Kanıt'ın oyuncuları: İz bırakmayız

Her hafta farklı bir cinayeti çözüyor, katillerin izini sürüyorlar. Kanıt dizisinin başrol oyuncuları 'katillere değil polise iş öğretiyoruz' diyor.

Kanıt'ın oyuncuları: İz bırakmayız
Kanıt'ın oyuncuları: İz bırakmayız
GİRİŞ 10.04.2011 06:31 GÜNCELLEME 10.04.2011 06:31
Bu Habere 2 Yorum Yapılmış

Salih Zengin'in haberi

Her hafta farklı bir cinayeti çözüyor, katillerin izini sürüyorlar. Bu farklı ve heyecanlı format haliyle meraklıları ekran başına kilitliyor. Kanal D ekranlarında yayınlanan Kanıt dizisinin başrol oyuncuları Engin Benli, Deniz Celiloğlu ve Seben Koçibey, "Bu dizideki tecrübemizle suç işlesek kolay kolay yakalanmayız. Biz katillere iş öğretmiyor, polislere yol gösteriyoruz." diyorlar.

Çocukluğunuzda bugün oyuncu olacağınıza dair bir kanıt var mıydı?

Engin Benli: İlkokul şiir okumalarıyla, ortaokulda tiyatro müsamereleriyle başladı benim için. Kırık olan bazı derslerim tiyatro sayesinde düzelmiştir yani. Meslek lisesi okudum. O zamanlardan beri taklit yeteneğim vardı. Öğretmenlerim 'Hadi taklit yap' filan derlerdi. Herkesin taklidini yapardım.

Deniz Celiloğlu: Benim taklitle hiç alakam yoktu. Taklit ediyorum, öyleyse ileride oyuncu olacağım diye zanneden arkadaşlar var. Bir çocuk oyuncu olacağını pratik zekâsıyla ve sosyal derslere yatkınlığı ile belli eder.

E.B.: Ama senin okuduğun dönemle benim okuduğum dönem çok farklı.

D.C.: Sana söylemiyorum zaten. (Gülüşmeler) Okuldaki tiyatro kolu ile başladım ben de. Zaten başka türlü başlanmıyor ki! Annen baban tiyatrocu değilse başka şansın yok. Sonra bu işi gerçekten bırakamayacağımı anladım. Artık kendimi bununla ifade eder buldum.

Seben Koçibey: Benim bu dizi ilk oyunculuğum zaten, bende hiç olmadı.

Birçok polisiye dizisi varken neden Kanıt?

E.B.: Tamamen zamanlamayla ilgili, illa bu dizi olsun diye bir tercih etmedim. Yazın, boş bir sezonda başladı zaten, yaz dizisi idi. Çok sevdiler, devam etti. Devam edeceğini düşünmüyordum. Maddi tarafı da önemli, çok fazla olmasa da... (Gülüşmeler)

D.C.: Üç sene oldu konservatuardan mezun olalı. Bir gün bir yerde rol alacağımı biliyordum. Paraya da ihtiyacımız var. Bir devlet kurumuna bağlı değilse, kendi mesleğinden geçinemeyen tek insan grubudur tiyatrocular. Kurum tiyatrolarını istemiyorum bu aralar. Abdullah Oğuz'un ismi de etkili oldu bu işi seçmemde. Dizinin bu kadar tutacağını sanmıyordum. 'Zaten birçok polisiye dizisi var, neden bu tutsun ki?' diyordum. Ama sonra Kanıt, bilimsel yaklaşımı ve senaryodaki ciddiyetiyle ortaya koydu. Çünkü diziler birkaç bölüm sonra ilişkiler laçkalaşmaya başlar. Seyirciler için alışılageldik hikâyeler yok.

ABD'de kriminoloji eğitimi almış birisiniz Seben Hanım. 'Mesleğimi bu dizide göstereyim' düşüncesiyle mi dahil oldunuz?

S.K.: Dizi gerçeğe yakın, polisiye dizilerinden farklı bir konumda olduğu için tercih ettim.

Bir tatmin duygusu yaşattı mı dizi?

