Semum İslami korku filmi deyip görmemişler!

Türkiye’nin ilk yaratıklı korku filmlerinden Semum’un yönetmeni Hasan Karacadağ bir nevi şokta. Onu şaşırtan, gişe başarısına rağmen filminin sinema eleştirmenlerince “dinî içeriğinden dolayı” görmezden gelinmesi.

Semum İslami korku filmi deyip görmemişler!
Semum İslami korku filmi deyip görmemişler!
GİRİŞ 27.02.2008 07:02 GÜNCELLEME 27.02.2008 07:02
Bu Habere 5 Yorum Yapılmış

Tuba Özden Deniz'in haberi

Semum filminin yönetmeni Hasan Karacadağ Türk sinemasında korku türünün son dönem temsilcilerinden. İlk yaratık filmi unvanıyla vizyona giren Semum, geçtiğimiz hafta box office’te birinci sıradaydı. Türkiye’de çekilen bir korku filmi için şüphesiz bu bir başarı. Hasan Karacadağ, seyircinin alakasından memnun. Fakat son dönemlerde onu ciddi manada rahatsız eden Semum’un sırf dinî içeriğinden ötürü medya kuruluşları tarafından dikkate alınmaması, görmezden gelinmesi.

SEMUM’UN KARŞISINDA TIP ACİZ KALIYOR

Örneğin sinema dergilerinin hiçbirinde filme yer verilmemesi. Karacadağ’a göre Sinema Yazarları Derneği bir cemaat gibi davranıyor ve içeriğinden ötürü Semum’u dikkate almıyor. Yönetmenle görüştüğümüzde oldukça gergindi. Hâlini şu cümlelerle özetliyordu: “Bu film benim dengemi bozdu ki kolay kolay olmaz bu bana. Türkiye’de durumun bu kadar ciddi olduğunu bilmiyordum, şimdi öğrenmiş oldum. Eğer kendim çalıp kendim oynayacaksam daha sonraki filmlerde yönümü değiştirebilirim.”

Hasan Karacadağ’ın adını ilk olarak 2006’nın Şubat ayında vizyona giren filmi Dabbe ile duyduk. Film son dönem Türk sinemasının korku türü listesinde yerini aldı. Dabbe’nin konusu da tekniği de alışık olduğumuz Türk filmlerininkinden farklıydı. Hikâye özetle şöyle: Amerika’da başlayan intihar salgınının bir örneği de Türkiye’de yaşanır. Tarık uzun süredir ortalıkta görünmeyince arkadaşları merak eder. Onun esrarengiz ölümüne bir arkadaşı şahit olmuştur. Zamanla bu intiharın sebebinin Tarık’ın internete düşkünlüğünden kaynaklandığı anlaşılır. Karacadağ’ın filmdeki iddiası, kıyamet alameti dâbbetül-arz’ın internet olduğudur. Film vizyona girdiğinde çok konuşuldu, tartışıldı. Japonya’da yıllarca kalan Karacadağ’ın özellikle teknikte Uzakdoğu korku sinemasından etkilendiği aşikârdı. Korku ile komedi türü arasındaki Dabbe izleyicinin yoğun ilgisine rağmen eleştirmenlerden yeterince övgü almadı. Film, oyunculuklardan tekniğine kadar birçok kusuru barındırıyordu; ama yine de korku türüne yaptığı katkı görmezden gelinemezdi.

Karacadağ, ikinci projesinin adının Deccal olacağını dillendirmişti; lakin iki yıl aradan sonra Semum ile çıktı izleyicinin karşısına. Semum, İslam inancına göre insanoğlu yaratılmadan önce dünya üzerinde yaşayan yaratıklara verilen ad. Özellikleri, cehennemdeki kızgın ateşin dumansız alevinden yaratılmaları ve daha sonra korkunç bir zehirle birleşmeleri. Göremesek de etrafımız semumlarla dolu ve karanlığın içinde titreşen iğne gibi insanlara zarar vermekteler.

