Sınıfta namaz kılan iki genç öyküsü
Yazılarında sık sık öykü ve fıkralarla mesaj vermeyi tercih eden yazar Hasan Pulur, bugün sınıfta namaz kılan iki gencin öğretmenlerinin hayatlarını nasıl değiştirdiğini anlattı.

Hasan Pulur'un köşe yazısı
GENÇLİK çağlarımızda, toplumsal eşitsizliğe isyan eden bizleri bir 'abimiz' yatıştırmaya çalışır, kabahati 'Felek'in üzerine atardı:
'Hey gidi Felek,
Kimine kavun yedirirsin
Kimine kelek' diye...
Bir başkası 'Felek'in marifetlerini daha da çoğaltırdı:
'Kimine ceket giydirirsin
Kimine de yelek!'
* * *
BİR de insanların eşit yaratılmadığını ispat için, 'Şu elin beş parmağına bak!' derlerdi:
'Hepsi farklı, kimi kısa, kimi uzun, kimi tombul, kimi sap gibi!'
Bir gün, Allah rahmet eylesin, bir arkadaş ters çıktı:
'Ne ulan! Bu Felek hep bize mi kelek yedirecek, ya da yelek giydirecek! Ya o parmakların hali? Biz de başparmak olsaydık, serçeparmağı olacağımıza!'
Diyeceğimiz şu ki herkesin kaderi bir başka...
'Vermez ise Mabut, neylesin Mahmut!' lafı boşuna mı söylenmiş?..
* * *
BAŞBAKAN Erdoğan'ın imam hatip okuluna nasıl yönlendirildiğini geçenlerde Sefa Kaplan'dan naklen yazdık...
Recep Tayyip Erdoğan, beşinci sınıfta okurken din dersinde öğretmen 'Namaz kılmayı bilen var mı?' diye sormuş, o da çıkmış kılmış, öğretmeni de onu sevmiş ve imam hatip okuluna gitmesini söylemiş. O güne kadar bu okulun adını duymayan Erdoğan, imam hatibi bitirmiş, yükseköğrenim yapmış, sonra da siyasete atılmış, Başbakanlığa yükselmiş, şimdi Çankaya eteklerinde, cumhurbaşkanı olacak diyorlar, biz öyle diyenlerdeniz.
* * *
PEKİ, sınıfta namaz kılmak her çocuğun kaderini böyle yönlendirir mi?
Örneğin Selahattin Demirci...
O annesini iki buçuk yaşında kaybettikten sonra, köy yerinde ilkokul olmadığı için Vezirköprü'de yaşayan teyzesinin yanına gitmiş, eniştesi beş çocuğu olan bir gece bekçisiymiş, onu da altıncı çocuğu yerine koymuş...
O da Vezirköprü'de ilkokulda okurken, Başbakan gibi, simit satmış, çörek satmış, ayakkabıları eskimesin diye hiç top oynamamış...
Bir gün sınıfta din dersi öğretmeni Lütfü Korkmaz, 'Namaz kılmasını bilen var mı?' diye sormuş, o çıkmış, köyde babasından öğrendiği gibi namaz kılmış...
Buraya kadar tamam, Başbakan'la benzerlik var, o da sınıfta kılmış, bu da...
* * *
AMA önemli bir fark var...
Selahattin Demirci'nin din dersi öğretmeni namaz kılan öğrencisine imam hatip okulunu göstermemiş...
O, imam hatip yerine, Çankırı'daki astsubay okuluna gitmiş, orayı bitirmiş, çeşitli yerlerde görev yaptıktan sonra 1997'de emekli olmuş, kendisi gibi emekli olan öğretmen eşiyle iki çocuğunu zar zor yetiştirmeye çalışıyorlarmış.
* * *
ARADA sırada da hayıflanıyormuş:
'Keşke benim de din dersi öğretmenim sınıfta namaz kıldırdıktan sonra başımı okşayıp imam hatibe gitmemi söyleseydi, ben de 25 yıl hizmetten sonra iş aramak zorunda kalmazdım. Hem belki, benim de çocuklarım, hayırlı dostların verdiği burslarla Amerika'da okuyup vatana millete faydalı iş tutarlar, genç yaşlarında iki buçuk milyon dolarlık gemi satın alan bir şirketin sahibi olurlardı...'
Bunları düşündükçe nasıl da kızıyor kendisine ve yaşıyorsa, Allah'tan uzun ömür, ölmüşse, rahmet dilediği öğretmeni Lütfü Korkmaz'a...
'Keşke ben de siyasete girseydim, aslanlar gibi meydanlarda siyaset yapabilseydim, Sayın Başbakan'ımızla aynı kader tuzaklarında sınanıp demokratik ortamlarda yetişseydim, tıpkı onun gibi laiklik bilincine sahip olsaydım...' diye.
* * *
EEEEE, olmuyor işte, beş parmak bir olur mu?
Hem Selahattin Demirci'nin din öğretmeni de hata etmiş, imam hatip okulunu tavsiye etmemiş...
Çocuk bu ne bilsin!
İstikbalin nerede olduğunu...
Atatürk ne demiş:
'İstikbal göklerdedir!' demiş...
Kim bilir, Anıtkabir'den doğrulup şöyle bir etrafına baksaydı, herhalde 'İstikbal imam hatiplerdedir!' derdi.
h.pulur@milliyet.com.tr
(Milliyet)