Risale-i Nur için dev kampanya

Söz Basım Yayın, şimdiye dek hazırlanmış en kapsamlı, terimli, lügatli, kaynaklı, indeksli Risale-i Nur Külliyatı için indirimli ve taksitli büyük bir kampanya başlattı. Kampanya neleri kapsıyor ? Ünlü yazarlar kampanya için neler söylediler?

Risale-i Nur için dev kampanya
Risale-i Nur için dev kampanya
GİRİŞ 24.05.2006 11:10 GÜNCELLEME 25.08.2020 16:16

 Asıl metni 6.000 sayfa olan Risale-i Nur seti şimdiye kadar hazırlanmış en geniş ansiklopedik bilgiler ve kavramlar sözlüğüyle birlikte tam 11.386 sayfa olarak satışa sunuldu. Ayrıca bu sette sayfa altlarında bilinmeyen kelimelerin anlamlarını pratik olarak öğrenerek, Bediüzzaman Said Nursî'nin bu muhteşem eserini rahatlıkla okumak ve anlamak mümkün.

 

 

 

Bu sette Bediüzzaman'ın yazmış olduğu 11 temel esere yer verilerek okurların tüm Risale-i Nur'a en ekonomik şekilde sahip olması amaçlandı. Dileyenlere seti 3 ayrı grupta alma imkânı da tanındı. Ayrıca kampanyaya dahil olmayan Asâ-yı Mûsâ, İman Küfür Muvazeneleri, Sike-i Tasdîk-ı Gaybî adlı eserler de kampanya şartlarında temin edilebiliyor.

 

 

Tüm seti alanlara 12,5 YTL değerindeki yeni hazırlanmış Risale-i Nur Seti'nin interaktif CD'si ve 7 YTL değerindeki Bediüzzaman Belgesel VCD'si hediye olarak veriliyor. Verilen siparişler adrese kargo ile ücretsiz olarak teslim ediliyor.

 

 

50 kişilik dev bir kadronun dört yılda tamamladığı bu çalışmada, Risale-i Nur’un ana metni orijinal haliyle muhafaza edildi ve Sözler Yayınevi tarafından en son basılan külliyatın metinleri esas alındı.

 

 

Yıllardan beri gençler tarafından anlama zorluğu şikayeti yapılan bu eserleri kolayca okuyup anlayabilmek için her sayfanın altına o sayfadaki bilinmeyen kelimeleri açıklayan pratik sözlük kondu. Yine sayfa altlarına ayet ve hadis mealleri ve kaynakları ile Arapça ve Farsça ibarelerin tercümeleri eklendi.

 

 

Kitabın arkasına ise, ansiklopedik bilgiler, Terimler ve Kavramlar Sözlüğü, İndeksler (Konu, Esmâ-i İlâhiye, şahıs, mekân, âyet, hadis), bütün risalelerin en alt başlıklarına kadar özet bilgilerini veren içindekiler bölümü, risalelerin telif tarihleri ve yerleri ilâve edildi.

 

 

1. Terimler ve Kavramlar Sözlüğü

 

 

Bu sözlükte, Risale-i Nur’da bilinmesi gerekli temel terimler ve kavramlar yine Risale-i Nur’un genel mantık örgüsü içinde açıklanıyor. Ayrıca aynı kökten türeyen diğer kelimelerin mânâları da terimlerin altına eklenerek kelimeler arasındaki akrabalık bağlarına dikkat çekiliyor.

 

 

Meselâ h-k-m kökünün temel kavramı olan “Hikmet” kelimesinin 10 ayrı mânâsı veriliyor. Ayrıca aynı köke bağlı bulunan Esmâ-i Hüsnâ’dan Hakîm, Hâkim, Hakem  isimleri ayrıntılı olarak açıklanıyor. En son olarak da bu kökten türeyen diğer kavramlara yer veriliyor ve böylece kelimeler arasındaki akrabalık bağlarına dikkat çekilmiş oluyor.

 

 

2. Pratik sayfa altı sözlüğü

 

 

Her sayfanın altında bilinmeyen kelimelerin kısa açıklaması yapılıyor. Birden fazla mânâsı olan kelimelerin ise, sadece geçtiği cümle içindeki mânâsı veriliyor, diğer mânâlar alınmıyor. Şayet kelime “Rububiyet” veya “temsil” gibi terim (ıstılah) ise kitabın arkasındaki Kavramlar Sözlüğü’ne gönderme yapılıyor. Meselâ “temsil” kelimesinin mânâsı “kı­yaslamalı benzetme, analoji (bk. m-s-l)” şeklinde sunuluyor. Bu bir mantık terimi (ıstılahı) olduğu için buradaki kısa mânâ yeterli olmadığından kitabın arkasındaki kavramlar sözlüğüne (bk. m-s-l) şeklinde gönderme yapılarak, orada geniş şekilde temsilin ne olduğu izah ediliyor.

 

 

3. Ansiklopedik Bilgiler

 

 

Risale-i Nur’un metni içinde geçen şahıs, yer, olay, savaş, kitap gibi bilgi verilmesi gereken konular kitapların arkasındaki, Ansiklopedik Bilgiler bölümünde açıklanıyor.

 

 

4. İndeksler

 

 

Konu, Esmâ-i İlâhiye, şahıs, mekân, âyet-i ke­rime ve hadis-i şerif indeksleri kitapların arkasında sunuluyor.

 

 

5. Âyet ve hadis mealleri ve kaynakları

 

 

Metinde geçen âyetlerin meâli, âyet ve sûre numaraları sayfanın alt kısmında veriliyor.

 

 

Hadis-i şeriflerin kaynakları ve meâlleri aynı şekilde sayfanın alt kıs­mında veriliyor.

 

 

6. Arapça ibarelerin tercümeleri

 

 

Müellifin kendisine ait olan Arapça ibarelerin meâlleri sayfa altında veriliyor. Bu konuda eğer Müellif tarafın­dan eserlerin diğer yerlerinde ya­pılmış tercümesi varsa, bu tercüme aynen alınıyor. Sonradan yapılan tercümelerde ise Risale-i Nur’­un üslûbu esas alınıyor.

 

 

7. İçindekiler

 

 

Risalelerde konuların nerelerde işlendiğini bilmeyenler için açıklamalı bir “İçindekiler” bölümü konulmuş. Her bir risalenin en alt başlıklarına kadar hangi konudan bahsediliyorsa, özet olarak bilgi veriliyor.

 

 

8. Dipnot ve haşiyeler

 

 

Sonradan eklenen dipnotlar numaralandırıldığı için, Müellif veya talebeleri tarafından eklenen HAŞİYE’lerden kolaylıkla ayırt edilebiliyor.

 

 

9. Telif tarihleri ve yerleri

 

 

Her bir kitabın sonunda tespit edildiği kadarıyla risalelerin telif tarihleri ve yerleri belirtiliyor.

 

 

Bütün bu özellikler Söz Basım Yayın tarafından hazırlanan Risale-i Nur Külliyatı’nda bulunuyor. Bu dev projeyi yöneten Kenan Demirtaş’a göre bu çalışma hızla artan bir ihtiyacı karşılama gayesiyle hazırlandı. Hedef kitle olarak da ortaokul ve lise seviyesinden, akademisyenlere kadar bütün kesimler belirlendi.

