Neşecik'in Zara'laşma macerası

Neşecik olarak çıktığı Adıyaman’a, yıllar sonra dünyanın her tarafında tanınan ünlü sanatçı Zara olarak dönen popüler türkücü,

Neşecik'in Zara'laşma macerası
Neşecik'in Zara'laşma macerası
GİRİŞ 17.07.2008 09:10 GÜNCELLEME 17.07.2008 09:10
Bu Habere 5 Yorum Yapılmış

Naif Karabatak'ın haberi

Zara, sadece Adıyaman’ın değil, Türkiye’nin en kaliteli sanatçılarından birisidir. Eline attığı her işte başarılı olan Zara, bütün bu şöhretine rağmen kültüründen, geleneklerinden kopmayan birisi. Geldiği yeri unutmayan, vefa borcunu ödeyen, akrabalarıyla çok yakın ilişkide olan bir isim.
Adıyaman Belediyesi’nin düzenlediği “Halk Konserleri” için ilimize geleceğini duyduğum ilk andan itibaren O’nu “Her Telden Her Dilden”e konuk etmek için girişimlere başladım ve gelmeden önce de “olur” kopardım.
Adıyaman’da ilk konserini “ücretsiz” sunan Zara, bunu Adıyaman’a bir vefa borcu saydığı belliydi. Neşecik olarak çıktığı Adıyaman’dan, yıllar sonra dünyanın her tarafında tanınan Zara olarak dönmesi az şey değildi.
Konsere ilgi yoğun oldu. Atatürk Stadyumunu dolduran binlerce kişi şarkılara onunla birlikte eşlik etti.
Konser 21.30’da başladı, 23,37’de bitti. Bu sürede tam 27 eser seslendirdi. Bazıları potpuri de olsa 27 eseri hiç performans düşürmeden okudu.
Konser sonrası kıyafetlerini değiştirip, aç karnını doyurmaya sıra geldiğinde Hanımeli Sofrası’ndaydık.
Zara bencil birisi olmadığını, klasik sanatçı kaprisi taşımadığını Hanımeli Sofrası’nda da gösterdi. Kendisinden önce saz arkadaşlarının yemekleriyle ilgilendi, eksiklikleri olup olmadığına baktı/baktırdı. Yine kendisini izlemeye gelen yakın akrabalarıyla tek tek ilgilendi, fotoğraf çektirmek isteyen hiç kimseye yüzünü ekşitmedi.
Söyleşiye geçtiğimizde ise saatler 01.30’u geçmişti.
Hoş bir söyleşi oldu, bütün sorulara içtenlikle cevap verdi, bazen şaşırdı, bazen güldü, bazen kahkahalar attı.
Ve söyleşi bittiğinde saatler 02.45’i gösteriyordu.
Söyleşide özellikle “özel hayatına” ait tek bir soru dahi sormadım. Hatta “neden boşandığını” öğrenmek isterdim ama onun “Neşe benim hayatım, Zara ise halkın” sözü üzerine saygı göstererek sormadım. Zaten magazin basınından uzak durması da bu özeninden geliyor.
Daha rahat ve daha geniş bir zamanda sohbet şansımız olsaydı belki daha farklı olabilirdi ama gecenin o vaktinde çıkarılabilecek kadar güzel bir söyleşi çıkardığımızı düşünüyorum. Kuşkusuz karar sizin.
Buyurun Her Telden Her Dilden’e, Zara sizlerle…
 
