Kardeş Türküler'in bir derdi var
Her türkü bir hikâyedir aslında. Hele bir de iyi söyleyenler varsa, öykü gerçeğe taşınır. İşte ‘Kardeş Türküler’in yegâne amacı da bu; türkülerin kardeşliğini hayata taşımak. Son albümleri ‘Bahar’ da bu ülkünün meyvelerinden sadece

Sinema salonunun ışıkları kararınca ilk önce filmin müziği duyuldu. Doğu Anadolu tınısı olduğu belli ancak yine de başka bir tarafı var; kıpır kıpır... Daha gösterim başlamadan seyirciler film müzikleriyle mest oldu. İki buçuk saatlik ‘Vizontele’ sona erince kulaklarda her şeyden önce ‘Leylaaa’ nağmeleri kaldı. ‘Kardeş Türküler’ bir anlamda gündeme böyle oturdu. Farklı kültürlerin türkülerini kendi dillerinde söylemeleriyle tanınan, film müzikleriyle dikkat çeken grup, son olarak Ridley Scott’un ‘Cennetin Krallığı’ filminin müziklerini yaptı. Şimdiye kadar yedi albüm çıkaran ‘Kardeş Türküler’ Türkçe, Kürtçe, Ermenice, Zazaca, Süryanice, Lazca, Arapça, Azerice ve daha birçok dilde seslendirdikleri türkülerinde kimi zaman göçü dile getirdi, kimi zaman kimlik problemlerini. Son albümleri ‘Bahar’da ise hem kullandıkları dillere hem de türkülerine teğelledikleri problemlere yenileri eklenmiş; kadın sorunları da var, çevre problemleri de. En dikkat çekeni ise ‘Medet’ adlı ilahi.
Muhaliflik eşit değildir Kürtlük
Bu albümün de daha öncekiler gibi bir teması var. Yeni mevsimin habercisi olan, metaforik olarak bir dirilişi temsil eden bahar bayramlarından esinlenen grup üyeleri, Ortadoğu konjonktürü ve Türkiye’nin geçiş döneminde olmasından yola çıkarak albüme bu ismi vermiş. Grubun solistlerinden Vedat Yıldırım, kaotik bir geçiş döneminde olduğumuzu belirterek, “Biz bahar albümüyle bu topraklarda umutların tekrar yeşermesini istiyoruz.” diyor.
Kardeş Türküler, seçtikleri türkülerin çeşitliliğinde, sunumlarında her zaman ‘halkların kardeşliği’ sloganını dillendiriyor. En önemli ilkeleri, her kültüre eşit mesafede durmak. Fakat farklı kültürlerin türkülerini seslendirdikleri halde daha çok Kürtçe parçalarla tanınıyorlar. Grubun üyelerinden Feryal Öney bunu, çıkış dönemleri olan 1990’lardaki kimlik mücadelesine bağlıyor; “O dönemde yapılan kimlik mücadesi daha çok Kürtler üzerindendi. Bu nedenle bizim çalışmalarımızda da daha çok Kürtçe parçalar dikkat çekti.” Öney, diğer bir sebep olarak da grup üyelerinin Kürt kültürüne ve diline hakim olmasını gösteriyor.
Vedat Yıldırım da ilk albümlerindeki parçaların Kürtçe ve Türkçe ağırlıklı olduğunu kabul ederek, “Çünkü o dilleri daha iyi biliyoruz.” diyor. Bunun, kadrodaki insanların yönelimlerine bağlı olduğunu vurgulayarak, “Örneğin grup içinde Balkan müziği ile ilgilenen varsa bu bizim yaptığımız çalışmalara yansıyor. Kültürel ifadeyi ortaya koyabilecek insanların var olması, yapılan çalışmaları etkiliyor.” diyor.
Bu durumu pozitif ayrım olarak değerlendiren grup, yaklaşımlarının milliyetçi bir tavra dönüşmemesine özen gösteriyor. Feryal Öney, “Muhaliflik eşittir Kürtlük olarak algılamıyoruz ve bunu yapmak istemiyoruz. Şu an için böyle bir görüntü var; fakat biz farklı alan ve beste çalışmalarıyla bunu telafi etmeye çalışıyoruz.” diyor. Vedat Yıldırım ise her kültüre aynı mesafede durmalarının gerektiğini vurguluyor. “Bizim için sadece Kürtçe ile ön plana çıkmak doğru değil. Biz kültürler arasındaki hiyerarşiye karşı bir oluşumuz.” diyor.
Şimdiye kadar daha çok Alevi müziklerini dinlemeye alışık olduğumuz grup, son albümleri ‘Bahar’da bir ilahiye de yer vermiş. Zengin bir geleneğe sahip tarikat müziğinden örneklerin olmadığı konusunda eleştiriler aldıkları için ilahi okumaya karar vermişler. Parçayı seslendirmeden önce yoğun çalışmalar yaptıklarını anlatan Yıldırım, bundan sonra benzer çalışmaları daha da artıracaklarını söylüyor.
Değişim kaçınılmaz ama...
Yaşadığımız topraklar köklü bir geçmişe sahip. Yaşananların hepsi zamanla bir kültürel modelin de ortaya çıkmasına sebep oluyor. “Kardeş Türküler” bu kültürel modelin müzikalini ortaya çıkarmaya çalışıyor. Grubun müzisyenlerinden Özgür Akgül, bunun çok da kolay olmadığı görüşünde: “Bunu dengeli yapabilmek önemli. Halkların kültürel geçişliliğini de farklılıklarını da ortaya koymak gerekiyor.” Türkülerle geçmişte yaşananları bugünün meseleleri ile yoğurarak hissettirmeye çalışan grup, bunu farklı enstrümanlar kullanarak ve parçalara kendi yorumlarını katarak gerçekleştiriyor. Türkülerin özünü bozmamaya dikkat ediyor.“Değişim kaçınılmaz ama bunun karşısında özgün, değişimi hazmeden denemelerin çıkması gerekiyor.” diyen Akgül, bunu yapabilmek için de bilgi sahibi olmanın gerektiğinin altını çiziyor.
Kardeş Türküler grubu, yaptıkları işi sağlam zemine oturtabilmek için halktan kopmamaları gerektiğine inanıyor. Aksi takdirde türkülerin içe kapanarak soğuk bir çalışmaya dönüşeceği endişesini taşıyorlar. Bu nedenle seslendirdikleri türkülerin sahipleriyle de iletişimi koparmıyor, o kültürlerin insanlarına ulaşabildikleri ölçüde duygularına temas etmenin de mümkün olacağına inanıyorlar. Her ne kadar türküleri gidip yerinde derlemeyi tercih etseler de bu imkanları her zaman bulamıyorlar.
Geleneksel müzikle ilişkisini koparmayan kültürler zamanla kendi müzik formlarını da oluşturabiliyor. Zencilerin dinî müziklerinden ortaya çıkan ‘soul müzik’, Jamaikalıların Afrika’ya dönme isteklerini dile getirmek adına ürettikleri ‘Reggae’ bunlara örnek. ‘Kardeş Türküler’ grubu, Türkiye’de de geleneksel müziklerden yola çıkarak belli formların ortaya çıkarılması gerektiğine inanıyor. Serüvenlerini de bu arayışlarıyla açıklıyorlar. Almak istedikleri yolun bilincinde kararlıkla ilerliyorlar. Geçmişten günümüze ulaşan ortak duygularımızı, acılarımızı, sevinçlerimizi notalara döküyor ve hayatın her anını türkülere sığdırmaya devam ediyorlar.