen Karataş, örgütsel çalışmalarını bu doğrultuda devam ettirdi. 1973 yılında DEV-YOL bünyesinde çıkan görüş ayrılığı sebebiyle örgütten arkadaşlarıyla birlikte tasfiye edildi.
Mart 1976 tarihinde THKP-C öncülüğünde Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu (DGDF) oluşturuldu. Ancak "Öncü Savaşı"nın başlatılması ve "Direniş Komitelerinin Oluşturulması" konularında çıkan görüş ayrılığı nedeniyle örgüt Haziran 1978'de Ankara "Devrimci Yol" (DEV-YOL) ve İstanbul "Devrimci Sol" (DEV-SOL) grupları şeklinde ikiye ayrıldı.
Dev-Sol
Bu dönemde yayın çalışmalarına ve sempatizan kazanma faaliyetlerine ağırlık veren Karataş, İstanbul'daki örgüte mensup 40 kadar gençin desteğiyle 1978'de İstanbul Teknik Üniversitesi Derneği'nde Devrimci Sol örgütünü kurdu. DEV-SOL, kanlı eylemlerini günümüze kadar taşıdı.
1979 yılında FHKC ile ilişki kuran Karataş, 12 Eylül harekatından sonra, 30.09.1980'de, Levent Birlik Sokak'ta zengin döşeli bir dairede, lüks içinde yaşarken yakalandı. Bu süre içinde örgütü, İstanbul Harbiye'de İsmail Baran sahte adıyla kurduğu "Baran Ticaret" adlı pazarlama firmasından yönettiği ortaya çıktı.
03.11.1980'de tutuklanarak İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı'na sevkedi. Yargılanma neticesinde idama mahkum oldu, bilahare cezası müebbede çevrildi. 9 yıl cezaevinde kaldıktan sonra 25.10.1989'da Bayrampaşa cezaevinden firar etti.
Cezaevinden Örgüt Yönetimi
Bu dönemlerde örgütünü cezaevinden yöneten Karataş, çeşitli eylemler tertipleterek 40 kadar insanın ölümüne neden oldu. Suikast ve eylem kararlarını Hüseyin Solgunla beraber aldılar.
Karataş, özellikle polise ve karakollara yönelik silahlı eylemler düzenletti. Teröristler, evinden işine gitmek üzere otobüs bekleyen polis memurunun arkasından ateş edip kaçıyordu. Amaç, güvenlik güçlerini yıldırmak, devletin kendi kendini koruyamadığının propagandasını yapmaktı.
Bu dönemdeki eylemlerin bir kısmı şunlar:
23.06.1980'de Şişli, Çağlayan, Hürriyet Mahallesi'nde bir polisin öldürülmesi, bir polis, bir bekçi ve bir vatandaşın yaralanması,
10.07.1980'de Bahçelievler Karakolu ve MHP'nin kurşunlanarak bazı vatandaşların öldürülmesi ve yaralanması,
21.07.1980'de Topkapı'da korsan miting düzenlenmesi,
22.07.1980'de Nihat Erim suikastı, aynı yıl Gün Sazak suikasti,
04.08.1980'de Çemberlitaş korsan mitingi,
11.09.1980'de NATO Manevralarını protesto gösterileri
1982 yılında siyasi tutukluların bulunduğu Metris Cezaevi'nde açlık grevi eylemi düzenlendi. DEV-SOL adına eylemi yönlendiren Karataş'tı.
Karataş'ın Açlık Grevi
09.07.1987'de tekrar bir açlık grevi tertiplendi. Bu eyleme Karataş da katıldı. Terör örgütü lideri eyleme katılınca, eylem hem kısa sürdü hem de hafif geçti ve bir ay sonra Ağustos ayında sona erdi. Karataş kendisinin de yer aldığı bu açlık grevi ve ölüm oruçlarıyla ilgili anılara, "Direniş, Ölüm ve Yalan" adlı kitapta yer verdi.
01.12.1987'de DGM Savcı Yardımcısı Tevfik Hancılar'ın, DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler'in DEV-SOL militanlarınca öldürüldüğü yönündeki iddiası üzerine Karataş, Sinan Kukul ve Bedri Yağan, savcı hakkında suç duyurusunda bulundular !...
