Eski TİT lideri bombacı: Gani Müjde tezgah kurdu

12 Eylül anılarını yazan eski bombacı Oğuzhan Cengiz, Kırmızı Bülten'le aranırken 2 Kasım 1978'de yakalanarak 28 yıl hapis cezasına çarptırılmasına neden olan olaydan dolayı Gani Müjde ve arkadaşlarını sorumlu tutuyor.

Eski TİT lideri bombacı: Gani Müjde tezgah kurdu
Eski TİT lideri bombacı: Gani Müjde tezgah kurdu
GİRİŞ 31.10.2004 14:14 GÜNCELLEME 31.10.2004 14:14

Ali Oğuzhan Cengiz... Kendisi hiçbir zaman kabul etmese de 12 Eylül öncesinde Türk İntikam Tugayları (TİT) Örgütü'nün lideri olarak biliniyor. Çok sayıda bombalama, otobüs kurşunlama ve gasp suçundan arandı. İstanbul 1 No'lu Sıkıyönetim Mahkemesi, onun için "Vur Emri" çıkardı. Tozkoparan'da yakalandıktan sonra emniyette ağır işkencelere maruz kaldı. Adliyeye sevk edilirken işkenceci polislerden biri 'Sen bir daha güneş yüzü göremeyeceksin.' dedi. Ancak, Sağmalcılar Cezaevi'ne konulduktan 12 gün sonra, 12 arkadaşıyla birlikte firar etti. Kardeşi ve ağabeyi vurulan, küçük kardeşi 9 kişi tarafından kurşunlanarak öldürülen Oğuzhan Cengiz, gerçekleştirdiği eylemlerle 1978-1981 yıllarında gazetelere sürekli manşet oldu. Her yerde aranırken, Hüsamettin Cindoruk'un 'Serbest bırakılacaksın' sözü üzerine babası tarafından sıkıyönetime teslim edildi.



Önceden ayarlanan savcı o gün izne çıkınca; 28 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. Askerlere polislerden daha çok güvendiği için tercih ettiği Maltepe Askeri Cezaevi'nde 'Yıkım Mangası'ndan hayatı boyunca unutamayacağı işkenceler gördü. Üsküdar Paşakapısı, Edirne, Malatya ve Sakarya E Tipi Cezaevi'nde toplam 12 yıl yattı. 1990 yılında tahliye olduktan sonra ticaretle uğraşmaya başladı. Bombacı Oğuzhan Cengiz, bir ara havai fişek sektörüne girdi! Komünist Çin'e giderek havai fişek ithal etti. Daha sonra yayıncılığa başlayan eski bombacı, geçmişiyle yüzleşmeye karar verdi ve kitap yazdı. Ortaya geçmişte militan olan birinin değişim hikayesi ile Türkiye'nin en kanlı döneminin yeni bilinmeyenleri çıktı. 'Kapıaltı' isimli kitabında, 'Bizim gerçeklerimiz' dediği iç hesaplaşmaları, komünistleri, her şeyden önemlisi de ülkücülerin bugüne kadar sahiplendikleri devletten gördükleri 'işkence'yi anlattı.



Eski bombacıyla yaptığımız görüşmeden, aynı mahalle çocukları olan Gani Müjde ile Oğuzhan Cengiz arasındaki 25 yıllık 12 Eylül polemiği ortaya çıktı.



12 Eylül öncesini yaşayanlar hatırlayacaktır. Gazetelerde “Vur emri çıktı” manşetlerinin altında sık sık THKP-C (Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi) ile TİT (Türk İntikam Tugayları) yasadışı örgüt liderlerinin fotoğrafları yan yana yayınlanırdı. TİT lideri olan Oğuzhan Cengiz’in fotoğrafları 25 yıl aradan sonra yine sayfa manşetlerine taşınıyor. ‘Bombacı Cengiz’ bu sefer eylemleriyle değil, yazdıklarıyla gündemde. Malatya Cezaevi günlüğünü Kapıaltı isimli kitapta toplayan Oğuzhan Cengiz, bir militanın geçmişini yeniden sorguluyor. Ülkücü hareketin sosyolojik analizlerini yapıyor. Çok geç olduğunu bilse de “Ne için ve kim için ölüyorduk, öldürüyorduk?” diye soruyor. Bir zamanlar hararet içinde tartışılan ‘Sol Odakule’yi (Sanayi Odası) taradıysa, biz de taramalıyız, en azından Vakko’nun fabrikasını uçurmalıyız’ gibi şeklindeki eylem önerilerini desteklemediğini söylüyor. Ülkücülerin bugüne kadar gururlarına yediremedikleri ve devlete olan bağlılıklarından dolayı dile getiremedikleri işkenceleri açıklıyor. İnsan olarak bir bombacının biyografisi niteliğindeki siyah-beyaz 12 Eylül hikayelerine günümüz siyaset, sanat ve yeraltı dünyasının renkli isimlerinin adı da karışıyor zaman zaman.



