Kanadoğlu ve Çakır Komisyon'a konuştu
Darbe komisyonuna konuşan İstanbul eski Valisi Erol Çakır, görev yaptığı süre boyunca askerlerin idareden, mevzuatın gereğini yapmalarını istediğini bildirdi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Darbe ve Muhtıraları Araştırma 28 Şubat/27 Nisan Alt Komisyonu, Erol Çakır, Bekir Yıldız ve Sabih Kanadoğlu'nu dinledi.
Eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, ''28 Şubat'ta Genelkurmay brifinginde (şöyle hareket edin, olay budur...) Böyle ne bir baskı ne imada bulunulmuştur. Öyle bir imada, telkin de bulunmak cesaretini kimse gösteremez'' dedi.
AK Parti İstanbul Milletvekili Nimet Baş başkanlığındaki TBMM Muhtıra ve Darbeleri Araştırma Komisyonu'na bilgi veren Kanadoğlu, 367 olayının kendisini tarafından icat edilmediğini, bunu ilk olarak ortaya atanın Necmettin Erbakan olduğunu iddia etti.
Erbakan'ın Turgut Özal'ın seçimi sırasında 300'ün üzerinde oy bulunamadığını ileri sürerek bu iddiayı ortaya attığını aktaran Kanadoğlu, ''Haklıydı ama itirazda bulunma imkanı yoktu. 1996'da İçtüzük değişikliğiyle itiraz imkanı geldi'' dedi.
28 Şubat döneminde Genelkurmay Başkanlığı'ndaki yargı mensuplarına verilen brifinge kendisinin de katıldığını belirten Kanadoğlu, ''Bu yargıya baskı değildir. Brifing neden yapılmaktadır? İrticai hareketlerin ulaştığı noktayı anlatma arzusudur. O brifingde (şöyle hareket edin, olay budur...) Böyle ne bir baskı ne imada bulunulmuştur. Orada öyle bir imada bulunmak, telkin de bulunmak cesaretini kimse gösteremez'' diye konuştu. Bugün de davet olsa ve o görevde bulunsa yine gideceğini vurgulayan Kanadoğlu, şunları söyledi:
''Çünkü beni baskı altına alacak bir olay değildir. Baskı iddiası varsa bu tamamen bühtandır. Brifingi keşke Başbakanlık yapsaydı o zaman, yine giderdim. Diyorlarsa ki 'yargı mensupları asker gibi gittiler, talimatlarını aldılar ve çıktılar.' Bu aldatmacadır, kandırmacadır. Bunun altında başka bir şey aramanın anlamı yoktur. Meslek hayatım boyuca da anayasaya aykırı eylemlerin yargılanmasını yapan biriyim. Her aldığınız bilgiyi talimat olarak nitelendirirseniz, yanlış yere varırsınız.''
Kanadoğlu, ''Bu Meclis yeni anayasa yapamaz'' yönündeki açıklamalarının anımsatılması üzerine, TBMM'nin ilk üç maddeyi de başka şekle sokarak bir anayasa yapma yetkisinin olmadığını savundu.
Yapılması gerekenin; halktan yeni anayasa için yetki almak ve kurucu Meclis eliyle oluşturulacak yeni anayasanın halk oylamasına götürmek olduğunu savunan Kanadoğlu, ''Hukuk devletine uygun hareket ederek yeni bir anayasa yapmak hakkı vardır. 1982 anayasanın kabul edilebilir hiç bir taraf yok. Ben de hayır oyu kullananlardan biriyim. Ancak 1982 Anayasası'nda yargı bağımsızlığı yoktu, şimdi hiç yok'' dedi.
''Keşke 28 Şubat, 27 Nisan olmasaydı'' diyen Kanadoğlu, ''Herkes sorumlu olmalıdır. Kabahat sadece darbeyi yapanlar değil ona sebebiyet verenlerdir. Komisyon bunu da araştırmalıdır'' sözlerini sarfetti.
27 Nisan'ın muhtıra olmadığını söyleyen Kanadoğlu, ''Sorumluları aramak doğrudur ama bir ülkenin hele gelmiş olduğu noktada bazı olayları da unutmasında yarar var. Eğer bunlar bir kan davası halinde devam ederse bunun daha büyük sıkıntılar yaratacağından endişe ederim. Unutmak bazen iyidir'' dedi.
-''Sayenizde rahatladım''-
Eski Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız da komisyona yaptığı açıklamada, 28 Şubat sürecinde yaşananları ve görevden alınma sürecini özetledi.
Genç bir belediye başkanı olduğunu, kanının kaynadığını ve samimi olarak çalıştığını belirten Yıldız, ''Belediye Başkanlığı yaşının 38-40'ları bulması gerekirmiş. Çok genç belediye başkanı olunmaması gerçeğini öğrendim. Tecrübe gerekiyormuş'' dedi.
