Gâzi Pozitivist miydi?
Filozof Comte'nin temelini attığı Pozitivizm, dini inancın aşılması gereken bir hâl olduğunu savunarak insanlık dinini savunup, bilimsel bilginin tartışılmayacağını esas alıyor. Peki Gâzi Mustafa Kemal de pozivist miydi?

POZİTİVİZM NEDİR?
Pozitivizm, bir epistemoloji, bir doğa ve bilim teorisi, fakat aynı zamanda bir politikadır; bilimler politikası ve bilimlerle politika.
Fransız filozofu Auguste Comte 'un (1798-1857) 1830- 1842 yılları arasında 6 cilt olarak yayınladığı Cours de Philosophie Positive (Pozitif Felsefe Dersleri) adlı eseriyle pozitivizmin temelleri kuruldu. Comte'un daha sonraki yıllarda yayımladığı diğer eserlerle gelişimini sürdüren pozitivizmin başlıca esasları şunlardır:
İnsan düşüncesi ilerlemektedir. Comte bu tezini üç hal kanununa dayandırır. Bu temel kanuna göre, insanlık tarihinde düşünce kaçınılmaz bir zorunlulukla üç halden geçerek ilerlemiştir. Bu haller (ya da evreler) sırasıyla, teolojik hal, metafizik hal ve pozitif (müsbet- isbatlı-) haldir. Comte, üç hal kanununun sadece insanlığın genel düşünce tarihinde değil, bilgimizin her branşında ve hatta her bireyin kişisel tarihinde de geçerli olduğunu ileri sürmüştür. 'Hepimiz, çocukluğumuzda ilahiyatçı, gençliğimizde metafizikçi ve olgunluk devremizde fizikçi (yani müsbet felsefeci) olduğumuzu hatırlamaz mıyız?'.
Teolojik evrede insanlar doğa olaylarının oluşumunu önce çok sayıda tanrıya, sonra da tek ve kişisel bir tanrıya atfederler. Tek tanrı fikrinin doğuşuyla teolojik evre en yüksek aşamasına ulaşır. Metafizik evrede doğa olayları soyut güçlere, pozitif aşamada ise doğa kanunlarına atfedilir. Teolojik evredeki toplum askeri toplum, pozitif evredeki toplum ise sanayi toplumudur.
Pozitivizm insanlık tarihini esas olarak bir entelektüel gelişim tarihi olarak görür. Bu gelişimin itici gücü de her zaman bilim olmuştur. Uygarlık tarihi de entelektüel olarak mükemmelleşmenin ve entelektüel güçleri doğaya uygulamadaki başarıların tarihidir.
Pozitivizme göre, bilim dallarının gelişiminin de hiyerarşik ve evrimsel bir süreci vardır. En temel bilim matematiktir. Zorunlu olarak ilk o doğmuştur ve diğer bilimlerin gelişebilmesinde temel oluşturmuştur. Basitten karmaşığa doğru diğer bilimler, astronomi, fizik, kimya, biyoloji ve sosyolojidir. Sosyal fizik olarak da adlandırılan sosyoloji, son derece karmaşık bir bilimdir fakat değişmeyen kanunlar aracılığıyla toplumlar tıpkı bir doğa olayı gibi incelenebilir ve kesin sonuçlara ulaşılabilir.
İNSANLIK DİNİ
Comte'a göre, henüz yeterince gelişmiş olmayan sosyolojinin nihai amacı budur. Böylece kesin bilimsel kanunlar aracılığıyla insan toplumları tahlil edilebilir, anlaşılabilir, öngörülebilir (pozitivizmin temel sloganlarından biri de 'güç kazanmak için öngörmek, öngörmek için bilim'dir), yönetilebilir, yönetilmelidir ve ilerletilmelidir.
Auguste Comte böylece felsefi sisteminin son aşamasına ulaşır ve bilimle ilerletilebilecek ve ilerletilmesi gereken toplumun esaslarını öngörür. Toplumda hak yok görev vardır. İnsanlar kendileri için değil başkaları için yaşamalıdır. Tarihte her şey olması gerektiği için olmuştur. Bu nedenle de hiçbir şeyin yıkılması gerekmez. Bu yüzden devrimlerle değil düzeni koruyarak ilerlemek gerekir. Pozitivizmde ilerleme, düzenin ilerlemesi ve düzen içinde ilerlemedir. Dinin toplumda çok önemli bir rolü vardır ve olmalıdır.