 

 

 

 

 

 

 

Üstad Bediüzzaman’ın yakın talebeleri destek verdi

 

 

 

 

“Risale-i Nur üzerinde çalışma yapılmasına yönelik gelen talepleri bu seviyede geniş çaplı değil de, sıradan bir çalışma şeklinde de yapılabilirdi, ancak bu yola gidilmedi.” diyen Kenan Demirtaş, “Bu çalışma geniş çaplı bir istişarenin ürünüdür” vurgusunu özellikle yaptı. Hemen ardından hazırlığı 4 yılda tamamlanan bu projeye 50 kişinin katkıda bulunduğunu; bunlar arasında üniversite öğrencilerinden akademisyenlere, Üstad Bediüzzaman’ın bizzat hizmetinde bulunmuş bazı ağabeylerden Risaleleri yeni tanımış gençlere kadar çok sayıda gönüllü katkı sağladığını söyledi.

 

 

 Bir risalenin bu proje kapsamında hazırlanıncaya kadar geçirdiği aşamalar ise, bu çalışmanın ciddiyetini gösteren ipuçlarıyla dolu. Kenan Demirtaş bu konuda şunları söyledi:

 

 

“Özellikle Risale-i Nur’u yeni tanıyan ve gönüllü olarak bu çalışmaya katkıda bulunanlar tarafından bir Risalede geçen bilinmeyen kelimelerin altı çizildi. Daha sonra bu kelimelerin anlamları pek çok lügate bakılarak yazıldı. Örneğin Osmanlının son döneminde Şemseddin Sami tarafından hazırlanan Kâmus-u Türkî’ye, Develioğlu’nun Lügatine, Türk Dil Kurumunun lügatine, et- Tahânevî’nin Kitabu Keşşâfi İstilâhâti'l-Funûn’a, el-Firuzabadî’nin el-Kamusu'l-Muhît’ine, İbni Manzûr’un Lisanü’l-Arab’ına kadar belki onlarca lügate bakıldı. Bununla da yetinilmedi, bizzat Risale-i Nur taranarak Üstad Hazretlerinin o kelimeyi hangi anlamda kullandığı araştırıldı.”

 

 

 

 

 

 

 

Asıl metne sadık kalındı

 

 

 

 

Külliyat projesini yöneten Kenan Demirtaş, çok yoğun ve titiz çalışmalar sonucu ortaya çıkan bu çalışma kapsamında, üzerinde en çok hassasiyet gösterdikleri noktaları şöyle sıraladı:

 

 

“Orijinal metin üzerinde herhangi bir tasarrufta bulunulmadı. Hattâ orijinal metinde en küçük bir hatânın olmaması için defalarca gözden geçirildi. Bunun için de özellikle Sözler Yayınevi tarafından yayınlanan en son nüshalar dikkate alındı.”

 

 

Bu eserlerde geçen kelimelerin hangi anlamlarda kullanıldığının net olarak ortaya konulması, Demirtaş’a göre aynı zamanda Risale-i Nur’un orijinalitesini korumayı da sağlıyor. “Örneğin Rab gibi, Rubûbiyyet gibi bir kelimenin birkaç kelimeyle anlamının verilmesi mümkün değildir. Örneğin hâkim, hakem gibi kendi konuşma dilimizde de geçen kelimeleri aynen almak bazen mahzurlu olabiliyor. Çünkü hakem denildiğiniz zaman hemen akla futbol maçını yöneten kişi akla geliyor. Bu ve benzeri kelimeler açıklanırken, Üstad Bediüzzaman o kelimeleri Risalelerde hangi anlamda kullandıysa öyle açıklanması gerekir. Bunlar bazı yerlerde terim olarak da kullanılmış. Terim mânâları mutlaka verilmesi gerekir. Eğer sayfa altında yeteri kadar verilemiyorsa, kitabın sonunda ayrıntılı olarak açıklanması gerekir. Kısaca bu kelimelerin ıstılah mânâlarının verilmesi veya Üstad o kelimeye hangi anlamı yüklemişse o mânânın verilmesi gerekir. Meselâ Vâhidiyet, Ehadiyet gibi veya mânâ-yı harfî, mânâ-yı ismî gibi. Bunlar şimdiye kadar hiçbir âlimin bu mânâda kullanılmamış, ilk olarak Üstad tarafından kullanılmıştır. Eğer bir kelimeye Üstadın kastetmediği bir mânâ yüklenirse, Risalelerin mânâ açısından asliyeti yaralanmış olur. İşte bu yön Risale-i Nur’un orijinal metninin korunmasının yanı sıra, mânâ itibariyle de asliyetinin korunmasına hizmet eden bir yöntemdir.”

 

 

 

 

 

 

 

Kelime anlamları sayfa altında

 

 

 

 

Günümüz şartlarında Risale-i Nurlar ile ilk tanışanların yaşadıkları en büyük sıkıntı, bu eserlerde kullanılan kelimelerin anlamlarını bilmemek, dolayısıyla okuduklarını anlamamaktan kaynaklanıyor. Bu durumda olanlardan bazıları, bir daha açmamak üzere o risalenin kapağını kapatıyor. Anlama gayretinde olanlardan bir kısmı bilen ve anlayan birilerine soruyor. Bazıları da büyük bir azim ve gayretle her bir kelimenin anlamını lügatlere başvurarak öğrenmeye çalışıyorlar. Böyle bir gayreti gösterenlerin çoğunluğu da lügatten buldukları anlamları, daha sonra tekrar aramamak için kalemle sayfa kenarlarına veya kelime altlarına yazma ihtiyacını duyuyorlar.

 

 

Aranan her kelimenin anlamı lügatlerde bulunamadığına da dikkat çeken Kenan Demirtaş şöyle devam etti: “Bulunsa bile, bir kelimenin birden fazla anlamı olduğu durumlarda okuyucu metinde hangi mânânın kastedildiğini anlamada güçlük çekebiliyor. Örneğin ‘hikmet’ kelimesinin on kadar mânâsı var. Ayrıca bazı kelimelerin ıstılah mânâları ne genel lügatlerde, ne de doğrudan Risaleler dikkate alınarak hazırlanan lügatlerde doğru dürüst konulmamış. Bu durumda bir kelimenin anlamını araştıran okuyucu çoğu zaman sadece lügat anlamını buluyor. Ama o kelimenin ıstılah mânâsı çok farklı olabiliyor. Halbuki bir kelimenin ıstılah mânâsı fıkıh ilmine göre farklı, kelâm ilmine göre farklı, hadis ilmine göre farklı olabiliyor. Veya bütün bunların dışında Üstadın bir kelimeye çok farklı bir mânâ yüklemiş olması da söz konusu oluyor.”

 

 

Kenan Demirtaş’a göre, bazı kelimelerin bütün yönleriyle açıklandığı Kavramlar Sözlüğü bu eserlerin asliyetinin ve orijinalliğinin bozulmaması ve korunmasına yönelik de önemli bir misyon üstlenmiş durumda. “Eğer biz böyle bir bölümü koymasaydık ve sadece kelime anlamlarıyla yetinseydik, o kelimeleri kısırlaştırmış olurduk. Biz bu çalışmayla bu kelimelerin kavram mânâlarını çok daha geniş olduğunu göstermiş olduk. Böylelikle Risale-i Nur’un daha kolay anlaşılabilmesi için sadeleştirmek gerektiğini söyleyenlere verilecek en etkili cevap bu Kavramlar Sözlüğü’dür. Bu yolla Risaleleri sadeleştirmenin mümkün olmadığı, bu kavramların bir kelimeyle karşılığının bulunmadığı açıkça gösterilmiştir.”

