Savaş Lordu Kitchener'ın yıkım planları
Çanakkale'de Türklerin karizmasını çizdiği Kitchener, kendisine belki beklenildiği gibi İngiltere'nin sorunlarını çözemedi ama Türkiye'nin başına çözümü bugün dahi başarılamamış büyük çoraplar örmeyi başardı.

Birinci Dünya Savaşında Savaş Bakanı olarak İngiliz Ordularının idaresini elinde tutan Lord Kitchener, asker ve devlet adamı olarak yaptığı işler ve sıra dışı kişiliği ile İngiltere’nin önemli simalarından. Her ne kadar Çanakkale'de yaşanan hüsran sonrası karizması zedelenmiş ve kamuoyunda tartışılır hale gelmişse de o yıllarda tüm sorunları çözecek sihirbaz gibi algılanıyordu.
Lord Kitchener, belki İngiltere'nin sorunlarını çözemedi ama Türkiye'nin başına çözümü bugün dahi başarılamamış büyük çoraplar örmeyi başardı. Yani Çanakkale cephesinde aldığı yenilginin intikamını fazlasıyla aldığını söylemek yanlış olmaz.
Sıradışı karaktere sahip Kitchener daha teğmenken 1870-71 Almanya-Fransa savaşında Fransız ordusunda gönüllü olarak bulundu. Masa başı görevlerden sürekli kaçtı ve İngiltere’nin üzerinde geleceğe yönelik emeller beslediği Osmanlı Topraklarından Filistin ve Sina Yarımadasını adım adım dolaştı.
Filistin’in haritasını çıkarmak için bölgeyi adım adım gezerken, Arapçayı ve Arap kültürünü öğrenmiş, Hartum’u işgal ederek Sudan’ın İngiliz idaresine girmesini sağlamış, Güney Afrika’da Boerlerin direnişini kırarak İngiliz hakimiyetini sağladı.
I. Dünya Savaşı patlayınca Savaş Bakanı olarak İngiltere’nin yetersiz kara ordusunu altı tümenden yetmiş tümene çıkararak batı cephesinde Fransa’nın Almanya karşısında tutunmasında büyük etken olmuştur.
Lord Kitchener’ın askerlik ve idarecilik kariyerinin başlıca hatlarını anlatan Sir George Arthur tarafından kaleme alınmış biyografik eser, Savaş Lordu Kitchener, Türkiye Tarihi'nin arka planının daha iyi anlaşılması açısından önem arz ediyor.
Kurtuba yayınlarının günümüz Türkçesine kazandırdığı eser, Filistin, Mısır, Sudan, Güney Afrika, Hindistan’daki İngiliz siyasetini ve nihayet I. Dünya Savaşı’nı İngiltere ekseninde anlatması açısından aynı zamanda bir tarih kitabı olarak önemli.
Kitabı yayına hazırlayan Muzaffer Albayrak, "George Arthur tarafından yazılıp 1920’de basılan Kitchener’ın Hayatı isimli üç ciltlik eser, Fransa’da kısaltılarak Kitchener ve Harp adıyla tek cilt halinde yayımlamıştır. Fransızca nüsha Miralay (Albay) Sabit tarafından Osmanlıca'ya çevrilmiştir. Elinizdeki kitap, Osmanlıca çevirinin sadeleştirilerek yeni harflere çevrilmiş hâlidir. Kitabın orijinalindeki dipnotlara ilave olarak tarafımızdan açıklayıcı mahiyette dipnotlar eklenmek suretiyle hazırlanmıştır" izahını yapıyor.
İşin ilginci Kitchener'i Fransızların, İngilizden daha çok sevip, övdüğüne şahit oluyoruz eserde.
I. Dünya Savaşı esnasında Fransa Cumhurbaşkanı olan Raymond Poincare, Kitchener'in Fransa ile ilişkilerine dikkat çeken önsöz yazısında, " Dalgaların Hampshire gemisini yutarak, İngiltere şerefli evladının matemini tuttuğu feci günden evvel, Kitchener’la birkaç görüşme daha yapmıştım. Bazı mühim mevzuları birlikte münakaşa ettiğimiz süre içinde Kitchener’daki açık fikirlilik, doğruluk ve irade kuvvetine hayran olmuştum. Lord Kitchener’ın nazarında yalnız memleketinin büyüklüğü vardı, fakat bu büyüklüğün esas şartı İngiltere ile Fransa arasında sıkı bir ittifak olduğuna kani idi. İki devlet arasındaki ittifakın ciddi bir taraftarı olmak ve bunu takviyeye kuvvet sarfetmek için de bu kanaat yeterliydi..." diyor...