Sözünden Çıkanın Cezası Ölüm
1987 yılında örgütün talimatlarına uymadığı gerekçesiyle ihraç ettiği Fransa Sorumlusu Paşa Güven'in vurulması talimatını verdi, Dündar Kılıç ve Oflu bazı şahıslarla işbirliği yapan ve Türkiye'den İtalya'ya gönderilen uyuşturucuyu pazarlayan Paşa Güven bu saldırıdan sağ kurtuldu.
1988 yılında FKÖ'nün sol kanadında yeralan Al-Kamarah dergisine DEV-SOL'un PKK ile işbirliği içinde olduğunu belirtti.
Karataş, 16-17 Ekim 1989 tarihinde Metris Cezaevinden kaçtı. Kaçmasını organize eden, Sait isimli, aslen Mardin'li şahıs Köln'de Reisen Platz isimli bir büroyu işletiyordu. Güvenlik güçleri, Sait'in aslen Mardinli bir Ermeni olduğunu, ASALA ile ilişkisi bulunduğunu ve 1989 Ekim ayı başlarında çok büyük miktarda para ile Türkiye'ye giriş yaptığını belirlediler.
Karataş, 30 .10.1989 tarihinde Brüksel Uluslararası Basın Merkezinde (IPC) düzenlenen bir basın toplantısına katıldı.
16.02.1990 tarihinde Strasbourg'da görüldü. Aynı yıl PKK'nın 4. kongresi nedeniyle Bekaa'ya gitti.
Baş Düşman MİT'çiler 26 Eylül 1990 Emekli MİT Müsteşar Yardımcısı Hiram Abas Çiftehavuzlar Mahur Sokak'ta arabasının içinde, 7.65 çapında bir silah kullanılarak arkasından vurulmak suretiyle şehit edildi. Eylemi DEV-SOL üstlendi. Yapılan balistik incelemede, olayda kullanılan silahın 21 Eylül 1990 tarihinde saat 14.30 sıralarında Eminönü, Çadırcılar Caddesi, Tektaş Han'daki bir döviz bürosunun soyulması teşebbüsünde, 3 vatandaşın yaralandığı olayda kullanıldığı tespit edildi.
1992 Emekli MİT Müsteşarı, Orgeneral Adnan Ersöz, İstanbul Göztepe'deki evinde şehit edildi. Eylemi DEV-SOL üstlendi. Olayın faili olarak Metin Dikme ve Yasemin Okuyucu yakalandılar.
1992'ye kadar, Faşist Teröre Karşı Silahlı Mücadele Ekipleri (FTKSME) ve Silahlı Devrimci Birlikler (SDB) adlı alt birimleri ile birçok kanlı eyleme imzasını atan DEV-SOL, Eylül 1992 tarihinde, örgüt içinde yaşanan hizipleşme sonucu bölündü. Dursun Karataş liderliğindeki bölüm "DEV-SOL Önderlik Grubu", Bedri Yağan önderliğindeki bölüm "DEV-SOL Darbeciler Grubu" adını aldılar.
Bu kopma, iki grup arasındaki kanlı ve vahşi bir mücadeleyi başlattı. İki taraf da birbirini öldürmeye ve birbirlerini yakalatmak için ihbarcılığa başladılar. Bu mücadele 06 Mart 1993 tarihinde Bedri Yağan'ın ölü ele geçirilmesi ile sonuçlandı.
Bölünme ve Çökme
DEV-SOL'un bölünmesi ve örgütün mal varlığı ile silah, mühimmat ve nakit paranın Bedri Yağan grubunun elinde kalması sonucu, Karataş grubu büyük maddi sıkıntı içine girdi.
Silah ve para gücünü kaybeden Karataş, bu dönemde örgütün çökmesine mani olamadı.
Karataş, maddi sıkıntıyı aşmak için yurtiçi ve yurtdışında sürekli olarak yardım kampanyaları düzenletti, örgüt zorla ve tehditle para toplamaya başladı. Uyuşturucu ve silah kaçakçıları ile işbirliği neticesinde toparlandılar. Karataş, Bedri Yağan'ın 1993 yılında ölümünü müteakip, kilit kadroların önemli bölümüne hakim oldu.
1993-1994 arasında Den Haag'da ikamet eden Karataş, burada Avukat Günfer Karadeniz'in evinde kaldı.