S.K.: Amerika'da çok yapmak istediğim mesleğimi yapamadım. Abdullah Oğuz, böyle bir imkân sundu. Mesleğimi tatmin ediyorum.

Bu bir dizi mi sizler için yoksa toplumsal sorumluluk projesi mi?

D.C.: Belgesel drama dedikleri tarzda bir iş bu, Türkiye'de galiba böyle bir iş yoktu daha önce. Sadece sosyal sorumluluk projesiyle seyirciyi çekemezsiniz. Bir televizyonculuk zekâsıyla çekici hale getirilen bir iş bu.

E.B.: Bilimsel bir tarafı da var sonuçta. İnsanlar bizlerin özel hayatlarında neler yaptıklarını merak etmiyorlar.

Seyirciyi Kanıt'a bağlayan şey sadece merak unsuru mu? Yoksa herkesin içinde bir seri katil mi var? (Gülüşmeler)

E.B.: Türkiye, konumu ve sosyal durum açısından çok gelişmiş bir ülke değil. En ufak bir şeyde sinirlenen ve nevri dönen bir toplumuz. Kimse 'şunu şöyle öldüreyim' diye düşünmez ama birden nevri dönüp 'Sen bana mı baktın lan?' diye adam vuranlar da var. Herkesin içinde bir katil olduğuna inanıyorum. Bunu tutan din, ahlak, aile ve toplumdur. Dizi bir özeleştiri yapıyor, dengede tutuyor.

Bu dizi içinizde neyi ortaya çıkardı peki?

D.C.: Her projede yaptığım işle ilgileniyorum. Oyunculuk adına beni ne kadar geliştirdi, ne kadar tatmin etti ona bakıyorum. Hayatımda bir tecrübe basamağı olarak görüyorum.

E.B.: 25 yaşında Eskişehir'den mezun olduktan sonra hayatımda hep tiyatro vardı, öyle de olsun istedim zaten. Arkama dönüp baktığımda birçok oyuncunun oynayamayacağı rolleri oynadım. Tiyatroda ne kadar iyi olursan ol, kamera karşısında saçmalayabiliyorsun. Çok aptal hissediyorsun kendini. Senaryo geliyor ve karakter hakkında bir alt metin filan yok. Hemen ezberleyip oyuna dahil oluyorsun. O da benden çıkan bir rol ama o durumdaki Engin'den çıkan bir şey bu.

S.K.:Dizi bittikten sonra oyunculuk yapmam.

Polis rolü üzerinize yapışacak sanırım?

D.C.: Yapışır. (Gülüşmeler) Aynen öyle.

E.B.: Kendimi kötü hissettiren şey de bu. Kocaeli'nde bile çok iyi bir tiyatro izleyicim olmasına rağmen kapı komşumun beni tiyatrodan değil de televizyondan tanıyıp 'Aaa Komiser Orhan' demesi enteresan.

D.C.: Tiyatro oyunumla ilgili haberlerde bile buradaki rolüme atıfta bulunuluyor. Millet de zannediyor ki ben dizilerde oynuyorum da bir de tiyatro yapıyorum. Polislik, üzerimize yapışacak elbette. Manavı da oynasanız aynı bitirim tarzı isteyecekler. Yapımcı zannediyor ki, insanlar bu karakterde sevdiler, başkasını beğenmezler diye düşünüyorlar. İyi oyuncu ne karakteri verirsen onu oynar. Ama sen gidip mankenleri oyuncu yaparsan hep aynı rolü verirsin işte!

Hiç tecrübesi olmayan Seben Hanım'ın oyunculuğunu nasıl buldunuz?

D.C.: Bana laf düşmez tabii, oyunculuk göreceli bir şey. Açıkçası ilk geldiğinde 'Acaba nasıl olacak, zorlanacak mı?' diye düşünmüştüm. Gerçekten şaşırdım, altından kalktı.

E.B.: Oyunculukta 'oldum' diye bir şey yok zaten. Hepimizin hâlâ bir sürü hataları var. Sürekli yeni bir sınava girmek gibi oyunculuk. Seben'in oyunculuğu şimdi gayet iyi.