 

 

 

 

 

 

 

Bu muhteşem Külliyatı almak da çok kolay

 

 

 

 

Söz Basım Yayın tarafından hazırlanan Risale-i Nur Külliyatını almak çok kolay. Bu sette Bediüzzaman'ın yazmış olduğu 11 temel esere yer verilerek okurların tüm Risale-i Nur'a en ekonomik şekilde sahip olması amaçlandı. Dileyenlere seti 3 ayrı grupta alma imkânı da tanındı.

 

 

 

 

Kampanya kapsamında piyasa fiyatı 300 YTL olan Külliyatın fiyatı 180 YTL olarak belirlendi. Ödeme kolaylığı açısından da bazı kolaylıklar sağlandı. Dileyenler 3 ayrı gruptan birisini, ikisini veya tamamını alabiliyor. Örneğin, sadece bir grubu almak isteyen 60 YTL, iki grubu almak isteyenler 120 YTL, üç grubu almak isteyenler ise 180 YTL ödeyerek tercih ettikleri grubu alabiliyorlar. Bunlarla birlikte, diğer risalelerde yer alıp da kampanya kapsamına alınmayan İman ve Küfür Müvazeneleri, Asâ-yı Mûsâ ve Sikke-i Tasdîk-i Gaybî isimli eserlerin yer aldığı dördüncü grubu ada alabiliyorlar. Bu tercihle birlikte tüm Külliyata 220 YTL ödeyerek sahip olabiliyor.

 

 

 

 

Külliyat kampanyasında sağlanan kolaylıklardan birisi de taksitli ödeme imkânı. Tüm seti alanlar ücreti “1 peşin+8 taksit” ile ödeyebilecekler. Aynı taksit uygulaması dördüncü grubu alanlar için de geçerli.

 

 

 

 

Tüm seti alanlara 12.5 YTL değerindeki yeni hazırlanmış Risale-i Nur Seti'nin interaktif CD'si ve 7 YTL değerindeki Bediüzzaman Belgesel VCD'si hediye olarak veriliyor. Verilen siparişler adrese kargo ile ücretsiz olarak teslim ediliyor.

 

 

 

 

Bu kampanyadan istifade etmek isterseniz en yakın kitapevinden bu Külliyat Setine ulaşabilirsiniz. Bunun dışında;

 

 

 

 

0212 551 32 25 no'lu (09:00 - 18:00 saatleri arası) veya 0542 235 94 36 no’lu telefonları (18:00 - 24:00 saatleri arası) arayabilirsiniz.

 

 

 

 

www.sozbasimyayin.com internet adresine girip bu Külliyat ve kampanya hakkında detaylı bilgi edinebilir; sitede yer alan sipariş formunu doldurabilirsiniz.

 

 

 

 

Yine internet aracılığıyla nesilyayinlari@nesilyayinlari.com adresine mesaj göndererek tercih ettiğiniz seçenekleri iletebilirsiniz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

* * *

 

 

 

 

 

 

 

ALMASI VE ANLAMASI EN KOLAY RİSALE-İ NUR SETİ

 

 

 

 

HAKKINDA KİM NE DEDİ?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

MEHMED KIRKINCI

 

 

 

 

(1 Mart 2004 tarihinde Söz Yayınlarını ziyareti sırasında kaydedilmiştir.)

 

 

 

 

Lisan bir anahtardır. Kültürün, ilmin, irfanın anahtarıdır. Eğer o lisan tahrip edilirse ilim, irfan ve kültür hazinelerini kilitli kalmış demektir. Peki bu hazinelerin kapağını nasıl tekrar açacağız? O zaman bazı hususî çalışmalar yapmamız gerekir. Risale-i Nur konusunda da böyle hususî çalışmalar yapmak gerekir. Asıl meziyet bu eserleri anlamaktır. Bazı kardaşlar, “40 senedir, 30 senedir okuyorum, tam olarak anlamadım. Ama anlamasam bile ömrümün sonuna kadar okuyacağım” diyor. Yahu etme, bir sene sonra sora sora bunu anlayacaksın. Ama sizin yaptığınız bu çalışma ile yeni yetişen nesillere daha kolay anlama imkânı sundunuz, Allah’a şükür.

 

 

Bu gün Nur talebeleri hem kemiyeten, hem keyfiyeten hızla çoğalıyor. Bunun bir göstergesi sizin gibi çok kardaşlarımız anlamayı daha da kolaylaştırmak için çalışıyor. Siz de bu yolda önemli bir kapı açmışsınız. Bu çalışmayı okuyan Risaleleri anlayamadım diyemez. Ehadiyet ne demektir diyemez, Vahidiyet ne demektir diyemez, küll-cüz ne demektir diyemez. Hepsi sonunda açıklanmış. Allah sizin gibi hamiyetperverlerden razı olsun. Şöyle bir aldım baktım, çok fevkalâde bir hizmete girmişsiniz. Allah razı olsun. Muvaffak olursunuz inşallah. Hakikaten bu çalışmaya hayran oldum.

 

 

Bu çalışmanızın en önemli özelliği kavramlar sözlüğünün bulunması. Sayfa altlarındaki kelime mânâlarının verilmesinin yanı sıra, ıstılahların açıklanması çok önemli. Genelde Risaleleri okuyanlar ıstılahlara dikkat etmeden hemen okuyup geçiyorlar. Ama küll nedir, cüz’ nedir? Cüz’î nedir, küllî nedir? Okuyanlar bu hususu dikkate almadan okuyorlar. Böyle bir eksikliği ve boşluğu sizin yaptığınız bu çalışma dolduruyor. Ayrıca sayfa altına koyduğunuz kelime mânâları daha önceden hazırlanan lügatler gibi değil. Daha da zenginleştirilmiş. Bu çalışmalara ne ihtiyaç vardı?

 

 

Kur’an âyetleri nazil oldukça Resulüllah (a.s.m.) vahyedilen bu âyetleri Sahabeye bildiriyordu. Onlar da hemen ezberliyorlardı. Ama hiçbir Sahabi Kur’an’ın tefsirine ihtiyaç duymuyordu. Ama onlardan sonraki nesiller buna ihtiyaç duydular. Eğer sonraki devirlerde tefsire ihtiyaç duyanlara “Sahabe döneminde yapılmayan bir şeyi niçin yapmaya çalışıyorsunuz?” denilseydi ve tefsirler yapılmasaydı Kur’an sonraki nesiller tarafından anlaşılabilir miydi? Üstadın ifadesiyle “1250 senede 350 bin tefsir” yazılır mıydı? Kur’an’ın bir tefsiri olan Risale-i Nur’un yeni yetişen nesillerin ihtiyacını karşılamak için tefsirler hazırlanmazsa bu hakikatlere nasıl ulaşabilirler? Size bu yönden itirazlar gelirse aldırmayın. Çünkü bu bir ihtiyaçtan doğdu. Kaldı ki Risale-i Nur’un bizzat kendisini değiştirme durumu olsa bu cinayet olurdu. Ama sizin bu çalışmasında ana metin korunuyor.

