Nihat Genç'e göre Trabzon'un dramı
'Önümüzdeki yüzyılın siyasi tartışması çoktan başladı... taraflar sağ/sol ayrımı gibi ayrı kutuplarda yerlerini almaya başladı, ama, kavramsal yetersizlik yüzünden taraflar yerlerini bilmiyor. Ve tartışmanın adı dahi konulamıyor...'

'Ekonomik büyümenin ticarete faydası yok'. Bu laf benim değil. İktisat Profesörü Asaf Savaş Akat'ın. NTV'nin Trabzon'daki canlı yayınında söylendi.
Belki genç okurlar farkında değil, ama, önümüzdeki yüzyılın siyasi tartışması çoktan başladı.
Bu siyasi tartışmanın tarafları sağ/sol ayrımı gibi ayrı kutuplarda yerlerini almaya başladı, ama, kavramsal yetersizlik yüzünden taraflar yerlerini bilmiyor. Ve tartışmanın adı dahi konulamıyor.
İktisat Profesörü Asaf Savaş Akat'a Trabzon'da bir küçük esnaf: 'Bu nasıl ekonomik büyüme, bize yansımıyor!'... Asaf Savaş Akat'ın dili sürçtü. Kavramları karıştırdı. Ne diyeceğini izah edemedi. Diyelim ki boşluğa düştü... Ama benim sizlere derdimi anlatmak için ağzından kaçan bu saçmasapan söz fırsat oldu.
Akat şunları söyledi: 'Ekonomik büyümenin sizin ticaretinize bir faydası yok!'
İşte böyle saçmasapan bir dünyaya düştük. İktisat profesörleri dahi ekonomik büyümenin ticarete faydası olmadığını söylüyor. Bu cümle 'tarihe' geçecek güzellikte, anlatalım.
Bir tarafta 'ekonomi', bir tarafta 'ticaret' kelimesi. Bu kelimeler başka anlamlar mı taşıyor? Şunu mu demek istiyoruz, ekonomi büyüyor ama ekonomiye faydası yok. Değil.
Bir şeyin adını koyup tartışmaya cesaret edemiyor! Büyüyen holding ekonomisi... Dünyada ve ülkemizde iki ayrı ekonomik sistem var. İç içe yaşıyorlar ama biri diğerini yutuyor.
İki ayrı iktisadi zihniyet. İki ayrı iktisadi ideoloji. Verileri, tanımı, şekli, anlamı, malları, satışı, borsası, her şeyiyle farklı iki ayrı 'ekonomi'...
Nedir bu iki ayrı ekonomi? Birincisi, holding ekonomisi, diğeri küçük esnaf/küçük işletmeci ekonomisi...
Önce küçük esnaf ekonomisine bakalım. Tarihin ilk gününden beri var. Mal alır satarsın, değiştirirsin. Aldığını sattığını bilir, tanır, tartar! Küçük esnaf aldığı sattığı malı tanır, eliyle dokunur. Giren, çıkan, parasını, malını anında bilir. Ne geldi bilir, ne sattı bilir. Kimden geldi bilir, kime sattı bilir. Ürettiğinin başında, müşterisini tanır.
Ama en önemlisi muhasebesi gerçektir. Ne demek gerçek? Yani, alıp sattığı malların fiyatları, faizleri, ödemeleri, hepsi hakiki gerçek rakamlar'dır.
Peki holding ekonomisi nedir? Eski dünyalarda yoktu, kapitalizmle ortaya çıktı. Kapitalizmin son aşaması. Bir tür canavar. Dünyayı ve ekonomiyi nereye götürdüğünü kimse kestiremiyor.
