Taha Kıvanç ne demek istedi?
'Bush'un bakanlarından maaş alan gazeteci Türkiye'de de var mı acaba? Pentagon'dan mı geliyordur acaba maaşlar? Varsa, Washington adlarını bir gün açıklar mı?'

Hürriyet, dün, 'Bush gazeteci satın almaya son verdi' başlıklı bir haber yayımladı. Bush, biliyoruz, ABD'nin başkanı... 'Gazeteci' diye sözü edilen de, haberin içinde geçtiği üzere, 'köşe yazarı'... 'Satın almak' da dünyanın bütün dillerinde 'parayı basıp sahip olunan şey' anlamına geliyor. 'Son verdi' fiili ise bu eylemin epeydir sürdüğünü anlatıyor...
Ne yapmış Bush? Gazeteci satın almaya son vermiş... Bush, konuyla ilgili basın toplantısında, 'Kabinedeki bakanlarımız, artık yorumculara para verilmeyeceğini anlamalılar; politikalarımız kendi ayakları üzerinde durabilmelidir' demiş... Hürriyet şimdi bunu yazıyor... Sizler de gazete okurusunuz; Hürriyet'te, daha önce, Bush'un gazeteci satın aldığına dair herhangi bir haberle karşılaştınız mı?
Oysa, konu bizim için bildik bir konu. Dahası, Irak'a savaşa hazırlandığı günlerde, Pentagon'un, Türkiye'de dağıtılmak üzere 200 milyon dolarlık bir 'medya fonu' ayırdığı yetkili ağızlar tarafından üstü biraz örtük ifade edildiğinde, bunun 'komplo teorisi' olduğunu ileri sürenler arasında Hürriyet'in yönetmeni Ertuğrul Özkök de vardı.
Görüşlerine değer verdiğim bir dostum, CHP kongresi vesilesiyle Hürriyet'te 'komplocu' ilân edilmeme kızdığımı fark edince, 'Öfkelenmekle yanlış yapıyorsun' diye yatıştırdı beni. Ona göre, yazılarında Mustafa Sarıgül'ü tutsa da Ertuğrul Özkök aslında bir 'gizli Baykalcı'; 'Hürriyet'in senin fotoğrafın eşliğinde sunduğu 'CHP'de komplo rüzgârı' haberini bir de bu gözle oku' dedi dostum. Dediğini yaptığımda, tespitinin pek de uçuk sayılmayacağını fark ettim...
Deniz Baykal, rakip olarak karşısına çıktığı ilk anda, Mustafa Sarıgül'ü 'yolsuzluk' dosyasıyla sarsmaya çalıştı. Oysa, Sarıgül, dosyadaki gerçek ne olursa olsun, Baykal tarafından o konuda suçlanabilecek biri değil. Baykal'ın başında olduğu CHP, geçen nisan ayında yapılan yerel seçimde Sarıgül'ü aday gösterip yeniden seçilmesini sağladı. Ayrıca, ihraç için sevk ettiği Yüksek Disiplin Kurulu da, her ne sebeple olursa olsun, dosyayı ceza vermeyi gerektirecek ciddiyette görmedi.
Mustafa Sarıgül'e karşı mücadeleyi 'yolsuzluk' zeminine oturtmanın mâkul bir yönü yok CHP ve Deniz Baykal için; tersine, insanlar, 'Aday gösterirken neredeydin?' diye sorabilirler, soruyorlar da... Yüksek Disiplin Kurulu'nun ceza vermeye yanaşmayan üyeleri arasında 'Baykalcı' bilinenler de var...
CHP içindeki mücadelede Deniz Baykal açısından rakibe karşı kullanılacak en sonuç getirici argüman, Mustafa Sarıgül'ün dışarının içeriye uzanan eli oluşu iddiasıdır. 'Sarıgül Amerika'nın adamı' denklemi fazla oturmuyor, ama 'Amerikalıların önem verdiği adam' havasını kendisi basmıyor mu, bu durum da, onu, başka hesaplarla ilintilemeyi kolaylaştırıyor...
1 Mart CHP'nin yakın tarihinde önemli bir kilometre taşı. Bazıları, 'Deniz Bey, tezkerenin reddedileceğini bilseydi, grubundan birkaç fireye izin verirdi' görüşünde; o görüşe göre, CHP yönetimi, parti olarak bir bütün halinde red oyu kullansalar bile, Ak Parti'nin sayısal üstünlüğünün tezkerenin geçmesine yeteceğini düşünmekteymiş... Tezkerenin reddedilmesi CHP yönetimi için de sürpriz olmuş...
İsterse öyle olsun. 1 Mart'ta tezkerenin reddedilmesi 'rövanş' gerektiren bir darbe ise, bu hayırlı darbeyi büyük çapta CHP'ye borçluyuz. Washington'da birileri olana kızıyorsa, en fazla Deniz Baykal'a yöneliyordur kızgınlıkları... 'Öfke baldan tatlıdır' demişler; kızgın insan her şeyi yapar, kızgın ABD'nin ne yapabileceğini Kuzey Irak'ta Türk subaylarına çuval geçirildiğinde görmedik mi?
Deniz Baykal da kurultay kampanyasını bu konu üzerine oturttuğunda derdini daha iyi anlatabildiğini gördü. Dikkat ederseniz, son zamanlarda, 'yolsuzluk' yerine 'CHP içerisine dışarıdan uzanan el' temasını işlemeyi yeğliyor Deniz Baykal... Sonuçta kararı delegeler verecek... Ertuğrul Özkök, yazılarında yerin dibine batırsa da, 'komplo' konusunu ön plana çıkartarak Deniz Baykal'ın kampanyasına destek sunmuş oldu...
Yabana atılır bir görüş değil bu.
Hürriyet'i yayınlayan grubun kendi bankası da var, ama herhalde en fazla iş yaptığı, bazı alanlarda ortaklıklar kurduğu için İş Bankası da önemli grup için... Manşetlere, 'Bunun ardında ne var?' sorusuna cevap arayarak bakanlar, son zamanlarda 'Baykal-karşıtı' yayınlarını görünce Hürriyet hakkında yanlış düşündüklerine hükmediyorlardır. İş Bankası yönetiminde, banka sermayesinde Atatürk'ün mirasını CHP temsil ettiği için, Deniz Baykal tarafından atanmış üyeler olduğu halde yapılıyor o cesur yayınlar...
Doğan Grubu önümüzdeki dönemde daha da büyüyecek... Bir Fransız şirketiyle birlikte Digitürk'e tâlip olduğunu açıkladı. Kiradaki Sabah için TMSF'ye teklif verdiğini kendi yazarları duyurdu; herhalde orada da yanına yabancı ortaklar alır. Star satışa çıktığında yabancılarla bir konsorsiyum da onun için kuracaktır... Cine-5'i de istiyor Aydın Doğan. Ortalıkta maaşını Aydın Bey'den almayan gazeteci kalmayacak gibi...
Bush'un bakanlarından maaş alan gazeteci Türkiye'de de var mı acaba? Pentagon'dan mı geliyordur acaba maaşlar? Varsa, Washington onların adlarını da bir gün açıklar mı? Amannn, ben de ne tuhaf şeyler düşünüyorum, 'komplo teorisyeni' miyim, neyim?