Gemici: Gayretim, kalemin hünerlerini çoğaltmak

Yazar Mukadder Gemici’nin ikinci öykü kitabı ‘Kar Makamı’, okurla buluştu. Gemici, "Bütün gayretim kalemin hünerini çoğaltmak" diyor.

Gemici: Gayretim, kalemin hünerlerini çoğaltmak
Gemici: Gayretim, kalemin hünerlerini çoğaltmak
GİRİŞ 11.05.2016 10:53 GÜNCELLEME 11.05.2016 10:55

Hikayeleri dergide yayımlanmaya başladıktan sonra daha disiplinli yazmaya başladığını belirten Gemici şöyle diyor: “Hikaye yazmadaki bütün gayretim, kalemin hünerlerini çoğaltmak.”

Hikayeleriyle Dergâh dergisinde yer alan, uzun yıllar mesleği gereği kamera arkasında olmayı tercih eden yazar Mukadder Gemici'nin, yeni hikaye kitabı “Kar Makamı” yayınlandı.

Yazar, ilk çalışması “Asla Pes Etme” ile 2011 yılında Türkiye Yazarlar Birliği'nin hikaye ödülünü kazanmıştı. Gemici, yazarlık serüveninin ilk günlerinden son yönelimlerine kadar neler değiştiğini anlattı.

Öncelikle, öykücülüğünüz ve yazı serüveniniz ile başlamak isterim; böylesinin okur için daha faydalı ve akılda kalıcı olacağı kanaatindeyim. Öykü serüveniniz nasıl başladı? Öyküden önce şiir, deneme gibi başka edebi türleri denediniz mi veya hiç roman yazmayı düşündünüz mü?

Üniversitede Radyo-TV okudum. Okul ve medya sektöründe iş hayatı birlikte gitti. Ne yapabilirim diye baktığımda metin yazarlığı, senaryo yazımı bana cazip geldi. Daha önce bir şeyler yazmış mıydım? Hayır. Şiir yazmadım, hikaye yazmadım, deneme yazmadım. Kompozisyon yazmaktan nefret ederdim. Ama çocukluğumdan beri yaptığım bir şey vardı, hala da büyük bir zevkle yaparım; bazen oburca, bazen de nadir bulunan bir yiyecekmiş gibi azar azar tadını çıkara çıkara okurum… Televizyonda çalışırken yaptığım iş gerektirmediği halde senaryo işine kendimce iyice merak sardım. O günlerde bir yere varmayan, varmadığı için de beni mutsuz eden o didişmenin faydasını çok gördüm sonradan; bir olayı inşa etmek, onu senaryonun takla atma imkânları ve kelimelerin sınırsız hayal gücünü hapseden imkânsızlıklarıyla anlatmaya çalışmak iyi bir egzersizmiş meğer. Sonra kamuda çalışmaya başladım. Bu sefer daha yoğun bir yazma işi vardı; konuşma metinleri, tekzipler, cevaplar, kurum haberleri… Kendiliğinden, tamamen kendiliğinden gelen bir yazma isteği ile bir gün oturdum kısa, bir sayfalık bir hikaye yazdım. Sonra, uzun süre sadece yazdım. İki arkadaşım okumuştu, bana dediler ki sen Mustafa Kutlu'yu tanıyorsun, ona gönder bunları. Ben de Dergâh'a iki hikaye gönderdim. Dergide yayımlanmaya başlayınca, daha çok kafa yorarak, daha disiplinli yazmaya başladım. Okurken zevk almanın yanı sıra bir de mikroskop camı taktım gözüme; kim, neyi, nasıl yazmış, harflere ayırıp inceledim ki, artık hep böyle okuyorum.

DÜNYAYA DİKKAT KESİLMEK

Öykücüler için ikinci kitabın çok önemli olduğu söylenir; ilk kitap biraz «ben buradayım»ken, ikinci kitabın «ben bu yoldayım» demek olduğunu bile -öyle sanıyorum ki- söyleyebiliriz. Yine bu bağlamda birçok ilk kitapta arayış ve deneysellikler göze çarparken, ikinci kitaplarda biraz daha olgunluk söz konusudur. Kar Makamı ikinci kitabınız, genel olarak ilk kitabınızdan bu yana sizce, gerek öykü anlayışınızda gerek hikâye anlatışınızda, bir değişim söz konusu mu?

Olmaması hata olurdu. Daha iyisini yazmak için başım zonklamayacaksa, kırk kere daha da fazla hatta, yazıp silmeyeceksem yahut bundan yüksüneceksem, kalemi lüzumsuzca kullanmadan usulca bir kenara bırakmam gerekirdi. 4 yıldan sonra çıktı kitap, daha sağlam cümleler kurmak için yeterince uzun bir zaman. Hikayemde neyin nasıl değiştiğini anlatmaksa bana düşmez, hakiki bir eleştirmen, iyi bir okur bunu zaten yapacaktır. Yalnız bu uzun araya dair bir şey söylemek isterim, elbette ikinci üçüncü yılın sonunda mahalle baskısının da etkisiyle uğraşabilirdim yeni kitap için. Ben bunu bile isteyerek yapmadım. Derdim ikinci kitap çıkarma değildi çünkü. Hikaye yazmada bütün gayretim kalemimin hünerlerini çoğaltmak, Türkçe'nin anlam derinliğinin suyunu yudum yudum içirebilmek ve bunların hepsini evvela ait olduğum dünyanın değerlerine kalın urganlarla bağlamak, sonra da has edebiyatın gerekliliklerine göre yapmaya çalışmak.

