'Muhafazakâr olmanın bedelini ödedim'
İbrahim Sadri 17 yıl aradan sonra tek kişilik bir gösteriyle tiyatro sahnelerine döndü.

Murat Tokay'ın röportajı
Daha çok şiir yorumculuğuyla tanınan Sadri "Popüler olmak benim bir şeylerden vazgeçerek yaptığım bir şey değildi. Herkesin övgü dolu sözler sarf etmesi nefsi okşar ama ben buradan az hasarla çıktığımı düşünüyorum. " diyor.
Geniş kitleler onu daha çok şiir albümüyle tanıdı. 1998 yılında "Adam Gibi" albümü 2 milyon sattı. Artık o "ünlü" biriydi. Şiirleri gece kulüplerinde çalınıyor, albümü pop listelerinin en başında yer alıyordu. İbrahim Sadri "ünlü"ydü ama birdenbire ortaya çıkmamıştı. O tarihe kadar birçok tiyatro oyunu yazıp yönetmiş, oynamış, radyo programları hazırlamış, şiir kasetleri çıkarmıştı. İlk stand up programını yapanlardan biriydi. İbrahim Sadri sonraki yıllarda televizyonda şov programları yaptı, radyodan kopmadı, sahnelerde şiir okumayı hep sürdürdü. Ama medyada daha az gördük onu... Bir yıldır Radyo Turkuaz'ın genel yayın yönetmenliğini yapan İbrahim Sadri uzun bir aradan sonra "Ah Güzel İstanbul" adını taşıyan tek kişilik gösteriyle yeniden döndü. İbrahim Sadri'ye "nerelerdeydin?" dedik, şiirden, sanattan, hayattan konuştuk.
Televizyondu, radyo programıydı, şiir albümüydü derken sizi sahneye çeken ne oldu?
Türkiye'de ilk stand-up gösteriyi 1994 yılında ben yaptım. Feza Kültür Merkezi'nde İbrahim Sadri Sahnede isimli bir gösteriydi. Bir yıla yakın sürmüştü. Gerçi benim yaptığıma stand-up'tan daha çok tek kişilik tuluat gösterisi demek daha doğru. 17 yıl aradan sonra yeniden benzer sahne şovuyla izleyici karşısına çıktım. Çünkü ben tiyatroyu çok seviyorum.
Stand-up'ı ilk başlatan kişisiniz ama biz sizi bu sahada göremedik
Ben o topa girmedim; çünkü ben başka bir topla oynuyordum o yıllarda. Şiir albümlerinin açtığı yoldan yürüyordum. Şiir gösterileri adı altında bir iş yapıyorduk. O şiir dinletilerinin içinde yine tek kişilik gösterilerde yaptığımız numaralar da vardı. Şiirlerin arasında hikâyeler anlatıyordum. Ama başlı başına bir stand up gösterisi değildi.
Ne kadar sürecek?
Marifet iltifata tabidir derler. Eğer ilgi görürse haziran ayı sonuna kadar biz her çarşamba gösterimizi sunacağız. Göreceği ilgiye göre bu gösterileri Anadolu'ya taşıma planımız var.
Sizi insanlar daha çok şiir albümleriyle tanıyor ama sizin ilk sahneyle tanışmanız tiyatro ile oldu sanırım...
Evet. Benim hikâyem 1981'de başlıyor. Düğün salonlarında komedyenlik yaparak başladım tiyatroya. Liseyi yeni bitirmiştim. Papyonlar isminde bir ikiliydik. Ateş Böcekleri, Bal Arıları, Şen Bahriyeliler gibi ekollerin sonuncusuyduk. İki yıla yakın İstanbul'un farklı düğün salonlarında sahneye çıktık. Bu sahneyle tanışma 1985'le birlikte tiyatroya dönüştü. Ulvi Alacakaptan ve 10-15 arkadaşla birlikte Çağrı Sahnesi'ni kurduk. Burada yazarlık, oyunculuk, yönetmenlik yaptım. Çağrı Sahnesi'yle birlikte Türkiye'de Hakkari ve Ağrı dışında gitmediğimiz il kalmadı. 1992 yılına kadar politik içerikli oyunlar oynadık.
Yine sizin imzanızı taşıyan bant tiyatrolarını hatırlıyorum.