''Tanklar her ne kadar Sincan'dan geçmişse de aslında yargının, siyasilerin, bu milletin insanının beyninden geçmiştir. Bunlar bizi çok incitti'' diyen Yıldız, 28 Şubat sürecinde basının çok önemli rol oynadığına işaret etti. Yıldız, şunları söyledi:
''Köşe yazarlarının, gazete patronlarının Türk milletinin karakteriyle oynadığı bir süreçti. Bizden sonra gelen hükümet, Sincan'a cezaevi projesi düşündü ve yerini Sincan olarak belirlendi. Buraya cezaevi yapıldı. Aradan yıllar geçti. AK Parti hükümete geldi. Çevik Bir ve tankları yürütülenler, getirilip Sincan'daki cezaevine konuldu. Bu hesabın sahibi olan Allah, büyük kudret ve kuvvet sahibi olduğunu gösterdi. Her şeyin Allah'tan geldiği düşüncesiyle olaylar böyle baktık ve zihnimizde tank yürütenlere karşı bir düşmanlık beslemedik.''
Yurt dışına çıktığında İran'da olduğuna yönelik haberler yayımlandığını aktaran Yıldız, ''Almanya'da olduğumu bildikleri halde İran'da dediler. Bizim İran'la işimiz olmaz, olmamıştır'' dedi.
Dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın kendisini cezaevinde ziyaret etmesiyle ilgili olarak Yıldız, ''Şevket Kazan, bu geceyle ilgili haberler çıktığında 'nasıl bir süreçten geçtiğimizi biliyorsun, nasıl bunlar olur' dedi. Sonradan cezaevine gelip 'gönlünü kırdım, helalleşmeye geldim' dedi'' bilgisini verdi.
Yıldız, ''Balyoz ve Ergenekon davalarına yargılananları da kimlerin ziyaret ettiğini biliyorum. O gün onu eleştirenler, bugün bunlarla sınanmış oluyor'' ifadesini kulandı.
O dönemden sonra seven de sevmeyen de herkesin kendisini eleştirdiğini ifade eden Yıldız, ''Bir gün bir parti iktidara geldi, sonra askerlerin gözaltına alındığı haberler geldi. Ardından savcılık ve tutuklama. Baktım sonra dava devam ediyor. Ben de anlayamadım. Sonradan baktım iş olması gereken yere doğru gidiyormuş. Ondan sonra bana soru soran olmadı. Ben rahatladım sayenizde'' diye konuştu.
İstanbul eski Valisi Erol Çakır
Konuşmasına en iyi rejimin demokrasi olduğunu ancak demokrasinin kendine özgü sıkıntıları bulunduğunu belirterek başlayan Çakır, demokrasinin kitlelere ''örgütlenin'' dediğini ardından da iktidara ulaşmak için yarış başladığını anlattı.
Erol Çakır, bütün bu sürecin mülki idari amirler için sıkıntılı olduğuna işaret etti. İktidarı ele geçiren partinin kendi görüşleri doğrultusunda taşraya yazı gönderdiğini belirten Çakır, valilerin söz konusu yazıların kanunlara uygun olup olmadığını denetlemekle yükümlü olduğunun altını çizdi.
İktidar mücadelesi için kimi zaman Atatürk'ün kimi zaman da dinin kullanıldığını anlatan Çakır, bürokrasi ile siyasetin işbirliğinin kesilmesi gerektiğini belirtti.
-''Adil Serdar Saçan, problemli bir polis müdürüydü''-
Konuşmasında İstanbul'da göreve başladığı dönemde şehrin şuç örgütleri tarafından sarıldığını anlatan Çakır, organize suç örgütlerinin polisle işbirliği yapmadan, destek görmeden varlık gösteremeyeceğine inandığını bildirdi.
Erol Çakır, konuyla ilgili etkili bir yasa olmadığı için gizli bir genelge yayınladığını ve polislerden söz konusu suç örgütleri ile görüşmeyi kesmelerini ve görev gereği görüşülmesi gerekirse üst amire bilgi verilmesini istediğini anlattı. Çakır, emniyet teşkilatının söz konusu örgütlerle ilgili bir liste hazırladığını da vurguladı.
Organize Suçlarla Mücadele yasasının çıkmasının ardından bir başka genelge ile önceki genelgeyi yürürlükten kaldırdığını belirten Çakır, bu süreç sonrasında İstanbul Organize Suçlarla Mücadele ve Kaçakçılık Şube Müdürü Adil Serdar Saçan'ın görevini kötüye kullandığına ilişkin haberler çıktığını ifade etti.