BİLİM, DUANIN GÜCÜNÜ GÖRMELİ

Film, Canan ve Volkan çiftinin yıllardır hayalini kurdukları evi satın almalarıyla başlar. İstedikleri evi bulmanın sevincini yaşayamadan, çevrelerindeki gariplikler çiftin huzurunu kaçırır. Bir elinde orağıyla esrarengiz tavırlar sergileyen, sinemadaki Azrail tiplemelerinden mülhem Raci ve karısını öldürdüğünden şüphelenilen tuhaf komşuları, evin hanımı Canan’ı tedirgin eder. Vehimleri peşini bırakmaz ve zamanla ciddi bir değişim geçirir. Başlarda halüsinasyonlar görür, daha sonra zaman zaman bir kaplan kadın edasıyla etrafındakilere kükremeye başlar, kendine ve çevresindekilere zarar vermeye kalkışır… Filmin ilerleyen dakikalarında Canan’ın bedenini bir semumun ele geçirdiğini öğreniriz. Volkan eşine yardımcı olmak niyetiyle bir psikiyatra başvurur; fakat bilim bu hastalığın karşısında aciz kalır. En nihayetinde Volkan’ın arkadaşının önerisi üzerine Pakistan’dan gelen bir ilim adamından yardım talep edilir. Son sahnelerde elinde cevşeniyle semuma karşı savaşan bir hoca izleriz. Canan böylece içindeki semumdan kurtulur.

Türkiye’de üç yıl tıp, ardından Japonya’da genetik tıp eğitimi alan Karacadağ, filminde bilime bir nevi “Kibirlenme!” diyor. Onu rahatsız eden, bilimin her daim kutsanması ve hiçbir eleştiriye maruz kalmadan dediğinin kabullenilmesi. Pozitif bilime bu derece anlam yüklenmesinin en büyük sorunlarından biri de metafizik körlüğe sebebiyet vermesi. Etrafımızda gördüğümüz olağanüstü olayların bile bilimsel bir açıklamaya maruz kalması. Filmdeki Canan karakterinin başına gelenlerin farklı versiyonlarını muhakkak ninelerimizden, dedelerimizden ya da bir arkadaşımızdan duymuşuzdur. Tıbbın her derde derman olamadığı bir gerçek. Karacadağ’ın sıkıntısı, bilimin bu vakaları görmezden gelmesi: “Hâlbuki bilim de kendini sorgulamalı. Ben on senede iyileştiremedim; ama nasıl oldu da duanın gücü buna yetti diyebilmeli. Tarafsız bir bilim adamı bunun üzerine gitmek zorunda.”

Karacadağ, filmin senaryosunda gerçek bir hayat hikâyesinden esinlenmiş. Hâlâ benzer şeyler yaşadığını anlatan çok sayıda mesaj düşüyor mail kutsuna. Onun amacı bilimi toptan inkar etmek değil. Filmde Canan karakterinin rahatsızlığının da fiziksel bir yanının olduğunu ve tıbba her halükârda ihtiyaç olduğunu kabul ediyor. Niyeti, sokakta şarlatanlık yapan, hoca sıfatıyla insanları kandıranlara övgü de değil. Ona göre bilimin dini görmezden gelmemesi; ama dindar insanların da bilimi yok saymaması gerekiyor. Semum’da senaryonun yükünü taşıdığı asıl mesele bu.

TÜRKİYE MAALESEF BÖYLEYMİŞ

Hasan Karacadağ, belki de filmindeki bu tezin sinemadaki bilirkişileri rahatsız ettiğini düşünüyor. Sinema eleştirmenlerinin yapması gereken, öncelikle filmin tekniğine daha sonra estetiğine ve son olarak da içeriğine bakmak. Yönetmene göre yazarların filmin içeriğine kilitlenmesi, onların ne kadar subjektif yaklaştıklarının da göstergesi. Oysa filmdeki animasyonlar için Türkiye’de yeterli teknik ekip bulunmamasına rağmen alanında uzman çok sayıda isim bir araya getirilerek aylarca çalışılmış. Yönetmeni en çok üzen, bu kadar emeğin hiçe sayılması. Yıllarca yurtdışında yaşayan Karacadağ, “Türkiye böyleymiş, öğrenmiş oldum.” diyor.

İSLAMİ KORKU FİLMİ OLUR MU?

