Neden Sezai Karakoç sempozyumu?
Fatih Belediyesi'nin desteğiyle İstanbul Topkapı Eresin Otel’de düzenlenecek sempozyumun akış planı ve neden böyle bir sempozyuma gerek duyulduğu açıklandı.

15 Kasım Cumartesi günü Topkapı Eresin Otel'de Sezai Karakoç Sempozyumu Genel Koordinatörü Saadettin Acar, çağın ilhamı olarak tanımladığı Sezai Karakoç'un eskiyi kırıp dökmeden yeni bir dil kurduğuna dikkat çekerek, "Neden Karakoç sempozyumu?" sorusuna açıklık getiren bir basın açıklaması yaptı.
Acar, yaptığı basın açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
Öte yandan sempozyumun akış planı da belli oldu. Buna göre sempozyum şu akış içende gerçekleştirilecek:
......................
"Sezai Karakoç’u konuşmanın, Türkiye’nin yaşadığı son birkaç asırlık kültürel ve düşünsel macerayı konuşmakla aynı anlama geldiğini, etkisinin, yazdığı ilk günden başlayarak birkaç nesli kuşattığını ve daha uzun süre de bu etkisinin devam edeceğini tespit etmek çok zor olmasa gerektir. O, çünkü, tarihi yorumlamasıyla, geleneksel mirasa yaklaşımıyla, günümüze getirdiği özgün yorumlarıyla ve kendine has üslubuyla, büyük bir fikir olarak doğdu. Asırlık sorulara cevaplar geliştirdi, dünyaya buradan bakmayı ve buradan seslenmeyi önemsedi, geçmişle hesaplaştı ama bunu bir kan davasına dönüştürmediği gibi aşağılık kompleksine de kapılmadı: Yanlışları kabul etti, doğruları yüksek sesle söylemekten çekinmedi.
Bu toprağın çocuklarına düşen, bu hakkın teslimi yanında, sloganik ve yüzeysel laflar yerine, Sezai Karakoç’un bu toplumda neye karşılık geldiğini tespit etmek, etki alanını görmek ve sözü ulaştırdığı / bıraktığı yerden alıp daha başka alanlara taşıyabilme başarısını göstermektir, onu çoğaltmak yani. Çünkü ancak onu anlayıp çoğaltarak, “küçücük kalplerimizde yüklü olan hakkı”nın bir kısmını helal ettirebiliriz.
Sezai Karakoç’u okumak, ideolojik duruşumuz, varlık tasavvurumuz, birikimimiz ne olursa olsun, önyargılardan birazcık arınabilirsek, hayatımızda çok büyük bir dönüşüm yaratır. Çünkü Sezai Karakoç’taki o coşkunluk; o germeyen, inatlaşmayan, karamsar tablo çizmeyen, sadece sarsarak müjdeleyen ve hayat veren üslup, okurla onun arasında bir bağ kurar. Tarifi imkânsız, dile gelemeyen bir bağdır bu. Ve o andan itibaren Sezai Karakoç bir muştu olur, bir sevinç ve ümit olur.
Sezai Karakoç bu “çağın ilhamı”dır
Aslında, Sezai Karakoç, tam olarak “çağ ve ilham”dır. Çağdır, çünkü, bu güne konuşuyor; bu asra, büyük dönüşümler yaşamış bu dünyaya, teknolojik medeniyetin hükümran olduğu, “ezeli hikmet”i elinde bulunduranların ölüm-kalım savaşı verdiği, ümitlerin bitme noktasına geldiği, bütün nefeslerin tutulduğu, bir aşağılık kompleksinin ortalığı kasıp kavurduğu, artık her şeyin bittiğinin farzedildiği bu çağa. Sadece konuşmuyor, o naif ve içli sesiyle bu karanlığın geçici olduğunu, bu ateşin sönmediğini sadece üzerinin küllendiğini, ümitsizliğin bize yakışmadığını ve hiçbir şeyin bitmediğini haykırıyor adeta. Tarihte kalmıyor Sezai Karakoç, “şanlı geçmiş” nostaljisiyle avunmuyor/avutmuyor, en önemlisi de bu muazzam kötü tablodan iyimser bir sonuç çıkarabileceğini gösteriyor; dahası buna bizi de inandırıyor. Ve tüm bunları yaparken, bugünün dilini ve üslubunu kullanıyor.
İlhamdır, çünkü ilham olmadan onu anlamak, asla mümkün değildir. Söylediklerini evliyanın ve enbiyanın sözüne bitiştiriyor. Bir ayeti ya da hadisi yorumlar gibi, bir keramet izhar eder gibi konuşuyor; görmediğimiz, ama duyumsadığımız bir dünyadan bize cümleler devşiriyor. Şiirleri bir daha yazılamaz gibi, bir eşref saatinin ürünü/ikramı gibi duruyor. Yunus oluyor, Yesevi oluyor, Mevlana oluyor, Galip Dede oluyor. Adeta ilk mısraı asırlar önce yazılan şiirleri tamamlıyor, bitmeyen o büyük şarkıya bir kıta da o ekliyor sanki. Burada İlhan Berk’in, “Karakoç’un şiirleri resullerin sözleri gibidir” sözü aklıma geliyor. Bu tespitini, Berk’in kastetmediği bir alana çekerek, Üstad’ın, söylediklerini, peygamberlerin sözlerine eklemleme ve yaslama becerisini gösterdiği ve yazdıklarının onlardan bir koku, bir renk taşıdığı şeklinde anlamakla, hakikati dile getiren bir söze dönüştürebiliriz. Bu söz, bu anlamıyla, söylemeye çalıştıklarımızın da özeti olur.
