İzzetâbâd Kasrı'nın 1600 yıllık tarihi

İzzetâbâd Kasrı'nın kapılarından geçerek İstanbul Boğazı ve zamanın derinliklerinde bir yolculuğa çıkın... Bakın karşınıza tarih boyunca hangi ünlü simalar çıkacak...

İzzetâbâd Kasrı'nın 1600 yıllık tarihi
İzzetâbâd Kasrı'nın 1600 yıllık tarihi
GİRİŞ 14.09.2007 14:21 GÜNCELLEME 14.09.2007 14:21
Bu Habere 1 Yorum Yapılmış

Bayraktar Holding’in yönetim merkezi İzzetâbâd Kasrı’nın tarihinin anlatıldığı Emine Çiğdem Tugay ve Mehmet Selim Tugay tarafından hazırlanan “İzzetâbâd Kasrı Akıntıburnu’ndan Akıp Geçen Zaman” adlı kitap Boğaz’ın tarihine ışık tutuyor.


Bayraktar Holding tarafından hazırlatılan "İzzetabad Kasrı-Akıntıburnundan Akıp Geçen Zaman" adlı kitap, iş, sanat ve siyaset dünyasından davetlilerin katıldığı geceyle tanıtıldı.


 Kitaba konu olan, Sadrazam İzzet Mehmet Paşa tarafından 210 yıl önce Sultan 3. Selim'e mahsus bir seyir kasrı olarak inşa edilen ve bugün Bayraktar Holding'in yönetim merkezi olarak kullanılan İzzetabad Kasrı'nda düzenlenen programda konuşan Bayraktar Holding Onursal Başkanı Hüseyin Bayraktar, bu binada bir tarihin yaşadığını belirterek, sorumluluk hissiyle güzel bir kitap ortaya çıkarıldığını söyledi.

İzzetabad Kasrı'nın tarihinin anlatıldığı, Emine Çiğdem Tugay ve Mehmet Selim Tugay tarafından hazırlanan kitabın tanıtım programında kendisini yalnız bırakmayan dostlarına teşekkür eden Bayraktar, "Bu kasrın tapu bekçiliği bizim olabilir, ama burası tarihe mal edilmiş bir eser.

Dostlarımızla bu güzellikleri paylaşmayı bugün de yarın da istiyoruz" dedi. Bayraktar'ın konuşmasının ardından sanatçı Erol Evgin sahne aldı. Geceye iş, sanat ve siyaset dünyasının önde gelen birçok ismi katıldı.

FOTOGALERİ: KİTAPTA YER ALAN FOTOĞRAFLARDAN


Araştırmacı-yazar Emine Çiğdem Tugay ve Mehmet Selim Tugay’ın kaleme aldığı, 4 yıllık bir çalışmanın ürünü  İzzetâbâd Kasrı - Akıntıburnu’ndan Akıp Geçen Zaman” adlı kitap; özellikle yakın tarih ve İstanbul tarihini merak edenleri ilgilendiren ve bu konuda araştırmalar yapanlar için kütüphanelerinde bulundurmaları gereken önemli bir çalışma. .


Bayraktar Holding tarafından hazırlatılan kitap, Boğaz’ın ve İstanbul’un tarihçesine çok renkli portreler ile onların başdöndürücü öykülerini armağan ediyor. Kitap, bir yandan Sadrazam İzzet Mehmed Paşa tarafından 210 yıl önce Sultan III. Selim’e mahsus bir biniş (seyir) kasrı olarak inşa edilen ve bugün Bayraktar Holding’in yönetim merkezi olarak kullanılan İzzetâbâd Kasrı’nın tarihini anlatırken bir yandan da okurları Arnavutköy Akıntıburnu’nun 1600 yıllık geçmişinde keyifli bir yolculuğa çıkarıyor.


 


Kitapta, 200 yılı aşkın tarihi boyunca pek çok defa el değiştiren İzzetâbâd Kasrı’nın geçmişteki tüm sahipleri birbirinden renkli, gerçek öyküleriyle tarih sahnesine çıkıyor. Bu öykülerin geri planında aynı zamanda, son 200 yılda inanılmaz bir değişim geçiren bir ülke ve onun durmaksızın değişen metropolü, İstanbul yer alıyor. Kitapta, köşkün sahipleri değişen zamanla ve ülkenin değişen yaşam koşullarıyla hiç durmadan yenilenirken, Boğaz’ın incisi Arnavutköy ve Akıntıburnu da kimlik değiştirmeye devam ediyor.