“Tozkoparan’da tuzağa düşürüldüm”



O dönemde bir türlü yakalanamayan Oğuzhan Cengiz’in Kapıaltı’ndaki hikayesi ilk kez yakalandığı 15 Ekim 1978’de başlıyor. Cengiz, aralarında Gani Müjde’nin de bulunduğu sol grubun polisle işbirliği yaparak düzenlediğini iddia ettiği tezgaha düşürülerek yakalandığını anlatıyor. Meğerse 12 Eylül öncesinin namlı ülkücülerinden Oğuzhan Cengiz ile Gani Müjde eskiden aynı mahalle çocuklarıymış. Ülke kamplara bölününce Oğuzhan sağcı, Gani de solcu olmuş. Tozkoparan’da karşılıklı binalarda oturan iki arkadaşın yolu soğuk bir kış günü yine Tozkoparan’da kesişmiş ve... Sonrasını Cengiz şöyle anlatıyor: “Tozkoparan’da polis tarafından yakalandığım gün benim önümü kesen komünist grup içinde Gani Müjde de vardı. ‘Kahrolsun faşistler’ diyerek beni tahrik ettiler ve 10-15 kişi birden saldırdı. Tabii ben de kendimi savunmak için silahıma davranmak zorunda kaldım. O günü çok iyi hatırlıyorum, ateş ettim; fakat kesinlikle hedefe değil, havaya ateş ettim...” Cengiz, ateş ettikten sonra caddenin iki tarafından gelen ekipler tarafından sıkıştırılarak yakalandı. Oğuzhan Cengiz, o günlerde sokakta polise bile rastlanmazken iki ekip otosunun birden gelmesini bir tezgah olarak niteliyor. “Polisle koordineli çalışmışlar. Bunların bütün planı bizi yakalatmakmış. Aynı grup beni daha önce Sonevler’de kazma saplarıyla dövmüş, öldü diye bırakmışlardı. Bunları Gani Müjde’ye de sorun...” diyor.



Yapılan aramada elindeki çantasından tahrip gücü yüksek bir bomba çıkan Cengiz, doğruca Gayrettepe Siyasi Şube’ye götürüldü. 7 gün işkence gördükten sonra adliyede tutuklanarak Sağmalcılar Cezaevi’ne konuldu. Gani Müjde daha sonra, mahalle arkadaşını cezaevinde ziyarete gelmiş. Cengiz, “solak vatandaş” diye hitap ettiği Müjde’nin ziyareti sırasında aralarında geçen diyaloğu şöyle aktarıyor: “Gani Müjde’nin, daha sonra beni Sağmalcılar Cezaevi’nde ziyarete geldiğini hatırlıyorum. ‘İsteseydin bizi vurabilirdin.’ diyerek bana teşekkür etti. Ben de insanı temel alan bir hareketin mensubu olduğumu ve onun için de doğru olanı yaptığımı söyledim.” Cengiz, mahalle arkadaşından “Aslında Gani Müjde solculuk hevesi olan, korkak bir adamdı. Onun içindir ki pek militanlık yönü de yoktu. Zaman zaman bizim kavga ettiğimiz grupların içinde görürdüm.” diye bahsediyor.



Gani Müjde: Havaya ateş ettiği doğru; ama...