1915-18 arasında Fransa’daki İngiliz ordularının başkumandanı olan Mareşal Haig'in önsözü ise gerçek bir övgü yağmuru: "Alman harp planı, önce karşı durulamaz bir akın ile Fransa’yı ezmek, sonra da Rusya ile meşgul olmaktı. Eğer bu plan başarıya ulaşsaydı, -ki az kalsın oluyordu- Manş limanları derhal Almanların eline düşecek ve İngiltere İmparatorluğu için gerçekten de çok kötü bir manzara ortaya çıkacaktı. Çok şükür, bu plan muvaffak olmadı. Marne’da zaman kazandık, bunun sebeplerini burada inceleyecek değilim. İngiltere, yalnız bu zamanı kazandırdığından dolayı değil, bu zamandan istifade etmeyi bilen adamı, fırsatı görüp yakalayabilen, bu kadar geniş bir işe teşebbüs eden ve bu teşebbüsü de böyle bir cüretin zarureten ortaya çıkardığı muhalefete rağmen yapan, cesaret, karar, azim ve üstün bir ruh sahibi adamı da vermiş olduğundan dolayı Tanrı’ya şükredebilir. Bu adam, bu buhran içinde sahip olduğumuz yegâne adam, bu vazifeyi yerine getirebileceğine milletin itimat ve iman ettiği kimse idi. O zat ve onun çalışmaları olmasaydı, Almanya’nın muzaffer olacağına bugün kimsenin şüphesi olmazdı. Harbi kazanacak vasıtaları Lord Kitchener vücuda getirdi. O, bu vasıtaları meydana getirdi ve cephede bu vasıtaları kullanacak olanlara da etkili bir surette yardım etmeyi bildi"
Kitap'ta Mehmetçiklerin destan yazdığı Çanakkale cephesinin karşı saflarında neler olduğunu, hangi duyguların hakimiyet sağladığını ve nasıl diplomatik lazışmalar yapıldığını ayrıntılı olarak görüyoruz.
Sadece Çanakkale Zaferinin arka planını taşıması açısından değil, Osmanlı askerlerinin başarısız olduğu cephelerin de karşı saflarındaki hesapları ve oyunları afişe etmesi açısından da son derece önemli.
Örneğin sizler için göz kirası olarak seçtiğimiz bölümde Kitchener'in Arabistan cografyasındaki hesaplarını bulmanız mümkün:
TÜRKLERE DUYULAN NEFRET VE ARABİSTAN HESAPLARI
"... nakliye gemilerimiz askerlerle dolu olarak Çanakkale’ye doğru yol alırken, Türkiye’ye karşı duyduğumuz nefretin bizi doğuda esaslı bir şekilde mücadeleye sevk etmekte olduğu günden güne daha âşikâr olmaktaydı. Güney Afrika’da Kitchener’ın maiyet kumandanlarından biri olan General Gorringe, Basra’dan bir kolordu ile Fırat istikametinde kuzeye ilerliyordu. 25 Temmuz’da Nasırıye’de Türkleri mağlup ediyor ve Dicle üzerinde elde edilmiş olan kontrole benzeyen bir kontrol imkanını Fırat’ın güney kısımlarında bu şekilde sağlamış oluyordu. Fakat Irak’ta, Aden’de ve Mısır’da doğrudan doğruya Arap kabileleriyle temas halinde bulunarak ve sürekli bu kabilelerin yardımlarını sağlamak ihtiyacındaydık.
Türkiye bize kılıç çektiği zaman Kitchener’ın kafasında hayli zamandan beri beslenen bir fikir uyanmış bulunuyordu: Arabistan ve Suriye’de müstakil bir Arap devleti kurmak! Doğudaki memleketler, Arz-ı Mukaddes olarak tanımlandığı ilk günden şu son saate kadar, çeşitli manzaralarıyla Kitchener’ın ilgisini çekmiş, hatta bazen düşüncelerini tamamen doldurmaktan uzak kalmamıştı.
İngiltere’nin yalnız bir Hıristiyan devleti değil, bir Müslüman devleti de olduğunun nadiren hatırlanmasına hayret ederdi. İslâm aleminin siyasi ve dini meselelerine memnuniyetle dalar ve doğudaki uzun müddet ikameti ve işgal ettiği en yüksek mevki, en karışık meseleleri kavramasına, mesela Sünnilerle Şiiler arasındaki münasebeti veya İslam’ın silsile-i meratibi açısından, emirülmüminin ve halife olan İstanbul’daki sultanın Mekke şerifine karşı vaziyetini kavramasına imkan verirdi.
MEKKE ŞERİFİNE VERİLEN VAATLER
Mekke şerifine ve genel olarak Araplara karşı sahip olduğu şahsi etkisi, Kitchener için bir avantaj idi ve planını bunun üzerine kurmakta tereddüt etmemişti.