Ekseriyeti mizah içerikli olmak kaydıyla zamanla İslam tarihinden örneklerin de anlatıldığı bir dizi bant tiyatrosuna öncülük eden isimlerden biriyim. O oyunların birçoğunu yazdım, seslendirdim. O dönemin ihtiyaçlarına cevap veren bir çalışmaydı. Belki bugün yapılsa bir karşılığı olmayabilir. Ama dönem orada bir vazife gördü. Hizmet etti.
Daha çok İslami camianın mı ilgisi vardı bu bant tiyatrolarına?
Darbe sonrası dönemdi. Baskı vardı. İnsanlar inandıkları şeylerin dile getirildiği; kendilerine tercüman olacak bir şeyler arıyorlardı. Bu işleri yapanların para kazanmak gibi bir derdi de yoktu. Cahit Zarifoğlu'ndan Ulvi Alacakaptan'a birçok insanın emeği vardır. Türkiye'nin toplumsal tarihi yazılırken bant tiyatroları dönemine yer ayrılması gerekir. Neye karşılık geliyordu, ne gibi sonuçlar doğurdu, üzerinde mutlaka konuşulması gerekir. O dönem için doğru bir işti. Ciddi bir işlevi vardı. Benim için de çok kıymetli bir hatıradır.
Radyoculuğa nasıl başlamıştınız?
1993'te askerdim. Tiyatroyu bırakmıştım. Askerden sonra ne iş yapacağımı kara kara düşünürken ilk kurulan özel radyolardan olan Akra FM'den teklif aldım. Ve Eşref Saati başladı. Çok heyecan verici bir şeydi. Spontan bir şov yapıyordum. Büyük bir takipçi kitlesi oluştu. Radyo o yıllarda ulusal yayın yapamıyordu. İstanbul'dan bu yayınları kasete çekip farklı illerde eşine dostuna göndereni bilirim. İki yıl sürdü Eşref Saati. Televizyona geçmeme vesile oldu. Sonraki yıllarda da radyolarda yaptım benzer program ama hiçbir zaman o günkü tadı vermedi.
Eşref Saati'ni televizyona taşıdınız...
Kanal 7'yle televizyon macerası başladı. Aynı radyo konuşmasını televizyona taşıdık. 1994 yılıydı. Televizyonun yayın akışı bitiyordu ben başlıyordum. Saat ikiye kadar sürüyordu. O da televizyonda gece şovlarının ilkidir. Daha sonra benzer formatta işler üretmeye devam ettik.
İlk gece programını yapanlardan birisiniz. Ama televizyonda da yoksunuz. Okan Bayülgen, Beyaz devam ediyor.
İkisi de çok başarılı arkadaşlar. Ama onlara açılan krediler bana açılmış olsaydı ben herhalde sadece Türkiye'de değil birkaç ülkede de programı yayınlanan birisi olurdum. Bu size açılan krediyle ilgili bir şey. Bir medya grubunun arkanızda durmasıyla ilgili. Ben hep tek başımaydım. Bir iki kişi kotardık o programları. Okan da Beyaz da 50 kişilik ekiplerle çalışıyor. Terini silen, suyunu getiren adamları var. Onlar doğrusunu yapıyor. Keşke bir televizyon kanalı bana da öyle bir kredi açsaydı o zaman baksaydık ne yapıyoruz ne yapamıyoruz diye. O nedenle bu anlamda köken itibarıyla muhafazakâr kesimden gelmiş olmanın bedelini çok ödedim. Bundan dolayı mutsuz değilim. Çünkü ben öyle biriyim zaten. Bir gün ben bir dakika muhafazakârlıktan vazgeçtim, beni de aranıza alın demedim, demem de. O yüzden televizyon anlamında yaptığımız işler böyle olmaya mahkumdu.
Sahne işleri için muhafazakâr olmak bir handikap mı?
Handikap değil ama yaptığınız işlerde belli sınırlarınızvar. Hem kendini lanse edebilmen için giremeyeceğin alanlar var. Basın öyle bir alan. Senin basına malzeme vermen lazım ki gündemde olasın. Gece kulüplerine gidersen haber olursun. İkincisi, ortalama bir hayatın var, rengin yok. Üçüncüsü, senin sahnede sattığın şey edepli bir şey. Güldürürken de hüzünlendirirken de edepli. Senin tercihin bu. Sen bir kere sanatçı kimliğinden önce diyorsun ki "Ben öleceğim ve Rabb'ime hesap vereceğim." Ona göre iş ortaya koyuyorsun.