 


İzzetâbâd Kasrı ve Akıntıburnu’nun tarihini çeşitli arşiv, kaynak ve röportajlardan derlenmiş bilgi ve belgelerle anlatan “İzzetâbâd Kasrı - Akıntıburnu’ndan Akıp Geçen Zaman kitabının yazarları Emine Çiğdem Tugay ve Mehmet Selim Tugay çifti, 1998 yılında kurdukları O’PERA Ltd. Şti. bünyesinde başta Galata Kamondo Han, Emirgân Atlı Köşk, Balat Or Ahayim Hastanesi, Kuruçeşme Muhsinzâde Yalısı, Maçka Palas, Cihangir Rizzo Apartmanı, Üsküdar Köprülü Konak, Beyoğlu Thamm Apartmanı olmak üzere İstanbul’un pek çok semti ve tarihi binası hakkında kimi yayımlanmış olan kapsamlı araştırmalarıyla tanınıyor.


 


Bu kitabı hazırlarken evvel zaman içinde gizemli bir yolculuğa çıktıklarını belirten yazar Emine Çiğdem Tugay, şunları söylüyor: Bir mekândan hareketle adeta evvel zaman içinde gizemli bir yolculuğa çıkıyoruz... Hiç görmediğimiz bir resmin, puzzle (yap-boz) misali tek tek parçalarını topluyoruz; çoğu zaman, zaman hoyrat davranıyor bu parçalara, diyelim ki akıntıya kapılıp türlü diyarlara savruluyorlar... Zamanın tanıkları da bu diyardan ayrılınca yalnızca arşivlerdeki belgeler, albümlerdeki resimler kalıyor günümüze... Biz evvela belgelere derken bu belgelerde isimlerine rastladığımız kişilerin şayet günümüzde devam ediyorsa ailelerine ulaşmaya çalışıyoruz. Bilgiler, belgeler, hatıralar pek nazenin bir biçimde biraraya gelmeye başlayınca, resmin önündeki sis perdesi dağılmaya, resim belirginleşmeye başlıyor. Böylelikle biraz da kalem marifetiyle parçaları birleştirip yazmaya başlıyoruz...


 


 


“Sosyal sorumluluk olarak gördük”


 


İzzetâbâd Kasrı’nı 90’lı yılların sonunda yeniden İstanbul’un siluetine kazandıran Bayraktar Holding’in Onursal Başkanı Hüseyin Bayraktar ise gerek Kasr’ın yeniden inşasını, gerek yayın projesini bir tür “sosyal sorumluluk” olarak gördüklerini belirtiyor ve şunları söylüyor: “Her türlü tarihi eser, yalnızca ona sahip olan şanslı kişilere değil, aynı zamanda kamuoyuna aittir. Geçmişinin parçalarını görmek ve bilmek herkesin hakkıdır. İşte bu yüzden, hiçbir iz bırakmadan tarih sahnesinden silinen bu yapıyı hayata geçirmeyi tarihe karşı bir borç bildik. İzzetâbâd Kasrı’na taşınmamızın hemen ardından da İzzetâbâd Kasrı ve Akıntıburnu’nun gizemli geçmişini gün ışığına çıkaracak araştırmayı başlattık. Çalışmalar sonucunda Akıntıburnu’nun 1600 yıl geriye giden bir tarihe, İzzetâbâd Kasrı’nın ise mutlulukların, acıların, entrikaların yaşandığı renkli bir geçmişe sahip olduğunu keşfettik.”


 


Kimler geldi kimler geçti…


 


Sadrazam İzzet Mehmed Paşa tarafından 210 yıl önce Sultan III. Selim’e mahsus bir bîniş (seyir) kasrı olarak inşa edilen İzzetâbâd Kasrı ile Arnavutköy Akıntıburnu’nun 1600 yıllık tarihini anlatan kitapta, Sultan III. Selim’in sazlı sözlü mehtap sefalarından, Hanım Sultanlar’ın yaşamlarına, Atatürk’ü ağırladığı günlerden, Yeşilçam’ın film platosu olarak kullanıldığı günlere kadar pek çok bilgi-belge ve hikayeye yer veriliyor.