Kitaptan... Kitchener’a göre Rusya’nın harpte oynayacağı rol, çok önemliydi. Fakat hesaplarına Rusya’yı hiç katmıyordu. Bu hususta ne kadar ihtiyatlı ve basiretli olduğunu gelişen olaylar ispat etmiştir. Kitchener, Rusya’nın insan gücünü herkesin yaptığı gibi ifrata vardırmaksızın, bu insan çığının etkisini takdir ediyordu. Doğu Prusya’daki ileri harekâtı, mühim bir taktik harekât olmaktan çok kuvvetli bir akın olarak kabul ediyordu. Rus devinin çöküşüne sebep olan cephane ve mühimmat kıtlığından Kitchener erkenden haberdar olmuş ve bu durum uğursuz Rusya seyahatini doğurmuştu.... Kitchener, Rusya’nın kendi kendini beslemek hususunda yaptığı gayretlerde görülen yolsuzluklar ve ahlak çöküntüsü karşısında gerçek bir öfke duyuyordu. Rusların doğulu olduğu, doğuda ise ahlak çöküntüsünün ve devlet malından hırsızlığın kökleşmiş bir gelenek olduğu şeklindeki açıklamalarla yetinmeyi Kitchener reddediyordu.... |
1914 Kasım ayından itibaren Mekke şerifine, Türk boyunduruğunu atmaya teşebbüsü halinde, Britanya’nın kendisine yardım edeceğini kesin bir dille vaat ediyordu. Mekke şerifiyle olan bütün görüşmelerinde ihtiyat ve maharete çok fazla önem veriyordu; zira bütün İslam alemini alakadar eden karışık dini meseleler, oyuna dahil olmuş bulunuyordu. Sadece Arapları kendimize çekmek için, milyonlarca Müslüman tebaanın hissiyatına karşı hareket edilmemesi gerekiyordu ve iki mukaddes şehri içine alan bir Arabistan’ın kurulması imkanı düşünülürken Müslümanların İstanbul’daki reisinin bizimle savaş halinde olduğunu gözden kaçırmamamız gerekiyordu.
Kitchener’ın mahareti doğuda sahip olduğu muhabbet zorlukları iyi bir şekilde halletmeye vesile oldu. Şerif, açıkça hilafet iddiasına kalkışmaksızın bize katıldı...
Bununla birlikte siyasi menfaatler şebekesi de dini şartlar kadar karışıktı. Fransızların Suriye’de, Rusların kuzey Irak’ta, Siyonistlerin Filistin’deki iddiaları ve bizzat Arapların hukuku bir diğeriyle çakışıyor ve Kitchener, Dışişleri Bakanlığı’nın çok dikkatli incelemeler yapmasını gerekli görüyordu. Kitchener, ordu kumandanıyla görüştükten sonra, doğuya Sir Mark Sykes’ı gönderdi. Sykes’ın, görevini takdire değer bir şekilde anlamış olması sonucu olarak 1915 senesi Ekim ayında Şerif’le 1914 Kasım ayında yapılan vaatleri teyit eden bir anlaşma imzalandı.
Eğer Araplar Türk boyunduruğunu atmaya teşebbüs ederlerse, onlara para, erzak, cephane vermeyi, Britanya’nın sahip olduğu menfaatler bakımından özel bir idareye tabi olması icap eden Basra ve Bağdat vilayetleri ile Fransız menfaatlerine dokunmaksızın, İngiltere’nin serbestçe karar veremeyeceği mıntıkalar müstesna olmak üzere; 37. paralelin güneyinde Arapların bağımsızlığını tanımayı taahhüt ettik.
Bu manaya gelen anlaşma, "Arap hareketi" diye bilinen hususu mümkün kılmış ve hatta Lord Kitchener’ın boğulduğu Hampshire faciasından bir gün önce Arapların Türklere karşı isyanını doğurmuştu. Bütün bu nazik müzakereler, denilebilir ki bilhassa Kitchener’ın şahsi etkisi sayesinde başarıya ulaşmıştı. Kitchener, Arap zihniyetine derin bir şekilde vâkıf olup Araplara karşı hakiki ve ciddi bir muhabbetle mütemayildi..."
Sözün özü, Savaş Lordu Kitchener, yakın tarih, Canakkale Savaşları, Ortadoğu, Arap Milliyetçiliği ve Osmanlı İmparatorluğunun Çöküşü üzerine kafa yoran ve günümüz meselerininin hangi ortam ve ilişkilerden doğduğuna dair araştırmalar yapan herkesin kütüphanesinde bulunması gereken bir eser.
(Haber 7)