Ancak pozitivizmin dini klasik tek tanrılı bir din değil, insanlık dinidir (La religion d'Humanité) . Bu dinde tanrının yerine insanlık geçirilmiş, dinin ilkeleri yerine de bilimin ilkeleri koyulmuştur. Auguste Comte, insanlığın normal olarak dogmatizme eğilimli olduğunu düşünüyordu (bu fikrinde haksız da değildi). İnsanlığın bu zaafını, bilimin lehine kullanmak gibi bir düşünceyle, bilimi bir dogma konusu haline getirmiştir. Böylece en uyuşamayacak iki şey, bilim ve dogma , ideolojik, felsefi ve politik bir sistemin iki temel bileşenini oluşturmuş oluyordu.
Ancak bu uyuşmazlık esasa ilişkin değildir. Çünkü pozitivizmin dogmalaştırılmaya müsait bilim anlayışı ile bizim bugünkü bilim anlayışımız arasında çok önemli bir farklılık vardır. Pozitivizmin bilim anlayışına göre, bilim, doğa ve toplumdaki olguların niçin geliştiğiyle değil, ancak ve sadece nasıl geliştiğiyle ilgilidir.
Bilim doğadaki olgular arasındaki ilişkiyi betimlemekle yükümlü ve sınırlıdır. Bir olgunun niçin oluştuğunu araştırmak bilimin görevi olmadığı gibi, başarabileceği bir şey de değildir. Zira içsel etken veya nedenlerin kesin yanıtlarının bulunması olanaksızdır ve zaten bu, metafizik alanına giren bir husustur. Bilimsel doğrular, ancak ve ancak doğrudan gözlemleme ve deneye tabi tutulma sonucunda elde edilen doğrulardır ve bu şekilde elde edilmiş doğrular, değişmeyen, kesin doğrulardır. Epistemolojik olarak pozitivizmin bu yargıya varması kaçınılmazdır, çünkü olguların en olası ve alternatif (başka olası) nedenlerini araştırmadığı, gözlem sonuçları sadece betimleme açısından önem taşıdığı için (gözlem, deney ve ölçme hatası yapılmadığı sürece), betimlemelerin değişik versiyonları da söz konusu olamayacaktır.
POZİTİVİZM -ELEŞTİREL REALİZM
Pozitivizm, bu özelliğiyle bilimin kesinsiz olduğunu öngören bilimsel (veya eleştirel) realizmle tam bir zıtlık içindedir. (Gözlem ve deneyle doğrulanmış bir önerme, pozitivizme göre geçerli ve kesindir. Realizme göre ise geçerli fakat kesinsizdir.) Günümüz bilimi veya eleştirel realist düşünce, evrendeki her şey bilinmedikçe kesin, nihai ve mutlak doğrulara ulaşılamayacağını öngörür. Auguste Comte ise bilimin kesinliğine o denli inanmıştı ki, olasılıklar teorisinden nefret ediyor, onu bilim için bir tehdit olarak görüyor ve psikolojiyi de bir bilim olarak kabul etmiyordu.
19. yüzyılın ikinci yarısında başta Fransa olmak üzere tüm Avrupa'da önemli etkiler yaratan pozitivizm Latin Amerika ülkeleri ile Osmanlı Devleti'nde de etkili olmuştur. Pozitivizmin Avrupa'da etkili olamayan insanlık dini kurumu, Brezilya 'da kısmen başarılı olmuş, bu ülkedeki pozitivist gelişmeler, insanlık dini kiliselerinin kurulması noktasına kadar gelebilmiştir. Bugünkü Brezilya ulusal bayrağında yazılı olan 'Düzen ve İlerleme' vecizesi, pozitivizmin temel sloganlarından biriydi. Pozitivizmin Avrupa'daki olumlu etkisi, bilim ve eğitim alanında olmuştur. Gözlem ve deneye önem verme düşüncesi gelişmiş ve bilimsel eğitim yaygınlaşmıştır.