 


İzzetâbâd Kasrı’nın yerinde Cumhuriyet döneminde yer alan köşkün ev sahipliği yaptığı ünlü isimler arasında Mustafa Kemal Atatürk’ün “mutad zevat” diye anılan yakın çevresinden Recep Zühtü Soyak, Türk sinemasının “Küçük Hanımefendisi” Belgin Doruk, Ece Ajandaları’nın sahibi Murtaza Sadık Kağıtçı ve yazar Cahit Uçuk gibi pek çok ünlü isim yer alıyor.

KÖŞK TARİHİNDEN SAYFALAR...


MIKHAELION MANASTIRI
İstanbul Boğazı’nın Karadeniz – Marmara yönündeki en güçlü yüzey akıntısı, saatte yaklaşık 12 deniz mili hızla, Bebek ile Arnavutköy arasında yer alan Akıntıburnu’nda yaşanır. Akıntının gücü ve oluşturduğu girdaplar, eskiden sadece teknelerin geçişini zorlaştırmakla kalmaz, yengeçlerin bile Akıntıburnu’nu toplu halde karaya çıkıp yürüyerek aşmalarına neden olurdu.


İlkçağda adı Hestiai olan Akıntıburnu’na, 4. yüzyılda İmparator Constantinus tarafından Başmelek Mikhael’e adanan Mikhaelion Manastırı yaptırıldı. 6. ve 12. yüzyıllarda yenilenen manastır, Bizans’ın son döneminde terk edildi. Harabeye dönen Mikhaelion’un sütunları 1452 yılında Rumeli Hisarı’nın yapımında kullanıldı.


Bir dönem Promotu ve Asamaton adlarıyla anılan semte, Osmanlı döneminde Rumlar tarafından Mega Rheuma (Büyük Akıntı) da denildi. Fatih Sultan Mehmed’in Arnavutluk’a egemen olmasının ardından yöreden getirilen Arnavutların, o dönemde bakımsız ve yarı metruk olan bu sahile yerleştirilmesiyle semtin adı 16.yüzyıldan itibaren Arnavutköy oldu.

HASAN HALİFE


Sultan IV. Murad, 1620’li yıllarda, Akıntıburnu’ndan Bebek Bahçesi’ne kadar uzanan hazine arazisini, kendisinin en yakın sohbet arkadaşlarından biri olan Hasan Halife’ye tahsis etti.



İstanbul Boğazı’nın en güzel mekanlarından Akıntıburnu’nda yaşamaya başlayan ve 1631 yılında Yeniçeri Ağası unvanını alan Hasan Halife’nin bu mutluluğu fazla uzun sürmedi. 1632 yılının Mart ayında çıkan bir ayaklanmada, emrindeki yeniçeriler tarafından Atmeydanı’nda öldürüldü. Hasan Halife’nin katledilmesinden sonra Akıntıburnu’nda kendi adıyla anılan yalısı ve görkemli bahçesi, Sultan IV. Mehmed (1648-1687) döneminde yeniden devlet hazinesine geçirildi.


Sultan III. Ahmed (1703-1720) döneminde Hasan Halife Bahçesi’nden Rumeli Hisarı mezarlığı yanındaki Kayalar Köyü’ne kadar uzanan sahil ve yukarısında yer alan vadi, imara açıldı. Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından parsellenerek devlet ricaline satılan Hasan Halife Bahçesi’nin bulunduğu 2200 metrelik sahil boyuna yaklaşık 20 yalı inşa edildi. Bu parsellerden biri, Sultan III. Selim’in (1789-1807) Sadrazamı İzzet Mehmet Paşa’nın oldu.

İZZET MEHMED PAŞA


Sultan III. Selim’i nasıl memnun edeceğini iyi bilen bir Sadrazam olan İzzet Mehmed Paşa, Akıntıburnu’nda sahibi olduğu yalının üst setindeki (bugün Bayraktar Holding merkezinin bulunduğu) araziye, padişah için özel bir biniş kasrı inşa ettirdi. İzzetâbâd Kasrı adıyla anılan mekana (bugün Bayraktar Holding merkezinin ana giriş kapısının hemen yanında bulunan) İzzetâbâd Çeşmesi’ni de yaptırdı. İzzetâbâd Kasrı’nın iki tarafını birer havuz, çeşitli ağaç ve çiçeklerle donatılmış geniş bir bahçe süslüyordu.