 

 

(1 Mart 2004 tarihinde Söz Yayınlarını Ziyareti sırasında kaydedilmiştir.)

 

 

 

 

* * *

 

 

OSMAN DEMİRCİ

 

 

 

 

(1 Mart 2004 tarihinde Söz Yayınlarını Ziyareti sırasında kaydedilmiştir.)

 

 

 

 

Bizim gönlümüzü aydınlattınız

 

 

 

 

Her şeyden önce Risalelerin iyi anlaşılması gerekir. Şu andaki yaptığınız çalışmalardan dolayı sizi tebrik ediyorum. Hepinize dua ediyorum. Risale-i Nur’un asliyetini bozacak bir çalışma elbette kabul edilemez. Ama sizin bu çalışmanızda böyle bir durum yok. Okumak ve anlamak isteyenlere çok önemli destek sağlıyor. Ben bu çalışmayı görünce aklıma bir hadis-i şerif geldi. Peygamber Efendimiz Medine’ye teşriflerinden hemen sonra kerpiçten bir Mescid inşâ ettiler. Gece namazlarını kılarlarken hurma yapraklarını tutuşturuyorlar ve onun ışığında ibadet ediyorlardı. Peygamber Efendimiz Medine dışına ticaret maksadıyla çıkan tüccarlara bazı tenbihlerde bulunuyordu. “Bulduğunuz yenilikleri getirin” buyuruyordu. Temîm-i Dâri isimli bir tüccar Sahabî gittiği yerde bir kandil gördü. Bunun neye yaradığını sordu. Ona bu aletin aydınlatmak için kullanıldığı söylendi. Bunun üzerine Temîm-i Dâri kandili aldı ve Mescide getirip astı. O sırada henüz Resulullah (a.s.m.) teşrif bulunmamışlardı. Sahabeden bazıları gayr-i müslimlerin icad ettiği kandilin kullanılmasına izin vermeyeceği endişelerini dile getirdiler. Peygamber Efendimiz teşrif buyurduklarında kandili görünce çok sevindi. Bu kandili kimin getirdiğini sorunca Sahabe Temîm-i Dâri’yi işaret ettiler. Resulullah (a.s.m.) büyük bir coşkuyla “Bizim mescidimizi nurlandırdığın gibi Allah senin kabrini nurlandırsın. Eğer bir kızım daha olsaydı seninle evlendirir, seni kendime damat yapardım” buyurdu. Risale-i Nur üzerinde sizin yaptığınız bu çalışmaları görünce “Siz bizim gönlümüzü aydınlattığınız gibi, Allah sizin ecdadınızın makamını Cennet eylesin. Daha güzel hizmetlere vesile eylesin” diye dua ediyorum. İnsanlar gruplar halinde inançsızlığa doğru giderken, onların imanını kurtarabilmek için elimizden ne geliyorsa yapmamız gerekir. Çünkü bu önemli bir ihtiyaçtır. İnşallah bu çalışmalar, bu eserler böyle insanlara hitap edip onları kazanmaya vesile edecektir. Allah hizmetlerinizi kabul eylesin. İhlâsa eriştirsin.

 

 

(1 Mart 2004 tarihinde Söz Yayınlarını Ziyareti sırasında kaydedilmiştir.)

 

 

 

 

* * *

 

 

 

 

 

 

 

VEHBİ VAKKASOĞLU

 

 

 

 

(Yazar, Moral FM Programcısı)

 

 

 

 

Hizmet yarışında önde giden bir proje

 

 

 

 

