Ciwan Haco: Provokasyon sevgiyi öldüremez

Kürtçe müzik yapan sanatçılar arasında en sevilen isim olan Ciwan Haco, Mersin'deki bayrak provokasyonunun Türk ve Kürt toplumları arasındaki sevgiyi bozamayacağını söyledi.

Ciwan Haco: Provokasyon sevgiyi öldüremez
Ciwan Haco: Provokasyon sevgiyi öldüremez
GİRİŞ 28.03.2005 00:31 GÜNCELLEME 28.03.2005 00:31

Diyarbakır'da yüzbinlerce kişinin önüne çıkan Haco, Kürtler'in İstanbul, Antalya ve Sezen Aksu sevgisinin bile ayrılık korkularını boşa çıkaracağı görüşünde Kürtçe müziğin yıllardır en gelişkin türünü yaptığını rahatlıkla söyleyebileceğimiz Ciwan Haco ile bu buluşmamızda onu her zamanki gibi biraz yorgun ama bu kez biraz da kaygılı buldum. Kaygısının iki nedeni olduğu daha konuşmamızın başında, hatta teybin düğmesine basmadan ortaya çıktı.

Dünya popüler müzik tarihinin belki de en kalabalık konserlerinden birini vermişti birkaç gün önce Diyarbakır'da. Ve aslında şimdi Türkiye'de bu kadar büyük bir hayran kitlesine sahip olması, onu korkutuyordu. 'Bu benim kontrol edebileceğim, taşıyabileceğimden daha büyük bir yük, bir sorumluluk' diyordu.

Kaygısının ikinci nedeni ise ister istemez bir politik sembole dönüşmüş, dönüştürülmüş olması, hiperpolitize edilmiş olmasıydı. O, aslında bütün bu politik meselelerle, Kürt meselesiyle sadece herhangi bir Kürt kadar ilgilenmek, sadece şarkılarını söylemek isteyen biri. Bir sanatçı.

'Her zamanki gibi yorgundu' dedim ya bir de biraz önce. Yorgunluğunun sebebinin da yalnızca konser stresi olmadığı ortaya çıktı konuşurken. Bu, biraz da duygusal bir yorgunluktu. Annesinin, babasının Suriye'ye sürgün gittiği Siirt ve Mardin'i ziyaret etmiş, ömrü boyunca ilk kez gördüğü akrabaları ile sofraya oturmuştu. Şimdi açıkçası ben en çok bu titreşimlerin, bu etkilerin onun müziğine nasıl yansıyacağını merak ediyorum.Ama sadece müzik konuşmak mümkün olamayacak, olamadı Ciwan'la tabii ki. Elbette, politik alanda da gezindik onunla.

Ama bu arada bir de röportaj sırasında olan bir olayı anlatmadan geçemeyeceğim. Nişantaşı'nda bir restoranda yaptığımız röportaj sırasında tam bir Nişantaşı genç kızı, bir Beyaz Türk olarak tanımlayabileceğimiz bir genç kız, Ciwan'ı görünce aniden bir heyecan nidası çıkardı ve daha sonra da 'Ciwan Haco'yu nereden tanıdığını' soran erkek refakatçisine, 'Ben onun şarkılarına bayılırım' türünden biraz da karşısındaki erkeği horlayıcı bir cevap verdi.Ciwan bir toplumun değil, bütün Türkiye'nin müzisyeni artık. Ve bir dünya sanatçısı.

Dünya tarihinin belki de en büyük seyirci kitlesinin karşısında olmak nasıl bir duyguydu?


  • Bu çok fazla. Beni yanlış anlamayın. Bu hoşuma gitmiyor değil. Bu güzel bir şey. Ama çok, çok fazla, fazla çok yani. Psikolojik olarak da fiziksel olarak da bu beni çok yoruyor. Duygu çeşitliliği seyircilerde ve sahnede çok fazla. Bir müzisyenin bunu taşıyabilmesi çok zor. Etrafımda seyirciler ve sahne sallanıyor. Ve o sahneden düşersem, seyircinin içine düşersem ne olacağını düşünmeye, korkmaya başlıyorum. Bazen kontrolümden çıktığını hissediyorum bu kalabalığın. Halbuki sürekli konuşuyorum onlarla sahneden sakinleştirmek için. Ama hiçbir yararı olmuyor. Kontakt kuramıyorum. Çünkü onlar başka bir dünyaya geçiyorlar beni sahnede görünce.