Özel ve genel görelilik kuramlarıyla, kuantum kuramlarının geliştirilmesi, pozitivizmin ideolojik ve felsefi anlamda sonunu ilan etmişti. Fakat pozitivizmin etkisi bir süre daha devam etmiştir.
TÜRKİYE'DE POZİTİVİZM
Türkiye'de pozitivizm, İkinci Meşrutiyet'in öncesindeki yıllarla, sonrasında etkili olmuştur. Türkiye'deki pozitivizmin en kesin, kararlı ve yönetici siması Ahmet Rıza Bey 'dir. Auguste Comte'un Paris'te şimdi müze ve kütüphane haline getirilmiş olan evinin (Monsieur le Prince sokak, no: 10) salonunda pozitivizmin 40 kadar önemli simasının portreleri arasında Ahmet Rıza Bey'in portresi de yer almaktadır.
Ahmet Rıza Bey, Paris'te Türkçe ve Fransızca olarak yayımladığı Meşveret dergisiyle etkili olmaya çalışmış, İkinci Meşrutiyet'ten sonra 3 yıl süreyle yaptığı Meclis-i Mebusan başkanlığı sırasında da özellikle ülkenin eğitim politikasını etkilemiştir. Pozitivizm Osmanlı Devleti'nde özellikle Harbiye ve Tıbbiye gibi okullarda etkili olmuştur. Devrim öngörmemesi ve ilerleme fikrine sarılması yüzünden pozitivizm, Osmanlı ülkesini parçalanmadan birlik içinde ilerletme ülküsüne bağlı Osmanlı aydınlarına cazip bir ideoloji olarak görünmüştür.
Ahmet Şuayip , diğer önemli pozitivistlerden biridir. Servet-i Fünun dergisi yazarlarındandır. İkinci Meşrutiyet'ten sonra, Maarif Meclisi üyeliği ve İstanbul Maarif Müdürlüğü yapmıştır. Auguste Comte için 'asrımızın en büyük hadim-i efkârı ve Descartes'tan sonra Fransa'nın en büyük mütefekkiridir', demiştir.
Matematikçi ve bilim tarihçisi Salih Zeki Bey ise başlangıçta pozitivist, fakat daha sonra realisttir. O yıllarda karısı olan Halide Edip Hanım ile birlikte Ulum-i İktisadiyye ve İctimaiyye Mecmuası 'nda (Ocak 1909) yazdıkları Auguste Comte ve felsefesini tanıtan yazılarında 'Comte'un tarihi tahlil usulü ve tabii bilimlere özgü pozitivist felsefesi ilelebed yaşayacaktır' demektedir. Ama daha sonra (1915-1916'da) o dönemin bilimsel realizminin en önemli temsilcisi sayılabilecek ünlü Fransız matematikçisi ve epistemologu Henri Poincaré'nin Bilim ve Hipotez, Bilimin Değeri, Bilim ve Metot gibi eserlerini Türkçeye çevirmektedir. Hayranı olduğu Poincaré, Auguste Comte'u ve pozitivizmi şiddetle eleştirmektedir.
POZİTİVİZMİN İZLERİ
Erken Cumhuriyet döneminde pozitivizmin aktüel bir etkisinden bahsetmek oldukça zor görünmektedir. Ziya Gökalp 'in E. Durkheim 'dan çok etkilenmiş olmasından hareketle Darülfünun'da bir pozitivizm etkisinden söz etmek mümkün gibi görünüyorsa da, bu etkinin önemli bir düzeyde olmadığı açıktır. Ayrıca genel olarak pozitivistler arasında gösterilmekle birlikte Durkheim'ın tam bir pozitivist olmadığı da dikkate alınmak zorundadır.
Erken Cumhuriyet döneminin pozitivist olarak nitelendirilebilecek tek siması, Darülfünun Edebiyat Fakültesi mantık müderrisi Halil Nimetullah Bey 'dir. Halil Nimetullah Bey, 1930 ve 1931 yıllarında bazı dergilerde pozitivizmi tanıtan birkaç yazı yayınlamışsa da bu yazıların etkili olduğunu söyleyebilmek imkânsızdır.