Ben Risaleleri ilk tanıdığım zaman –daha doğrusu gördüğüm zaman- 1958 yılında, babamın elinde, ince uzun ebatta, bilinen kâğıtların en ucuzuna eski harflerle yazılmış ve teksir edilmiş karton kapaklı kitaplardı. Şu an bildiğimiz kitaplardan çok farklıydı. Yazısı ayrı, kağıdı ayrı, baskısı ayrı, kitapçıda satılmaz, sanki kitabın dışında çok özel bir şeydi. Bir süre sonra matbaalarda basıldı. O zamanlarda da bizim sadece gördüğümüz, elimize alamadığımız bir şeydi. Meselâ Tarihçe-i Hayat’ı hatırlıyorum, Sözler’i, Mektubat’ı hatırlıyorum. Bunlar 1960’lı yılların başında basıldığı zaman benim gibi olanlar için sadece görebildiğimiz bir eserdi. Ayrıca o zamanın şartlarına göre çok pahalıydı. Ayrıca adlî zorluğu vardı. Bu yüzden parası olan da çoğu zaman ulaşamıyordu. Gizli-kaçak elinde olanlar da “Lâyık olana vermek, kıymetini bilecek olana vermek, daha çok yayacak olana vermek” gibi de bazı açıklamalar yapıyorlardı. Kısaca okumak isteyen herkesin kolayca ulaşabileceği bir kitap değildi. Bir süre daha geçtikten sonra kitaplar bollaştı. Bizim talebe burslarımızla alabileceğimiz bir hale geldi. Özellikle yüksek okula başladığım 1964 yılında ilk aldığım kitabı hatırlıyorum. İlk göz ağrım ve başlayıp bitirdiğim ilk kitap Lem’alar oldu. Bu kitap ödünç aldığım veya birisi tarafından hediye edilen bir kitap değildi. Kendi imkânlarımla aldığı ve “benim” diyebildiğim ilk kitap idi. Ben o zaman 18 yaşındaydım ve benim için inanılmaz bir şeydi. Dolayısıyla Risale-i Nur’un benim dünyamdaki yeri çok farklıdır. Diğer hiçbir kitap benim dünyamda aynı yeri almamıştır. Risaleler üzerinde yapılan çalışmalar Zaman içinde eğitim almış kültürlü insanlar bu eserleri okumaya, araştırmacılar bu eserler üzerinde çalışmaya başladılar. Bu yönde atılan her adım, küçük dahi olsa büyük ilgiyle ve sevinçle karşılandı. Çünkü bu kitapların sürekli takibata uğradığı, okuyanların sık sık rahatsız edildiği, açıktan sergileyemedikleri bir dönem yaşanmıştı. Bir kere Risaleleri kitapçı vitrinlerinde görmek ayrı bir sevinç kaynağı oldu. Ardından kitap fuarlarında yerini aldı. Bütün bunların ardından da Risale-i Nur’dan ilham alan eserler basıldı. Risale-i Nur’un daha geniş kitleler tarafından tanınması ve okunması için doğrudan veya dolaylı olarak çeşitli çalışmalar yapıldı. Hizmet yarışında önde giden bir çalışma Bir hizmet yarışı bilinciyle bu yöndeki yapılan çalışmalardan birisi olan ve Söz Basım Yayın tarafından hazırlanan Külliyat çalışması şimdiye kadar hazırlananların bir adım önde olduğunu söyleyebilirim. İnceleyebildiğim kadarıyla kavramların, terimlerin sadece bir tek anlamıyla değil, o kavramın kökünü alıp bütün açılımlarıyla mânâların aktarılması Risalelerin daha geniş çapta anlaşılmasına yönelik büyük kolaylıklar getiriyor. Diğer yandan kelimelerin o sayfadaki anlamları veriliyor, ansiklopedik bilgiler var, âyet ve hadislerin kaynakları ve mealleri aktarılıyor. Bu eserlerin orijinalliği bozulmadan bundan daha iyi bir yöntem yoktur kanaatindeyim. Tabii daha değişik açılardan yorumları, izahları, şerhleri yapılabilir. Değişik bilimler açısından yeni açılımlar yapılabilir. En çok ihtiyaç duyulan şey: İman Risale-i Nur insanların en çok ihtiyaç duyduğu iman konusuna eğiliyor. Dolayısıyla Müslüman olsun olmasın her insanın ihtiyacı var bu konuya. Ancak kitaplar Türkçe yayınlandığına göre, Türkçe bilen her insanın Risale-i Nur’u bilmediğini biliyoruz. Bu eserlerin muhtevasına da herkesin ihtiyacı var. O zaman yaygınlaşması lazım. Yaygınlaşması için anlaşılmasını kolaylaştırmak lazım. Okunmasını kolaylaştırmak lazım. Ama Risale-i Nur’u çok daha üst seviyede ders kitabı gibi benimsemiş, bu kitabın talebesi olmuş insanlar böyle bir çalışmaya ihtiyaç duymamış olabilirler. Onlara da saygı duymalıyız. Onlar için zaten problem yok. Onlar doğrudan Risaleleri okuyabilirler. Birikimleri itibariyle bu tür açıklamalara ihtiyaç duymayabilirler. Ancak bu gruptaki insanlar da daha kolay anlaşılması için hazırlanan bu kitapları okuyan veya bu yönde ihtiyaç belirten insanlara saygı duymalılar. Neden? İman herkesin ihtiyacı. Ama herkesin iman konusunda gereği kadar zaman ayırma durumu olmuyor. Veya bu eserleri bilen birisinin ağzından dinlemeye yer ve zamanları uygun olmuyor. Dolayısıyla bu eserleri alıp okuyan daha çok anlamalı, daha çok künhüne vakıf olmalıdır. Söz Basım Yayın tarafından hazırlanan Risaleler de bu amaca hizmet ediyor. Ama birileri ihtiyaç hissetmiyorsa, yapılan bu çalışmaya “Niye böyle yaptınız?” diye sormamalı. Bu neye benziyor? Örneğin ihtisas sahibi bir doktorun kendi uzmanlık alanıyla ilgili hazırlanmış bir kitabı okuması kolay ve anlaşılır olabilir. Ama bu konuda bilgilenmek isteyen ve ihtisas sahibi olmayan böyle bir kitabı anlamazlar. Risalelerle ilgili durum da buna benziyor. Kolaylaştırmamız lâzım Kısaca bizim bu eserleri okuyup anlama konusunda elden gelen kolaylıkları sağlamaya, uzak duranlara da yetiştirmeye çalışmamız lâzım. Neticede dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamak için gerekli en önemli şart imandır. Risale-i Nur’un da gayesi budur. Böyle bir gayeye ulaşmak için de mümkün olduğunca kolaylaştırmamız gerekir. Teknik olarak, fikir olarak, muhteva olarak, mânâ olarak, gönül olarak ne koymamız gerekiyorsa onu koymamız lazım. Bu yönde yapılan her türlü çalışmayı da büyük bir şevkle, memnuniyetle, dua ile karşılıyorum. Yalnız bu çalışmalar yapılırken bulunması gerekli olan en önemli şart Üstadın sözü, yani orijinal metin mutlaka yer almalı. Bozulmamalı ve asla müdahale edilmemeli. Asıl hedef Risale-i Nur’a hizmet etme olmalı. Bu eserlerin üzerinde durduğu imana hizmeti bir kenara bırakıp, adetâ Üstadın sırtına binip de bir yerlere gitme gayesi güdülmemeli. Böyle bir şeye kimsenin hakkı yok. Bunun yerine Risale-i Nur’u ve Üstadı sırtlayıp bir hedefe götürmek olacak bizim amacımız. Çünkü bu eserler muhtaç olan herkese ulaştırılmalı. Ama bazen de iş kolaycılığa gidiyor. Ticari gayretlerle, ya da acelecilikle işin içine girmek çok yanlış olur. Nasuhiciler diye bir şey yok Hakikaten imanla ihlâsı bu derece birleştirmiş bir kaynak, bir eser en azından ben tanımadım, bilmedim. Sadece bilgi değil, bilginin heyecanını da veriyor, bilgiyi yaşanılır hale getiriyor. Rahmetli Ömer Nasuhi Bilmen hocamızla ilgili bir hatıram var. Biz onun son talebeleri olduk. 80 yaşında iken biz gençlere hocalık yapacak güzel bir insandı. Ona şöyle demiştik: “Hocam siz de Bediüzzaman’ın söylediklerini yazıyorsunuz. Ama sizi okuyanlarda bir heyecan, bir aksiyon meydana gelmiyor. İnsanlar bir araya gelip sizin eserleriniz çerçevesinde hizmet edelim demiyorlar. Örneğin “Nasuhiciler” diye bir hareket oluşmuyor. Ama Risale-i Nur’u (bu günkü gibi ciltler halinde değil, küçük risaleler şeklinde) okuyorlar, beraber hizmet ediyorlar. Bir aşk ve heyecan oluşuyor.” O dönemde genç olduğumuz için, cahilce bu tür soruları rahatça sorabiliyorduk. Fatih-Kabataş troleybüsünde bu soruyu yönelttiğimizde, hocamız (Allah rahmet eylesin) mütevazi bir şekilde şöyle demişti: “Evlâdım. Biz müellifiz. Araştırdıklarımızı bir araya getirip bir eser kaleme alırız. Ama Bediüzzaman öyle değil. O müellif olarak ortaya çıkmadı. O tayin edildi. Onun kulağına fısıldandı.” Bu durumda bize muhtaçlara iman hakikatlerini ulaştırma vazifesi düşüyor. Hele günümüzde muhtaç olmayan çok kişi kalmadı. Elimizde su kaynağı olduğu halde susuzluktan kıvrananlara karşı duyarsız kalmak, kendi içtiği suyun kaynağını göstermemek gibi diyeceğim ama, içinde bulunduğumuz zemin bundan daha feci. Çünkü imandan mahrum kalanlar ebedî hayatlarını kaybediyorlar. Bizim sorumluluğumuz, daha doğrusu böyle bir kaynaktan haberdar olanların sorumluluğu, dünyanın en büyük sorumluluğudur diyorum.