Onun canını sıkan diğer bir mesele de aynı görüşte olduğuna inandığı insanların da filmini dikkate almaması. Semum’u Türk İslam korku filmi olarak tanımlaması kanaatince bunun sebebi: “Bu tanımlamam beni iki cami arasında beynamaz bıraktı. Muhafazakâr kesim; ‘İslami korku filmi olur mu? İslam sevgi dinidir.’ dediler. Oysa ki Kur’an-ı Kerim’de cennet kadar cehennem de tasvir edilir. Mesela Şems suresindeki kıyamet sahnesi… Korku tabii ki bizim dinimizde de var.”

Kendisini koca bir denizin içinde bir başına hissediyor Hasan Karacadağ. Semum vizyona girmeden önce fikir almak için izlettiği bir arkadaşının sözleri şimdi ona daha anlamlı geliyor. İsmini vermediği, sinema otoritesi denilebilecek arkadaşı onu uyarmış: “Sen filminde dinî yaklaşımını bu kadar cesur ortaya koyduğun için sinemasal intihar ediyorsun!” Türkiye’deki fikrî çatışmalardan bihaber Karacadağ’a ilk duyduğunda bu görüş abartılı gelmiş. Ama şimdi arkadaşının haklı çıkmasından korkuyor: “Filmimi olumsuz manada eleştirebilirler. Bu benim işime de gelir. Dabbe’den sonra birkaç sıkı eleştiri almıştım ve çok da işime yaradı. İlk filmimin gişe başarısına rağmen ikincisinin yok sayılması haksızlık. Semum, Türk sinemasının bir gerçeğidir. Görüşlerimi sansürlemek zorunda kalırsam sanatımı nasıl icra edeceğim? Eleştirmenlerin tavrı resmen mahalle baskısı.”

UZAKDOĞU, KORKU SİNEMASIYLA HIRİSTİYANLIĞI BENİMSEDİ

Karacadağ, esasında ağır bir taşın altına elini koyuyor. Yapmaya çalıştığı, İslami referanslardan beslenerek bir korku filmi çekmek. Kökeni tamamen Hıristiyan geleneklere bağlı bu tür için oldukça zor bir çaba bu. Uzakdoğu korku sinemasında da Hıristiyanî referanslar kendini ele veriyor. Uzakdoğu’nun tamamen Hıristiyanlığı korku filmleri üzerinden benimsediği üzerine Karacadağ’ın araştırmaları var. Ona göre korku sinemasındaki mistik unsurlar izleyiciyi oldukça etkiliyor. Bilinmezin anlatılması, merak duygusunu uyandırıyor ve aktarılan fikrin peşinden sürüklüyor. Türk sinemasında son dönem izlediğimiz korku filmlerinde Hıristiyanî öğeler kendini ele veriyor. Perilerin yerini cinler-şeytanlar, İncil’den babların yerini ayetler alsa da kullanılan simgelerin İslami kaynaklardan beslenmediği ortada. Semum’da her ne kadar yönetmen aksi yönde çaba sergilese de amacına tam manasıyla ulaşamadığı görülüyor. Yatağa İsa’nın çarmıha gerildiği gibi yatırılan Canan, 13 rakamına yüklenen anlam, semumlar âleminin şimdiye kadar gördüğümüz cehennem tasvirlerine benzerliği… Yönetmen, Semum’da tam manasıyla İslam estetiğini filmine taşıyamadığını kabul ediyor. Fakat ona göre Dabbe’de bu manada bir adım atıldıysa Semum’da on adım atılmış. Karacadağ’a göre son filmi bu amaca yönelik bir formül içeriyor. Özellikle son sahnelerin tamamen özgün olduğunu sözlerine ekliyor: “Ben bu filmi dünyaya ‘İslami exorcism’ diye sunabilirim.”