Zara Kimdir?
Aslen Adıyamanlı olan Zara, 15 Ocak 1976 tarihinde İstanbul’da doğdu. Asıl adı Neşe Yılmaz’dır. Daha sonra adını Neşe Zara Yılmaz olarak değiştirdi.
Müziğe çok küçük yaşlarda başladı. Henüz çocukken “Neşecik” adıyla sahnelere çıktı, kaset yaptı. Üsküdar Cumhuriyet Lisesi’ni bitirince müziğe olan bu ilgisinin devam etmesi üzerine yüksek öğrenimini, İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Konservatuarı Şan Eğitim Bölümü'nde tamamlandı.
1991 yılında Milliyet Gazetesi'nin açmış olduğu Liselerarası Müzik ve Halk Oyunları Yarışmasında, “Türk Halk Müziği Bayan Solist” dalında Türkiye birincisi oldu.
Aynı yarışmaya 1993 yılında da iştirak ederek tekrar birincilik kazandı.
1996 yılında TRT’nin açtığı “Yetişmiş Ses Sanatçısı” sınavını kazanarak “TRT Türk Halk Müziği Akitli Ses Sanatçısı” unvanıyla göreve başladı.
1997 yılında Atatürk Kültür Merkezi’nde sahnelenen “Yunus Emre Müzikali”nde Yunus Emre’nin sevdiği kız “Amber” rolüyle oyuncu ve solist olarak görev aldı.
Ayrıca 1997’ye kadar Neşecik adıyla arabesk tarzında 7 albüm yaptı.
1998 yılında Ulus Müzik’te 15 aylık çalışmanın ürünü olarak “Avuntu” adlı ilk profesyonel albümünü piyasaya sürdü.
Bu albümle Magazin Gazetecileri Derneğince “Yılın Umut Veren Kadın Sanatçısı” ödülüne layık görüldü.
1999 yılında Ulus Müzik’in kurucusu İskender Ulus ile hayatını birleştirdi.
Aynı yıl Atıf Yılmaz’ın yönetmenliğinde “Eylül Fırtınası” isimli ilk uzun metraj filminde Tarık Akan ile başrolü paylaştı.
İlk albümünün yankıları sürerken 2000 yılında “Boyut” isimli ikinci albümünü çıkardı.
Albüm içindeki tüm türkülere klip çekilerek, albümle beraber VCD olarak verildi.
2001 yılında Osman Sınav’ın yönettiği “Deliyürek” sinema filminde oyunculuk performansıyla dikkat çekti.
2002 yılında üçüncü albümü “Misafir”i çıkardı, evlere misafir oldu.
2003 yılında, 27 eserden ve iki albümden oluşan “Özlenenler” piyasaya sürüldü.
Özlenenler’in birinci albümünde Zara, müzikseverlere ilk kez Türk Sanat Müziği okuyarak sürpriz yaptı.
İkinci albümünde ise eski Türk filmlerinin şarkılarını seslendirerek tanıdık melodileri yeni bir tarzla hayranlarının beğenisine sundu.
Albümün bir diğer özelliği ise canlı kayıt yapılmış olmasıdır. Zara ve müzisyenler toplu olarak stüdyoya girerek takriben 4 günde eserler katırlarını tamamlamışlardı.
2003 yılının bir diğer sürprizi de, sanatçının ilk kez Kanal D televizyonunda, “Gelin” isimli dizide başrol oynayarak halkla buluşmasıdır.
2004 yılında, 1992’de çekilen ancak deprem felaketlerinden sonra yayını bekletilen, Bayındırlık Bakanlığı ile ortak çalışması “Ağıt” (Sele Gitti ) klipi “Doğal Afetlere karşı Bilinçli Toplum’’ projesi kapsamında yayına girdi.
2005 yılında iki CD’lik “Zamanı Geldi” albümünü yaptı.
Aynı yıl Ekim ayında “Bülbül-i Şeyda” isimli senfoni ile Türk Tasavvuf Müziği albümünü piyasaya çıkardı.
2007’de “şiddetli geçimsizlik” nedeni ile eşinden Sarıyer Adliyesinde tek celsede boşandı.
***
 