''Adil Serdar Saçan, problemli bir polis müdürüydü'' diyen Çakır, Saçan'ın, dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın emriyle kendisi hakkında rapor tutturduğunu evine gelerek söylediğini, bu olayın gazeteci Tuncay Özkan tarafından ''Polisten valiye korkunç tuzak'' başlığı ile bir gazetede yayınlandığını söyledi.
Çakır, Adil Serdar Saçan'ın, Tantan'dan sonraki bakan Rüştü Kazım Yücelen'e ''yol göstericilik'' yaptığını ve İstanbul ile ilgili kararlar aldığını kaydetti. Çakır, bütün bunların altında ''İstanbul Valisi'ni görevden almak ve Tantan'ın Kafkas mikromilliyetçiliğini valilikte de yaygınlaştırmak'' olduğunu söyledi.
-Okullarda türban sorunu-
Çakır, 28 Şubat sürecinde İstanbul'daki imam-hatip okullarında kız öğrencilerin başörtüsünün açılmasının istenmesi ile ilgili bir soruyu yanıtlarken, o zaman görevde olan İl Milli Eğitim Müdürü Ömer Balıbey döneminde, askerlerin Milli Güvenlik dersine giren subayları kız öğrencilerin derslere başörtüsüyle girmesini sebep göstererek okullardan çektiğini anımsattı.
Daha sonrasında il güvenlik toplantısında, toplantıya katılan komutanın okullarda çekilmiş çeşitli fotoğrafları gösterdiğini anlatan Çakır, ''Askerler idareden, mevzuatın gereğini yapmalarını istiyorlardı'' dedi. Çakır, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve AİHM kararları doğrultusunda bu konuda askerlerin haklı olduğunu ifade etti. Çakır, başörtüsü konusuna müdahale ettiklerini, mevzuatın uygulandığını ve sürecin tamamlandığını söyledi.
Erol Çakır, ''Toplantıda askerlerin size fotoğrafların gösterildiği bir sunum yapması normal mi?'' sorusunu yanıtlarken, bütün asayiş toplantılarında bölücülük, irtica ve diğer yıkıcı faaliyetlerin ele alındığını bildirdi.
Çakır, ''Veli Küçük'ü nereden tanıyorsunuz'' sorusu üzerine, 2003 yılında emekli olduğunu ve yeterli ekonomik gücü olmadığı için özel güvenlik kuruluşu kurmak için teklif aldığını, kendisine ortaklar arasında bir jandarma paşasının olmasının sorun olup olmayacağının sorulduğunu ve ''o kişinin adını bile duymadan mahsuru olmadığını söylediğini'' böylece Veli Küçük ile ortak olduğunu anlattı.
Çakır, ''Küçük'ün, gördüğüm çerçevede vatansever, dürüst, namuslu, ekonomik sıkıntılar çeken bir yapısı olduğunu müşaade ettim'' dedi. Çakır, daha sonra ekonomik sıkıntılar dolayısıyla noter aracılığı ile şirketten ayrıldığını kaydetti.
Erol Çakır, dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve beraberindeki heyetin Çin'e yapmayı planladığı gezinin iptal edilmesine ilişkin bir soru üzerine, kendisinin geziye değil, geziye katılacak iş adamlarının masraflarının belediye bütçesinden karşılanmasına karşı olduğunu bildirdi.
Çakır, Çevik Bir ile birlikte Aydın Doğan'ın evinde bir toplantıya katılıp katılmadığına ilişkin soruyu, ''Böyle bir toplantı olmadı. 5 yıllık valiliğim döneminde hiç bir işadamının evine gitmedim'' şeklinde yanıtladı.
Erol Çakır, Harbiye Orduevi'nde yapılan bir toplantıya katılıp katılmadığına ilişkin soru üzerine, görevi süresince Harbiye Orduevi'ne gitmediğini ve herhangi bir toplantıya katılmadığını bildirdi.
Çakır, Dünya Ehl-i Beyt Vakfı'nın kapatılması için katkı yaptığı yönündeki iddialara ilişkin bir idarenin kararı olmadığını bildirdi. Çakır, hukuka başvurulabileceğini kaydetti.
-''Asker-Vali ilişkileri İstanbul'da çok zordur''-
Erol Çakır, görevde olduğu 5 yıl boyunca Orgeneraller Atilla Ateş, Çevik Bir, Hilmi Özkök, Necdet Timur ve Çetin Doğan ile çalıştığını belirterek ''Asker-Vali ilişkileri İstanbul'da çok zordur'' dedi.
Söz konusu komutanların sadece İstanbul'dan değil hemen hemen tüm Marmara'dan sorumlu olduğunu anlatan Çakır, söz konusu komutanların genellikle toplantılara bile katılmadığını bildirdi.
Çakır, bir başka soru üzerine Batı Çalışma Grubu ile temasının olmadığını ve kimseyi tanımadığını söyledi.