Terör Örgütlerinin Kapısı: Şam
Mart 1994 tarihinde Şam'a giden Karataş, burada Mihraç Ural'ın da yardımı ile örgüte ait bir kamp yeri kurdu. Şam'da 4 ay kalan Karataş, örgütsel faaliyetler ve yeniden yapılanma tartışmalarını başlattı. Bu tartışmalara Latife Karaman, Hüseyin Özarslan, Ali Osman Köse, Ercan Kartal, Lütfiye Kaçar, İsmail Bahçeci, Zerrin Sarı, Faruk Ereren, Nuri Eryüksel ve Aslan Tayfun Özkök, Mustafa Metin Uğurlu, Metin Turan gibi aktif ve yönetici kadro katıldı.
Düzenlenen 1.nci Kongrede Karataş'ın terör örgütü "DEV-SOL Önderlik Grubu", "DHKP-C" ismini aldı. Darbeciler Grubu ise DEV-SOL ismi altında faaliyetlerine devam ettiler.
Gizli Komite Üyeleri
Karataş bu toplantıda görev taksimi yapmış, terör örgütü liderine bağlı 6 kişilik "Gizli Komite Üyeleri" seçilmiştir. "Gizli Komite", Zerrin Sarı, Nuri Eryüksel, Bedii Cengiz, Hüseyin Özaslan ve Kemal Askeri olarak belirlenmiştir.
Bu dönemde, Almanya'da rahat kalabilmeyi planlayan Karataş, örgütün eski sorumlularından Zeki Kilercioğlu'nun yardımıyla, Alman vatandaşı Daniela Worda Braumhaylo isimli kadınla Münih'te evlenmiştir
09.09.1994 tarihinde, Karataş, Kemal Kayar ve Zerrin Sarı ile birlikte Fransa'nın İtalya sınırındaki Favair Bölgesinde bulunan Modane kasabasında, ülkeye girerken Fransız polisi tarafından ele geçirildi ve La Sante Cezaevine konuldu. Bu dönemde Karataş'ın ve örgütünün adı sık sık uyuşturucu kaçakçılığı konularında geçiyordu.
Hakkında Paris 14.Ceza Mahkemesi'nde dava açılan Karataş'ın savunmasını, Jean Jacqes De Felice isimli avukat yaptı.
Fransa'da Dört Ay Cezaevi
Fransızlar 4 ay sonra, 26.01.1995'de Karataş'ı tutuksuz yargılanmak üzere serbest bıraktılar. Başta Amerikalılar olmak üzere birçok batılı ülke mensuplarına da terör eylemleri düzenleyen bu kanlı terör örgütü liderinin Fransa'da yakalanıp kısa zamanda serbest bırakılması zihinlerde tereddüt yarattı.
Cezaevinden çıkan Karataş, Fransız vatandaşı Patrick Le Flouche'un evinde kaldı. Dursun Karataş, Fransa'da yakalanmasından sonra, Fransız hapishanelerinden Türkiye'deki gibi örgütü idare edemeyeceğini anladığından, liderliğe MK üyesi Faruk Ereren'in getirilmesi talimatını verdi. Aslan Tayfun Özkök de Ortadoğu Sorumlusu olarak düşünülüyordu. Bu talimat, bazı örgüt mensupları tarafından olumsuz karşılandı. Zaten hapis hayatı tahmin edilenden çok daha kısa geçti ve Karataş dört aylık bir aradan sonra "ölüm makinesi"nin başına yeniden geçti.
30.01.1995 akşamı, Fransa'dan kaçtı. Karataş'ın'ın kaçışına yardım ettikleri gerekçesiyle Mahir Eder, Hasan Ber ve Ursula Hope isimli şahıslar 14.09.1995 günü gözaltına alındılar.
Kimseye Güvenmiyor
Almanya, İngiltere, Hollanda gibi ülkelerde yaşayan, çok güvendiği kişiler dışında kimselerle görüşmeyen ve saklanan kanlı terör örgütü lideri Dursun Karataş, 1995 yılı sonunda bir Hollandalı ile evlenerek, zamanının büyük bölümünü burada geçirmeye başlamıştır. 12-13 Mart 1995 Gazi Olayları
1 Mayıs 1996 olayları
9 Ocak 1996'da, Ulusal Temizlik Şirketi Kat Görevlisi Fehriye Erdal'ın
Sivas 1977 çaycı Fehriye Erdal'ın yardımıyla İsmail Akkol ile birlikte Sabancı Center'a giren Mustafa Duyar, Özdemir Sabancı, Toyotasa Genel Müdürü Haluk Görgün ve sekreter Nilgün Hasefe'yi öldürdü. Fehriye Erdal, Sivas 1977 doğumlu. 1995'te İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde İYÖ-DER (İstanbul Yüksek Öğrenim Derneği) imzalı afiş asarken yakalanmış ve hakkında yasal işlem yapılmış. Olayın olduğu tarihte Üniversitesi İletişim Fakültesi 2. Sınıf öğrencisi. Fehriye'yi Susurluk kazasında ölen İstanbul eski Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ'ın Sabancı Center'e yerleştirdiği söylentiler arasında.