Kısmet Bugüneymiş
-Adıyaman’a gelmekte çok geç kalmadınız mı?
Adıyaman benim için çok özel, benim atalarımın olduğu yer, annemin, babamın doğduğu yer. Adıyaman kültüründen ayrı yetişmedik, her ne kadar sanatçı olsak da aslında tanıdığınız bildiğiniz sanatçılardan farkımız, biz geleneklerimize, göreneklerimize çok bağlı insanlarız. Adıyaman’da konser vermeyi çok çok arzu ediyordum, daha öncelerden de, ama bir türlü nasip olmadı. Bunu biz defalarca istedik, talep oldu ama nasip bugüneymiş. Nihayet nasip oldu yüce Allah’ın izniyle, biz on sene sonra Adıyaman’a gelmiş olduk.
-Adıyamanlısınız, Adıyamanlı olduğunuz söyleniyor ama tam nerelisiniz, kimlerdensiniz?
Kâhtalıyım, Kâhta’da Yılmaz ailesi.
-Asıl adınız Neşe Yılmaz..
Tabii ama şimdi nüfus cüzdanımda “Neşe Zara Yılmaz” yazılı.
-Neşecik’e geleceğim.
(Şaşırarak) Haaa! Buyurun…
-Neşecik dönemini anlatabilir misiniz?
Müzik benim hayatımın çok önemli bir yerinde, müziksiz yaşayamayacağımı daha ilkokul dönemimde biliyordum. Ailem de bunu fark etmiş olacak ki müzikle ilgili çalışmalarıma hız verirken sonra “bu gerçekten sanat adamı olacak herhalde” deyip, unutturmaya çalıştılar ama ben baskın çıkıp “bu işi yapmak istiyorum. Sonradan bak elimde bir meslek olacaktı engel oldunuz dedirtmeyin, bırakın ben sevdiğim işi yapayım” dedim. Ailemin desteğiyle birlikte çok küçük yaşlardan itibaren albüm çalışmalarına girdim. Bu aslında herkese de nasip olmaz.
-O dönemde 7 albüm çıkarmışsınız…
Aslında beş albümüm var ama biliyorsunuz eseri işletme hakkı kime aitse o ona veriyor, o diğerine satıyor. İstedikleri gibi albümünü çıkarıyorlar. Sizin bir tane bile albümünüz olsun şimdi, 500 tane albüm çıkarabilirler. Benimki de öyle bir şey oldu. Bunlar amatör çalışmalardı tabii.
-Neşecik’te arabesk söylüyordunuz, sonra Türk Halk Müziği.. Neden böyle bir tarz değişimi oldu?
Türkülerimizin aslında ne kadar müthiş bir derya olduğunu fark edememişim. Çünkü ben konservatuara giderken bir tane türkü biliyordum. Konservatuar eğitiminden sonra Türk Halk Müziği, Türk Sanat Müziği, Batı Müziği, Şan, Opera.. hepsinin eğitimini aldıktan sonra bizim yöremizin, bizim kültürümüzün ne kadar mükemmel olduğunu keşfedince inanamadım. Ondan sonra halk müziğine yöneldim ve halk müziği albümü çıkardım. Sonra bir büyüğümüz var, o da “madem halka hizmet hakka hizmettir diyorsun, sen bu işleri hizmet için yapıyorsun, sadece halk müziği değil, sanat müziği de senden ahde vefa bekler” dedi. Ondan sonra halk müziği albümü yaptım, ardından aranjmanlar, şimdi yeni albümüm çıktı onda da fanteziler var.
Ben Müzik Yorumcusuyum
-Neyi anlatmaya çalışıyorsunuz?
Ben aslında şunu anlatmaya çalışıyorum, ben müzik yorumcusuyum. Ben yorumcuyum, halk müziği de yorumlarım, sanat müziği de yorumlarım, batı müziği de yorumlarım, fantezi, arabesk de yorumlarım. Halkımız beğendiği sürece tabii.
-Neşecik olarak Adıyaman’da hiç sahne aldınız mı?
Aldım, aldım o zaman ortaokul öğrencisiydim. Mehmet Seske, ben, Ramazan Garipses, Kahtalı Mıçı’yla birlikte.
-Nerede?
Onu hatırlamıyorum..
-Kale’de ve Özlem Aile Çay Bahçesinde şarkı söylediğiniz hep anlatılır.
Vallahi hiç hatırlamıyorum ama Adıyaman’da sahneye çıktığımı iyi biliyorum. Bir de Adıyaman’da ödül aldığımı hatırlıyorum ama ne olduğunu çıkaramıyorum.
-Özlem Aile Çay Bahçesinde ses yarışması düzenlenmişti, orada ödül almıştınız.
Haa! vallahi bravo.
-Rahmetli Abdurrahman Fillik vardı, o düzenlemişti.
Evett. Öldü mü Abdurrahman Fillik?
-Evet çok oldu.
Allah rahmet etsin.
 
