Kurtlar Vadisi'ne rakip Ergenekon romanı!

Ümit Okunakol'un Anka'nın Uyanışı (Bir Casusun Gerçek Hikayesi) romanı ve kitaptan çıkarılan film senaryosunu anlattı. Okunakol, Türkiye'nin karanlıkta kalan bir dönemini anlatan romanı ile ilgili çarpıcı bilgiler verdi.

Kurtlar Vadisi'ne rakip Ergenekon romanı!
Kurtlar Vadisi'ne rakip Ergenekon romanı!
GİRİŞ 20.10.2012 10:01 GÜNCELLEME 20.10.2012 17:45

Ümit Okunakol'un Umut - Anka'nın Uyanışı (Bir Casusun Gerçek Hikayesi) romanı içeriği ve hazırlanan film senaryosu ile konuşulmaya devam ediyor. Ukunakol, romanı ile ilgili Haber 7'ye konuştu.

SORU:  Ümit Okunakol kimdir? Kısaca bize kendinizi tanıtır mısınız?

1978 Burdur doğumluyum, ancak Aydın'da büyüdüm, kimya ve psikoloji alanında eğitim aldım. Halen Ankara ve İstanbul'da ikamet etmekteyim. Strateji geliştirme danışmanı olarak çalışmaktayım,  zaten roman da bir nevi otobiyografim yerine geçmekte bu noktada okuyucularımızın, kitaptan öğrenmeleri daha yerinde olacaktır zannediyorum.

SORU:  Anka'nın uyanışı adlı romanınız nasıl doğdu?

Bu kısım biraz karışık aslında… 2002 yılında üzerime atılı suçlamalar neticesinde (çıkar amaçlı suç örgütü kurmak vb.) iki buçuk yıl cezaevinde yattım. İçeri girerken "suçsuzum" diye bağırıyordum ki, halende "suçsuzdum" diyorum. Adalet mekanizmasındaki bir takım aksaklıklar sebebiyle diyorum artık. İçeri girdiğimde henüz 22 yaşındaydım ve yaşadıklarımı asla unutmamak ve ayrıca cezaevi hayatını da yazıya dökmek amacıyla günlük tutmaya başladım. Ancak bu günlüğü geçmişte yaşadıklarımı bir gün unutmayayım diyerek geriye dönük olarak yazdım. Bununla beraber o dönemdeki basında çıkan haberleri de dikkatle takip ederek, bir çok not aldım ve bunları kendi hikâyemin içine katmaya başladığımda bir çok bilgiye ulaşmış oldum. Neticede sayfalar dolusu bir yazı çıktı, günlüğü yazarken kendimi öyle çok kaptırmıştım ki, o günlerde aynı koğuşta bulunduğum bir mahkûm anlattıklarımı duyunca "yazsan roman olur" dedi. Aslında her şeyi değiştiren bu cümle oldu bir anlamda. Yıllar sonra kurgular da katarak (başım derde girmesin düşüncesiyle) günlüklerimi roman haline getirdim ve Anka'nın Uyanışı böylece doğmuş oldu.

SORU: Kitabınızda özellikle vermek istediğiniz mesaj neydi?

Kitapta geçmişte ve bugün yaşanmış bütün olayların tesadüf olmadığı anlatılmak isteniyor. Özellikle üniversite öğrencileri üzerine oynanan oyunlar ve halk üzerine oynanan oyunlar, bizim kader olarak nitelediğimiz olayların aslında bizim üzerimize oynanmış birer oyundan ibaret olduğunu anlatılmak istendi.

Artık üniversiteler terör örgütü ve benzer örgütlerin yapılanma kaynağını teşkil ediyor. Kitapta bunu anlatmamın nedeni öğrencilerin ve ailelerinin bunların bilincinde olmasını sağlamak. Haber elemanı olarak kullanılan üniversite öğrencileri ağır bedeller ödemek durumda kalıyorlar.