    Bu dünyaya nüfuz edemiyor musunuz?

  • Hayır. Her seferinde belirli bir kişiye dikiyorum gözlerimi ve 'Sen' diyorum, 'bir kere önce sakin ol'. Herkese birden bağırmıyorum, bir kişiyi hedef alıyorum. Bu daha etkili oluyor. 'Bunlar sadece şarkı diyorum, dans etsene' diyorum. Ama hiçbir reaksiyon almıyorum. Sadece 'Ciwan' diye haykırıyor o. Sadece 'Ciwan' haykırışlarını duyuyorum.

    Bir kadının bir erkeği çok sevdiği için giderek sevgisinin kont-rol dışına çıkması ve o erkeğe zarar verecek bir şeye dönüşmesi gibi, değil mi?

  • Evet, tamamen kontrol dışı. Çok iyi tarif ettin, benim seyircimin sevgisi bazen böyle bir noktaya geliyor. Benim bu durumda çabaladığım tek şey, bunun sadece bir konser olduğunu hatırlatmak.

    Diyarbakır konseri hayatınızda nasıl bir yer teşkil edecek?

  • Bu konser benim müzik kariyerimin zirvesidir. Belki de bu kalabalık bir dünya rekorudur.

    Grup elemanlarının, özellikle Avrupalı müzisyenlerinizin izlenimleri, reaksiyonları neydi?

  • Bu grup için bir şoktu. Elbette ki oradaki herkes benim için gelmemiş olabilir ama nihayetinde herkes konser sırasında beni dinliyordu.

    Diyarbakır'a indiğinizde ne hissettiniz?

  • Ben hayatım boyunca bunu düşündüm. Hep Diyarbakır'da bir konser vermeyi düşündüm. Benim için çok önemliydi. Sonra bunu başarıp başaramayacağımı düşünmeye başladım. Diyarbakır'a geldiğimde hep kötü şeyler düşündüm, hep korktum, 'Ya, ses düzeni bozulursa, ya tam o gün hastalanırsam' diye. Hep başaramamaktan korktum.

    Konser alanına girişiniz de pek kolay olmamıştır.

  • Evet, bir ambulansla girdik alana. Üç yol denedik, ilk ikisinde başaramadık, üçüncü yoldan gelebildik. Ama ambulans sahneye yanaşınca hemen fark etti birileri benim geldiğimi. Ambulanstan sahneye nasıl çıktığımı hatırlamıyorum. 30 metre ileride sahne. Nasıl olduysa beni taşıyıp koydular sahneye. Gerçek bir çılgınlıktı.

    Şimdi bu konserin bir belgeseli yapılacakmış.

  • Evet, hepsini çektik. İsmini de, 'Ciwan Diyarbakır' koyacağım. Sadece 'Ciwan Diyarbakır'.

    Mardin'de de zabıta kıyafeti ile kaçırmışlar sizi sahneden.

  • Evet, o da ayrı bir hikaye. Başka türlü oradan ayrılmamız mümkün olmayacaktı.

    Nasıl politik izlenimlerle döndünüz Diyarbakır'dan?