Zara’da Bambaşka Bir Şey Var
-Neden Neşecik’ten Zara’ya döndünüz?
Neşecik çok amatör çalışmalardı, 12-13 yaşından sonra o çalışmalar bitti.
Konservatuardan sonra yeni albüm çalışmasına girdiğimde yeni bir kimlik, yeni bir şahsiyet. Çünkü artık kültürümüzü tanıyan birisi vardı.
-Kaç yaşındaydınız?
21 yaşındaydım. Fotoğraflarımı çeken sevgili Koray Kasap, “Zara’da bambaşka bir şey var. Bu kızı Anadolu kültürüne göre giydiriyorum Anadolu kadını oluyor, Fransız gibi giydiriyorum Fransız kadını, İspanyol gibi giydiriyorum İspanyol kadını.. tam bir sinema yüzü var” dedi. Ve “bu kız sadece Türkiye de değil, dünyada tanınacak bir sanatçı olacak bence” dedi. “Onun için dünyanın rahatça telaffuz edeceği ve bildiği bir isim olsun” diyerek Zara’yı önerdi. Ve biz de Zara’yı aldık. Sadece Türkiye’ye değil, bütün dünyaya hitap edebilelim diye. Böyle başladı Zara hikâyemiz.
-Bense Küçük Emrah veya Küçük Ceylan’ın büyüdüğünde çektiği sıkıntıyı düşünerek ismini değiştirdiğini düşünmüştüm.
Yok, yok aynen anlattığım gibi.
-Neşecik’ten Zara’ya geçişte aileniz nasıl adapte oldu?
Ailem bana halen “Neşe” dediği için o konuda sorun olmadı.
 
Finale Kalmadan Birinci Seçildi
-1991 yılında Milliyet Gazetesinin açtığı Liselerarası Müzik ve Halk Oyunları Yarışmasında, “Türk Halk Müziği Bayan Solist” dalında Türkiye birincisi oldunuz ama 2 yıl sonra yani 1993’te tekrar aynı yarışmaya girmiş ve tekrar birinci olmuştunuz. Bir yarışmaya neden iki kez katıldınız?
O nasıl oldu anlatayım. Ben liseye gidince öğretmenlerimiz bize “Milliyet Gazetesinin bir yarışması var kim katılacak?” dediler. Ben elimi kaldırmadım. Arkadaşlarım gitmişler, benim ismimi yazdırmışlar. Bir baktım müdüre hanım beni çağırdı “gel yavrum, herkes senin ismini verdi, seçmeler var. Seçmelere katılacaksın, okulumuzu sen temsil edeceksin” dedi. “Ben gelemem, heyecanlanırım” dedim ama ismim yazıldı. Sonra bir parçayı öğretmenim çalıştırdı. Normalde önce il birincisi, sonra bölge birincisi, sonra da Türkiye birincisi seçiliyor. Ben direkt finale kalarak birinci seçildim.
-Peki 1993’te?
Bir yıl birinci olursan, ikinci yıl o yarışmaya giremiyordun. Bir sene sonra girmedim, ikinci yıl yani lise üçte hiç haberim yokken yine benim ismim yazılmış, başka birisini bulamamışlar beni kaydetmişler. Bir gün sonra sınav var, gece eve telefon açtı müdüre hanım, “yarın tekrar yarışmaya giriyorsun” dedi. Gene mecburen katıldım ve finale kalmadan birinci oldum.
-Ödül neydi?
İki altın kupa aldım ama ikisi de Üsküdar Cumhuriyet Lisesi’nde.
 