Osmanlı dönemi dahil olmak üzere, 1952 yılına kadar Türkiye'de Auguste Comte 'un hiçbir eseri türkçeye çevrilmemiştir. Filozofun Le Catéchisme Positiviste (1852) adlı eseri bu geç tarihte (yani kitabın birinci baskısından yüz yıl sonra) Milli Eğitim Bakanlığı'nın Dünya Edebiyatı'ndan Tercümeler; Fransız Klasikleri serisinden yayımlanmıştır. Pozitivizmin İlmihali adındaki kitap, çevirmeni Peyami Erman 'ın eleştirel bir önsözüyle çıkmıştır. 1952'den günümüze kadar da Auguste Comte'un başka bir eseri dilimize çevrilmemiştir.
Erken Cumhuriyet dönemi pozitivist yayınlar bakımından çok zayıf olmakla birlikte, yeni bilimsel düşünce ve metotların açıklanması ve yayılması bakımından hiç de sönük değildir. Darülfünun Fen Fakültesi dekanı matematikçi Hüsnü Hamid (Sayman), Darülfünun'da fizik (elektrik) müderrisi, Mühendis Mektebi'nin eski müdürü Mehmet Refik (Fenmen) ve Mühendis Mektebi'nde matematik müderrisi Kerim Erim beyler, 1920'li yıllar boyunca, Einstein'ın özel ve genel görelilik kuramını tanıtan çok sayıda yayın yapmışlardır. Gerek akademik, gerekse popüler düzeyde yayınlarla ve konferanslarla yeni bilimsel gelişmeleri, metotları ve düşünceleri anlatmışlardır. Hatta Kerim Erim Bey, 1930 yılında Einstein ile özel bir söyleşi yapmayı da başarmış ve bu söyleşisini daha sonra Mühendis Mektebi Mecmuası 'nda yayımlamıştır.
Bu çalışmalar gelişmekte olan yeni bilim anlayışının kavranması ve benimsenmesinde çok etkili olmuştur.
ATATÜRK POZİTİVİST MİYDİ?
Atatürk, hiç kuşku yok ki, gençliği ve askeri okullardaki eğitimi sırasında pozitivizmden etkilenmişti. Cumhuriyeti kuran kadroların mesleki ve yüksekeğitimlerini yaptıkları yıllar, Osmanlı döneminde pozitivizmin etkisinin en yüksek olduğu yıllardır. Dolayısıyla bu kuşak bilimi esas alma, gözlem ve deneye önem verme ve toplumsal ilerleme fikrine sahip olma doğrultusundaki temel eğilimlerini pozitivizm etkisiyle kazanmışlardır. Ama hemen hepsi pozitivizme eleştirel yaklaşmış ve onun esasları konusunda seçici davranmışlardır.
Atatürk'ün pozitivist olduğu iddiası tamamen bir galat-ı meşhurdan (herkesin doğru sandığı yanlış) ibarettir. Atatürk yukarda belirtmeye çalıştığımız pozitivist esaslardan hangilerini savunmuştur? Sadece ülkeyi bilimle yönetme ilkesini. Ancak bu ilke tek başına pozitivist bir ilke değildir. Nitekim Atatürk bu ilkeyi bir realist olarak benimsemiştir. Ne ülkenin bilimle yönetilmesi, ne de ilerleme taraftarlığı sadece pozitivist ilkeler değillerdir.
Atatürk'ün TBMM'de yaptığı bir konuşmada Auguste Comte'u eleştirdiğini ve düşüncelerini çok aşırı bir noktaya götürdüğünü söylediğini biliyoruz. Kaldı ki, hemen her şeyi devrimlerle yapan bir liderin, devrimlere karşı bir ideolojinin taraftarı olduğu nasıl söylenebilir? 'Ben manevi miras olarak hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış düstur bırakmıyorum' derken kastettiği şey nedir? Atatürk pozitivist değil, realist bir liderdir.
NOT: Alıntılar Osman Bahadır'ın Pozitivizm hayaleti ile bilime saldırı odası adlı makalesinden yapılmıştır.