 

 

* * *

 

 

HALİD ERTUĞRUL

 

 

 

 

(Eğitimci – yazar)

 

 

 

 

“Anlayamıyorum” diyen kalmayacak

 

 

 

 

Allah’ın açıkça inkâr edildiği, dinî duygularını açığa vuran öğrencilerin asla mezun olamadığı bir okulda okuyordum. Anadolu’nun saf ve temiz hanelerinde büyümüş bu gençler, hızla komünizmin ve inançsızlığın kucağına itiliyordu. Bu tahribat öyle bir safhaya ulaşmıştı ki, sanki her öğrenci manen “yok mu bizi bu inkarcılık belasından kurtaran” diye bir imdat, bir yardım bekliyorlardı. Her dersi tam bir inkarcılık içinde geçen felsefe öğretmenimize, o gün bir öğrenciden beklenmedik bir tepki olmuştu. “Hocam” demişti. “Siz Allah’ı, dini ve tüm inanç değerlerini inkar ediyorsunuz. Her dersinizde ahirete ve kadere inanmıyorum, yok böyle bir şey diyorsunuz. Ama benim elime Risale-i Nur isimli bir kitap geçti. Orada bu türlü konularla ilgili mükemmel izahlar ve isbatlar var. İsterseniz getireyim de sınıfta okuyalım.” İşte fırtına o gün kopmuştu. Yıllardır istedikleri gibi inkarcılık ve komünizm atını oynatan o inançsızlar grubu, sanki müthiş bir duvara çarpmışlardı. “Bende Kur’an’ın sönmez ve söndürülemez bir hakikat olduğunu isbat edeceğim” diyen Bediüzzaman Said Nursi’nin kitapları ekmek peynir gibi kapışılarak, yüzlerce gencin imanını kurtarmıştı. Allah’ıma binlerce şükür ki, biz de onlardan birisiydik. Risale-i Nur kitapları ahir zaman fitnesi içinde yeri asla doldurulmaz bir iman hizmeti ifa etmektedir. Böylesine cihan – şümul bir kitaba karşı zaman zaman, bazı farklı yaklaşımlar da olmaktadır. Risale-i Nur kitaplarından istifade etmeyi kolaylaştırmak için, son zamanlarda bazı çalışmalar yapılmaktadır. Bunların içinde en çok dikkatimi çeken Söz Basım ve Yayım tarafından hazırlanan risalelerdir. Ben yeni basılan Sözler kitabını inceledim. Risale-i Nur eserlerini bu şekilde okursak “anlayamıyorum” diye bir şikayetin kalmayacağına inanıyorum. Çünkü güzel bir hizmet sunulmuş. Hem orijinalliğine dokunulmamuş, hem de ihtiyaç duyulan kelimeler sayfa altında verilmiş. Ayrıca indeks ve kavram sözlüğü de ilave edilmiş. Emeği geçenleri tebrik ederim.

 

 

* * *

 

 

 

 

 

 

 

YAVUZ BAHADIROĞLU

 

 

 

 

(Yazar, Moral FM Programcısı)

 

 

 

 

Bu çalışma Nemrut ateşinden iman kapma gayretidir

 

 

 

 