Kar Makamı'ndaki öykülerinize baktığım zaman, hüzünlü öyküler görüyorum. Bir yaşanmışlık, vuslat, beklenti, özlem hemen hemen her öyküde mevcut. Öykülerinizi besleyen damarın bunlar ve benzeri duygular olduğunu söyleyebilir miyiz?

Yunus Emre demiş ki “Dert gerektir, dert gerektir, dert gerek” Haber bülteninde mültecinin kıyıya vurmuş spor ayakkabısı, şehit kavramına ilişkin otobüste duyduğum içi kof yorum, bayram sabahı evleri sokakları dolduran Tekbir sesiyle “Nasıl besteledi?” sorusuna cevap arayışı, kanserli bir adamın acı içinde duvara fırlattığı bal kaşığı, kocasının şizofren olduğunu öğrenen kadının tercihi benim dikkatimi cezbediyor. O hallerin, o anların beni içine çeken bir kuvveti var.

KARAKTERLERİM BEN DEĞİLİM

Kar Makamı'nı okurken karşıma çıkan, Türkiye gerçekleri; mülteci çocuklar, şehit aileleri, başörtüsü “problem”i... 90'ları, 28 Şubat'ı ve sonrasını tüm gerçekliğiyle bizzat yaşamış birisi misiniz, eğer öyleyse bu durum öykücülüğünüze ne denli yansımakta?

“Madam Bovary benim!” çıkışı geldi aklıma. Yazar yazdığının ne kadarını yaşamıştır da yazmıştır, ne kadarına şahit olmuştur da mürekkebinin birazını oradan almıştır, hayal denizinden kaç kaşık maya çalmıştır? Formülü her hikâyede değişen bir iksir bu, tek kullanımlık hem de! Karakterlerimin hiçbiri ben değilim. Zinhar aralarına sızmıyorum demek değil bu elbette, her yazarın olduğu kadar varım hikayelerimde; ne daha az, ne daha çok...

Mandalina ağacı, duvardaki desenler, kesik bir baş... Gördüğüm kadarıyla öykülerinizi, derinliği olan nesnelerin üzerine oturtuyor, karakterlerinizi bir şekilde onlara bağlıyor ve öykü boyunca onlardan destek alıyorsunuz. Merak ettiğim şu ki; karakterlerinizin bu yönelimi sizin, öykülere bir yansımanız mı; yoksa bu nesneler, karakterleri kuvvetlendirmek, okurla aralarında bir bağ oluşturmak için bir tür araç mı?
Ben hiç hesap kitapla yazan biri değilim maalesef, bir hudayinabittir yazma halim. Nesneler, olayın bel kemiği haller, sembolleşecek mandalina gibi unsurlar öyle kendiliğinden diyeceğim ama, şu kainatta başı boş bir şey de yok, sevk-i ilahi nimeti diyeyim. Son hikayede bir Çilingir Mustafa var mesela, herhalde günlerce arasam hangi meslekten olsun diye bulamazdım. Ben öyle yazıverdim, o da öyle anahtarları çoğalttı.

Son olarak, Kar Makamı'nın devamında yeni bir şeyler denemeyi düşünüyor musunuz? Öyküleriniz, yeni bir izleğe yönelecek mi, yoksa Mukadder Gemici imzasıyla elimize alacağımız bir sonraki kitap da Kar Makamı çizgisinde mi olacak?

Ben biraz tutucu, çokça aceleci ve sabırsız biriyim. Yanılıyor olma ihtimalimi saklı tutarak, bu mizaç roman yazmak için hiç uygun gelmiyor bana. Belki yazdıklarımdan biraz daha uzun, orta boylu romandan biraz daha kısa, hikaye kıtasını terk etmeyen bir kitap olabilir günün birinde. Kendime ait bir sesim varken, Türk müziği de makam zenginliği ve geçişleri bakımından sınırsız imkanlara sahipken yeni kitap Kar Makamı'nda olmaz, olmamalı. “Aramakla bulunmaz ama bulanlar ancak arayanlardır” denir malum, çölde görünüp kaybolan seraplar gibi o en iyi hikaye. Ben de onu bulmak için her bitirdiğim hikayede bir iki yudum alıp, az soluklanıp yeniden yola revan oluyorum.

KİTABIN KÜNYESİ

Kitabın künyesi: Kar Makamı
Yazarı: Mukadder Gemici
Yayınevi: Dergâh Yayınları
Yayın tarihi: Nisan 2016
Sayfa sayısı: 118 sayfa

KAYNAK: ARDA AREL - YENİ ŞAFAK
YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
7 kentte yangınlarla mücadele: Bakan Yumaklı son durumu paylaştı!
İki senaryo gündemde! İşte SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin maaş zammı tablosu!