Gelişmek Zorundayız
-Arabeskten sonra Türk Halk Müziği, ardından Türk Sanat Müziği.. maşallah hepsini de güzel icra ediyorsunuz.
Sağ olun
-Ancak bunlar hep bir sürprizle çıkıyor karşımıza.. Hayatınıza baktığımızda da hep sürprizleri seven birisi olduğunuz gözüküyor. Bu sürpriziniz “illa farklı şeyler yapayım”dan mı geliyor?
Zaman değişiyor, çağ değişiyor, sizin bir yıl önceki halinizle şimdiki haliniz bir mi, hayır. Sırf bedenen değil bu duygunuz olarak değişiyor. Biz değişiyoruz, halkımız değişiyor, zevkler değişiyor, çağ değişiyor.. halka yeni şeyler sunmak lazım. Bu sadece sanatta değil, teknolojide de böyle, kullandığımız araçta da, cep telefonunda da, giydiğimiz elbisede de. Çünkü gelişmek zorundayız.
Buda benim işim, ben de kendi işimde gelişmeye daha ileriye gitmeye, insanların zevkine hitap etmeye çalışıyorum. Bunun altında yatan esas neden nedir biliyor musunuz?
 
Amaç Kültürümüzü Yaymak
-Nedir?
O insanları böyle çalışmalarla yakalayıp kültürlerine götürmek. Birçok insan bana diyor ki, “biz senden önce Türk Halk Müziği dinlemiyorduk. Senden sonra sever ve dinler olduk” ya da Türk Sanat Müziği için bunu söylüyor. “Aman efendim ne güzelmiş bu müzikler” diyorlar. Bunları duydukça, gördükçe ben şimdi ufak tefek repertuarıma yeni bir şeyler ekliyorum o yeniliklerden hoşlanan insanlar hiç Halk Müziği dinlemediği halde dinlemeye başlıyor ama hiç Halk Müziği dinlemeyen birisine yenilik katmadığınızda yine dinlemez. Şimdi yenilik katıyorum. Onu oradan yakalıyoruz, o bizi dinlerken halk müziği dinlemek durumunda kalıyor. İşte o zaman diyor ki, “bizim kültürümüz ne kadar muhteşemmiş” Aslında altında yatan esas sebep bu.
-Özel hayatınızı diğer sanatçılar gibi ortaya dökmüyorsunuz.
Ben özel hayatım bana kalsın diyenlerdenim. Ailem de bunu istiyor, ben de istiyorum. Ben özel hayatımda onla çıktı, onla gitti, böyle oldu, şöyle oldu dedirten bir hayat istemiyorum. Allah böyle şeyler de söyletmesin. O yüzden magazin programlarını sevmiyorum. Bize uygun olmadığını düşünüyorum ama magazin olmalı mı diye sorarsanız olmalı derim. Onun da bir izleyicisi var. Ondan hoşlanan insanlar var. Ben kendime uygun bir alan olarak görmüyorum sadece. O nedenle özel hayatım, yani Neşe hayatım bana kalsın istiyorum. Halkı ilgilendirense Zara hayatıdır.
 
Kameranın Önünü Seviyorum
-Bir de sinema hayatınız var…
Ya.. ben seviyorum kameranın önünde olmayı çok seviyorum. Her anlamda.. bu sinema olur, dizi olur, tiyatro olur. Müzik olur ki benim esas hayatım, esas branşım müzik. İşimi çok seviyorum.
-Eski film müziklerini farklı bir tatla dinleyicilere ulaştırdınız. Muazzez Ersoy’a özenme yok mu?
Hayır, yok. Bu dediğim gibi bir aile büyüğümüzün bana “evladım Türk Halk Müziğinde hizmetlerini sürdür ama Sanat Müziği de senden hizmet bekliyor” dedikten sonra ortaya çıktı.
-Bir de tasavvuf yönünüz var. Bu ilgi nereden geliyor?
Çok özel ilgim var. Ailemin de böyle bir ilgisi var. Tasavvufla uğraşmayı seviyorum. Sadece bu hani öyle bir sevgi değil, ilgileniyorum da. O yüzden altı boş bir çalışma değil.
-Altı boş bir çalışma olmadığı belliydi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı bir programda karşılarken hadis-i şerif okumuştunuz.
Öylemi?
-Hadis-i hatırlamıyorum ama öyle bir karşılama vardı.
Bir dakika.. evet Ankara da değil mi, (Menajeri Fazıl’a dönerek) Fazıl senle gittiğimiz bir program vardı onu söylüyor, orada evet.
-Adıyaman’a konser için ilk defa geliyorsunuz, ya ziyaretler?
Konser olarak Zara olarak ilk defa ama ailemi ziyarete geliyorum.
 