NTV’de X-Large programını hazırlayıp sunan Gani Müjde’ye Oğuzhan Cengiz’in kendisiyle ilgili yazdıklarını ve söylediklerini aktardığımızda ilk tepkisi “Oğuzhan uydurmuş” şeklinde oluyor. Aradan 25 yıl geçtiği için bazı şeyleri yanlış hatırladığını söyleyen Gani Müjde, Tozkoparan olayını şöyle anlatıyor: “Oğuzhan’la aynı mahalleden tanışıyoruz. Aynı kahveye gider, uzun uzun sohbetler yapardık. 12 Eylül’e doğru ortam gerilmeye başladı. Oğuzhan kahveye gelmemeye başladı. Bahsettiği olay sırasında ben o grup içinde değildim. Kahvede oturuyordum. Yakalandığını başkalarından duydum. Ancak havaya ateş ettiği doğrudur. Kimseyi vurmayarak bir olgunluk gösterdi. Ancak daha sonra cezaevine onu ziyarete gitmedim.” Gani Müjde, bombacı arkadaşının “Korkak biriydi.” sözleri için ise, “Evet korkağım. Ben bugün aynı korkaklığı sürdürüyorum. Çünkü siyaset ve dinî görüşlerin felsefesinde şiddet yoktur. Bu yüzden şiddetten uzak durdum. O yüzden korkağım. Onun yaşadıkları adına üzüldüm. Hepimiz ağır bedeller ödedik. Sağcılar için de solcular için de talihsiz bir dönemdi. Ben öfkemi mizahla boşalttım.” diyor.



‘Cindoruk garanti verdi diye teslim oldum’



Bombacı Oğuzhan Cengiz, içeride çok kalmadan firar etti. Bir ziyaret günü demirleri kesilen ziyaret kabinlerinden ziyaretçi gibi çıktı. Hücrelerin bulunduğu binayla ana kapı arasındaki o kısa mesafe ona hiç bitmeyecekmiş gibi geldi. O gün bile gazete manşetlerinde fotoğrafları vardı. Buna rağmen mahkum kıyafetiyle firar ediyordu. Ana kapıdan çıkınca ekiple karşı karşıya geldi. Tezgaha getirildiğini düşünürken, polislerin oralı bile olmadığını görünce elini kolumu sallayarak uzaklaştı. Polisler, birbirlerine ‘Ya bu Oğuzhan Cengiz değil mi?’ diye sormuş; ama kaçabileceğine hiç ihtimal vermedikleri için ilgilenmemişler!



Bütün firar hikayelerinin sonu da yakalanmak ya da teslim olmakla biter. O günlerde yurtdışına kaçmaya hazırlanan Oğuzhan Cengiz, “Cem Toraman”, “Cüneyt Ekmekçioğlu” ve “Hasan Solak” isimlerini kullanıyordu. İlk defa açıkladığı bu isimlerden Cüneyt Ekmekçioğlu adına sahte pasaport düzenlenmişti. Almanya’ya kaçırılacağı sırada babası teslim olmasını istedi. Teslim olma planı babasının arkadaşı AP İstanbul İl Başkanı Hüsamettin Cindoruk hazırladı. Oğuzhan Cengiz, İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Başsavcılığı’na teslim olacak, Başsavcı Süleyman Takkeci ifadesini aldıktan sonra serbest kalacak ya da az bir ceza ile kurtarılacaktı. Ancak Başsavcı Takkeci, o gün apar topar izne çıkmıştı. Serbest kalmayı beklerken derhal tutuklanan Cengiz, mahkemeye çıkarıldıktan sonra 12 yıl yatacağı cezaevine gönderildi.



İşkenceci polisleri açıklıyorum



Bana ve arkadaşlarıma envai çeşit işkenceler yapıldı. Öyleyse bu suskunluk niye? Devletçi(!) olduğumuz için mi? Dün bize işkence yapanlar, bugün hâlâ görevini sürdürüyor. Hatta dünün komiserleri bugünün emniyet müdürleri olarak. Komünist işkenceyi lanetliyor, işkencecileri teşhir ediyorlar. Ben de burada ilk kez açıklıyorum; Siyasi Şube’de bana işkence yapmaya başlayan ilk polisin adı Çetin Domaç’tır. İşkenceyi sürdüren Günay Uslu’dur. Mahkemeye giderken ‘Sen güneş yüzü göremezsin.’ diyen polis Günay Uslu’ydu. Bir de Muhittin Cenkdağ adında toplum suçları savcısı vardı. Normalde savcılar ifadeleri adliyede alır; ama bu adam Gayrettepe’ye geliyor, ‘Bu ifade işime yaramıyor. Şöyle bir ifade alın’ diye talimat veriyordu.