Risale-i Nur’u günümüze kadar getiren insanlar, daha dün diyebileceğimiz zamana kadar elleri birbirine kelepçelenmiş bir şekilde adliyede Cuma namazı kılmak zorunda kalmışlardır. Bu insanlar bu konularda eğitim alma fırsatı ve imkanı bulamamış insanlardır. O dönemlerde eğitim almış insanların başka kıblelere yöneldiği bir dönemde kıbleyi muhafaza etmenin büyük bir olduğu gerçeğini hatırlarsak, bu ilk Nur talebelerinin yaptığı işlerin son derece mühim, son derece takdire şayan, tebrike şayan, tebcile şayan, hürmete şayan olduğunu düşünüyorum. Bu gün için ise zindandan çıkılalı 15-20 sene olmuş, kelepçeler kırılmış, dünyanın özgürleşme istikameti çerçevesinde olmasa da, Türkiye özgür adımlar atmaya başlamıştır. İster istemez dünyanın liberalize oluşundan etkilenmiştir. Böyle kalamayacağı, kendi içine kapalı, kendi çadırında hayatını sürdüremeyeceği inancı içinde dünyaya açılma ihtiyacını hissetmiştir. İşte bu istikamette oluşan hürriyet havasının olabildiğince hakim olduğu son 20 senenin akademisyenler tarafından bu tür çalışmaları yapma yönünde çok başarılı olduklarını söyleyemem. Bu Nur talebesi olup olmama hadisesi değil, akademisyen olup olmama hadisesidir. Düşünebiliyor musunuz, dünyanın dört bir yanında, pek çok akademisyen bu alanda bilimsel çalışmalar yaparlarken, kendi toprağının insanlarında müthiş bir biganelik, müthiş bir ilgisizlik, müthiş bir görmeme arzusu hakim olmuştur. Bu da üniversitelerin geri gidişinin sebepleri arasında zikredilmesi gerekli bir olgudur, diye düşünüyorum. Yani korkular akademik çalışmaları engeller vaziyete gelmemeliydi. Eğer korku hayata hükmetmeye başlamışsa “ört ki ölem” demek gerekiyor. Şimdilerde Söz Basım Yayın tarafından yapılan çalışma bir acil koşu gibi geliyor bana. Kaybedilen zamanı telafi etmeye yönelik bir gayret. Bediüzzaman’ın ifadesiyle “gelecek neslin kınamalarının” bize yansımamasını sağlayacak bir gayret. Çünkü kesinlikle bizi, özellikle de akademisyenleri kınayacaklardır. Okuyan-yazan insanların Risale-i Nur olgusundan istifade etmemiş olması Türk düşünce hayatını, fikir hayatını da eksik bırakmıştır. Gelişemez hale getirmiştir; çoraklaştırmıştır. Çünkü yeni üretilemiyor Türkiye’de. Binaenaleyh, Söz Basım Bayın tarafından yapılmakta olan bu çalışma Türkiye’de yeninin üretilmesine bir zemin olacaktır. Yani, tarla çok fazla nadasa kaldı; artık bir şeylerin ekilmesi gerekiyordu. Bu bir ekiş hadisesidir. Kısa zamanda ürünler verecektir. Bana göre bir kitap başlangıçta dili itibariyle, muhtevası itibariyle, ıstılahları itibariyle caydırıcı olmamalı. İnsanlar onun esasına kolayca ulaşabilmeli. Bu olmayınca, zaten biraz da bizim insanımızda tembellik var, hemen ilk söylenen şey “anlamıyoruz ki birader” olmaktadır. Hele bir akademisyenin böyle bir bahaneye sığınmasını çok dikkat çekici ve üzücü bulmuşumdur. Ama ülkemiz şartlarında bu bir realitedir. Sizin şimdi bu yaptığınız çalışma önemli bir adım. Aslında Risale-i Nur üzerine yapılan her çalışma dikkate alınmalı. Hattâ bunlardan bazıları yanlış yapılsa da. Çünkü yanlış yapılmaz ise doğru da bulunmaz. Bu konuda cesur olmak gerekir. Sonuçta Bediüzzaman hazretleri de, eserlerinin orijinalleri de ortada. Onları birileri bir yerlere götürmüyor. Örneğin Kur’an-ı Kerim’in belki bin türlü tefsiri, bin türlü meâli vardır. Bütün dünyada, bir çok dilde bu çalışmalar yapılmıştır. Buna karşılık şimdiye kadar Kur’an-ı Kerim kesinlikle bozulmamıştır. Bu meal ve tefsirlerde eğer bir yanlış bulunmamışsa, bu hatâyı gören veya hatâ olarak kabul eden kişi “Bu filan hocanın veya alimin yorumudur. Ben bunu böyle anlamıyorum, şöyle anlıyorum” demiştir. Hele dur bakalım! İmam-ı Azam’dan İmam-ı Gazalî’ye kadar herkesin karşılaştığı bir tavır var. Yeni bir yorum ve yaklaşım yapanlara birileri “Hele dur bakalım!” demişlerdir. Ama zaman içinde itiraz edenler bile aynı şeylerin savunucusu olmuşlardır. Böyle bir tavrı ben de yaşadım. İlk romanımın yayınlandığında babamın da desteğini ve duasını almak için kitabımı kendisine göndermiştim. Babamın bana gönderdiği mektubundaki cevabı “Evlâdım, böyle masallarla, hikâyelerle hizmet olmaz” demişti. Bu cevap karşısında adeta kalemimin adetâ tökezlediğini ve kırıldığını hissetmiştim. Lâl kaldım, çaresiz kaldım, tıkandım, ağladım. Bir süre sonra hastalanmıştı. Nekâhet döneminde hiçbir şey yapamadığından sıkılmış ve bari bir kitap okuyayım demiş. Ama ağır kitapları da okuyamayınca en son “Bizim uşak ne yazmış kitabında, bir bakayım” diyerek okumaya başlamış. O ana kadar da kitabı okumadan reddetmişti. Çünkü “roman” onun zihninde farklı yaklaşımlar çağrıştırıyordu. Ama okuduğu zaman bana tekrar bir mektup yazdı. “Ciğer köşem evlâdım” diye başlayan mektubunda “Bununla da hizmet olur, bununla da doğrular anlatılabilir” demiş, çok büyük dualar etmişti. Bu sefer de tökezleyen kalemim adetâ coşmuştu. İki türlü insan Hizmete dair yapılan işler genellikle öyle veya böyle muhalefetle karşılaşır. Bunlardan büyük kısmı koruma güdüsüyle yapılır. İki türlü insan vardır: Birincisi, bir şeyler yapan, ikincisi de yapılana itiraz eden. Siz bir şeyler yapmaya devam ettiğiniz sürece, “bunu yapmayın” diyenler hep olacaktır. Çünkü tarih boyunca bir şeyler yapanlar, gelen itirazlara rağmen yollarına devam etmişlerdir. İşin ilgi çekici yönü, bu muhalifleri günümüzde hiç kimse hatırlamıyor da, o işi yapanlar tarihe geçmiştir. İmam-ı Azam’a “deccal” diyecek kadar ileri giden muhalefeti bir düşünün. Binaenaleyh size de bu Risale çalışmalarınızdan dolayı bir şeyler söyleyecekler. Ama bunlara rağmen güzel ve doğru bir çalışma olduğuna inanıyorum. İşin esasına ve özüne yönelik bir çalışmadır. Mahza Risale-i Nur hizmetidir. Bu hizmetin özü ve yüreğidir. Risale-i Nur’un şerhine ve izahına yönelik bir çalışmadır. Günümüz gençliğinin böyle çalışmaları ihtiyacı var Günümüz nesilleri başta televizyon ve internet olmak üzere pek çok kanaldan bir takım bilgileri doğru veya yanlış ayırt etmeden, çok hazır bir şekilde almaya alışmışlar. Dolayısıyla doğruyu ve gerekli olanı araştırma zahmetine pek katlanmıyorlar. Eğer nesillere bu hakikatleri hazır bir şekilde sunmazsak, korkarım ki bu nesiller bütünüyle kitaptan koparlar. Kitap derken Kur’an’ı da kastediyorum. Çünkü kitapları başı Kur’an-ı Kerim’dir. Bu anlamda kitaptan kopuşu asgariye indirecek bir çok çalışmaya ihtiyaç vardır. Söz Basım Yayın tarafından sunulan bu çalışma önemli bir başlangıçtır. Ama bunun mutlaka gene aynı seviyede, daha geniş bir kadroyla, daha ileri seviyelerde, daha hızlandırarak muhtaç olanlara ulaşılmalıdır. Çünkü elinden ve yüreğinden tutamayacağımız her çocuk Nemrut ateşinde yanmaya adaydır. Üstelik günümüz şartlarında binlerce Nemrut ateşi yanıyor. Her bir sokakta başında adı meyhane, gece klübü, eğlence yeri, birahane olan binlerce Nemrut ateşi var. Bu ateşlere kaptırdığımız pek çok genç gördükçe, duydukça yüreğimizi tâ derinden sızlatıyor. Ama yaptığınız bu kâbil çalışmaları ben Nemrut ateşinden iman kapma gayreti olarak niteliyorum. Bu konuda, hazırlamış olduğunuz Risale çalışmasının sürdürülmesi ve duyurulması konusunda bana ne görev düşüyorsa yapmaya hazırım.

 

 

 

 

 

 

 

*******

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

MEHMED PAKSU

 

 

 

 

(Yazar, Moral FM Programcısı)

 

 

 

 

Kavramlar Sözlüğünden çok şey öğrendim

 

 

 

 

