Yürüyen Şato filminin asıl hikayesi
Hayao Miyazaki'nin Oskar adayı olan animasyon filmi Yürüyen Şato, en büyük gücünü öyküsünden alıyordu. Herkese kısmetini aramasını öğütleyen fantastik hikaye, oldukça başarılı çağda bir masal

Aslı Tohumcu'nun kitap kritiği
Bugüne kadar dinlediğiniz masalları şöyle bir hızla geçirin kafanızdan; ailelerin gözdesinin hep küçük çocuklar olduğunu hatırlayın. Birtakım maddi ya da manevi kazanımlar için yola düşen, sonunda prensler ya da prenseslerle evlenen, güç ve zenginliğe kavuşan hep küçük çocuklardır. Masalların bu tuhaf ve acımasız kayırmacasına en güzelin, en iyinin, en doğrunun, en vefalının da küçük çocuk olması durumunu da ekleyin… Vardır eskilerin bir bildiği belki ama bildiklerimiz de değişmiyor mu zamanla, eski bilgilerin yerini yeni bilgiler almıyor mu? Neyse ki!
Çoklarımızın, animasyon filmlerin tartışmasız babası Hayao Miyazaki aracılığıyla tanıdığı (Miyazaki’nin film uyarlaması Oscar adayı olmuştu çünkü), hikâyesi İngiliz yazar Diana Wynne Jones’a ait ‘Yürüyen Şato’ işte bu klişeyle dalgasını geçen komik, sıcak ve iskeleti sağlam bir roman. Sıra dışı büyücü karakteri Howl, alışılmadık kadın kahramanı Sophie ile fantasik hikaye ve masallara göz kırpan eğlenceli kurgusuyla bu yaratıcı roman, okuyanı koltuğuna çivileyecek cinsten.
Sophie Hattar üç kız kardeşin en büyüğü ve yedi fersahlık çizme, görünmezlik pelerini gibi şeylerin sahiden varolduğu Ingary ülkesinde bu durum büyük bir talihsizlik. Çünkü en büyük kardeş olmak, peşine düşeceği bir geleceği, kısmeti olmadığı ya da kısmetinin peşinde maceralara atılamayacağı anlamına geliyor. Sophie’nin, annesi ölünce kendinden genç Fanny adlı güzel bir kadınla evlenen babası, bu evlilikten doğan Martha ve Lettie ile yaşadığı güzel hayat babasının ölümüyle bir parça değişir. Babasının en iyi okullara gönderdiği Sophie, zaten ilginç bir geleceğe sahip olma şansının –nedense- düşük olduğuna inanmaktadır. Bir oduncu gibi fakir olmasalar da, Fanny, işlettikleri şapka dükkânının kazancıyla üç kıza birden bak amayacağını anlar çok geçmeden. Böylece kızlar için yeteneklerine uygun olduğunu düşündüğü çıraklıklar ayarlayarak hepsinin geleceğini kendince garanti altına alır. Lettie’yi pastahaneye, Martha’yı bir büyücünün yanına yerleştirirken, şapkaları enfes bir şekilde süsleyen ve o güne kadar ev işlerinden kzıların bakımına bir dolu işin altından seve seve kalkan Sophie’ninse şapkacı dükkanında çalışmaya devam etmesine karar verir. Lettie ile Martha zarasız bir büyüyle birbirleriyle yer değiştirirken Sophie kaderine sorgusuz sualsiz razı olur. Sophie farkında değildir ama süslediği şapkalara ruh da vermektedir ve bu durum, şapkayı kullananın kaderine etki etmeye başlayınca dükkanın işleri açılır.
Genç kızların kalbini yedi mi?
Sophie’nin kendi dünyasında hal böyleyken, dışardaki dünyada da işler karışıktır. Çöl Cadısı adı verilen kötü cadı Kral’ın kızını ölümle tehdit edince, Kral’ın özel büyücüsü Suliman (bu isim bir çağrışım yaptı mı sizde de!) Çöl Cadısı’nın icabına bakmak için yola koyulur. Ancak cadının icabına bakmak şöyle dursun ,cadı tarafından öldürülür. Bu yetmezmiş gibi yüksek ve ince dört kulesinden kara dumanlar çıkan, yoksek ve kara, üstelik yürüyen bir şato peyda olur kasabanın civarında ve şatonun bir yerde sabit kalmaması kadar şatonun büyücüsü Howl’un genç kızların kalbini yediği söylentisi de hayatı can sıkıcı bir hale sokar.