Kıyafetlerde Kültürümüzü Yansıtıyorum
-Sesiniz kadar kıyafetleriniz de konuşuluyor. Çok hoş kıyafetler seçiyorsunuz ve hepsinde de Anadolu motifleri var.
Ailemizin bizi bu kültürle yetiştirmesinin çok önemli payı var. Anadolu bizim. Biz ne yapıyoruz, kot bugünün imzasını, kotun üzerine Anadolu motiflerini kullanıyoruz o Anadolu oluyor, kot da bugünün imzası oluyor yepyeni bir şey ortaya çıkıyor. İşimi ben hem görsel anlamda, hem işitsel anlamda çok iyi yapmak zorundayım. Bu iş moda tabirle hani derler ya şov dünyası, sesin yanında görsellikte de çok iyi olmanız lazım. Bunun için ne gerekiyorsa yapıyoruz ama ben kendi kültürümü sunarak bunu yapıyorum.
-Adıyamanlıların sizi ne kadar sevdiğini biliyor musunuz?
Bu gece çok iyi öğrendim.
-Adıyaman’da albümünüzün ne kadar sattığını hiç merak ettiniz mi?
Olmaz mı, bizim CD’miz çok daha yeni çıktı.
-Daha önceki albümlerinizi söylüyorum.
Yok, öyle bir çalışma yapmayı hiç düşünmedim. Adıyaman’ın her şeyini merak ediyorum. Adıyamanlıların beni sevdiğini de biliyordum ama bu gece bir kere daha düşündüğümün katbekat üstünde olduğunu gördüm. Bir de şunu öğrendim 55 bin kişi kaysıya gitmiş. Ona rağmen o kadar kalabalık sevildiğimi gösteriyordu.
 
Gidin Adıyaman’da İnsanlığı Görün
-İstanbul’da birisi size Adıyaman’ı sorsa neler söylersiniz?
Bugün Başkanımdan (Necip Büyükaslan) öğrendim dağ keçilerimiz varmış, yüzen adaları varmış. Bunları bende bilmiyordum ama Cendere’yi, Pirin mağaralarını, nemrut’u, Ters Lale en önemlisi de ben onlara derdim ki, Adıyaman’a gidin, misafirperverlik görün, dostluk görün, insanlık görün, centilmen erkekleri görün, kendini yol etmiş insanlar görün.
-Bu şimdiki görüşünüz mü yoksa önceden beri var mı?
Eskiden beri var. Bakın ben bazen akrabalarımı ziyarete ne zaman gelirsem geleyim kapılarında koç hazırdır. Şu güzelliğe bakar mısınız. Parası olsun olmasın şu yiğitliğe bakın. Bu ne demek, hani biz ne paranıza, ne başa bir şeye geliyoruz biz gönlünüze geliyoruz sadece. Adam o haliyle koç kesiyor böyle bir şey yok. Başka toplumlara özenenler bu güzelliklere baksın yemin ederim. Ben onun kölesi olurum biliyor musunuz.
-Peki bu kadar güzelliğimizin olduğunu söylüyorsunuz, var da zaten. Adıyaman’ın yeterince tanıtımının yapıldığına inanıyor musunuz?
Hayır.. Tanıtılmıyor değil, tanıtılmaya uğraşılıyor, tanıtmak için didinen çok insanımız var ama herkesin koşturması var. Artık bireysel yaşıyoruz. Eskiden komşuluk varmış, birisi bir köyde öldüğünde kırk köy gidermiş. Şimdi yan apartmanda birisi ölse haberi yok. Böyle bir bireysel yaşam var. İstanbul çok daha bireysel yaşama açık. Burası gene neyse insanların bir şeyden haberi olur İstanbul öyle değil yaşam şartları çok zor herkes kendisini kurtarmaya uğraşıyor. Onun için inşallah nasip olur Adıyaman’ımıza yılda yüz binlerce turistler gelsin, güzellikleri görsün, kalkınsın Adıyaman’ımız..
 
