İBB skandalında itirafçıların bulanık oyunu: Gerçek karartılıyor mu?

İBB soruşturmasında tek tek ceza alanlar listesi

GALERİNİN DEVAMI

Sabah yazarı Mahmut Övür, bugünkü köşesinden kaleme aldığı yazısında, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 19 Mart 2025’te başlatılan yolsuzluk ve terör suçlamaları soruşturmasını değerlendirdi. Soruşturma kapsamında başta Ekrem İmamoğlu olmak üzere çok sayıda İBB çalışanı ve müteahhidinin gözaltına alındığını ve “suç örgütü kurmak, rüşvet almak, irtikap ve ihaleye fesat karıştırmak” gibi suçlardan tutuklandığını hatırlatan Övür, ardından dalga dalga operasyonların geldiğini ve tutuklananların sayısının arttığını belirtti.

"SİSTEMİ" DEŞİFRE EDECEK İTİRAFLAR YETERLİ DEĞİL

Övür, tutuklamaların ardından itirafların gelmeye başladığını ve İmamoğlu’nun A Takımı’nda yer alan Ertan Yıldız, Ali Nuhoğlu, Hüseyin Köksal, Yakup Öner ve Adem Soytekin gibi önemli isimlerin birçoğunun itirafçı olduğunu ifade etti. Bu itirafların, kendi deyimleriyle kurdukları “sistemi” deşifre edecek kadar önemli olduğunu vurgulayan Övür, ancak bu itirafların yeterli olmadığını savundu. 

Övür, “Çünkü söyledikleri kamuoyu açısından sarsıcı olsa da gerçek rolleriyle kıyaslandığında devede kulak kalıyordu. Mesela uzun zamandır yazdığım ve izlediğim müteahhit Ali Nuhoğlu ve İBB İştiraklerinden Sorumlu Ertan Yıldız’ın itirafları eminim bildiklerinin onda biri bile değil. Sanki işin içinde değil de çevresinde dolaşan birileri gibi anlatıyorlar.” dedi.

ÇARKI BİRLİKTE ÇEVİRDİLER

“Etkin pişmanlık” sahnesine birer birer çıkan bu isimlerin ortak özelliğinin, herkesin suçunu söylerken sıra kendi suçlarına gelince gizlemeleri olduğunu belirten Övür, hiç kimsenin “Hiç yapılmamış işler için kesilen naylon faturalarla İBB’den ne kadar para çekildi?”, “İhalelere girmemiş taşeronlara işler yüzde 10 komisyonla nasıl devredildi?” ya da “üst düzey yöneticilere ‘sus payı’ olarak ne kadar ödeme yapıldı?” gibi soruları açık açık anlatmadığını dile getirdi. 

Kamuoyuna sunulanların tam bir karartma stratejisinin parçası olduğunu öne süren Övür, İmamoğlu’nun bugünün post-truth siyasetçisiyse itirafçıların da bu sürecin post-truth müteahhidi ve belediye bürokratı olduğunu söyledi.

İBB'ye yönelik yolsuzluk soruşturmasında yeni detay: Yanında çalışanlara 300 daire!

Övür, itirafçıların ifadelerinin halkın kafasını karıştıracak kadar bulanık, yargının elini zayıflatacak kadar hesaplı olduğunu belirterek, bunun bir itiraftan çok organize suskunluğun makyajlı yüzü gibi durduğunu ifade etti. Sistemi kuran ve yönetenlerin aynı zamanda şikâyetçi olmasının ironik bir durum olduğunu kaydeden Övür, itirafçıların sanki Ekrem İmamoğlu’nun baskısı altında bu işlere zorlanmışlar gibi anlattığını, oysa yıllarca onunla birlikte oturduklarını, aynı sofradan beslendiklerini ve çarkı birlikte çevirdiklerini vurguladı. 

Övür, “Şimdi hiç dahilleri yokmuş gibi bir tavır içindeler. Sistemi yürüten, ayakta tutanların neler döndüğünü bilmiyor olmaları mümkün değil. Bu, yıllarca başrol oynamış bir oyuncunun final sahnesinde figüran taklidi yapmasıdır.” değerlendirmesinde bulundu.

BU BİR AHLAK KRİZİDİR

• Övür, gerçek bilginin ortada olmamasının ve sadece sistemin vitrin kısmının konuşulup arka odaların sessiz kalmasının amacının gerçeği ortaya koymak değil, biraz konuşarak çok şeyi gömmek olduğunu savundu.
• Bunun tipik bir FETÖ yöntemi olduğunu belirten Övür, savcılığın elinde kamuoyuna yansıyanlardan farklı şeyler olup olmadığını bilmediğini ancak bu isimlerin söylediklerinin buzdağının sadece görünen kısmı olduğunu ifade etti.
• Otel odalarında kimlerle neden buluşulduğu ve ne konuşulduğu konusunda bir açıklama olmamasının ilginç olduğunu da sözlerine ekledi.
• Ali Nuhoğlu ve Ertan Yıldız’ın bunları bilmeme ihtimalinin olmadığını belirten Mahmut Övür, sinsi bir oyun oynandığını ve “yolsuzluğun” sıradanlaştırıldığını iddia etti.
• CHP ve medyasının “suçüstü” yapılsa bile inanmayacak ruh hâli içinde olmalarının bunu gösterdiğini ve birbirini beslediğini dile getiren Övür, bunun bir siyasi tutum olarak vicdanları kanattığını vurguladı.
• Övür, “Çünkü bu bir belediye meselesi değil, ahlak krizidir. İBB’den yayılan bu çürüme artık siyasi bir tercih değil, ahlaki bir çöküştür. Fatih Keleş’in ofisi bir para istasyonu, Florya’daki başkanlık konutu bir nakit terminali, Meclis üyeleri ise sistemin yerel ‘taşıyıcıları’ olmuşken; CHP yönetiminin, ‘masumiyet’ sloganları hipnotize olmuş sosyoloji tarafından alkışlansa da milletin hafızasında kabul görmez ve tarihe kara bir leke olarak geçer.” ifadeleriyle yazısını noktaladı. 
• Övür son olarak, “İtirafçıların çoğu neden hastanelerde yatıyor?” sorusunu yöneltti.