Risale-i Nur’un kendine has bir özelliği vardır. Nasıl ki –tâbir yerindeyse–Kur’an-ı Kerim, Arapların kullandığı bazı kelimelere o zamana kadar bilinmeyen bazı anlamlar yüklemiştir. Bunun gibi Risale-i Nur da bazı kelimelere Kur’anî bir anlam yüklemiştir. Örneğin, Üstad Bediüzzaman Nahiv İlminde, yani Arap Gramerinde geçen “Mânâ-yı Harfî, Mânâ-yı İsmî” gibi mefhuma çok farklı bir mânâ yüklemiştir. Dolayısıyla bu ve benzeri kelimelere Üstadın yüklediği mânâyı bilmeden anlamaya ve anlatmaya çalışmak imkânsızdır. Yine Kelâm ilminde geçen Rububiyet, Vahdaniyet, Vahidiyet, Rezzakiyet, Rahmaniyet gibi isimlerin sıfat haline gelişlerinde de yine farklı mânâların yüklendiğini görüyoruz. Dolayısıyla Risale-i Nur’un bu yönü anlaşılırsa, kavramların mânâları anlaşılırsa konu anlaşılır. Konu anlaşıldığı takdirde bu eserlerden daha fazla istifade imkânı doğar. İstifade edildiği ölçüde bir takım hakikatler hayata geçirilmiş olur. Bilindiği gibi yakın bir zamana kadar Risaleler sadece derslerde veya dershanelerde, evlerde okunurdu. Kendisini Nur talebesi olarak hissedenler okur ve aylarca, yıllarca Risale-i Nur’la iç içe bir hayat geçirirdi. Ama günümüzde Risale-i Nur herkese, bütün Müslümanlara, hattâ gayr-i Müslimlere ulaşmış durumdadır. Dolayısıyla bütün dünyanın Risalelerdeki kavramları bilmesi ve öğrenmesi ihtiyacı doğmuştur. Bu konuda kendi yaşadığım bir olayı anlatmak istiyorum. Bu çalışmanın en önemli özelliklerinden biri olan Kavramlar Sözlüğü’nü, henüz yayınlanmadan önce gözden geçirmem için bana getirilmişti. Bu kontrol sırasında ben şahsen çok şey öğrendim. 30 yıldan fazla süredir Risale-i Nur’u okuduğum halde bu çalışmadan çok istifade ettim. Yıllardır okuduğum, anlamaya çalıştığım halde yeni bir şeyler öğreniyorsam, ilk defa okuyanların önünde çok daha fazla öğrenme ve yararlanma imkânı sunuluyor demektir. Bu önemli özelliğin yanı sıra, bu çalışmanın bir önemli özelliği daha var. Risale-i Nur’da geçen şahıs ve mekan isimleri, olaylar ve hadiselerin ansiklopedik bir şekilde sunulduğu bölüm var. Şimdi bu olaylar, şahıs ve mekânlarla ilgili bilgileri kaç kişi araştırıp, bulup öğrendikten sonra o Risaleyi anlamaya çalışır. Kaç kişinin evinde bu kadar ayrıntılı bilgiye ulaşabilecek kaynaklar var? Örneğin 19. Mektup’ta geçen yüzlerce şahıs, mekân ve olayı kaç kişi araştırıp bulabilir? Kaldı ki bu çalışma hazırlanırken kim bilir ne kadar zorluk çekilmiştir. Bu bilgiler gereksiz görülemez. Çünkü geçen bir ismi ve olayı bilmeden o konuyu tam olarak anlamak çok zordur. Diğer yandan bazı Risalelerde Arapça ibareler yer alıyor. Ama bunun ayet mi, hadis mi, yoksa bir âlimin sözü mü olduğu tam bilinmiyor. Sayfa altlarında verilen anlamlar, kaynaklar veya açıklamalarla bu ifadelerin ayet, hadis veya tanınmış bir şahsın sözü olduğu rahatlıkla anlaşılabiliyor. Bu noktada yeteri kadar bilgi sahibi olmayan bir kişi ayet olmayan Arapça bir ibareyi besmele çekerek okumaya çalışıyor. Ya da yer verilen ayet ve hadislerin anlamını bilmeden okuyanlar, o ayetle ayetin geçtiği metin arasında bir bağlantı kuramıyor. Diğer yandan böyle bir çalışmanın hazırlanmasının ardında ihtiyaç faktörü var. Aslında her alanda gerçekleştirilen bir takım yeniliklerin ardında da bu ihtiyaç faktörünü görebiliriz. Günümüz medeniyetinin, teknolojisinin ortaya çıkmasında da aynı durumu görebiliriz. Bu çalışma da imanî hakikatlerin anlaşılması ve kavranmasında duyulan bir ihtiyaç önemli rol oynamıştır.

 

 

* * *

 

 

 

 

 

 

 

Prof. Dr. ALAADDİN BAŞAR

 

 

 

 

En güzel, en muhtevalı ve en faydalı

 

 

 

 

Risale-i Nur Külliyatı, yazıldığı devrin konuşma diline en yakın ilmî eserler olmasına rağmen bu gün anlaşılmasında güçlük çekiliyorsa, bunun ilk ve en önemli sebebi dilin bozulması, kelime hazinemizin gittikçe daralması olsa gerek. İkinci önemli sebep, kelam ilminde yeni bir çığır açan bu külliyatın, o ilme has birtakım ıstılahları kullanmasının gerekli oluşu. Günümüz nesli bu ıstılahların da garibidir. Meselâ, “vacip” kelimesinin manasını bilmediği gibi, lügata bakarak bunu “gerekli” diye anlaması da çok noksan olur. Bu gibi ıstılahların anlaşılması konusunda gösterilecek gayretlerin çok faydalı olacağına inanıyorum. Risale-i Nurun kendi ruhuna uygun olarak anlaşılmasına yardımcı olacak çalışmaların yapılması büyük önem arzeder. Söz Basım Yayın tarafından hazırlanan bu çalışmanın bu güne kadar yapılanların en güzeli, muhtevalısı ve en faydalısı olduğuna inanıyorum. Başarı dileklerimle.

 

 

* * *

 

 

CEMİL TOKPINAR

 

 

 

 

(İlâhiyatçı – yazar)

 

 

 

 

Risale-i Nur’la çocukluk yıllarımda tanıştım. Ancak ciddî olarak okumaya lise yıllarında başladım. Ortaokuldayken bu eserleri bizlere okuyan, güzel misallerle anlatan ve bilmediğimiz kelimeleri açıklayan büyüklerime hayran kalırdım. Ben de onlar gibi anlayabilmek için kitapları elime aldığımda, başta dil problemi olmak üzere, büyük güçlüklerle karşılaşmıştım. Özellikle İşârâtü’l-İ’caz gibi ağır kitapları okurken, önce okuyup bilemediğim kelimeleri bir deftere yazıyor, onların karşılığını lügatten bulup not alıyor, sonra da tekrar okuyordum. Bu çok zor bir işti. Çok fazla zamanımı alıyordu. En çok zorlandığım ise, bazı ıstılâhların anlamını sözlüklerde bulamamaktı. Ama her şeye rağmen bu yorucu çaba neticesinde daha çok anlıyordum ve kelime hazinem her geçen gelişiyordu. Benim 23 yıl önce ferdî olarak, kendi çapımda yaptığım bu tür çalışmalara artık hiç ihtiyaç kalmadı. Çünkü Söz Basım Yayın’ın hazırladığı yeni külliyat, herkesin hiç zaman kaybetmeden, üstelik daha mükemmel bir seviyede gerçekleştirmesini sağlıyor. Artık kelimelere ve kavramlara kolayca ulaşmak mümkün oluyor. Bilhassa terimlerin geniş anlamlarının açıklandığı Kavramlar Sözlüğü ve farklı indekslerin eklenmesi çok önemli bir boşluğu dolduruyor. Bu eserlere hem yeni başlayanların, hem de uzun yıllardır okuyanların ihtiyacı var. Çünkü, kelimeler, dipnotlar, indeksler bütün ihtiyaçlara cevap verecek şekilde hazırlanmış. Üstelik sadece ferdî okumalarda değil, toplu programlarda ve başkalarına açıklamak için okurken böyle bir eserden faydalanmanın verimi ve anlamayı kat kat arttıracağına gönülden inanıyorum. Okuyan herkese düşen bir görev de bu güzel çalışmayı başkalarına tanıtmak ve ulaştırmak olmalıdır. Allah hazırlayanlardan razı olsun.

 

 

* * *

 

 

 

 

 

 

 

AHMED ŞAHİN

 

 

 

 

(İlahiyatçı-yazar)

 

 

 

 

Özellikle Risale-i Nur’la yeni tanışanların seviyesine hitap edip, anlaşılmasını sağlama gereği vardır. Kelime olarak, terim olarak, kavram olarak açıklanmasına gerek vardır. Risale-i Nur’u anlamayı zorlaştırmak için değil, kolaylaştırmak için yeni yöntemlere müracaat edilmesi gerekir. Bu eserleri anlamayı kolaylaştırmak için atılan her adıma “Evet” demek gerekir. Bu yüzden Söz Basım Yayın tarafından gerçekleştirilen bu projede katkıda bulunan herkesi tebrik ediyorum.

 

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
İsrail ile anlaşmayı iptal et çağrısına cevap! Ürdün kararını duyurdu
Yeni müfredat neleri getiriyor? Hibrit sistem ve dijitalleşme ön planda