Dexter dizisini izlediniz mi?

E.B.: Çok fazla TV izlemiyorum. Zaten, vakit de olmuyor. Karım ve oğlumla vakit geçiriyorum. Film alıp izlemeyi daha çok seviyorum.

D.C.: Bir iş gerçekten sevilip tutuluyorsa bunun altındaki hikâye ve çekim etkili. Türk dizisi izlemeyi sevmiyorum, sıkılıyorum. 90 dakikalık bir diziyi kaliteli çekmek mümkün değil. Bir yerden fire verirsiniz mutlaka. Dexter, CIS dizileri 45 dakika ve bir haftada kaliteli şekilde çekersiniz. Onları izlerken keyif alıyorum. Bizim dizilerde bir özensizlik var.

Oynadığınız rollerle benzeşir misiniz?

D.C.: Belki de kendisiyiz. Bir oyuncunun karaktersiz olduğuna inanırım. Her karakteri içerisinden rahatlıkla çıkaracak esneklikte birisidir oyuncu. Her oyuncunun içinde katil de, çocuk da, pısırık adam da vardır.

E.B.: Ben deli dolu bir adamımdır aslında. Orhan gibi olaylara görsel bakan, düşünen, sorgulayan birisi değilim.

S.K.: Benim için kolay aslında. Kendimi oynuyorum, rol yapmama gerek kalmıyor.

Size polis muamelesi çeken var mı?

E.B.: Ooo çok oluyor, 'başkomiserim' diyen polisler de var, 'az önce buradan yardımcınız Komiser Selim geçti' diyenler de...

D.C.: Bir polisle karşılaştım. Bana 'Hiç sevmiyorum arkadaş sizin diziyi, katillere iş öğretiyorsunuz. Katil olsam ne yapacağımı biliyorum artık' dedi. 'Sen yanlış yerden almışsın, biz polise de yol gösteriyoruz.' dedim.

E.B.: Bir yol gösteriyor gibi ama hapishanenin de yolunu gösteriyoruz. Sonuçta yakalanıyor suçlu. Hiçbir cinayet kusursuz değildir.

D.C.: Mutlaka arkada bir delil bırakır katil. Olay, o bağı görebilmekten geçiyor. Kayseri'de yaşanan çocuk cinayetinde Türk polisinin inanılmaz başarısı var. 200 bin insanı sorgulayarak sonuca ulaştılar.

S.K.: 2005 senesinde buradaki cinayet masası ile bir araştırma yapmıştım. Bizim polisler çok hızlı, ABD'de bu kadar hızlı değil. İmkânlarımız az olmasına rağmen çok iyiyiz.

39 bölümlük tecrübeyle suç işleseniz, iz bırakmadan sıvışabilir misiniz?

E.B.: Çok zorlarız polisleri cidden.

D.C.: 'Nereden neyi bulabilirler'i, 'nereye geçebilirler'i tahmin ederek uğraştırırız yani.

E.B.: Bunun için psikopat olmak lazım.

S.K.: Ben % 99,9 iz bırakmam. 

Nalbur cinayeti beş yıl daha sürecek, bir nalburla anlaştık...

Ne öğrendiniz diziden? Kendi kendinizi de sorgular mısınız?

D.C.: Polis olacak ve cinayet masasında çalışacak polis arkadaşın gerçekten sağlam bir iradeye sahip olması lazım. Çok sabırlı olmalı. Kendi kendimi de çok sorgularım elbette. Bunu kendime huy edindim. Yaşarken görevim bu. Yoksa ottan, çiçekten farkımız olmaz.

E.B.: Sorgulamak, bazen de zarar verici bir şey aslında. Çok parçalayabilir, kişilik bölünmesi yaşayabilirsiniz. Dönem dönem sorguluyorum kendimi. 30 yaşına kadar sorgusuz sualsiz, kafama göre takıldım. Hayatın sizi bir yere götüreceğine inanırım. Ama evlenip çocuk sahibi olduktan sonra sorgulamaya daha çok başlıyorsunuz.

S.K.: Ben de sorgularım kendimi. Her gün sorgulamam ama ara ara düşünürüm.