  • Ben sadece iki gün orada kaldım. Bu yüzden de edindiğim izlenimler sınırlı olacaktır. Ama Diyarbakır'da ben halkı sokaklarda çok sakin buldum. Birçok kişiyle konuştum. Surdibi'ne gittim. Çocuklarla konuştum, gençlerle konuştum, ne düşündüklerini sordum. Ben Kürtler'in ayrılıktan yana olduğuna kesinlikle inanmıyorum. Onlar bu ülkeyi çok seviyorlar ve sevdiklerini de söylüyorlar. Bütün Kürtler İstanbul'a, Antalya'ya aşık. Buralar olmadan yaşayamayacakları anlaşılıyor. Sonra ben Türk toplumu aleyhinde bir söz duymadım kimseden. Sonra şarkılarının hepsini seviyorlar bu ülkenin. Sezen Aksu'nun şarkılarına bayılıyor Kürt gençleri. Böyle bir korku olabilir devlette, siyasetçilerde ama bence gereksiz bir korku, Türkler ve Kürtler asla ayrılamazlar birbirlerinden.

    Sizce Türkiye'deki Kürtler'in talepleri nedir?

  • Haklarını istiyorlar. Kimliklerini istiyorlar. Tek istedikleri bu. Televizyonlarını, radyolarını istiyorlar. Bu konuda da çalışmalar başladı ve bence herşey daha iyi olacak gelecekte. Bu AB süreci bütün provokasyonlara rağmen Türk-Kürt kardeşliğini daha da perçinleyecektir. Ben iyimserim.

    Şarkılar, nefis bir Türkçe ile yazılmış Sezen Aksu şarkıları ile nefis bir Kürtçe ile yazılmış Ciwan Haco şarkılarının da bu kardeşliğe bir katkıda bulunduğu o kadar iyi anlaşılıyor ki Diyarbakır sokaklarında dolaşırken, değil mi? Şarkıların gücüne inanır mısınız? İnanıyor musunuz hala?

    İnanmasam yaşayamazdım. Çünkü ne zaman şarkı başlasa, sloganlar duruyor ve müziği dinliyorlar, benimle birlikte söylüyorlar. Bu fantastik bir şey.

    Böyle bir hayran kitlesini gördükten sonra Türkiye'ye yerleşmeyi düşünüyor musunuz, düşündünüz mü?

  • Tabii ki. Ama açıkça söylemeliyiz ki, Kürt müziği şu sıralar bir krizde. Bunu utanmadan söylemeliyiz. Kürt müziği istenen satış rakamlarına ulaşamıyor. Çünkü Kürt toplumunun alım gücü daha zayıf. Konser biletlerine para ayıramıyorlar geniş kesimler. Başka ne gibi nedenlerden kaynaklanıyor bilmiyorum ama yılların korkusunun, baskısının da etkisi olmalı. Kürt müzik endüstrisi gelişmek zorunda. Çünkü müthiş bir potansiyel söz konusu ve bu Türkiye'nin kültürel zenginliği için de çok önemli.

    Bir de Kürt müziği daha çok Avrupa ülkelerinde üretildiği, kaydedildiği için sanki altyapı açısından Türkiye popüler müziğinin daha ilerisinde. Daha deneysel. Bunun da etkisi oluyor mudur?

  • Sanmıyorum. Çünkü bizim dinleyicilerimiz bu tür deneysel çalışmalara, eklektik tarzlara alışkın. Kulakları alıştı. Eğer bu doğru olsaydı, bu kadar çok dinleyicim olmazdı benim. Ben sadece endüst-rinin gelişmediğini düşünüyorum. Cesur prodüktörlere ihtiyacımız olduğu kesin ama. Ayrıca korsan satışlar en çok Kürt müziği pazarında oluyor.

    Böyle devasa bir konser sonrasında Türkiye'deki müzisyenlerden sizi tebrik eden oldu mu?

  • Hayır, maalesef olmadı. Mesela İbrahim Tatlıses'i tanımak isterdim. Ama olmadı. Çünkü sahneye çıkardılar beni. Sonra sahneden sonra kaybettiler. Mümkün olmadı tanışmamız.

    Peki, ikinize gösterilen seyirci reaksiyonları arasında bir fark saptayabildiniz mi?

  • Ben İbrahim Tatlıses'i izleyemedim sahneden. Ama o yaklaşık 25 yıldır Türkiye'de sahneye çıkıyor ve en ünlü şarkıcı. Bana göre daha avantajlı olmuş olabilir. Ama benim de kendi avantajlarım olduğu ortada.