Yine şapka dükkânından dışarı kafasını bile uzatamadığı bir günde Sophie, şapkalarını kıskanan Çöl Cadısı tarafından ziyaret edilir ve bu ziyaretin sonunda, ben diyeyim yetmişlik, siz deyin seksenlik, bir nineye dönüşür. Nasılsa şapka süsleyerek geçirdiği günlerin kendisini yaşlı bir kadına dönüştürdüğünü düşünmektedir. Geçirdiği fiziksel dönüşüm ruhuyla dengeyi sağladığından olacak, lanet, isyan ettireceği yerde rahatlatır Sophie’yi. Gençliğiyle birlikte çekingenliğinden ve çekildiği inzivadan sıyrılırak kendini yollara vurur ve yaşlı kemikleri yorulduğunda da soluğu Yürüyen Şato’da alır. O vakte kadar kahramanlıktan fersah fersah uzak, sakıngan ve çekingen, kimsenin ilgisini çekmeyecek denli sıkıcı Sophie’nin çiçek gibi açması kesinlikle ilginç ve üzerinde düşünmeye değer bir durumdur. Sophie nihayetinde içindeki sihrin farkına varacak ve ksımetiyle karşılaşacaktır ama nasıl? Siz de pekâlâ bilirsiniz, bu işler inanç olmadan olmaz, kör eder gözlerini ve yüreğini inançsızlık insanın.
Yürüyen Şato’nun ahalisinden Howl’un tatlı asistanı Micheal ve ateş cini Calcifer’e olduğu gibi büyücü Howl’a da kendini kabul ettiren Sophie, Calicifer’le bir anlaşma yapar. Calcifer’in kalbi büyücüdedir, Sophie bu laneti kırmayı başarırsa Calcifer de Sophie’nin üzerindeki laneti kaldıracaktır. Oysa Calcifer, Sophie’nin bu lanetten gizliden gizliye hoşnut olduğunu anlamaz. İlgi delisi, güzellik düşkünü, bencil büyücü Howl’dan bütün kasaba korksa da, Sophie temizlikçi olarak kendine yer açtığı şatoda, her işine karışarak, kişiliğini eleştirerek ve genç kızların kalbini kırmasını engellemeye çalışarak büyücüyü çılgına çevirmekte gecikmeyecektir. Şatonun dört bir yanında genç kızların kalbini arayan Sophiecik, masalın sonunda kendi sıra dışı büyü yeteneğini ve gerçek sevgiyi/aşkı bularak hem kendini hem okuyucuyu şaşırtacaktır.
Sırtını Mizaha yaslayan bir öykü
Aslında hiç de şeytani olmayan bir büyücü, bezgin bir çırak, bir ayağı çuurda bir temizlikçi ve bir anlaşma sonucu verdiği kalbini artık dostlukla verme noktasına gelen bir ateş cini, her kapısı başka bir yere açılan, mimarisi anlatılamaz yürüyebilen şatosu ile kelimenin tam anlamıyla orijinal bir hikâye Diana Wynne Jones’unki.
Kader, gençlik, cesaret ve sevgi/aşk üzerine bu fantastik hikâye, gücünü, masallara layık yaratıcı öğeleri kadar Sophie’nin kardeşlerin en büyüğü olduğu için boşvermişliğiyle Howl’un kendi kaderinin efendisi oluşu, toplum yargılarını önemsemeyişinin tezatlığında da alıyor. Ayrıca sırtını çok sıkı bir şekilde mizaha da yaslıyor. Bazı ustalara ya da efsanelere selam çakmayı da ihmal etmemiş yazar. Howl’un kız kardeşi Megan’ın evinin kapısındaki levhada Rivendell yazması (Tolkien’in Ayrık Vadisi, Elrond’ın Evi), Howl’un bir dönem vurgun göründüğü öğretmen Bayan Angorian’ın John Donne’dan bir şiir okuması, Yuvarlak Masa Şövalyeleri’nden alınma Percival ve Gareth gibi kahraman isimleri, Howl’un Kral Arthur’un soyadı Pendragon’u imzalarından biri olarak kullanması…
Velhasıl tekrar tekrar (ve tekrar tekrar) okunacak komik, eğlenceli ve sürükleyici bir tersine masal ‘Yürüyen Şato’. İnsanın içindeki büyünün yaşla, kaçıncı kardeş olduğuyla ilgili olmadığının altını çizen, hepimize kısmetimizi aramamızı salık veren fantastik bir hikâye. Üstelik, Miyazaki’ye ne kadar hasta olsam da, kitabı filmine tercih edeceğimi, hatta ettiğimi de belirteyim.
Kitapla ilgili teknik bilgiler ve internet üzerinden sipariş şartları