Eğlence hayatına düşkünlüğüyle tanınan Sultan III. Selim, ilk kez 7 Eylül 1797’de İzzetâbâd Kasrı’na geldi. Kasrı çok beğenen padişah, sazlı sözlü mehtap fasıllarını, rakkaselerin danslarını, ağalara kurşun ve mızrak attırılarak oynanan oyunları izlemek için İzzetâbâd Kasrı’na çok sık gelmeye devam etti.


Arnavutköy’deki bir meyhanede 15 Mayıs 1798 gecesi çıkan yangın, lodosun etkisiyle yayılarak tüm semtle birlikte Hasan Halife Yalısı’nın ve İzzetâbâd Kasrı’nın da yanmasına neden oldu. İzzet Mehmed Paşa, kasrı birkaç ay içinde başarıyla yeniden yaptırmasına ve 19 Ağustos 1798 günü Sultan III. Selim’i yenilenen kasırda ağırlamasına rağmen, Fransızlarla yaşanan Mısır sorununda etkin davranmadığını düşünen padişah tarafından 30 Ağustos 1798’de görevinden alındı. İzzet Mehmed Paşa’yı önce Sakız Adası’na, kısa bir süre sonra da Manisa’ya sürgüne gönderen Sultan III. Selim ise tahttan indirildiği 1807 yılına kadar İzzetâbâd Kasrı’nın keyfini sürmeye devam etti.

BEYHAN SULTAN SAHİLSARAYI



Akıntıburnu, geçen zaman içinde Sultan III. Selim’in kız kardeşi Beyhan Sultan’ı da konuk etti. Akıntıburnu’ndan Bebek’e dönüldüğünde Hasan Halife Bahçesi’ndeki arazi üzerinde 1800 yılında inşaatına başlanan Beyhan Sultan Sahilsarayı 1804 yılında tamamlandı. Sahilsarayının bahçesi çağlayan ve havuzlarla donatılmış, yalının ve havuzların içi de mermerlerle döşenmişti.

Kardeşi Sultan III. Selim’in saltanatı boyunca sahilsarayında göz kamaştırıcı ve eğlenceli bir yaşam süren Beyhan Sultan, musikiye olan tutkusuyla tanınırdı. Annesinin ölümü, Sultan III. Selim’in önce tahtan indirilmesi, ardından öldürülmesiyle eğlence hayatından uzaklaşan Beyhan Sultan, son yıllarını mahzun bir biçimde geçirdiği sahilsarayında 1824 yılında 56 yaşında hayata veda etti.


Bu dönemde Beyhan Sultan Sahilsarayı’nın üst setindeki İzzetâbâd Kasrı’na sık sık gelen Sultan II. Mahmud (1808-1839), saatler süren musiki fasılları, pehlivan güreşleri, ok atma gibi eğlenceleri büyük bir keyifle izlerdi.

MİHRİMAH SULTAN



Sultan II. Mahmud, Beyhan Sultan’ın ölümünün ardından 1827 yılında satın aldığı Arnavutköy Sahilsarayı’nı, kızı Mihrimah Sultan’a tahsis edilmek üzere tamir ettirip hazırlattı. Böylece Akıntıburnu, 19. yüzyılın ilk yarısında, trajik bir aşk hikayesinin acı sonuna tanık oldu.

Sultan II. Mahmud, kızı Mihrimah Sultan’ı Edirne Valisi Mustafa Paşa ile evlendirecekti. Mihrimah Sultan ile Mustafa Paşa arasında padişahın bu kararını açıklamasıyla başlayan platonik aşk, Mustafa Paşa’yı kendisine güçlü bir rakip olarak gören Serasker Paşa’nın kurduğu tuzaklarla hayata geçemedi. Serasker Paşa’nın yönlendirmeleri sonucu Sultan II. Mahmud kararını değiştirerek Biga Sancak Beyi Mehmed Said Paşa’yı kızı Mihrimah Sultan’a damat ilan etti. On gün süren görkemli bir düğünün ardından Arnavutköy Sahilsarayı’na eşi Mehmed Said Paşa ile yerleşen Mihrimah Sultan, yaşadığı hayal kırıklığı ve aşk acısına fazla dayanamadı ve yaklaşık iki yıl sonra 31 Ağustos 1838 günü, 26 yaşında öldü. Mihrimah Sultan’ın vefatının ardından Arnavutköy Sahilsarayı’nı terk eden Mehmed Said Paşa, Beylerbeyi’ndeki bir yalıya taşınarak inzivaya çekildi..