Hollanda'da Yeni Bir Aşk
10.10.1996'da, Hollanda'nın en yüksek tirajlı gazetesi "De Telgraaf", Karataş'ın Hollandalı bir kadına aşık olduğunu ve sık sık ülkeye giriş-çıkış yaptığını belirtmiştir.
Gazete, genç kadının Limburg bölgesinde yaşadığını, evinin terör örgütü DHKP-C tarafından, çeşitli eylemlerde üs olarak kullanılmış olabileceğini söylemiştir..
Karataş'ın şeker hastalığı ile ciğerlerinden kaynaklanan rahatsızlığı olduğu söylenmektedir.
Mehmet Ali Baran
Kaleme aldığı yazıları "Mehmet Ali Baran" adı altında örgütün yayın organı "Kurtuluş" dergisinde yayınlayan Karataş, cezaevlerinde bulunan örgüt mensupları ile "Halkın Hukuku Bürosu" vasıtasıyla irtibat kurmaktadır.
DHKP-C veya diğer değişle DEV-SOL (Önderlik Grubu), Marksist-Leninist ideolojiyi benimsemiş, silahlı eylemle "devrim" gerçekleştirmeyi hedeflemiş, gaddar ve sinsi bir terör örgütüdür.
Örgütün yönetim merkezi daha önce Almanya'da idi. Halen Almanya başta olmak üzere, Fransa, Hollanda, Belçika, İngiltere, Avusturya, Yunanistan, İsviçre, Romanya ve Bulgaristan'da örgütün nüveleri ve yönetici kadroları bulunmaktadır.
Örgüt yurt dışından, telefon ve kuryeler aracılığı ile yönetilmektedir. Yurtiçinde birçok ilimizde örgütlenen DHKP-C'nin yurtiçi faaliyetleri İstanbul'dan yürütülmektedir.
Örgütün yurt içinde, siyasi yapılanmasının yanısıra "Şehir ve Kır Silahlı Propoganda Birlikleri" (SPB) ve Silahlı ve Demokratik "Milis Güçleri" gibi askeri kanat faaliyetleri vardır. Yurt Dışı örgütlenmesi ise "Avrupa" ve "Ortadoğu" (Suriye-Lübnan) olmak üzere iki bölümdür.
Saadet KodÖrgütü Avrupa'dan idare edenlerin başında Saadet kod isimli Zerrin Sarı gelmektedir. 1963 Adana, Osmaniye doğumlu Avukat Zerrin Sarı, genellikle Hollanda ve Belçika'da bulunmaktadır. Saadet Kod, Karataş'ın en güvendiği, acımasız isimlerden biridir. Zerrin Sarı'nın Karataş'la hissi bağları olduğu da söylenmektedir.
1992 yılında Dernekler Kanunu'na aykırılık ve yasadışı örgüte yardım etmek suçundan DGM'ye sevkedilip gözaltına alınan Sarı, bir süre sonra serbest bırakılmıştır
Halkın Hukuk Bürosu’nda DEV-SOL ve DEV-GENÇ davalarına bakan Avukat Sarı, örgüt adına çeşitli faaliyetlere katılmıştır. THKP-C ve DEV-SOL'un oluşturduğu "Tutuklu Aileleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği"nin üyesi olan Sarı, 1991'de kurulan Özgürlükler Derneği (ÖZGÜR-DER)'nin de kurucuları arasındadır.
Lidere bağlı 6 kişilik gizli komite üyelerinden biri olan Zerrin Sarı, 1994'de Ankara DGM'deki DEP milletvekilleri davasına da müdahil avukat olarak katılmış, daha sonra yurtdışına gitmiştir.