İstihbarattaki kişiler özellikle zeki ve pratik zekalı kişiler arasından seçilir. Bu yüzden üniversiteler iyi bir kaynaktır istihbaratçılar için...

Böyle bir bilginin bir kısmını kendi yakınlığım bir kısmını tesadüfen bir dönem kendimi içinde bulunduğum ve kendi araştırmalarımdan da yola çıkarak elde ettiğim verileri toparlayarak bu noktaya geldim.

Kitap casusların hayatını anlatıyor. Bunun yanı sıra hayatta herşeyinizi kaybedebilirsiniz umudunuzu kaybetmediğiniz sürece hayat size ihtiyacınızı verir yani insanlara umudunuzu kaybetmeyin demek istiyoruz ve bunu okuyucuya anlatmaya çalışıyoruz. Kitapta birçok karakter görüceksiniz bunlar öğrenci, taksi şöförü, parkta köpeğini gezdiren sıradan bir insan gibi görünselerde aslında casus olduklarını görüceksiniz. Medyada bile bu casuslardan görmek mümkün ama kimlikleri gizli tutuluyor.

SORU: Bir casusun psikolojisi nasıl olur, anlatır mısınız?

Şizofrenik bir durumdur. Sabah kendiniz olarak kalkıp akşam başkası olarak uyumak zorunda kalabilirsiniz. 15 dk sonra başka bir kimlikte başka bir yere geçmek zorunda kalabilirsiniz. Ve sürekli tesadüf ve bir oyun kurmak zorundasınız. Sürekli karşınızdaki insanlarla satranç oynamak durumundasınız. O yüzden casusların istikbaratçıların zor bir hayatı vardır. Öldürülmeyecek kadar değirli, serbest bırakılmayacak kadar tehlikelidirler çünkü bunun için yetiştirimişlerdir. Alamutta Hasan Sabbah döneminden bu güne kadar geldiğimizde tüm dünyada savaşları casuslar çıkarmıştır. Barış görüşmelerinide casuslar ayarlamıştır. Dünya'nın kaderini casuslar bir noktaya getirmiştir. Bu insanlar bunu asla para ya da ün için yapmamışlardır. Gerçekten inandıkları bir amaç uğruna yapmışlardır. Ve çoğunun ne ismini biliriz ne bir yerde görmüşüzdür. Gelirler olayı çözerler ve ortadan kayıp olurlar. Ve bunların hepsini tesadüflere dayandırırlar. Ve bunun için çok şey feda ederler. Ne aile hayatları vardır. Ne bir beklentileri vardır. Ne büyük hayalleri vardır. Tek bir amaçları vardır bağlı bulundukları milletin bekası ve daha rahat yaşamalarıdır. Daha özür güvenli bir ülke için canlarından daha fazlasını feda eder bu insanlar. Biraz onları göz önüne almaya dikkat çekmeye çalıştım. Filmlerde ve dizilerde anlatıldığı gibi kötü insanlar değillerdir. Hep öyle görürüz ya istikbaratçılar çok karanlık insanlardır çok kötüdürler sürekli silah taşırlar ve birilerini öldürürler. Öyle bir şey yoktur. Üzerine düşen görevi yapar ve kaybolurlar. Ve bundanda gurur duyarlar.

SORU: Kitapta anlatılanlara bakıldığında Türkiye'nin bir dönemine ait siyasi durumuna dair oldukça çarpıcı ipuçları ve bilgilere ulaşılıyor, bu cesaretiniz bazı çevreleri yahut insanları rahatsız etmedi mi? 

Elbette ilk yayın hazırlığı esnasında gerek yakın çevrem gerek yayıncılarım açısından sıkıntılı bir süreç yaşadık ve birkaç gruptan tehdit aldık. İçerdeyken bu kitabı çıkarmanın hayali bana güç ve umut verdi bu yüzden, önümde sadece iki yol vardı; ya beni o kötü günlerimde hayatta tutan amacı gerçekleştirecektim ve tüm olanlar bir anlam kazanacaktı ya da vazgeçecektim ve bu benim en büyük keşkem olarak kalacaktı. Anladığınız üzere ben zor yolu seçtim ve yapmak istediğim şeyden vazgeçmedim.