Boz Bir Adıyaman’dan Yeşil Bir Adıyaman’a
-Adıyaman’da değişim var mı, sizin gözleminiz nasıl.
Gelirken Adıyaman’ı gördük, anayolu ve yeşillikleri görünce çok mutlu oldum. Adıyaman’a çok eskiden gelmiştim boz bir Adıyaman’a giriyorduk. Hani yeşilliği yoktu şimdi yeşilliği var. Kavşak çalışmaları var, çevre yolu çalışmaları var, doğalgaz geliyor, bütün bunlar mükemmel şeyler. Buranın geliştiğini görmek beni çok mutlu ediyor. Halkımızın refah içinde olmasını isterim hep.
-Konserde halkın gösterdiği ilgiden memnun musunuz?
Evet, hem de çok.
-Bu gece kaç şarkı okudunuz?
Bu gece, 30 kadardı, yoksa fazla mıydı?
-27 eser seslendirdiniz.
27 mi, saydınız mı, inanmıyorum…
-Evet. Normalde konserlerinizde kaç şarkı okursunuz.
Hayır, bu Adıyaman’a has oldu. Genelde konserlerimizi bir buçuk saatten fazla yapmam, bu defa iki saat oldu sanırım.
-2 saat 7 dakika.. Aziz Çelik hocanın kaç eserini bugüne kadar okudunuz?
Son albümde Elveda’yı okudum. O Elveda’yı da ben taa 12-13 yaşından beri her albümüme koymayı istedim ama kısmet bu albümeymiş. Bir de “Sen Sen”i okumuştum. Elveda’ya klip çekmeyi düşünüyorum.
 
Albüm Yapmak Çok Riskli
-Adıyamanlı yerel sanatçıların bir sıkıntısı var, bir türlü kabuklarını kıramıyorlar, profesyonel albüm çıkaramıyorlar, sizce bunun sebebi nedir?
Artık kaset, CD devri bitti. Yani o kadar zor şey ki. Artık hiç kimse Unkapanı’nda para verip albüm çıkarmıyor.
-Neden?
Şimdi bakın bir albüm için sazıdır, stüdyosudur 100 bin dolar. Kasetin basılması, 20 bin olarak düşünün 50 bin lira, 25-30 bin liraya klip çekersin, klipin sadece Kral Tv’de yayınlanması 20 bin lira. Bir kaset yapacaksın 200 bin liradan fazla para gidiyor, hem de peşin. Şu anda kimse albüm yapamıyor, korsanlar var, aslında korsanlar da kan ağlıyor. İnternet var anında indiriliyor. Siz olsanız bu şartlarda albüm çıkarır mısınız. Ben olsam yaparsınız da (gülüyor)
-Fazladan parası olan çıkarıyor.
Ama öyle bir şey yok, herkes boğaz tokluğuna çalışıyor. 200 milyar yatırım yap, bundan gelir bekle. Firmalar şimdi ancak  kafa sanatçılara yatırım yaparlar, ya da diğer sanatçılar riski göze alır kendisine yatırım yapar.
 