Zamanla eskiyen Arnavutköy Sahilsarayı, Sultan Abdülmecit tarafından 1840’lı yıllarda yıktırılarak yerine kızı Atiye Sultan için yeni bir sahilsarayı, Çiftesaraylar inşa edildi. Çiftesaraylar’ın üst setinde (bugün Bayraktar Holding merkezinin bulunduğu arazi üzerinde) yer alan İzzetâbâd Kasrı ise 1890’lı yılların sonunda yıktırıldı ve arazi Çiftesaraylar’a eklenerek kasrın yerine şale tipinde ikiz ahşap köşkler yaptırıldı.

ATİYYE SULTAN


Sultan II. Mahmud’un kızı Atiyye Sultan, Sultan Abdülmecid tarafından Ahmed Fethi Paşa ile evlendirildi. Oysa Ahmed Fethi Paşa, Şemsinur Hanım ile evliydi ve iki çocuk babasıydı. Atiyye Sultan, 1843 yılında Seniyye Hanım Sultan’ı, 1847 yılında da Feride Hanım Sultan’ı Arnavutköy Sahilsarayı’nda dünyaya getirdi. Eşinin evli olduğunu sonradan öğrenen Atiyye Sultan mutlu bir yaşam süremedi.
Atiyye Sultan ve Ahmed Fethi Paşa kışları Eyüp’teki konaklarında, yazları ise Arnavutköy Sahilsarayı’nda geçiriyorlardı. Ahmed Fethi Paşa’nın sahilsarayının bahçesindeki limonluğunun güzelliği o dönemde dillere destan olmuştu.



1950 yazında yeniden sahilsarayına geçen Atiyye Sultan hastalanarak 11 Ağustos 1850 günü genç yaşta hayata veda etti. Kızları Seniyye ve Feride Hanım Sultanlar yaşları çok küçük olduğundan Emirgân’daki Fer’iye Sarayı’na nakledildiler.

SENİYYE ve FERİDE HANIM SULTANLAR


Atiyye Sultan’ın kızları Seniyye ve Feride Hanım Sultanlar annelerinin vefatının ardından bir dönem Emirgân’daki Fer’iye Sarayı’nda, ardından Rıfat Paşa Yalısı’nda yaşadılar. Akıntıburnu’ndaki Çiftesaraylar’da ise 1865 yazında üç ay boyunca Mısır Hıdivi İsmail Paşa’nın annesi Hoşyar Hanım misafir edildi. Bir süre de Mahmud Paşa’ya tahsis edilen Çiftesaraylar, 25 Eylül 1866’da Sultan Abdülaziz’in kararıyla yeniden Seniyye ve Feride Hanım Sultanlara verildi.


Çiftesaraylar’ın büyüleyici çiçeklerinin kokusu eşliğinde Boğaz’a nazır bahçelerinden set üstündeki ikiz köşklere çıkılırdı. Çoğunlukla gün batımını izlemek ya da mehtap sefalarını yaşamak için… Sultan Abdülaziz’in istibdâd günlerinde bile, Şehzâdeler, halaları Seniyye ve Feride Hanım Sultanları ziyaret için gizlice Çiftesaraylar’a gelirlerdi.


Seniyye Hanım Sultan’ın 1913, Feride Hanım Sultan’ın ise 1920 yılında vefatlarının ardından Çiftesaraylar ve bu dönemde birleştirilerek tek bir yapı haline getirilmiş bulunan ikiz köşkler devlet hazinesine geçirildi.


Çiftesaraylar 1923 yılında Heyman Tütün Şirketi’ne, üst setteki ikiz köşk ise Mehmed Bey’e kiralandı. 1929 yılında Emlak ve Eytam Bankası’na devredilen köşkte 1929 yılında kiracı olarak İbrahim Ali Bey oturdu.


BOĞAZİÇİ (FEYZİATİ) LİSESİ



Balkan Savaşları ve 1917 Selanik yangını sonrası sayıları hızla artan Balkan göçmeni ailelerin çocuklarına eğitim vermek için kurulan Feyziati Lisesi tarafından 1930 yılında kiralanan Arnavutköy Çiftesaraylar, tütün deposu olarak kullanıldığından bakımsız hale gelmişti.