SORU: Anlattıklarınız bir dönem ve özellikle bir kitleye hitap ediyor?

Mesajı aldıklarını zannediyorum. Özellikle 96 yılında ve sonrasında Tansu Çiller hükümeti ve sonrasında Psikolojik Harp Dairesi'nde Türkiye'de yapılan faliyetleri anlatmaya çalıştım. Yabancı gizli servislerin Türkiye'de yapılan faliyetler bugün gündemde olan 28 Şubat sürecinin öncesi Ergenekon sürecinin başlangıcı bunların tamamını vermeye çalıştık. Bunları ilk defa o dönemde bu işin içinde olan insanların gözünden vermeye çalıştık. Sonuç itibarı ile belge ve bilgileri çıkaran insanlar istihbaratçılar yani casuslar bugüne kadar hep tepedeki insanlar açıklama yaptı. Ama bu işin içinde saha ajanı dediğimiz kişilerin gözünden bu konulara açıklık getirilemedi. Ben bunu yapmaya çalıştım. O dönemde bu işin içinde çalışan insanların ne denli zorluklar çektiği neleri feda ettiği bişeyleri çıkarmak adına şeffaf bir Türkiye adına nelerin peşinde durdukları ve neler kaybettiklerini anlattım. Bu bağlamda da etkili olduğumu zannediyorum. İnsanlar bu camiayı filmlerdeki gibi zannederler özenen insanlar çok fazladır. Bu kitap sayesinde o özentiyi biraz kırdım. Ve işin içine gerçekliği kattım. Bu camiada ismini duymadığımız ve duymayacağımız bir çok insan var .Onlara hakkını iade etmek adına kitabın girişinde “Kara sanatın üstatlarına itafen” yazdım.  Burada kara sanat casus anlamında kullanıldı. 

SORU: Tansu Çiller döneminden bahsettiniz? Söylediğiniz bağlamda o dönemi nasıl okumak gerek?

O dönemi bazı insanların parayla ve güçle tanışması ve raydan çıkması diyebilirim. Bunun üzerine oluşturulan bir yapının bugün sonuçlarını görüyoruz. O dönemle ilgili benim kitapta anlatmaya çalıştığım bir parça bu. Her kasada bir çürük domates mutlaka vardır. Çürük domates diğerlerinide çürütmeye başlarsa bu gün geldimiz sonuçlar ortaya çıkar. Bunu anlatmaya çalıştım.

SORU: Ergenekon davasında o döneme ilişkin adını bilmediğimiz isimleri de bu kitapta bulabilecek miyiz?

Bu kitapta güvenlik nedeniydi isimleri değiştirmem gerekti. Bazı olayların zamanlamasını geri almak durumundaydım. Ancak bu işlerin içinde olan araştıran insanlar okudukları zaman evet ben bunu hatırlıyorum demek ki böyleymiş şeklinde bi çıkarım yapabileceklerdir.

SORU: Kitapta kaçak organ nakli ile ilgili bir bölüm var. Burada bir gerçeğe mi dikkat çekmek istiyorsunuz?

Kitapta da anlatıldığı gibi çeşitli yollarla insanları kandırarak yardım amaçlı kan testi, ücretiz check-up gibi hastanın haberi olmadan doku testi yapılıp yasal olmayan yollarla organ nakli yapılmaktadır. Kitapta da bu organ kaçakçılığından sıkça bahsedilmekte... Bundan çok ciddi paralar kazanılmakta ... Kitabı ciddi anlamda okuduğunuz durumda bu tür olaylardan korunma yolları da öğrenilmekte...

Kitap gerçek hayattan alınma şeylerden yazıldı. Ben bunun içine kurgu ve hayal gücümü katarak böyle bir kitap oluşturdum. Kitaba kendi gözlemlerimi de kattım. Bu şekilde okura daha somut bilgiler veriyorum.