Tevfik Ağansoy neden itirafçı oldu?



Oğuzhan Cengiz, devletle işbirliği yaparak ‘itirafçı’ olan ülkücülerden de bahsediyor; ancak isim vermiyor. Israrımız üzerine bu kişilerden birinin -yeraltı dünyasının ünlü isimlerinden- Nurullah Tevfik Ağansoy olduğunu açıklıyor. “Cezaevi arkadaşımdı; ama sonradan yollarımız ayrıldı.” dediği Ağansoy’un kendini idamdan kurtarmak için itirafçı olduğunu söylüyor.



Sandalyeme Çingene vurmasın



Bir askeri şehit eden komünistler, ‘İsmet Şahin bizdendi, askeri o vurdu’ demişler. İdam edilmeden önce kendi hatimini indirdi. Namazını eda edip dua ettikten sonra idam sehpasına çıktı. “Mümkünse benim sandalyeme Çingene vurmasın!” dedi. Onlar da Çingene’ye asker kıyafeti giydirdi. İdamını yasa gereği seyretmek zorunda olan heyete dönerek; ‘Savcı Bey, ben Allah’a gidiyorum, suçsuzum. Sizler ömür boyu bu haksız cezanın vicdan hesabıyla baş başa kalacaksınız...” dedi ve Kelime-i Şahadet getirerek sandalyesine vurmak istediyse de cellat ondan çabuk davrandı. Gün ağarmadan dışarı çıkamayan heyet, yargılanma sürecinde yapılması gereken tartışmaları, İsmet darağacında sallanırken yapıyordu.



Trabzonlu arkadaş balığın kılçığını yedi



Öğle yemeğinde balık vardı. Tavada kızarmış istavrit balığı. Beş altı senedir balık yüzü görmemiş mahkumlar için bu büyük bir nimet. Hele Karadenizliler için balık vazgeçilmez bir yiyecek. Hepimiz iştahla balıklarımızı yerken haliyle kılçıklarını çıkarıp bir kenara koyuyorduk. Bizim Trabzonlu arkadaşlardan biri balığa o kadar hasret kalmış ki, biz kalktıktan sonra önümüzde biriken kılçıkları toplayıp yemiş. Bunu duyunca çok hüzünlendim, adeta kahroldum. Balığın kılçığını yiyen bu mahkum şu anda Trabzon’da, mobilya sektöründe faaliyet gösteren ve Karadenizlilerin yakından tanıdığı ünlü bir işadamı.



Havalandırmaya düşen paraşütçü



Edirne Cezaevi’nde iken Kırkpınar şenlikleri nedeniyle uçaklar tur atıyor, paraşütçüler cezaevinin karşısındaki alana iniyordu. Bahçede volta atarken bir de baktık ki havadan bir paraşüt bahçeye doğru iniyor. Aklımıza bir cin fikir geldi. Bu adamı, idam mahkumu bir arkadaşla değiştirmeye karar verdik. Hemen arkadaşlar adamın etrafını sardılar. Bizim idamlık arkadaşla değiştirmeye fırsat kalmadan gardiyanlar geldi ve korku dolu gözlerle bize bakan paraşütçüyü götürdü.



Mahpushanede ‘ampul çayı’ içilir



Bitmiş ampulü atmıyor, madeni kısmını dikkatle çıkarıyor, tellerini alıyor; dar kısmını bir gün boyunca betona sürterek bir bardak ağzı kadar genişletiyorduk. Sonra bu ampule bir ağ yapıp içine su koyuyor ve açık kısmını tavanda yanan ampulün alt kısmına birleştirerek bağlıyorduk. Bir süre sonra ampul içindeki su, yanan ampulün yaydığı ısıyla fokur fokur kaynamaya başlıyor. İçine bir tutam çay atıp demliyorduk. Ampul çayı hayatımda içtiğim en güzel çay diyebilirim.



HABER: M. YAŞAR DURUKAN

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
İsrail Refah'ta katliam yaptı: Şehit ve yaralılar var
Bakanlık resmen açıkladı! İstanbul, Ankara ve İzmir'de başıboş köpeklerin korkunç sayısı