Bayburtlu Hicrani için eşsiz bir eser
Şirinsiz Ferhat, Leylasız Mecnun olarak tanımlanan Bayburtlu Hicrani, Türk Halk Edebiyatı Aşıklık geleniğinin son dönem en parlak ve mühim halkalarındandır. O kendisini "Ve'z-zuhâ' hücceti abdalı' olarak tanımlıyordu...

Yunus Emre ve Pir Sultan'ın derlemelerinin ticari sunumlar hariç ilk kez ünlü bir halk aşığı ve yakın dönem ozanı için böyle görkemli bir kitap basıldığını belirterek başlamakta yarar var. Büyük boy, lüks mukavva kapaklı, 935 sayfalık birinci hamura basılmış enfes bir eser layık görülmüş Bayburtlu Hicraniye ki bundan sonra yaşayan tüm ozanları imrendirecek kusursuz bir kitap işçiliği....
Şirinsiz Ferhat, Leylasız Mecnun olarak tanımlanan Hicrani Baba, 1908- 1979 yılları arasında yaşamış ve aşıklık geleneğinin ihtişamlı günlerine tanıklık etmiş en son halk ozanlarındandır. Özellikle dini bilgisinin derinliği nedeniyle tasavvufi şiirleriyle büyük ün kazanmıştırç
Bayburt’un Çamlıkoz (Ahpunus) Köyü’nde doğmuştur. 1956 yılında Bayburt’a gelip Önce Veysel Mahallesi’ne, daha sonrada Tuzcuzade Mahallesi’ne yerlesmistir. Soyadı Tastan olan Hicrani , hayatının sonuna kadar yokluklar içinde mücadele etmiştir. Hicrani’nin şiirlerini okuduğumuzda onun güçlü bir şair olduğunu görürüz, özellikle tasavvuf konularını kapsayan şiirleri daha da başarılıdır. 1921 yılından itibaren şiir yazmaya başlayan Hicrani şiirlerinde bütün edebi sanatları denemiştir.
Eserde Hicrani'nin hayatı ve yaşadığı şartlardan sonra etkilendiği şairler, manevi mimarlar, çağdaşı olan şairler ile Hicrani'nin etkilediği şairler açıklanıyor.
Eseri derleyen ve ünlü Halk Aşığının dilden dilden dolaşan 750'yi aşkın şiir ve deyişinin yanı sıra 20'ye yakın atışmasını derleyip kayda geçirerek yayınlanmasına vesile olan Tacettin Kayaoğlu ve Mahmut Kırtan eserin önsözünde 'Bayburtlu Hicrani' yirmi yıllık bir çalışmanın ürünüdür. Köy köy, kasaba kasaba dolaşılarak; mısra mısra, beyit beyit, kıta kıta derlenen bu kitapla, hemşehrileri ve sevenleri olarak Hicrânî’ye bir vefa borcu ödenilmeye çalışılmıştır' diyerek kitabın ne büyük zahmet ve özveri ile hazırlandığına dikkat çekiyorlar.
Yazarlar bütün bu zahmetler sonrası ortaya çıkan gösterişli eserin eksiği olabileceğinden korkup, elinde Hicrani Baba'nın esere girmeyen şiir, koşma veya deyişi olanların kendileri ile irtibat kurmasını istiyor ve diyorlar ki 'Biliyor ve inanıyoruz ki; Hicrânî’nin bütün şiirleri değil bu kitaba, ciltlere sığmaz. Çünkü, Hicrânî bade içip aşka düştükten sonra hayatı boyunca irticalen hep şiir söylemiştir. Konuşurken de hep şiir konuşmuştur. Oğlu Veysel Taştan’ın; 'Babam bazen coştuğunda oturur hiç durmadan saatlerce şiir söylerdi' ifadeleri, düşüncülerimizi doğrular niteliktedir.'...
Kitapta Hicrani'nin şiirleri önce mekanı, yer, ve varsa öyküsü belirtilerek veriliyor ve şiirde geçen ve artık pek kullanılmayan eski kelimeler de şiirin altında tek tek bugünkü Türkçe karşılıkları ile okuyucuya sunuluyor.
Şiirlerin sunuş planından üç örnek
Bayburt'un eski adı Pigehi, köyünden Hafız Hamdİ Efendi'nin oğlu Remzi asker olmuştur. Hicrânî Pigehi köyüne gidişinde Hafız Hamdi Efendi şairimizden ricada bulunur; 'Efendi benim ağzımdan bir mektup yaz da, oğluma gönderelim' der. Hicrânî ise aşağıdaki deyişini söyler ve askere gönderirler.