THE EXORCİST’E KARŞI TEZ: SEMUM

Semum, daha vizyona girmeden önce korku sinemasının kült örneği The Exorcist ile karşılaştırıldı. Yönetmen, filmindeki The Exorcist etkisini kabul ediyor. Filme özellikle gönderme yaptığını, böylece ikisinin karşılaştırılmasını istediğini aktarıyor: “Benim filmimdeki şeytan, oradakinden farklı olarak hem daha derin hem de aciz. Şeytanı İslami literatüre göre çizip bir karşı tez ortaya koymak istedim. Şeytan dediğimizde aklımıza hep o filmlerde bize gösterilen geliyor. Ben bizim şeytanımızı göstermek istedim.” Fakat bu ve benzer tasvirler Karacadağ’ın filmini İslami yapacağına Hıristiyani olana daha çok yaklaştırıyor. Canan’ın içinden seslenen Semum’un, “Siz kokuşmuş insanlar ancak ihtiyacınız olduğunda Rabbinize sığınırsınız.” gibi yoğun diyaloglar da özgün bir anlatım için yetmiyor.

Yönetmen Hasan Karacadağ, hedeflediği sinema yolunda ilerlemeye devam ediyor. Korku sineması onun uzmanlık alanı; fakat burada ısrar edip etmeyeceği alacağı tepkilere bağlı. Yine de ümidini yitirmiyor, Deccal projesi onu heyecanlandırıyor. Türk sinemasında polisiye, aksiyon, bilimkurgu, komedi gibi hiçbir türün ortaya çıkmadığını; ama kendilerinin açtığı yolda korku sinemasının ilerlediğini aktarıyor. Şu an Karacadağ’a göre en çok ürün veren korku türü ve kârda. Fakat endişesi sinema alanındaki bilirkişilerin bu tür filmlerle dalga geçip burun kıvırdıkça yönetmenlerin şevkini kaybederek korku sinemasının da ortadan kalkması. Tam tersine bu örneklere destek verilirse kalbi korku sineması için atan çok sayıda genç filmlerini çekmeye hazır bekliyor.


(Aksiyon)

YORUMLAR 5
  • Hasan Çağrı Bedirhan 17 yıl önce Şikayet Et
    . Ben bir tek kedi sahnesinden tırstım yaratık cıkınca herhangi bir korkunuz kalmıyor;insan gozunun gormediğinden korkuyor;filmde hayli ilginç vurgular;bilim adamının yobaz ilan etmesi gibi imamı;bu bakımdan toplum yaralarına da parmak basan konu itibariyle guzel bir film;tavsiye ederim...
    Cevapla
  • Mesut ŞEN 17 yıl önce Şikayet Et
    Çok iyi bir konu. En iyi sinema eleştirmenleri halktır. Bu yüzden emin olun asıl cevabı size halk vermiştir. Siz boşverin sinema eleştirmeniyim diye geçinen kartelcileri. Saygılar.
    Cevapla
  • OKTAY DALKIRAN 17 yıl önce Şikayet Et
    Harika bir film. Bu filmi herkese tavsiye ederim vizyona girdiği ilk gün gittim ilk önce çok korktum ama harika bir film korku sevenler kesinlikle gitsinler birde öyle söylenenlere bakmayın gerçekten abd filmlerine taş çıkartır bu film eleştirmenleri ancak kendilerine yakın filmleri baş üstü ederler mahrem görüntüleri yokya ondan beğenmediler
    Cevapla
  • samet kocaoğlu 17 yıl önce Şikayet Et
    mükemmel. bu filmi izlemek bana bir hayli pahalıya mal oldu 240 milyon trafik cezası ödedim ve sırf filmi izlemek için 200 km yol yaptım ama emin olun değer bu film için. Film özellikle cevşenin ehemmeyetini vurgulaması açısından ayrı bir değer kazanıyor. hayatımda beğendiğim ilk korku filmi olması hasan karacadağ\'ı benim açımdan şanslı kılıyor. kaçırmayın derim selametle...
    Cevapla
  • ismail AKDENİZ 17 yıl önce Şikayet Et
    reklamlar. siz yapın recep in reklamını ondan sonra gişe rekoru dersiniz.sizde kartel medyasına bi reklam yapsaydınız bakın rekorlar alt üst olmuştu.
    Cevapla
DİĞER HABERLER
50 derece öncesi Meteoroloji'den son dakika uyarısı
İBB skandalında itirafçıların bulanık oyunu: Gerçek karartılıyor mu?