Çünkü sanal ekonomi. Borsa, sanal. Spekülasyon üzerine kurulu. Holding sahipleri fabrikalarını dahi görmemiştir. Onlar, mallarına dahi dokunmamıştır. Çünkü onlar hisse senetlerini alıp satar. Müşterilerini yüz yüze değil anketlerle tanırlar. Ve bir holdingin yüzlerce oteli, madeni olabiliyor, üç/beş/on ayrı ülkede fabrikaları olabiliyor. Farklı ülkelerin farklı siyasal rejimlerinin farklı gümrük tariflerinden, faizlerinden, bankalarından girip çıkıyorlar.
Yani, mal, yatırım, servet, istihdam, tanımları, küçük esnafla aynı değil.
Küçük esnafın mal varlığının karşılığı ortada. Holdinglerin mal varlığını kimse ölçemez. Bunun için bir muhasebeci ve hukuk ordusunun aylarca çalışmasına ihtiyaç vardır.
Başka köklü değişimler de var, diyelim, mesela, holdinglerin başlarındaki adamlar iktisat kitaplarında bugün okutulan yatırımcı, işletmeci, müteşebbis tanımlarına sığmaz...
Çünkü artık 'risk' alan yok. Siyasi iktidarlar ve güçlü lobiler bu 'riskleri' günümüzde sıfırlamıştır. Oysa küçük esnaf her gün risk alır, bu yüzden her gün binlerce kepenk iner...
Yatırımın tanımı da değişmiştir. Bir patron yatırım yapmak için öz servetini, daha önce kazandığı/biriktirdikleriyle fabrika açmaz. Yatırım için bankaları kullanır, hatta, bankaların kararlarıyla ortak bir 'karar' oluşturur.
Bunun anlamı şu; parası olmayan yüzlerce adam da bankaya siyasi gücüyle gidip yatırım yapacak kredileri ucuzundan ve ağrısız başıyla alabilir, son otuz yılımızın holdingleşme serüveninde görüldüğü gibi.
Ayrıca holdingler, istihdamı biz yaratıyoruz, yatırımları biz yapıyoruz, ülkenin her şeyi biziz zihniyetini ve ideolojisini yaratıp ülke bütçesinden ve bankalarından ve siyasetinden sonsuzca faydalanırlar. Küçük esnafın aydını, partisi, adamı, gazetesi yoktur, kimse duymaz onu.
Neyse, bu tartışma uzun, Leman Dergisi'nde çok yazdım yoruldum.
Özetle, küçük esnafın ticareti başka şey, holdinglerin ekonomisi başka şeydir. Bu iki ayrı ekonomiyi aynı ekonomik veriler ve dil ile ölçemeyiz... Başka şeyler. Şunu bilelim, ülkemizde bu iki ayrı ekonomi savaş halindedir, büyük holdinglerin siyaseti, medyayı, imkanları ele geçirmiş, küçük esnafın işini bitirmektedir.
İşte büyüyen bu ekonomi holding ekonomisidir. Küçük esnafı yutarak, soykırımdan geçirerek, dağıtarak büyüyor. Küçük esnafı, malını dükkanını satıp kendi büyük mağazasında tezgahtar olmaya zorluyor. Küçük esnafa da büyük holdinglerin arka kapılarındaki çöplerini eşeleyip hurdalarını satmaktan başka şans kalmıyor.
Siyasi anlamları da farklı toplumsal anlamları da farklıdır. Şöyle, holdingleri üç/beş kişi yönetir, o halde demokrasiye basınç uygulayan, katılan üç/beş kişidir. Kredileri, teşvikleri, vergileri kendilerine yontar. Üç/beş holding ülkeyi yönetmeye başlar.
Küçük esnafın sayısı milyonlarcadır, bu, demokrasiye milyonlarca insan katılıyor demektir. Bütçenin imkanlarını küçük esnafa ağırlıkla vererek hakkaniyetli bir bölüşüm, sosyal denge ve cart curt, demektir.
Yani, varoluşları, yapıları, anlamları, siyasetleri ve ideolojileri tamamen farklı iki ayrı ekonomi ortada büyük bir dünya savaşı veriyor: Bir yanda holding ekonomisi, diğer yanda küçük esnaf ticareti...