İnsanın kendini çözmesi, bir cinayeti çözmesinden daha mı zor?

D.C.: Evet daha zor. Çünkü cinayete on dakikada karar veriliyor, beş dakikada işleniyor. Ama hayat öyle değil. Her anı kararlarla dolu hayatın. Her soru, bir başka soruya bağlanıyor. Cinayet küçük, lokal bir olay.

Polis olmak ister miydiniz peki?

D.C.: İstemem. Çünkü yapacağım işte yalnız başıma, daha bireysel ve içe dönük işleri tercih ederim. Birilerinin sorumluluğunu alabilecek derecede bir insan değilim.

E.B.: Bütün polislerin ve askerlerin isteyerek bu mesleği yaptıklarını düşünmüyorum. İnsanlar hayatlarını devam ettirmek için bu mesleğe giriyorlar. Çok iyi asker ve polislerimiz var ama bu mesleği seçmek zorunda kalan, çok dar gelirli aileden gelen insanlar da var. Liseden mezun olduktan sonra 'Ben polis olacağım' dedim, hayatımı kurtarmak için. Subaylık sınavına da katılmıştım. Her türlü, yırtmış insanla uğraşıyorsun, zor bir şey. Normal insanlarla uğraşmıyorsun ki? Gerçekten pis bir meslek. Bu işi onurlu yapan insanları da alkışlamak gerekiyor.

Birkaç bölümdür nalbur katili bulunamadı. Bulunacak mı?

E.B.: Hayır, beş yıl kadar sürecek.

S.K.: Bir nalburla anlaştı da yapım şirketi... (Gülüşmeler)

Bu dizideki oyunculuğunuz neyin kanıtı?

E.B.: Paranın... (Gülüşmeler)

D.C.: Yurtdışındaki gibi kaliteli işler ortaya koyma gerekliliğinin kanıtı oldu. Oyunculuk kariyerim açısından gördüğüm şey bu.

E.B.: Herkesin farklı olduğunu görüyorsun ama herkesin farksız olduğunu anlıyorsun yani...

S.K.: 'Bu iş çok zevkliymiş'in kanıtı oldu.

Zaman- Pazar

YORUMLAR 2
  • sert tepki 14 yıl önce Şikayet Et
    Kimse Polise İşini Öğretemez. Dizi filmlerle gerçekleri birbirine karıştırıp kendilerini rollerine fazla kaptıran bu kişileri, gerçek hayatta bir olay içerisinde gördüğümüzde ne hale geleceklerini merak ediyorum. Polislik Eğitimi Ancak Başka polislerden alınarak, yaşayarak öğrenilen ve gelişen bir meslektir. O dizide bulunan Sevil ATASOY hanımda dahil hiç kimse Polise bir şey öğretebilecek bilgi birikim ve vizyona sahip kişiler değillerdir. Polisler işini dizi filmlerden öğrenecek duruma düşerse ozaman vay bu ülkenin haline!!!
    Cevapla
  • yorumcu34 14 yıl önce Şikayet Et
    Çok iddialı ve polisimizi aşağılayıcı bir üslup. Çok iddialı ve polisimizi aşağılayıcı bir üslup 'katillere değil polise iş öğretiyoruz' Kağıt üzerinde senaryoyu takip ederek,kanıtı daha önceden bilinen konuları çözmek HER KİŞİNİN kabiliyeti ölçüsünde yapabileceği birşey. Ancak,gerçek yaşamda kanıtı bilinmeyen,neden ve niçinleri dahi tahmin edilemeyecek konuları çözmek,kanıtı bulmak ER kişinin işidir. Başka söze ne hacet. :) Reklamın iyisi,kötüsü olmazmış cinsinden,Sansasyonel bir haber olmuş. Hiç HOŞ DEĞİL!
    Cevapla
DİĞER HABERLER
İbre tersine döndü! ABD'de kaya gazı devrimi çökebilir!
Nevşin Mengü’nün şaibeli kurultay iddiası CHP’yi ikiye böldü! Kılıçdaroğlu ekibi ayaklandı