Yeni bir dil tesis etti Sezai Karakoç ve bunu “eski”yi kırıp dökmeden, reddetmeden yapmayı başardı. Denilebilir ki, başarısının ve çabasının büyüklüğünün şifresi gelenekle kurduğu bu sahih ilişkide yatıyor. Bunu yaparak Üstad, gelenekle ilişkilerimizi, tarih bilincimizi tashih etti. Onu dönüştürüp çağımıza tercüme etti, oradan Leyla ile Mecnun’u, Hızırla Kırk Saat’i, Yitik Cennet’i devşirdi. Klasik, geleneksel, eskimiş, insanların menkıbe, efsane diye burun kıvırdıklarına Sezai Karakoç el atınca yeniden anlaşılamaya başlandı. “Şiirde bu da olabilir mi ki” denilebilecek birçok kavramı, olayı, ismi şiire taşıdı. Ve bunu öyle bir ustalık ve üslupla yaptı ki, bundan kimse ne gocundu, ne de rahatsız oldu. Bilakis, Hızırla Kırk Saat örneğinde olduğu gibi, baştan sona peygamberler resmi geçidi, miraç ve kıyamet sahneleri ile dolu olan şiirleri bile, ideolojisi ne olursa olsun, has şiirden anlayan herkesi derinden sarstı. İdeolojik ve sanatsal büyük bir devrim yaptı Sezai Karakoç, pekâlâ, geleneği reddetmeden de yeni bir şeyler yazılabileceğini ispatladı. Fuzuli gibi, Şeyh Galip gibi, Yunus gibi yazdı. Aslında nereden beslendiyse onlar, Sezai Karakoç da oradan beslendi. Bunun için rahatlıkla şunu tespit edebiliyoruz: Baki ya da Şeyh Galip bu dönemde yaşasaydı, Karakoç’tan farklı bir şiir yazmayacaklardı.
“Bir çift ak kanat”lı
Yapacağımız sempozyumda ‘düşünür ve şair Sezai Karakoç’u konuşmaya ve anlamaya çalışacağız. Çünkü Sezai Karakoç, eskilerin “zülcenaheyn” tabir ettikleri iki kanatlı bir yazardır. Düşünce ve sanatı atbaşı götürmüş, birini diğerine feda etmeden iki alanda da önemli eserler ortaya koymuş önemli bir şair ve düşünürdür. Üstad Karakoç, ne şiir yazarken düşünceyi göz ardı etmiş, ne düşüncelerini ifade ederken şiirden vazgeçmiştir. Dolayısıyla ondan söz edilirken, bu iki özelliğinin de aynı anda ve aynı yoğunlukta altını çizmek, birinin diğerini gölgelemesine fırsat vermemek gerekir. Gerçi Sezai Karakoç’ta baştan beri düşünce ve şiir iki ayrı alan olarak değil, bir cehdin birbiri içine geçmiş iki ayrı yüzü gibi durmuş, düşüncesi ve şiiri bir sarmal oluşturmuştur. Bundan dolayı, düşüncesinin şiirinden zaten ayrıştırılamayacağını düşünüyorum.
Bu düşünceyle, sempozyum planını yaparken, şiirinin ve düşüncesinin birbirini perdelememesine özellikle dikkat ettik. Çünkü Sezai Karakoç’tan söz etmek, sadece sanatta çığır açmış iyi bir şairden özetmek değil, aynı zamanda çok önemli felsefi ve sosyolojik tezleri olan, tarihe, medeniyete, dine, sosyal hayata, kültüre, siyasete, küresel sorunlara dair çarpıcı tespit ve çözüm önerileri de bulunan ve Rasim Özdenören’in ifadesiyle “ancak birkaç yüzyılda bir yetişen” önemli bir entelektüel, bir mütefekkirden de söz etmek demektir.
“Şair ve Düşünür Sezai Karakoç Sempozyumu”nun çerçevesini belirlerken bazı hususlara dikkat ettik: Konuların tasnifinde bütünlüklü bir portrenin çıkmasına, tüm yazıların bu sempozyumda ilk kez yayınlanıyor olmasına, Sezai Karakoç ile ilgili ezbere ve klişe laflar yerine, yeni ve farklı bir şeyler söyleyebilecek isimlerden tebliğ alınmasına, en önemlisi de, bu önemli düşünürün anlaşılmasına katkı yapacak, geleceğe kalacak, eli-ayağı düzgün bir “Sezai Karakoç Kitabı”nın ortaya çıkmasına özellikle dikkat ettik. Çünkü sözün her ne kadar kaybolmasa da- uçup gittiğine, yazının ise kalıcı olduğuna biz de inanıyoruz.