Mehmet Aslan Değerli Bir Sanatçı
-Peki ne yapmaları lazım bizim sanatçıların, örnek vermek gerekirse Mehmet Aslan iyi bir yorumcu ama bu kadar parayı da bulması mümkün değil.
Evet o da çok değerli bir sanatçı. Öncelikle halkımızda şu bilincin oturması lazım. Dijital hakları elde etmemiz lazım. Yani daha bestecinin kıymeti yeni yeni bilinmeye başlandı. Besteciler yeni para almaya başlıyor. Yorumcular da yeni yeni alıyor bunun bir bilinç olarak oturması lazım. Şimdi Mesam’a veya MSG’ye bağlı oldukları zaman alıyorlar. Şöyle bir şey söyleyeyim, cep telefonları üreten firmalar eserlerimizi telefona kopyalatıyorlar ve bunun için bizden hiç izin almıyorlar. Vatandaş da bu telefonlardan eserleri bedava dinliyor o zaman telefon üreticileri bize para ödemesi lazım. Bunun için meslek örgütlerinin uğraşı gerekir. Sadece telefon değil, burası bir işletmeyse benim eserimi de çalıyorsa bana para ödemesi lazım. Şu an böyle meslek birlikleri kuruldu. Ve bunlar alıyorlar İstanbul’da bu çok ciddi bir şekilde gidiyor. Bestekârların hayatı ancak böyle kurtulur. Daha yeni yeni para almaya başlayacaklar. Bu bilinç oturmadığı sürece çok zor.
-Son kasetinizden önceki albümünüzün ismi “Zamanı Geldi”ydi. Sahi neyin zamanı gelmişti?
Benim bütün albümlerimde mesaj var. Türkiye’de dostluğun, sevginin kardeşliğin, bölünmezliğin, bütünlüğün artık zamanı geldi. Bu albümünüzün adı da “bahar” bunun da açılımı, her mevsimin kapısı bahara açılır. Kendi hayatımıza uyarlarsak, çok acılar çekebilirsiniz, çok üzüntülü olabilirsiniz, ama her yazdan sonra kış vardır, kıştan sonra da bahar, her geceden sonra sabah vardır. Güneş “ay ben bugün doğamayacağım” demez. Güneş illa ki doğar.
-Gecenin bu vaktinde hoş bir söyleşi oldu, teşekkür ederim.
Ben çok teşekkür ederim, vakit ayırdığınız için…
 
Anekdot
1998 yılında bir televizyon programında “amca” dediği bir yakını telefonla arar, “Yavrum bak sen ne uzadın, ne kısaldın ama tıpkı sana benzeyen Zara diye bir kız çıkmış sesi senden güzel ama sana çok benziyor” der. “Amca o benim” dese de inanması kolay değildir.
 
Anekdot
Zara, yoğun işlerden bunaldığında çarşı pazar dolaşan birisi. Bir gün başına şapka takar, gözüne de siyah gözlük, tanınmamak için her şeyi yapıp, halk pazarına gider. Bir pazarcının önünde durur, Ayşe Kadın fasulyelerine bakar. Pazarcı: “Sen zeytinyağlı yiyemezsin ki” der.
(gazeteadiyaman.com)
YORUMLAR 5
  • egemen doğan 16 yıl önce Şikayet Et
    Gerçek bir sanatçı. bir Adıyamanlı olarak burdan da teşekkür ediyoruz kendisine.
    Cevapla
  • selahattin akkaya 16 yıl önce Şikayet Et
    harika,. harika bir ses, mükemmel bir yorum,hanımefendi bir sanatcı..
    Cevapla
  • MEHMET BALKAR 16 yıl önce Şikayet Et
    KAHTANIN GÜLÜ. kahtanın iinden çıkan güllerden biri de zara hanım başarılar ....
    Cevapla
  • abdurrahman mıhcıoğlu 16 yıl önce Şikayet Et
    Sanatkar. Türkiye'de hanım ses sanatçıları içerisinde duruşu ve tarzı ile mümtaz bir yere sahip olan ender santaçılarımızdan olan Zara'nın bu söyşeşisini yayımladığınız için müteşekkiriz...
    Cevapla
  • Coşkun Musullu 16 yıl önce Şikayet Et
    TAM BİR HANIMEFENDİ .... Editörün Notu: Lütfen yorumlarınızın tamamını büyük harflerle yazmayınız. Yorum kuralları için bakınız: http://www.haber7.com/haber/20080624/Haber-7-yorumlari-icin-genel-ikazlar.php
    Cevapla
DİĞER HABERLER
Yunanistan bu kez başarısızlığını kabul etti: Türkiye üstünlüğü ele geçirdi!
Ferdi Zeyrek'in son durumu nasıl? Açıklama geldi!