Ömer Tarkan'ın isyanını dinleyin

Ömer Tarkan, geçtiğimiz hafta aramızdan sessiz sedasız göçüp gitti. Tarkan, emekliliğini niçin yaktığını, Posta'da niçin yazdığını, Türkiye'den niçin gitmek istediğini anlatıyor.

Ömer Tarkan'ın isyanını dinleyin
Ömer Tarkan'ın isyanını dinleyin
GİRİŞ 24.07.2005 22:36 GÜNCELLEME 24.07.2005 22:36

Zaman gazetesi yazarı Hasan Sutay, Ömer Tarkan'ın kendisine anlattıklarını Turkuaz'da yazdı. Tarkan hakkında, ilk kez duyacağınız ifadeler. Hem de kendi ifadeleriyle:

Ömer Tarkan’ı isyanları mı öldürdü?

Bazı ölümleri hiç beklemiyoruz. Orhan Veli’nin bir şiirinde “Gemliğe giderken denizi göreceksin/ sakın şaşırma” dediği gibi davranamıyoruz. Ölüm haberinden sonra müthiş bir şaşkınlık sergiliyoruz. Kalp krizinden ölen gazeteci Ömer Tarkan’ın ölüm haberi üzerine böyle bir şaşkınlık yaşadım. Oysa hiç yüz yüze gelmemiştik.


İlk tanışmamız telefonla olmuş ve hayli sert bir tartışmaya girmiştik. Telefonda biten diyalog, internet üzerinden şiddetlenerek sürmüş, sonra yazışmalar yumuşayıp dostluğa kadar gelmişti. Kapışmanın yerini tartışma, tartışmanın yerini sohbet almaya başlayınca, ortak noktalar, benzeri düşünceler bulduk.

Bürokraside üst düzey görevlerde bulunmuş olmasına rağmen, köşe dönmüşlerden değildi. İçinde sakladığı bazı sırları, yazılı sohbetlerde açardı:

“Ben eşimle birlikte yirmi yıldır çalıştığımız halde hiçbir şeyimiz yok, aldığımız para çocukların okul taksidi, kira ve araba borcu derken eriyip gidiyor. Aslında olanağım elverse ağaçlıklı ve kentlerden uzak bir yere hemen kaçarım. Yaptığım işe de bayıldığımı sanmayın. Millet Posta gazetesini bulmacası, at yarışı ve dedikodusu için alıyor. Benim yazdığım yazıyı kaç kişi okur? Kaçta kaçı ciddiye alır?” diye soruyor ve “Ben de sizin yaka silktiklerinizden bıktım. Ne yaparsınız ekmek parası işte...” diyordu.

28 Şubat sürecinin durulduğu ve aktörlerinin etkisiz eleman olmaya başladığı bir dönemde, Erol Özkasnak’la röportaj yapmıştı. Sorular yeterince sert bulunmadı. Ben de aynı kanaatteydim. Hatta ‘çanak sorular’ sorulduğu söylendi. Bunu kendisine sorduğumda, yaptığının doğruluğunu savundu. Yine de sıkıntısı hissediliyordu bunları söylerken:

“Erol Özkasnak, iki yıl genel sekreterlik yaparken basının girdisini çıktısını öğrenmiş biri. Üstelik de çok zeki. Yaptıklarını takdir edip etmemek ayrı şey, üstelik bazı söylediklerinde de haklılık payı var. Zekasını takdir etmek ayrı. İki gün boyunca soruları tersten yüzden sordum bunları alabildim. Çanak tutmadım. Yalan kara propaganda mı yaptınız? Sorusunu ve kanıtını sordum. Ben kendime göre görevimi iyi yaptım. Ama tabii bazıları adama hakaret etmemi istiyorlar. Ben onlar arasında hakem değilim. Daima tarafsız olmaya çalışıyorum. Standartlar meselesinde biz çok zayıfız Batılılar da çok ikiyüzlü. Bu mayın tarlasında yürümek güç. Ama sanıyorum ki en önemli önlemi aldım, kimseden çıkar temin etmeden vicdanımla baş başa yazmaya çalışıyorum. Durum bu arz ederim. Vallahi sülaleme bile sövüyorlar arada bir hiç önemsemiyorum.”

Geldiği noktaya rağmen, geçmişiyle ilgili derin izler vardı hayatında:

“Ben anasız ve fiilen babasız büyüdüm. Çalışarak okudum. Gençliğimde okuduğum romanlardan birinde de hayat kitaplardan değil sokakta, yani hayatın içinde öğrenilir diye bir şeyler gördüm. Bela dahil her şeye balıklama daldım. Okumayı terk etmeden. Sonra hayat beni getirdi, Demirel’e dört yıl çok yakın danışman yaptı 38 yaşımdayken. Adamın sadece beni değil bütün Türkiye’yi feci şekilde işlettiğini görünce emekliliğimi yakarak hayata yeniden başladım.

Bazen isyan noktasına kadar gelip dayanıyordu söz:

“Hani cesaret etsem Kanada’ya filan göçmen gitsem diyorum. Eşim mesleğini çok severek yapıyordu. Oralarda bir daha sınavlara filan girmesi çok zor. Yıldırdı bu alçaklar bizi. Genç olsam dağa çıkardım gibime geliyor. Ya da gençken çıkmadığıma pişmanım. Oysa bizim kuşak gençken soğukkanlı davranmış olmayı marifet sanırdım. Tiksiniyorum bu ülkenin siyasetçilerinden de bir kısım medyasından da... 45 ülke dolaştım. Bu kadar hırsızı, bu kadar vatan hainini, bu kadar Allah korkusu olmayanı, merhametsizi hiçbir yerde görmedim. Herkes biribirine bu kadar düşman, oturduğu toprağa, ağaca, kurda kuşa, düşman. Toplu halde yaşamaya dair en küçük bir gönüllülük yok. Elin gavuru sonunda iyi kötü kurala uyuyor. Duracağı yeri biliyor. Bizde bir bozukluk var. Afedersiniz, kusura bakmayın, şu büroda oturup, işittiklerimiz ve kanıtsız olduğu için yazamadıklarımızı siz de duysanız, benim durumuma düşerdiniz.”

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
İsrail'den Lübnan ve Yemen'e hava saldırısı!
Kim Milyoner Olmak İster'de Galatasaray-Fenerbahçe sorusu! Tüm joker haklarını kullandı