ABD'nin küreselleşme dediği şey de elindeki üçyüz büyük holdingin dünyanın bütün mallarını, madenlerini, imkanlarını ele geçirme savaşıdır.
Bu konuya çok çalıştım, ayrıntıları başka yazıya...
En büyük farklılıkları şunlardır:
Holdingler gidip tarladan ürün satın almaz. Bunu küçük esnaf yapar. Çünkü holding tarlanın kendisini satın alır, çiftçiyi iptal eder...
Holding tarladan aldığı malı nakliyeci esnafına da taşıtmaz. Bunu küçük esnaf yapar. Çünkü holding, nakliyecileri de kendi satın alır...
Hatta holding malını satmak için büyük gazeteler ve yayın organlarını ele geçirir. Oysa gazetecilik 'genelin hukuku' ve 'evrensel ahlak'ın konusudur. Olsun, mallarını satmak için istediği siyaseti yapar, över, eleştirir, ona kalmış.
Özetle.
Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş büyük kulüplerdir. Başlarında büyük kulüp kelimesi yazılır. Büyük olduklarını habire söylüyor ve böylece teşvik onlara... Arsa tahsisi onlara. Krediler onlara. Devletin imkanları büyük kulüp oldukları için sınırsızca onlara.
Ama topu sahada oynayan Trabzonspor. Harbi top oynamayı ipleyen kaldı mı hala...
Top oynamak yetmiyor artık. Topu holdingler, büyükler oynuyor.
Bugünkü milli takıma sokak arasından beş/altı futbolcu veriyor Trabzonspor, kimin umurunda. Genç takım takviyeli lise takımı dünya şampiyonu, ikincisi, kimin umurunda.
Oysa bu gençler sayesinde yabancı futbolculara ülke ekonomisi daha az para ödeyecek...
Ayrıca Şenol Güneş Türkiye'yi dünya üçüncüsü yaptı, yine büyük olmadı, ayrıca, futbolu vahşi bir hırsla oynayan Trabzonlu gençleri Şenol Güneş, efendice, usulca oynatmayı başarıyor. Kimin umurunda...
Yani, ekonomi büyüdükçe biz bu maçı alamayacağız... Bu büyük kulüpler 'büyük' adlarıyla bu maçları bizden alıp Avrupa'ya açılabilecekler mi? Hayır. Ancak Avrupa'nın büyük isimli ve çok kullanılmış futbolcu eskilerini alıp zaman zaman artistik çıkışlar yapabilirsin, hepsi bu...
O halde, Ağla Trabzonspor!.. Maçları artık holdingler bağlıyor!..
Yazımın ana fikri şu: Kulüpler büyüdükçe futbol küçülüyor, kulüpler büyüdükçe ahlak yok oluyor, kulüpler büyüdükçe adalet yok oluyor, kulüpler büyüdükçe insanlığın neşesi, keyfi, arzusu, oyunu kayboluyor!..
Sonuç. Trabzon'daki esnafın sorusunu şöyle düzeltelim: 'Asaf bey topu biz oynuyoruz ama hep kaybediyoruz neden.'
Asaf Savaş'ın doğru cevabı şu olmalıydı: 'Siz hep çalışacaksınız ama hep başkaları kazanacak.'
O halde Türkiye'de iki tane siyasi düşünce var. Biri borsadan bağırıyor: 'Yaşşa Fenerbahçe.'
İkincisi, tribünler takıma sahip çıkılması için canhıraş bağırıyor: 'Ayağa kalkmayan Fenerli olsun.'
Küçük esnaf, küçük işletmeci bizim takımımızdır. Kardeşlerim, partilerimizle dergilerimizle takımımıza sahip çıkalım, ayağa kalkalım.
NİHAT GENÇ - 05.05.2005