SORU: Kitabınızdan iddialı bir film senaryosu hazırlıyorsunuz...

Evet kitaptaki hikayeyi bir film senaryosu haline getirdik. Kurtlar Vadisine rakip geliyor. Kitaptan 3 sinema filmi 60 bölümlük dizi çıkardık. Ekranlarda adından sözettiren Kurtlar Vadisi'nin reytinginden çok daha fazla reyting yapacağı söylendi. Bu senaryoyu 6 ile 8 ay arasında tamamladık. Senaryo konusunda hala çalışmalarımız devam ediyor.

SORU: Gündeme bakıldığında tam da bu dönemde Ergenekon gibi bir konunun neredeyse başlangıcını anlatıyorsunuz öykünüzde, sizce bunu beyaz perdeye aktarmak gündemi nasıl etkileyecek? Medyanın daha şimdiden dikkatini çektiğini görüyoruz…

Haklısınız gündemi mutlaka etkileyecek. Ergenekon uzun yıllardır gündemden düşmeyen ama hep karışık ve gizemli kalmış bir konu, özellikle halk için… Biz zannediyorum farklı bir bakış açısıyla da olsa bu konuya daha net değinip anlatacağız ve en azından bazı konulara açıklık getirebileceğimizi düşünüyorum. Elbette destekleyenlerin yanı sıra tepki gösterenler olacaktır. Ancak bu Türkiye'nin yadsınamaz bir gerçeği ve bana göre bunu anlatmak bir bakıma toplumsal sorumluluğumuz oldu diyebilirim.

Halkımızda şöyle bir etki var. Karmaşaya dönüşmeye başladı bu konu hani at iziyle it izi karıştı derler ya birazcık öyle oldu. Kendi açımızdan net gördüğümüz şeyleri perdeye aktarmak istiyoruz. Evet arkadaşlar Ergenekon diye bir süreç var ve bizim gördüğümüz bunlar. Bunun üzerine siz düşünücek bakıcak ve bir karara varıcaksınız. İnsanlar artık birşeyi görmeli Türkiye'de ne olup bitiyor neyi nasıl kurguluyorlar. Bizim hayatımıza nasıl müdahale ediyorlar. Nasıl tesadüf zannetmemizi sağlıyorlar bunları artık halkımız daha iyi anlıyabilir.

SORU: Ergenekon Beyaz perde de sloganı oldukça iddialı duruyor, insanlar bu filmde bazı şeylerin perde arkasını yahut bilmedikleri yanlış bildikleri konuların aslını mı öğrenecek ve izleyecek?

İddialı bir slogan olduğuna katılıyorum ve sanırım bu soruya cevabımda yine iddialı olacak. (gülümser) Artık geri dönemeyiz, çünkü biz halka bir şeyler anlatmak için yola çıktık. Herkes bu filmde bildikleri tüm tesadüfleri tekrar düşünecek diyorum ve sorunun asıl cevabını kitapta da geçen birkaç satırla yanıtlamak istiyorum: “…Gidin çok uzaklara gidin. Ey halkım, gebe kadınlarınızı, çocuklarınızı, kızgın ruhlarınızı alıp gidin… Kuzeyden güneye, doğudan batıya gidin, neden varolduğunuzu unutmadan gidin, kötülük en büyük düşmanınız olsun… Yeryüzüne adalet getirmek için gidin… Sizden sonra gelenlere, size öğrettiklerimizi öğretin ve asla vazgeçmeyin… Çünkü sizler güneşin çocuklarının son varislerisiniz…”

SORU: Kitap geniş yankılar uyandırdı ve hatta ikinci baskı bildiğimiz kadarıyla bitmek üzere. Sinema filmi teklifi aldınız bu süreçten bize biraz bahseder misiniz?