    Tatlıses'i Diyarbakır konseri nedeniyle politik açıdan eleştirenler oldu. Ama kimse size bu tür bir eleştiri de bulunmadı. Bunu neye bağlıyorsunuz?

  • Ben İbrahim Tatlıses gibi bir şarkıcının Diyarbakır'da Newroz konseri vermiş olmasını Türkiye'nin demokratikleşmesi açısından çok önemli buluyorum. Benim durumum daha net. Bir kere medyanın ilgisi daha da büyük oldu ikimizin, benim ve İbrahim'in, orada olması yüzünden bu yıl Diyarbakır'a. Bu da iyi bir şey.

    Siirt ve Mardin'deki akrabalarınızı ziyaret ettiğinizde ne hissettiniz?

  • Siirt'te ilk kez annemin akrabalarını gördüm. Birlikte yemek yedik. Tabii çok kalabalıktı. 300'ün üzerinde kişi. Kadınlar, çocuklar: Hepsi benimle fotoğraf çektirdi. Annem akrabaları ile görüştüğüm için şimdi çok mutlu.

    Türkiye'ye gelişleriniz müziğinizi etkilemeye başladı mı? Müziğinizi, şarkı sözlerinizi?

  • Tabii, çok ilham aldım buraya gelişlerimden. Yeni albümümde bunlar çok net ortada olacak.

    Karınız, çocuklarınız da merak ediyor mu Türkiye'de neler yaptığınızı, nelerle karşılaştığınızı?

  • Tabii karım seyahat öncelerinde biraz kaygılanıyor. 'Yine mi gidiyorsun?' diyor. Ama benim verdiğim cevap da şu oluyor: 'Türkiye çok güzel bir ülke. Benim en fazla hayranım orada. Ben oraya gitmek, bu güzelliği görmek zorundayım. Başka bir seçeneğim yok.'

    Bayrak yırtılmasını ya da yakılmasını asla kabul edemem

    Peki, bu Mersin'deki bayrak yırtma olayını nasıl değerlendiriyorsunuz?

  • Ben bir bayrağın yırtılmasını ya da yakılmasını asla kabul edemem. Çünkü Türkiye'nin bayrağı bu ülkedeki bütün insanları temsil ediyor. Sadece Türkler'in değil Kürtler'in de bayrağı o. Araplar'ın da, Yahudiler'in de, Ermeniler'in de, Süryaniler'in de, Lazlar'ın da, Çerkesler'in de. Ben bayrağa böyle bir saldırıyı kabul edemem. Ama şunu da unutmamak gerekir. Bu tür olaylar sadece Türkiye'de olmuyor. Amerika'da Amerikan bayrağına saldıran Amerikalılar oluyor, İsrail'de İsrail bayrağına. Yani bu genel bir problem. Ayrıca duyduğum kadarıyla bunu yapanlar iki çocuk, yetişkin bile değiller. Eğer bunu bir örgüt, bir parti yapsaydı, eğer bu örgütlü bir eylem olsaydı o zaman bir problem olarak kabul edilebilirdi. Ama bunu yapan sadece iki çocuk.

    Ayrıca, Mersin'deki gösteride kimse Türk bayrağı taşımıyordu. Bu bayrağın o çocukların eline nereden geçtiği hala netlik kazanmış değil. Bunun başka güç odaklarının bir provokasyonu olması da kuvvetle muhtemel. Değil mi?

    Kim yaptıysa, bir provokasyon olduğu kesin. Ama ben bunu yapan insanların bir şey elde edeceklerini sanmıyorum. Çünkü Türkiye'deki toplumlar birbirini seviyorlar. Ve bu sevgi böyle küçük olaylardan zarar görmez. O yüzden herkesin sakin olması gerekir.

    Söyleşi: Ahmet TULGAR
  • YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
    DİĞER HABERLER
    Küçük birikimle ev alma fırsatı! TOKİ ve Emlak Konut SPK’ya başvurdu!
    Türk milletinin destan yazdığı gece: 15 Temmuz'da dakika dakika neler oldu?