Hızla yenilenerek, kalorifer tesisatı, laboratuarlar, konferans ve sinema salonları kurulan Çiftesaraylar’da, Feyziati Lisesi 1930-31 öğretim yılında derslere başladı. Kuzey Kıbrıs eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş da 1930 yılında kısa bir süre bu okulda öğrenim gördü.


Feyziati adı, 14 Kasım 1935’te Boğaziçi Lisesi olarak değiştirildi. Alanlarında başarılı olmuş çok sayıda öğrenci yetiştiren Boğaziçi Lisesi, 1951 yılında malî nedenlerle kapatıldı.


Yine tütün deposu olarak kullanılmak üzere tütün tüccarı İhsan Doruk Bey’e kiralanan Çiftesaraylar, Adnan Menderes döneminde başlatılan Boğaziçi yollarının genişletilmesi planı uyarınca 1958 yılında yıkıldı.

RECEP ZÜHTÜ SOYAK


Recep Zühtü Bey, “Serez Fedaileri” de denilen Gazi Mustafa Kemal’in Dört Süvarisi’nden biriydi. Mustafa Kemal Paşa’nın en yakın arkadaşlarından biri olan ve sert karakteri, keskin nişancılığıyla tanınan Recep Zühtü Bey, Sivas Kongresi’nden sonra yayın hayatına başlayan Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’nin sorumlu müdürü ve imtiyaz sahibi olarak atanmıştı.



Recep Zühtü Bey, 1934 yılının Temmuz ayında, Arnavutköy Çiftesaraylar’ın üst setindeki, Seniyye ve Feride Hanım Sultanlar döneminde büyük ve tek bir yapı getirilmiş ikiz köşkü Emlak ve Eytam Bankası'ndan satın aldı. Büyük bir özenle yenilediği köşkte Atatürk’e özel bir oda da tahsis etti. Atatürk bazı günler Dolmabahçe’den Akıntıburnu’na gizlice gelir, Recep Zühtü Bey’in köşkünün eşsiz manzarasında sofra muhabbetlerine katılırdı.


Recep Zühtü Bey, 1925 yılında bir düğünde tanıştığı, İstanbul sosyetesinin genç ve güzel hanımlarından biri olan Medeniye Hanım ile yıllarca süren bir ilişki yaşadı. Beklediği evlenme teklifini alamadığı için sonunda Recep Zühtü Bey’den ayrılmaya karar veren Medeniye Hanım, Yahudi bir gençle birlikte olmaya başladı. Bu ilişkiyi, Atatürk’ün kendisine Soyak soyadını verdiği 8 Şubat 1935 tarihinden iki gün sonra öğrenen Recep Zühtü Bey, öfkeyle Arnavutköy’den bir kayığa binerek Medeniye Hanım’ın Çengelköy’deki evine gitti. Recep Zühtü Soyak’ın tabancasından çıkan üç kurşunla yaralanarak Pasteur Hastanesi’ne kaldırılan Medeniye Hanım, 12 Şubat 1935 günü hayata gözlerini yumdu.


Recep Zühtü Soyak, Medeniye Hanım’ın ölümünden sonra köşkten ayrılarak Beyoğlu’ndaki Mısır Apartmanı’na yerleşti. Vefatına kadar bazı günler ziyarete geldiği Akıntıburnu’nun üst setindeki köşkünde ise eşi Nahide Hanım ve kayınbiraderi Nurettin Kuş oturmaya devam ettiler.

BELGİN DORUK ile ÖZDEMİR BİRSEL


Recep Zühtü Soyak’ın ısrarlı teklifini reddetmeyen Özdemir ve Nüzhet Birsel kardeşler 22 Ocak 1964’te köşkü satın aldılar.



Özdemir Birsel’in film yapımcısı ve yönetmeni olması nedeniyle film stüdyosu olarak da kullanılmaya başlayan köşk, başta Özdemir Birsel’in eşi Belgin Doruk olmak üzere, Türk sinemasının birçok ünlü sanatçısına ve sayısız filme ev sahipliği yaptı.


Birsel ailesinin Mayıs-Eylül dönemlerinde yaşamayı tercih ettikleri köşk, bu yıllarda Arnavutköylüler tarafından “Belgin Doruk Köşkü” olarak anılırdı. Köşkte düzenlenen ve bizzat Belgin Doruk tarafından hazırlanan yemek davetlerinin misafirleri genellikle Ayhan Işık, Gülşen Işık, Sadri Alışık, Çolpan İlhan ve İzzet Günay olurdu.