Tebliğlerin içeriğine de, kısaca da olsa, bir göz atmakta yarar var. Hamit Can hatıraları ışığında Sezai Karakoç’un hayatına dair çarpıcı notları paylaşacak, Sezai Karakoç üzerine doktora yapmış olan Turan Karataş, onun genel bir portresini çıkaracak. Ömer Erdem’in, Karakoç’un aşktan aşkınlığa geçişini, şairin şiirleri üzerinden okuyan tebliğini, Fatih Andı’nın “Sezai Karakoç’un şiirlerinde medeniyet göstergesi olarak şehir” tebliği izleyecek. “Bir gelenek yaratmak” başlıklı yazısında Sezai Karakoç şiirini gelenekle ilişkisi bakımından ele alacak Ahmet Murat, Karakoç’un şiirde “dini tecrübeye açık, ezelilik temsilini içeren, kutsal kitaplardan beslenen ve evrensel olana atıflar içeren” bir gelenek oluşturduğunun altını çizen sağlam bir tebliğ sunacak. Mehmet Can Doğan, Karakoç şiirinin İkinci Yeni içindeki yerini sorgularken, Haydar Ergülen, Taha’nın kitabından ikinci yeninin belirmesi başlıklı bir sunum yapacak. Hayriye Ünal da Sezai Karakoç şiirinin dönemine ve sonrasına yaptığı etkileri, yetkin bir şekilde ele alacak. Ali Ayçil, Karayılan şiiri üzerinden Karakoç şiirinin “tarihsel olanla mitolojik ve mistik olanın modern bir metinde yeniden nasıl inşa edilebileceğini” gösterdiğine vurgu yapan bildirisini, Cihan Aktaş’ın, Monna Rosa ve 80 kuşağı kadınlarını ele aldığı ve Karakoç şiirine yaklaşımları bakımından kadın fotoğraflarının yer aldığı tebliği takip edecek. Necip Yılmaz, “Sürgün özülkeden başkentler başkentine” şiirindeki sevgilinin yazarın hatıralarından da destek alarak- Peygamber Efendimiz değil İstanbul olduğunun altını çizecek, Işık Yanar, Sezai Karakoç’un hikâyelerini farklı bir açıdan mercek altına alacak.
Yusuf Kaplan’ın Sezai Karakoç’un medeniyet anlayışını ele alan uzun tebliğini, doktorasını Sezai Karakoç üzerine yapan ve sempozyumun en güçlü metinlerinden biri olan Münire Kevser Baş’ın “Sezai Karakoç’ta metafizik” incelemesi takip edecek. Ahmet Albayrak, -tasavvufi bir okuma da sayılabilecek incelemesinde- Sezai Karakoç’un ideal insan protipini çıkaracak, Kenan Çağan millet, medeniyet, ulus-devlet kavramlarının Karakoç’taki karşılığını arayacak. Mustafa Özel’in, “Sezai Karakoç’ta toplum ve iktisat” başlıklı tebliğini Osman Bayraktar’ın, Sezai Karakoç’ta batının algılanma biçimi üzerine sunacağı tebliğ ile İshak Arslan’ın Ruhun Dirilişi’nden yola çıkarak Sezai Karakoç’a dair yaptığı yorumları içeren inceleme izleyecek. Sezai Karakoç üzerine yüksek lisans tezi de hazırlayan Mustafa Kirenci, Diriliş akımını sosyolojik bir analize tabi tutacak, Şaban Abak Sezai Karakoç’un devlet ve siyaset görüşleri üzerine yaptığı tespitleri paylaşacak.
Oturumları, Ersin Nazif Gürdoğan, Yasin Aktay, Tarık Tufan, Ali Haydar Haksal ve Vahdettin Işık yönetecek.
Bu arada not olarak çeşitli nedenlerden dolayı, Turan Karataş, Hayriye Ünal, Mustafa Kirenci ve Cihan Aktaş’ın sempozyumumuza tebliğlerini ulaştırmalarına rağmen katılamayacaklarını, ama metinlerinin sempozyumda okunacağını da belirtelim."
SAADETTİN ACAR
Sezai Karakoç Sempozyumu
GENEL KOORDİNATÖRÜ
-
fahrettin 16 yıl önce Şikayet Ettanımak isterdim. slm görsel medyadan tanıyabildiğim s karakoç u yakındanda tanımak isterdim.İstanbul da olsam kesin katılırdım bu sempozyuma.orada bir değer var kesin.istifade lazım ama başarılar.Beğen
-
Furkan Taha 16 yıl önce Şikayet EtKim Ne Derse Desin. Açtığı alış-veriş merkezinin adını bile Türkçe koymayan ve kültürle yakından uzaktan ilgisi bulunmayan FATİH BELEDİYESİ, seçimler yaklaşınca beceriksizliğini kapatmak için ÜSTAD'ı kullanmaya çalışmaktadır.Beğen