Bütün bu işlere rağmen İbrahim Sadri "iyi şiir okuyan, yorumlayan adam" olarak bilinir. Neden öyle?
Ben yaptığım tüm işlerde radyo olsun, televizyon olsun, tiyatro olsun hepsinin içinde şiire yer ayırıyordum zaten. Ama 1990'lardan itibaren şiir albümleri yapmaya başladım. Ünlü şairlerin şiirlerini seslendiriyordum. Kendi şiirlerimi de okuyordum bu albümlerde. Bu kasetler yoluyla bir hayran kitlesi oluşmaya başladı. 1998 yılında "Adam Gibi" albümünü yapana kadar meraklısına giden işlerdi onlar.
"Adam Gibi"yle ne değişti hayatınızda?
Orada başka bir şey denedik. Şiirlerin içine şarkılı bölümler koyduk. Biraz daha aşk ve hasret konseptini öne çıkaran şiirler okuduk. O albüm 2 milyon tiraja ulaştı. Bir anda ben başka bir dünya ile karşılaştım. Ünlü biri olmuştum. Evet beni tanıyan seven insanlar vardı ama ünlü biri değildim. Birdenbire sokağa çıktığımda insanların bana baktıklarını fark ettim ve ürktüm. Zor bir tecrübeydi...
Nasıl zor bir tecrübeydi?
Ben her zaman inancı, istikameti olan bir adamdım. Ve bu duruşumdan, düşüncemden hiçbir zaman vazgeçmedim. Fakat çok ciddi karalama kampanyaları ve bir sürü çelmeyle karşılaştım. Sıkıntılı bir dönemdir o.
Ne gibi sıkıntılar?
Bazı medya gruplarında yalan yanlış haberler çıktı hakkımda. Radyolarına, televizyonlarına çıkarmadılar.
Popüler olunca düşman da kazandınız, doğru mu anlıyorum?
İki türlü hazımsızlık yaşandı. Bir kitle, ne işi var bu adamın bizim camiamızın içinde dedi. Bir kısım insanlar da "ya sen niye bu kadar ünlü oldun, sen bize ait biriydin" diyerek gönül koymaya, tepki koymaya başladı. Popüler olmak benim bir şeylerden vazgeçerek, bedel ödeyerek yaptığım bir şey değildi. Allah'a şükürler olsun. Belki meraklısı, takip edeni az olmakla beraber alkış iltifat bunları tanımış biriydim. Birdenbire olmadı bu ünlü olma hali. Benim için hazmetmesi daha kolay oldu.
Hata yaptığınız olmadı mı?
Mutlaka yanlış yaptığımız, hataya düştüğümüz zamanlar olmuştur. Çünkü hakikaten bir insanın karşısına çıkabilecek en zor sınavlardan biridir şöhret. Herkesin size övgü dolu sözler sarf etmesi, bütün kameraların size dönmüş olması insanın nefsini okşayan bir şey. Ben buradan fazla hasar almadan çıktığımı düşünüyorum. Birkaç vaka yaşadım. Sonra ne kadar tehlikeli bir zeminde olduğumu anladım. Çok zor bir dünya.
Mesela...
Ben şimdi magazin sayfalarında haberleri çıkan ünlülerin sıkıntılarının farkındayım. Çok zor bir şey. İstanbul FM'di galiba. Radyonun yıldönümü gecesine beni de davet ettiler. Radyonun genel yayın yönetmeni arkadaş herkesin masasına gidip 'hoş geldiniz' diyordu. Bize de geldi. Ertesi gün. "Kim bu sarışın?" diye haber çıktı. Bunun neresini düzelteceksin? Yapacak bir şey yok. Ondan sonra ölçüp biçerek hareket ettim. Bugüne kadar da Allah'a çok şükür hayatımı zorlaştıracak, hastanelere düşürecek bir süreç yaşamadım. Asıl sıkıntı şöhret bittikten sonra başlıyor. Niye kameralar yok demeye başlayıp tedavi gören insanlar tanıyorum. O zordur.