Açıkçası bu kadar etki yaratacağını beklemiyordum, zira bavulumu hazırlamış yurtdışına çıkmak üzereydim ikinci ve üçüncü romanımı yurtdışından yayınlamayı düşünmekteydim. Uçak bileti için rezervasyon yaptıracağım gün gelen bir telefon ile kalmaya karar verdim. Özen filmin sahibi arıyordu, beni İstanbul'a davet ettiler, böylece sinema projesi başlamış oldu… Uzun zamandır hazırlıkları devam ediyor, ortak yapımcı tekliflerine ve sponsor görüşmelerine başladık ve halende devam ediyoruz. Başarılı bir çalışma ortaya koymak amacındayız. Büyük bir yapım olacağı kanaatindeyim.

SORU: Filmin kadrosundan bahseder misiniz?

Kadroyu şimdilik net olarak açıklamıyoruz, bunun sebebi bazı grupların müdahale etme olasılığını göz önüne almak zorundayız. Çekim tarihleri yerleri, toplantı zamanları bunları açıklamak projenin geleceği açısından sıkıntı yaratabiliyor ancak merak edenler için birkaç isim verecek olursak, Wilma Elles, Mehmet Günsur, Selçuk Yöntem gibi isimler ile görüşme halindeyiz…

SORU: Türk sinema tarihinde bu tür filmlere rastlamak bir hayli güç, bir döneme ışık tutan gerçek bir hikaye anlatıyorsunuz. Bu bağlamda Türk sinema tarihinde bu film yeni bir dönem başlatacak diyebilir miyiz?

Elbette diyebiliriz ki, gerek mekân seçimleri gerek özel efektler bakımından son teknolojileri kullanmayı hedefliyoruz. Şimdiden uluslararası birkaç prodüksiyon ve özel efekt grubuyla temasa geçtik bile özellikle Çek Cumhuriyetindeki ekipleri oldukça etkili ve iyi buluyorum. Bizde bu noktada zannediyorum özel efekler ve aksiyon sahneleri için yabancı gruplarla çalışacağız… Yani bugüne yapılamamış dev bir prodüksiyon amaçlamaktayız ve eminim bu filmden sonra Türk sineması yeni bir boyut kazanacaktır.

SORU: Film nerelerde gösterime girecek belli bir vizyon tarihi var mı?

Henüz vizyon tarihi vermek için oldukça erken, sinema oldukça hassas bir alan ancak şunu söyleyebilirim ki Türkiye ile birlikte 4 ülkede daha vizyona sokmak için şimdiden arkadaşlarımız temaslarına başladı.

Hikayenin arkası gelecek mi?

Kasım sonunda 2. Kitabım Şeytan Yeryüzüne İndi, seneyede 3. Kitabım Çöl adlı kitabım çıkıcak. Bu da serinin son kitabı olacak.

Kitap hakkında

Kitabın adı: Umut - Anka'nın Uyanışı (Bir Casusun Gerçek Hikayesi)

Yazar: Ümit Okunakol

Yayınevi: İsim Yayınları

Basım Tarihi: Kasım 2011

Sayfa sayısı: 387 sayfa,

ISBN: 9786055410216

Tanıtım metni:

Aşkın bir bedeli vardı ve gerekirse bütün dünya bu bedeli ödeyecekti...

Yıllar evvel nereye gideceğini bilmeden başladığım ve başladıktan yıllar sonra nereye gideceğini düşünmeden yazdığım cümleler. Olanı ve sonra olmasını istediğimi döktüğüm cümleleri okuyacaksınız birazdan...

Bir roman denemesi değil... Okunur mu yoksa okunmaz mı diye düşünmedim. Yalnızca yazmak istedim, kaldırmadı beynim saklı tutmaya ve dökülüverdi bir gün; kimi zaman kifayetsiz bıraktığım kelimeler...

Kitap hakkında teknik bilgi almak ve sipariş şartlarını görüşmek için tıklayınız

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Eurovision'u kazanan belli oldu! İsrail'e protestolar damga vurdu!
Çirkin sözlere tepki yağdı! Celal Şengör hakkında hapis talebi