Bir mektup yazalım garip sıladan
Yine geldi bahar, yazı sılanın
Gönül bahçesinin çâr bucağında
Yine hasret düştü, göze evlâdım.
Türk yavrusu olan sever vatanı
Ceddimiz bu yolda döktü al kanı
Ordu kahramanı vatan aslanı
Büyütüp besledim sizi evladım.
Kavrala kabzanı gözle yurdunu
Şereflendir sancağını ordunu
Tarihler yazmıştır İslâm dinini
Bozulmaz bu kalem yazı evlâdım
Savaşır devletler çıkıyor canlar
İlikten damardan sızılır kanlar
Bu gedâ Hicranı bir nâme yollar
Allah esirgesin sizi evladım.
Çâr: Dört.
Sıla: Memleketine gitme, akrabasına ulaşma.
Kavrala: 'Kavra', 'sağlam tut' manâsında (yöresel söyleyiş).
***
Hitrânî'nin sohbetlerinden birine gelen bir alimin; 'Şiir söylemek günahtır' tarzındaki ifadesi karşısında, Hicrânîde âlimlere yine şiir tarzında birkaç sual sormaktadır.
Birkaç sualim var hele yaz kâtip
Alimler cevabın verebülür mi?
On yedi nakkaşlı bir miftah gördüm
Açıp o makamı görebülür mi?
Bir bâb gördüm sekiz bâbdan içerde
Orda mevcut etmiş cevherde dürde
Arş-ı muallâda bir melek perde
Bir bakışta gözler görebülür mi?
Öyle bir mekâna eyledim nazar
Cennet Cehennemi eyledi karar
Cümlesi mevcuttur dört yanı hisar
Kimse bu bahçeye girebülür mi?
'Eiestü' bezminden bizlere geldi
O ne evrak idi kimlere verdi
O nedir ki o bahçede gizlendi
Her âşık bu sırra erebülür mi?
Yüz on dört kapıdır birdir miftâhı
Hangi melektedür gönül penâhı
Kim ne bülür nedir Hicran günâhı
Amel defterini görebülür mi?
Arş-ı muallâ: Göğün en yüksek katı.
Mifteh: Açan âlet. Anahtar.
Dür: İnci, inci tanesi.
Elestû bezmi: Cenabı Hak. ruhları yarattığında; 'Ben sizin Rabbinız değil miyim?' mealinde: 'Eiestü bi-Rabbiküm' diye sorar. Ruhlar da; 'Belâ' (Evet sen bizim Rabbimizsin) diye cevap vermeleri ânına 'Elest bezmi (meclisi)' veya 'Bezm-i elesî' tâbir edilir.
Penâh: Sığınma, sığınacak yer, mefce.
***
1932 yılında söylemiş olduğu bir deyişinde kendisini şöyle anlatmaktadır:
Birinci Kolordu Yedinci Alay
İkinci taburun neferiyem ben.
'İnnâ fetahnâ'yı yazmış imlâya
'Ve'z-zuhâ' hücceti abdalıyım ben.
Çok yanar oldum aşk sevdasında
Dilber içinde yâr iddiasında
Pirler serdarının pâyendesinde
Yelkensiz geminin kaptanıyam ben.
Hicrânî 'Hû!' dedi aşk ocağında
İbrişim halının hamur çağında
İrşadsız bir kalbin kem bucağında
Bir yanmış vücûdun damanyam ben.
Kem: Kötü Ayan bozuk.
İnna fetahna: Fetih süresinin girşinden.Kur'ân'f Kerîm'in 48. süresidir. 29 âyettir. ‘Biz açtık’ anlamına gelir.
Ve’z-zuha: “ed Duha” suresi. 93, sûre, 11 âyettir. 'Kuşluk vaktine {yemin olsun) manâsna';
Hüccet: Senet, vesika delil, ispat.
Kem: Kötü. Ayarı bozuk
Payende: Destek
***
Bayburtlu Hicrani Derleyenler:
Taceddin Kayaoğlu
Mahmut Kırtan
Fide Yayınları
Alemdar Mh. Divanyolu Cd. No:22 Kat: 4 Sultanahmet İstanbul
+90 212 520.1227
Faks: +90 212 520.1228
editor@fidekitap.com
yazarlarla iletişim için
kayaoğlut@yahoo.com
tkayaoğlu@mynet.com
(Haber7)