09.09.1994 tarihinde, Fransa'nın Modane sınırında, Dursun Karataş'la beraber Melisa Hale sahte adıyla yakalanmış ve Flevry Merogis Cezaevine konmuştur. 28.11.1994 tarihinde Fransız makamlarınca haftada bir kez Argenteuil'de karakola imza bırakmak kaydıyla serbest bırakılan Sarı, serbest bırakılmasını müteakip Hollanda'ya kaçmıştır.
Lider Aşkta, Militan Eylemdeİşte son günlerdeki cezaevleri ile ilgili eylem talimatlarını, örgüt lideri adına veren, insanların zorla kendilerini "bir meşale gibi" yakmalarına, öldürülmelerine neden olan bu kadın. Son günlerde, hafızalarımızdan silinmeyecek o çağ dışı, insanlık dışı, hiç bir kalıba sığmayan korkunç sonları hazırlayan hasta beyinlerden biri.
Bizce bu yakma eylemleri örgütün lider kadrosundan başlasa çok daha yararlı olacak. Böylece, örgüte katılma gafletine girip, sonradan pişman olan, ancak öldürülme korkusundan örgütten çıkamayan zavallı garibanlarda kurtulmuş olur.
Geç Kalan PişmanlıklarSabancı cinayetinin tetikçilerinden Mustafa Duyar'ı, kendi arzusu ile teslim olmaya iten nedenler işte bu örgütten kurtulma duygusu. Sabancı cinayetinden sonra yurt dışına kaçan 1970 Hatay doğumlu Mustafa Duyar, gittiği yerlerdeki örgüt yöneticilerinin lüks yaşamlarını görünce nasıl aldatıldığının farkına varıyor. Villalarda oturan, Mercedes'ten başka arabaya binmeyen bu kişilere bakıp, kendi zavallı halini ve beş parasız, kuru ekmekle geçirdiği sıkıntılı örgüt hayatını anımsıyor. 1993'te İstanbul'da bir kuyumcu soygunu sırasında öldürülen Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği (TİKB) üyesi Nilgün Gök'ün cenaze töreninde polis tarafından gözlem altına alınmasını, Sabancı cinayetinden sonra saklanırken günlerce aç, susuz kalmasını, örgütün bütün talimatlarını, örgütün sadık bir neferi gibi bin bir zorlukla, hayatını tehlikeye atarak yerine getirişini hatırlıyor. O zaman hayatın gerçekleri ile baş başa kalıyor, nasıl aldatıldığını ve kullanıldığını anlıyor. Kararını veriyor ve Şam Büyükelçiliğine giderek teslim oluyor. Şam'da görevli bir diplomatın arabasının bagajına saklanarak Türkiye'ye getiriliyor. Cezaevinde Nuriş Çetesi tarafından vurularak öldürülen Duyar, daha hayatın ne olduğunu anlamadan genç yaşında bu dünyayı terk ediyor. Zaten, Nuriş'ler öldürmese de kendi örgütü öldürecek. Örgütü terk ettiğine göre o zaten infaz listesine alınan "işbirlikçi hain ajanlar" kategorisine girmiş
-
mustafa ozay 16 yıl önce Şikayet Etne yolu???. bırakın bu şeytanın yolunu da hakkın yoluna ömrünüzü adayın... bu ömrü veren cenabı haktır....hepimiz ona döneceğiz....hergün binlerce insan dönüyor zaten.....akıllı olan çantayı gerekli malzemelerle doldurur....bu sözlerim anlayana tabi ki....Beğen
-
semsi ozer 16 yıl önce Şikayet Etpek sevindik. askerimizi polisimizi masum vatandaslarimizi katledenlerin olumu beni sevindirdi.Darisi diger katillerin basina. Onlari seven onlara kucak acan Hollandaya gomsunler.Beğen
-
Durdu Bolat 16 yıl önce Şikayet Etne camisi be, Türkiyeye almayın. Önce cem evine sonra camiye gelecekmiş, cem evi nesine yetmiyor, hem hangi ahmak imam onun cenaze namazını kılacak acabaa? Sağlığında en büyük caniliği yap,soygun,hırsızlık,gasb,cinayet İslamın ne kadar men ettiği işler varsa yap, sonrada camiye getir,bunu kabul etmek akıl alacak gibi değil,zaten bu tür insanlar hep aynı mezhepten çıkmaktadır ve onlarda camiyi zaten sevmez ve istemezler. Herşeyden önce Bunun ülkemize girişi yasklanmalıdır. Atsınlar bir maşatlığa geçsin gitsin.ülkeye girişi yasklanmalıdBeğen