Birsel ailesi mali sıkıntılar nedeniyle köşkü 1968 yılında Murtaza Sadık Kağıtçı’ya sattı.


1950’li yıllara kadar nüfus yapısı ve yerleşim özelliklerinde belirgin bir değişiklik yaşamayan Arnavutköy’de çoğunluğu oluşturan Rumlar, 6-7 Eylül 1955 olayları, ardından 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrası, semti terk ettiler. Bu dönemde Karadeniz’den çalışmak için göç eden ailelerin Arnavutköy’e yerleşmesiyle, semtin görüntüsü de, sosyal yaşamı da değişmeye başladı.

MURTAZA SADIK KAĞITÇI


Ece Ajandaları’nın sahibi Murtaza Sadık Kağıtçı, 1 Ekim 1968’de Birsel Kardeşler’den satın aldığı köşkü, 1975 yılında bir gece ansızın yıktırdı. Arnavutköylüler, sabah uyandıklarında köşkü yerinde görmeyince büyük bir şaşkınlık yaşamışlardı.



Murtaza Sadık Kağıtçı’nın hayali, bu arsa üzerinde tarihi evleri andıracak 6 villadan oluşan bir Vezir Sitesi inşa ettirmekti. Bu projenin planlarını akademili hocalara çizdirmişti. Ancak değiştirilen Boğaziçi İmar Yasası projeye izin vermedi. Murtaza Sadık Kağıtçı’nın eşi Cahit Uçuk, aslında oturmayı çok istediği yıkılan köşkün bahçesini, arkadaşlarıyla piknik yapmak, bazen de bahçenin ve manzaranın keyfini çıkarmak için kullandı.
Arnavutköy’ün 1977 yılında SİT alanı ilan edilmesi, semtin tarihinin dokusunun büyük ölçüde korunmasını sağladı.

HÜSEYİN BAYRAKTAR


Hüseyin Bayraktar, 1 Ağustos 1989 tarihinde Murtaza Sadık Kağıtçı’dan satın aldığı yıkılmış köşkün arsasının mülkiyetini, 1992 yılında Laskay Lastik Sanayi A.Ş. üzerine devretti. Sultan III.Selim döneminde, Sadrazam İzzet Mehmed Paşa tarafından 1797 yılında padişah için özel bir biniş kasrı olarak yaptırılan İzzetâbâd Kasrı’nı yeniden inşa ettirerek Bayraktar Holding’in merkezi haline getirdi.



Bayraktar Holding Onursal Başkanı Hüseyin Bayraktar duygularını “İstanbul’un tarihi dokusuna duyarlı bir şekilde, geçmiş yıllarda yaşanmış tarihi bir mekanı şehre yeniden kazandırmış olmaktan çok mutluyuz” sözleriyle ifade ediyor.

Yazarlar

İzzetâbâd Kasrı ve Arnavutköy Akıntıburnu’nun tarihini çeşitli arşiv, kaynak ve röportajlardan derlenmiş bilgi ve belgelerle “İzzetâbâd Kasrı Akıntıburnu’ndan Akıp Geçen Zaman” adlı kitapta kaleme alan 1973 İstanbul doğumlu arkeolog Emine Çiğdem Tugay ile 1968 İstanbul doğumlu araştırmacı Mehmet Selim Tugay çifti, 1998 yılında kurdukları O’PERA Ltd. Şti. bünyesinde başta Galata Kamondo Han, Emirgân Atlı Köşk, Balat Or Ahayim Hastanesi, Kuruçeşme Muhsinzâde Yalısı, Maçka Palas, Cihangir Rizzo Apartmanı, Üsküdar Köprülü Konak, Beyoğlu Thamm Apartmanı olmak üzere İstanbul’un pek çok semti ve tarihi binası hakkında kimi yayımlanmış olan kapsamlı araştırmalarıyla tanınıyor.


 


(Haber7)

YORUMLAR 1
  • CELİL ASLAN 17 yıl önce Şikayet Et
    İşte Böyle. Mal sahibi Mülk sahibi; Hani bunun ilk sahibi... Malda yalan mülkte yalan,gel birazda sen oyalan.
    Cevapla
DİĞER HABERLER
Uluslararası uyuşturucu ticaretine darbe: Film çekilince ortaya çıktı
ABD'den son dakika Çin açıklaması! Trump resmen duyurdu! İddialar yalanlandı