Adam Gibi'den sonra gördüğünüz pop starı muamelesinin geçici olduğunu biliyor muydunuz?
Evet biliyordum. Ama ne zaman biter bilmiyordum. Öbür türlü Tarkan olursunuz. Ama Tarkan'ın da ödediği bedeller var. Türkiye'de hep en üstte durmak güç bir iş. Ben 1998'de bütün pop listelerinde birinci sıradaydım. Bakkala gidiyordum, üç kamera geliyordu arkamdan. 'Yapmayın arkadaşlar!', diyordum, 'Benden size mal çıkmaz.' Ben bir sürü güzel iş yaptım sonra. Kitaplar yazdım. Şiir albümleri devam etti. Bu anlamda mutsuz biri değilim. Kendini iyi hisseden, iyi işler yaptığına inanan biri olarak devam ediyorum hayatıma.
Bu haberlere inananlara sitem ediyorum
İsminiz üç yıl önce bir kumarhane baskını ile yeniden gündeme geldi. Neydi o işin aslı?
Bir derneğin açılışına gitmiştim. Allah'tan yanımda eşim vardı. Üst katı kumarhaneymiş. Polisler geldi, herkes götürdü karakola, sonra bıraktılar bizi. Kumar oynarken basıldı diye haberler yayımlandı. Bununla ilgili tekzip yayınladım. Uğraşıp durdum. Yapacak bir şey yok. Dindar, muhafazakâr kimlikli birinin ya da meslekî olarak dinî alanda hizmet veren birinin yaptığı hata medyada onun kimliği ile yazılıyor. Bu acımasız bir şey. Ayrıca insanlar hata da yapabilir, ayağı sürçebilir de. Burada okurun, izleyicinin akıllı olması lazım. Çamur atılan insanın kendini aklamaya çalışması yetmez. Ben basın toplantısı yaptım bu konuyla ilgili. 20 gazete geldi. Sadece Zaman yer verdi açıklamama. Ben bu tür haberlerden etkilenerek tavır alan insanlara açıkçası sitem ederim. Onları yazanlar kadar okuyup tüketenlerin hatalı olduğunu düşünürüm.
Herkesi gülmeye çağırıyorum
Yeni bir sayfa açtık. 17 yıllık aradan sonra eski yaptığımız işe dönerek sahnede rekabet etmeye çalışıyorum. Her çarşamba akşamı Gazanfer Ülkü Özcan'ın tiyatrosundayız. İyi bir iş yaptığımızı düşünüyorum. Bir iddia ile çıktım. Cinsellik içerikli bayağı espriler olmayacak. İnandığınız şeylere dokunmayacağım, kişisel haklarınıza saldırmayacağım. Bunların dışında da eğlenebileceğinizi ve gülebileceğinizi göstereceğim diyorum. İnsanlar bilet alıp gelsinler istiyorum.
ADAM GİBİ'DEN PARA KAZANAMADIM!
Ben şiir yorumcusuyum, şair değil. Şiirden yola çıkarak popüler bir etkinlik yapıyorum. Şiire hizmet eden işler yaptım. Sunay Akın benim için şiirin misyoneri demiştim. Bunu önemsiyorum.
Adam Gibi 2 milyon sattı ama ben çok para kazanamadım. O güne kadar hep 10-20 bin tirajlı albümler yapan biri olarak sözleşme imzalamıştım. Parayı ben değil yapımcımız kazandı.
Çamlıca'da bir evim var bir de arabam. Bir da Allah'a şükür çocuklarımı özel okulda okuttum. Para biriktiren biri değilm.
Necip Fazıl'ın sahnede bütün şiirlerine okuma hakkına sahibim. Benim için çok kıymetli bir izindir. Necip Fazıl'ın varislerinin sözlü izni var.
-
vuslateli 14 yıl önce Şikayet Etevet. evet ibrahim sadrti ile büyüdük ulvi alacakaptan ile güldük müslümanın 24 saati ile öğrendik peygamberimiz gelse şiiri ile tanıdık rasulu Allah razı olsun bence mukafatını ahirette alacaksın ama son zamanlarda duyduklarımız hoş değil inş dogru değildir...Beğen Toplam 3 beğeni